Sayfalar

30 Ekim 2025 Perşembe

 BERGAMA ANTİK TİYATROSU'NDAN BAKIŞ ...  KARAVAN GÜNLÜKLERİ   (BERGAMA / İZMİR)

'' Kopmak zordur, '' der Nietzsche, '' bir bağı ortadan kaldırmak acı vericidir. Fakat çok geçmeden yerine yeni bir kanat çıkar. '' Nietzsche'nin hayatı böyle ayrılmalardan, kopmalardan ve tecritlerden oluşacaktı : dünyadan, toplumdan, yoldaşlardan, meslektaşlardan, kadınlardan, arkadaşlardan ve ana babadan. Fakat yalnızlığın içine salladığı her kürek özgürlüğünün biraz daha derinleşmesinin işaretiydi : Hesap vermek yok, engel oluşturacak uzlaşmalar yok, görüşü açık ve tarafsız...
Rousseau '' Yürüyenin gündüz düşleri '' adlı eserinde : '' Hiçbir zaman yalnız ve yürüyerek yaptığım seyahatlerdeki kadar düşünmedim, var olmadım, yaşamadım, kendim olmadın ... Bütün doğaya efendisiymişim gibi hükmediyorum; manzaralar arasında aylak aylak dolaşan yüreğim, çarpmasına neden olanlarla birleşip özdeşleşiyor, büyüleyici hayallere sarmalıyor kendini, nefis duygularla sarhoş oluyor. '' der.
Bergama'ya sabahın erken saatlerinde geldim. Güne tarihi bir kahvaltıcı da başlamayı ve uzun bir Bergama gezisine kendimi bırakmak istiyorum.
'' Yenigün Kahvaltı Salonu '' na geldim. Kızıl Avlu'nun çaprazında, Kozak Yaylası Yolu girişinde, hatta antik çağdan kalan köprünün yanı başına yapılmış bir dükkan burası.
Eşref Amca 96 yaşında ve hala işinin başında. Her sabah 06.00 da dükkana gelen Eşref Amca, Bergama'nın yaşayan efsanesi olarak anılmaya devam ediyor. Zamana meydan okuyan bu örnek insan, ömrü yettiği sürece çalışmaya devam edeceğini söylüyor. Doğma büyüme Bergamalı olan Eşref Taşkın, dedesinden kalma dükkanda 14 yaşından bu yana çalışıyor. Selanik göçmeni olan dedesi buraya geldikten sonra bu dükkanı yapıyor. Dedesi zamanında yoğurtçuluk yapıyorlar. Daha sonra kahvaltı salonuna çevirmişler. Bergama'nın Peyniri ve Kaymağı meşhurdur. Önceden peyniri, kaymağı da keçi sütünden kendileri yaparlarmış. Kaymağı keçi sütünden hala kendileri yapıyorlar, diğer ürünleri  güvendikleri üreticilerden temin ediyorlar.
Sabah saat 07.00' de kahvaltı vermeye başlıyorlar. Öğlen kahvaltı bitiyor ve ertesi günün hazırlığını yapıyorlar. Yenigün Kahvaltı Salonu, Pazar günü kapalı. Eşref Amcanın oğlu ve torunları işin başında ve geleneği devam ettiriyorlar. Eşref Amca ve ailesi; sıcak süt, çay, bal, kaymak, tulum peyniri, yumurta, omlet (ekstra peynirli yumurtası tavsiye ediliyor) gibi lezzetlerle müşterilerine gösterişten uzak samimi kahvaltı sofraları hazırlıyorlar. 
Bal - kaymak ve çay ile kahvaltı yapıyorum. Lezzeti enfes... Bergama'ya özgü lezzetleri öğlen yemeğine bıraktığım için tam bir kahvaltı yapmadım. Bu lezzetlere de yer kalsın istedim.

Eşref Amca, Kore Savaşı'na katılmış bir insan. 1950 - 1953 yılları arasında süren bu savaşta Eşref Amca'nın gençlik hallerini ve yaşam yolculuğunu, kahvaltı salonunun duvarlarındaki fotoğraflardan ilgiyle izliyorum.
Filmini ilgiyle izlediğimiz '' Ayla '' nın bulunduğu birlikte görev yapmış. 1952 yılından kalan fotoğrafta onu Ayla ile görüyorum.

