BERGAMA ANTİK TİYATROSU'NDAN BAKIŞ ... KARAVAN GÜNLÜKLERİ (BERGAMA / İZMİR)
'' Kopmak zordur, '' der Nietzsche, '' bir bağı ortadan kaldırmak acı vericidir. Fakat çok geçmeden yerine yeni bir kanat çıkar. '' Nietzsche'nin hayatı böyle ayrılmalardan, kopmalardan ve tecritlerden oluşacaktı : dünyadan, toplumdan, yoldaşlardan, meslektaşlardan, kadınlardan, arkadaşlardan ve ana babadan. Fakat yalnızlığın içine salladığı her kürek özgürlüğünün biraz daha derinleşmesinin işaretiydi : Hesap vermek yok, engel oluşturacak uzlaşmalar yok, görüşü açık ve tarafsız...Rousseau '' Yürüyenin gündüz düşleri '' adlı eserinde : '' Hiçbir zaman yalnız ve yürüyerek yaptığım seyahatlerdeki kadar düşünmedim, var olmadım, yaşamadım, kendim olmadın ... Bütün doğaya efendisiymişim gibi hükmediyorum; manzaralar arasında aylak aylak dolaşan yüreğim, çarpmasına neden olanlarla birleşip özdeşleşiyor, büyüleyici hayallere sarmalıyor kendini, nefis duygularla sarhoş oluyor. '' der.
Bergama'ya sabahın erken saatlerinde geldim. Güne tarihi bir kahvaltıcı da başlamayı ve uzun bir Bergama gezisine kendimi bırakmak istiyorum.
'' Yenigün Kahvaltı Salonu '' na geldim. Kızıl Avlu'nun çaprazında, Kozak Yaylası Yolu girişinde, hatta antik çağdan kalan köprünün yanı başına yapılmış bir dükkan burası.
Eşref Amca 96 yaşında ve hala işinin başında. Her sabah 06.00 da dükkana gelen Eşref Amca, Bergama'nın yaşayan efsanesi olarak anılmaya devam ediyor. Zamana meydan okuyan bu örnek insan, ömrü yettiği sürece çalışmaya devam edeceğini söylüyor. Doğma büyüme Bergamalı olan Eşref Taşkın, dedesinden kalma dükkanda 14 yaşından bu yana çalışıyor. Selanik göçmeni olan dedesi buraya geldikten sonra bu dükkanı yapıyor. Dedesi zamanında yoğurtçuluk yapıyorlar. Daha sonra kahvaltı salonuna çevirmişler. Bergama'nın Peyniri ve Kaymağı meşhurdur. Önceden peyniri, kaymağı da keçi sütünden kendileri yaparlarmış. Kaymağı keçi sütünden hala kendileri yapıyorlar, diğer ürünleri güvendikleri üreticilerden temin ediyorlar.Sabah saat 07.00' de kahvaltı vermeye başlıyorlar. Öğlen kahvaltı bitiyor ve ertesi günün hazırlığını yapıyorlar. Yenigün Kahvaltı Salonu, Pazar günü kapalı. Eşref Amcanın oğlu ve torunları işin başında ve geleneği devam ettiriyorlar. Eşref Amca ve ailesi; sıcak süt, çay, bal, kaymak, tulum peyniri, yumurta, omlet (ekstra peynirli yumurtası tavsiye ediliyor) gibi lezzetlerle müşterilerine gösterişten uzak samimi kahvaltı sofraları hazırlıyorlar. Bal - kaymak ve çay ile kahvaltı yapıyorum. Lezzeti enfes... Bergama'ya özgü lezzetleri öğlen yemeğine bıraktığım için tam bir kahvaltı yapmadım. Bu lezzetlere de yer kalsın istedim.Filmini ilgiyle izlediğimiz '' Ayla '' nın bulunduğu birlikte görev yapmış. 1952 yılından kalan fotoğrafta onu Ayla ile görüyorum.
Eşref Amca ile yaptığım kısa sohbette : '' Evde oturmayı sevmediğini, çalışmadığı zaman kendisini sıkıntı bastığını, zengin dahi olunsa işsizliğin insanlar için azap olduğunu, hiçbir sağlık sorunu olmadığını, ömrü yettiğince çalışmaya devam edeceğini ... '' söylüyor.
Mütevazi, işini büyük nezaket ve aşkla yapan ve duruşu ile gelenleri etkilemeyi başaran nadir insanlardan Eşref Amca, dükkandan ayrılırken bir şeylerle uğraşmaya devam ediyordu.