Kore Cumhurbaşkanı'ndan yıllar önce davet almış, misafir etmek istemişler Kore'de. Fakat o '' işler çok bırakmam mümkün değil '' diyerek gitmemiş. Özellikle Koreliler olmak üzere turistlerin ilgi odağı...


Eşref Amca ile yaptığım kısa sohbette : '' Evde oturmayı sevmediğini, çalışmadığı zaman kendisini sıkıntı bastığını, zengin dahi olunsa işsizliğin insanlar için azap olduğunu, hiçbir sağlık sorunu olmadığını, ömrü yettiğince çalışmaya devam edeceğini ... '' söylüyor.

Eski fotoğraflarda motosiklet tutkusu görülebiliyor.


Mütevazi, işini büyük nezaket ve aşkla yapan ve duruşu ile gelenleri etkilemeyi başaran nadir insanlardan Eşref Amca, dükkandan ayrılırken bir şeylerle uğraşmaya devam ediyordu.

Bergama içinde gezmeye başlama zamanı geldi. Mübadeleyle yer değiştiren halklarla, suyun öteki yakasından gelen Türkler yerleşmiş Bergama'ya. Bugün, beş beldesi ve yüz on dört köyüyle, ülkemizin en büyük ilçelerinden biri.
Kızıl Avlu (Serapion Tapınağı) M.S. 5. Yüzyılda kiliseye çevrilmiş ve Hristiyanlığın yedi kilisesinden biri haline gelmiş. Tamamen tuğladan inşa edildiği için bugün Kızıl Avlu olarak biliniyor. Devasa boyutu ve tasarımı ile çok etkileyici bir anıtsal yapı. Bizans döneminde kilise olarak kullanılmış. Restorasyon çalışmaları devam ettiğinde içerisini gezemedim.
Kızıl Kilise'nin Osmanlı döneminde, ana binanın iki yanındaki silindirik yapılardan kuzeyde olanı, camiye (Kurtuluş Camisine) çevrilmiş.
Türkiye'nin en ilginç camilerinden birisi.
Kaynaklar tapınağın yanında bir dönem sinagog (havra) da bulunduğunu yazıyor. Kurtuluş Cami'nin  de için de olduğu bu kompleks çok tanrılı Antik Çağ inanışları yanında üç ilahi dine de ev sahipliği yaparak kolay kolay rastlanmayacak bir özelliğe sahip.

İlçenin tarih kokan sokaklarında dolaşırken Bergama evleri dikkatimi çekiyor. Bu evler, kalın dış duvarları, iç sofalı planları, yığma yapı gereklerine bağlı pencere boyutlarıyla ısıyı koruyan bir özelliğe sahip.

Bazı evlerde Sakız Adası mimarisine özgü ahşap cumba ve balkon şeklinde çıkmalar da görülebiliyor.
Bergama'nın özellikle Kale ve Atmaca Mahalleleri eski taş ve ahşap evlerin ağırlıkta olduğu bölgeler. Bu bölgeler, güzel fotoğraflar çekmeye de imkan veriyor.
Arnavut kaldırımlı dar sokaklarda eski Rum evleri de çok sayıda görülüyor. Bergama'nın bu kısımları başlı başına bir dünya ve rengarenk evler onun duygusal hikayesini yansıtıyor.


Hangi yöne dönsem ve yürüsem tarihin içindeyim. Karşımda bir han kapısı, içine giriyorum.


Çınarlı kahveye geçip bir çay içimi mola veriyorum.

Bergama, Çok Katmanlı Kültürel Peyzaj Alanı, tarih boyunca farklı medeniyetlerin izlerini taşıyan zengin bir kültürel mirasa sahip. 2014 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne dahil edilen Bergama, antik Pergamon Krallığı'nın başkenti olarak büyük bir öneme sahip ve Helenistik, Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerine ait kalıntıları bünyesinde barındırıyor.