Hangi yöne dönsem ve yürüsem tarihin içindeyim. Karşımda bir han kapısı, içine giriyorum.
Çınarlı kahveye geçip bir çay içimi mola veriyorum.
Hacı Hekim (Hakim) Hamamı manzarası karşısında çay içiyorum. Hamam, Çarşı Hamamı ve Çifte Hamamlar adı ile de biliniyor. 1513 tarihinde Hacı Hekim (Hakim) Camisi ve arasta ile birlikte yapıldığı düşünülüyor. 22 * 30 metre ölçüsünde ve toplam 24 kubbe ile örtülü hamam halen hizmet veriyor.Bergama'ya her gelişimizde yılların alışkanlığından olacak, Bergama'ya özel lezzetler için adresimiz '' Altın Kepçe '' oluyor.
Nasıl anlatsam ? Hangisini anlatsam ? Bilemedim ki ...Abdullah Gözkaya ve oğlu Muhsin işin başında. Müşterileri ölçülü bir sevecenlikle karşılıyorlar, ilgisiz bırakmıyor ama ilgiyle yormuyorlar da. Çay ve kahve ikramı sınırsız.
Bergama Akropolü'ne en kısa yoldan götürecek teleferik girişine kadar yürüyerek gitmeyi ve ana tanık olmayı istiyorum.Büyük İskender'e dek Pergamon, pek adı anılmayan bir kentti. Ama İskender'in generallerinden Lizimakos, savaşlarda topladığı ganimetleri akropolde, Fileteros adlı bir subayının korumasında bulunduruyordu. Lizimakos savaşta ölünce, Fileteros hazineye sahip olur ve Attalid denilen hanedanını (yani üç kral Attalos, iki kral Eumenes) kurar. Bu krallar, Romalıların yardımıyla Anadolu'nun hemen hemen tüm batı yarısını işgal etmişler. Merkezi Ankara'da bulunan Galatlar Krallığını ortadan kaldırırlar. Bugünkü Antalya'yı (Attaleya) kurarlar. Bu hanedan, sanatların büyük koruyucusu olmuş. Hatta Bergama Akropolü, güzelliğiyle Atina Akropolü'nü geride bırakmış.Bergama'nın insanlığa pek çok hizmetleri olmuş. Anadolu'nun klasik uygarlıktaki en önemli niteliği, modern anlamda denemeye dayanan bilimin (secience experimental) başladığı ve geliştiği yer olmasıdır. Çünkü klasik çağda Anadolu'dan başka her yerde felsefe ve bilgi ya mistisizme ya da mitologyaya karışıyordu.Bergama bu arada, yetiştirdiği Gallen (Kalinos Hekim) ile, modern tıbbın temelini kurmuş. Yine bu arada, kentçilik her yerde fen kaygısıyla değil rasgele, birbiri üstüne ev yapmaktan ibaretmiş. İsa'dan beş yüz yıl önce Miletli Hippodamos, rasyonel urbanizmi (yaratıcı kentçiliği) düşünür. Güzelliği bakımından kenti bir anıta çevirmeye uğraşır. Bu urbanizme Türkçe'de, '' süslü bezenmiş '' ya da '' anıtsal '' kentçilik denebilir.Bergama'nın insanoğluna çok büyük bir hizmeti de, parşömenin (Bergama Kağıdı) icadı olmuş. Kağıdı Çinliler bulmuş ama parşömenin icadı, kitabın icadı demek olmuş. Bergama kağıdından önce her şey papirüs üzerine yazılırmış. Günümüzde 300 sayfalık bir kitap papirüs üzerine yazıldı mıydı, meşin kova ya da çantaların içindeki papirüsleri taşımak için, hiç olmazsa altı kişi gerekiyor... Bergama kağıdı, buzağı derisinden yapılıyordu, yaprak yaprak. '' Velum '' dedikleri daha incesi, kuzu derisinden yapılırmış. Bergama kağıdını, açılan yarışma sonunda, Krates ve İrodikos adlı iki Anadolulu mucit icat etmiş.250 bin cildi aşkın kitabıyla Bergama Kitaplığı, İskenderiye Kitaplığını geçmiş. Ama Mark Antuan, Bergama Kitaplığındaki - her birinin birer başyapıt olduğunda kuşku bulunmayan kitapları Mısır Kraliçesi Kleopatra'ya armağan eder...
Osmanlı İmparatorluğunun son dönemlerinde, çeşitli ülkelerden gelen arkeologlar, özellikle Ege Bölgesi'nden irili ufaklı binlerce eseri yurt dışına kaçırmış. Hatta tarihi eserleri kaçırmak için Efes civarında raylar döşendiği dahi biliniyor.
At nalı biçimindeki yapı, Bergama Akropolü üzerinde bulunuyordu. 35,64 metre genişliğinde 33,4 metre derinliğinde ve yapının ön tarafında bulunan merdivenler 20 metre genişliğinde.Dışında ve iç mekanlarında bulunan mermer kaplama üzerindeki freskler sanat tarihinin en önemli yapıtları arasında sayılıyor. Dış cephe freskleri antik Helen dünyasının Olympos tanrıları ile devler - Gigantlar - arasındaki savaşı, iç alandaki freskler Pergamon'un kuruluş söylencesi olan Telefos söylencesini anlatıyor. Maalesef bu çok değerli eser Almanya'da Berlin'deki Pergamon Müzesi'nde sergileniyor. Daha bir çok eserimizin sergilendiği gibi ...Berlin'de sergilenen bir Pergamon eseri de; II. Eumenes dönemine ait (M.Ö. 197 -159) Pergamon Athena Tapınağı Propylon girişi ... Bu görkemli yapının kalıntıları 1870'li yıllarda Alman mühendisi Carl Humann tarafından, o zamanın Prusya'na götürülmüş. Bugün , Berlin'de Pergamon (Bergama) Müzesi'nde sergileniyor ve her yıl binlerce insan tarafından ziyaret edilmekteler.
Traianus Tapınağı'nın avlusunun güneybatı kenarı stoa yapılmadan boş bırakılmış. Böylece ovadan bakıldığında, akropolün silüeti içinde yükselen beyaz mermerden tapınağın bütün güzelliğiyle görülmesi sağlanmış.Tapınak avlusundan aşağıya doğru yürüyünce, ünlü Pergamon Kütüphanesi'ne ulaşılıyor.Pergamon Antik Kenti tam anlamıyla bir mimarlık ve mühendislik harikası. '' Trian Kutsal Alanı Tapınağı '' bu yapıların en güzel örneklerinden...
Bu uzun galeriden geçmek müthişti.Pergamon Antik Kenti'nde bulunmaktan en çok keyif aldığım yere gitmek için Traianeum Galerisi'nden çıkıp, beni ufuklara çıkaracak galeri ve kapılardan geçiyorum.
Bunun da nedeni arazinin durumu. Ayrıca başka tiyatrolarda oturma sıraları genellikle, diyazoma denen yatay bir geçitle iki bölüme ayrılırken, burada iki diyazoma, dolayısıyla da üç bölüm var. Andezitten yapılmış sıraların tümü dolduğunda 10.000 kişi oyun seyredebiliyormuş.Yarım saat kadar tiyatroda oturdum. Uzaklara daldım gittim.
Tiyatronun alt ucu, yamaca oldukça dar, ama uzunluğu 250 metreye varan terasın üstünde yer alıyor. Attalitler döneminde sahne ahşaptan, portatif ve alçak bir yapıymış. Gösteri zamanı kurulur, işi bitince sökülüp kaldırılırmış. Terasın taş döşemesi üstünde bu sahneyi taşıyan ahşap dikmelerin oturtulduğu çukurlar bugün de görülüyor.
Antik kentlerin çoğu tek bir tanrı veya tanrıçaya adanıyorlar ve adı sadece onunla özdeşleşiyorlar. Assos deyince Athena'nın, Ephesos deyince Artemis'in akla gelmesi de bundan. Ama Bergama söz konusu olduğunda durum biraz değişiyor.Aslında Bergama da bir tanrıçaya adanmış bir kent. Athena, görkemli tapınağıyla, kentin merkezine yerleştirilmişti kutsal tanrıça sıfatıyla. Ama Bergama'nın tek sahibi olmamış hiçbir zaman.Tüm dünyadaki en görkemli yapılardan biri olan Büyük Sunak ile Zeus, görkemli tiyatroyla Dionysos, antik dünyanın en önemli sağlık komplekslerinden biri olan Asklepion'la Asklepios Bergama ile özdeşleşmiş isimler.Pergamon Antik Ören Yeri giriş kapısına geldim. Teleferik veya araç ile kent merkezine inmeyeceğim. Antik Kentleri anlatan bir yayında Pergamon'da teleferik veya araç yolundan farklı bir kapıdan geçerek, yaya yürüyüş ile Pergamon '' Orta Kentine '' ve '' Z Binası '' na gidilebildiği yazıyordu...Ana giriş kapısında müze görevlilerine bu kapının yerini sordum, gösterdiler. Bu kapıdan yürüyerek aşağılara ineceğim ve ziyaret edilen Pergamon'un dışında pek bilinmeyen Pergamon Kenti'ne tanık olacağım...
Akrapol kapısından dışarı çıkıp, yokuş aşağı inerken rastladığım kalıntılar heroona ait. Heroonlar büyük kahramanlara, tanrılaştırılmış krallara tapınmak için yapılırmış.Teleferik hattını görüyorum.Yarım saatlik bir yürüyüşten sonra Z Binası'na geldim. Ancak bina kapalı, içerisini göremedim.Ören yerinde, yapının önünde bulunan bilgilendirme tabelasında;
'' Z Yapısı denilen antik yapı, Demeter Kutsal Alanının terası ile Hera Tapınağı arasında ve antik kentin yamacının ortalarında bulunan bir arazi çıkıntısı üzerindedir. Yapı, yamacın inişli çıkışlı olması nedeniyle birkaç kademeye bölünmüş olan 1500 metre karelik bir alanı kaplıyordu. Binanın en büyük kısmı, peristylli büyük bir ev olarak inşa edildiği Hellenistik Krallık dönemine (M.Ö. 2. yüzyıl) aittir. Binanın genel yapısı Roma döneminde de korunmakla birlikte, köklü değişiklikler yapılmıştır. Bunlar arasında, 1990 yılında bulunmasının ardından 2004 yılına kadar üzerine koruyucu bir yapı yapılan, ihtişamlı mozaik taban gibi dekorasyon işleri de vardır. M.S. 2. yüzyılın ikinci yarısındaki depremden zarar gördüğü için terk edilmiştir. Z Yapısının güney tarafı, 1909 yılında Wilhelm Dörpfeld tarafından ortaya çıkarılmış ve yapının peristylli bir bina olduğu belirlenmiştir. ''
Aşağı Agora'nın kalıntılarının önünden geçerek Akropol tepesinin eteklerine doğru iniyorum.
Orta kent olarak adlandırılan bölge, akropolün yukarıdan hükmederek bakan havasının aksine oldukça mütevazi. Her yerde yüzlerce yıl önce burada süren yaşama ilişkin ipuçları var.
Akropol'ü ziyarete gelen hiç kimse Orta Kente kadar inmiyor herhalde. Sırt çantalı birkaç meraklı turist ve benden başka kimseler yok. Bu durum, zamanda yolculuk yapmışçasına bir ruh hali yaratıyor. Bilmediğin bir yere varmak için, bilmediğin bir yoldan yürümek gerekli. Durumdan çok memnunum...
İndiğim yolun sağında, solunda başka yollar. Etrafımda birçok antik eser. İlk defa bu kadar geniş alana yayılmış bir kent geziyorum. Ya da daha doğrusu; gezmeye çalışıyorum. Bütün antik yapıları sınırlı zamanda görmem mümkün değil.Gymnasionun aşağısında Attalos adlı bir konsüle ait evi gösteren tabelayı görünce merdivenlerinden çıktım.
Bütün sokaklar çok güzel. Hangi aradan merkeze ineyim tercihi bile bir oyun gibi...
Kale Mahallesi'ndeki tarihi evlerin bulunduğu sokaklardan Bergama Şehir merkezine yürümeye başladım.
Bergama'daki son anlarda Arasta ve Osmanlı Çarşısı'nda zaman geçirmek istiyorum.
Bergama Arastası, çevredeki sokakları ve mahalleleri keşfetmek için mükemmel bir başlangıç noktası.
Farklı dönemlerde Arasta içine han ve bedesten gibi ticari faaliyetlerin daha kolay sürdürülmesini sağlayan birimler de eklenmiş. Taşhan 1432 yılında inşa edilmiş ve devşirme malzeme bol miktarda kullanılmış. Cephesinde antik taşların kullanıldığı yapının üst katları tuğla taş örgüye sahip. Yapı harap durumda görünüyor.

































































































































































































Hiç yorum yok :
Yorum Gönder