Hacı Hekim (Hakim) Hamamı manzarası karşısında çay içiyorum. Hamam, Çarşı Hamamı ve Çifte Hamamlar adı ile de biliniyor. 1513 tarihinde Hacı Hekim (Hakim) Camisi ve arasta ile birlikte yapıldığı düşünülüyor. 22 * 30 metre ölçüsünde ve toplam 24 kubbe ile örtülü hamam halen hizmet veriyor.
Bergama'ya her gelişimizde yılların alışkanlığından olacak, Bergama'ya özel lezzetler için adresimiz '' Altın Kepçe '' oluyor.

1975'ten bu yana hizmet veren Altın Kepçe Bergama Köfte, sabahın erken saatlerinde hazırlanan mercimek, tavuk suyu, kelle paça, işkembe çorbaları ile haftanın altı günü erkenden açılır.
Bergama'nın coğrafi işaretli meşhur '' Çığırtma '' sı ile başlıyorum. Eskiden Osmanlı Saraylarına zeytinyağının gittiği Bergama'nın Sağancı Köyü'nün zeytinyağı kullanılıyor.
Patlıcan, domates, biber, sarımsak ve bu özel zeytinyağı ile hazırlanan Çığırtma'nın lezzeti dillere destan...
Meşhur '' Bergama Köftesi '' de masada yerini alıyor.
Benim seçimim bu iki lezzet ama tezgahtaki lezzetlerin her biri bir hikaye, her tat bir keşif içeriyor.


Nasıl anlatsam ? Hangisini anlatsam ? Bilemedim ki ...
Abdullah Gözkaya ve oğlu Muhsin işin başında. Müşterileri ölçülü bir sevecenlikle karşılıyorlar, ilgisiz bırakmıyor ama ilgiyle yormuyorlar da. Çay ve kahve ikramı sınırsız. 

Hizmet kalitesi ve hijyen üst seviyede.
Bergama gibi kadim bir kentin insanı olduklarının bilincinde misafirlerine Bergama'nın tarihi ve yemek kültürü hakkında sıkmadan aydınlatıcı bilgiler de veriyorlar.
Süt kaymağının eşlik ettiği tatlıları da çok iyidir.
Bergama'da artık birçok yerlerde göremediğim hikayelerin arasından geçtim...


Bergama Akropolü'ne en kısa yoldan götürecek teleferik girişine kadar yürüyerek gitmeyi ve ana tanık olmayı istiyorum.
Büyük İskender'e dek Pergamon, pek adı anılmayan bir kentti. Ama İskender'in generallerinden Lizimakos, savaşlarda topladığı ganimetleri akropolde, Fileteros adlı bir subayının korumasında bulunduruyordu. Lizimakos savaşta ölünce, Fileteros hazineye sahip olur ve  Attalid denilen hanedanını (yani üç kral Attalos, iki kral Eumenes) kurar. Bu krallar, Romalıların yardımıyla Anadolu'nun hemen hemen tüm batı yarısını işgal etmişler. Merkezi Ankara'da bulunan Galatlar Krallığını ortadan kaldırırlar. Bugünkü Antalya'yı (Attaleya) kurarlar. Bu hanedan, sanatların büyük koruyucusu olmuş. Hatta Bergama Akropolü, güzelliğiyle Atina Akropolü'nü geride bırakmış.
Bergama'nın insanlığa pek çok hizmetleri olmuş. Anadolu'nun klasik uygarlıktaki en önemli niteliği, modern anlamda denemeye dayanan bilimin (secience experimental) başladığı ve geliştiği yer olmasıdır. Çünkü klasik çağda Anadolu'dan başka her yerde felsefe ve bilgi ya mistisizme ya da mitologyaya karışıyordu.
Bergama bu arada, yetiştirdiği Gallen (Kalinos Hekim) ile, modern tıbbın temelini kurmuş. Yine bu arada, kentçilik her yerde fen kaygısıyla değil rasgele, birbiri üstüne ev yapmaktan ibaretmiş. İsa'dan beş yüz yıl önce Miletli Hippodamos, rasyonel urbanizmi (yaratıcı kentçiliği) düşünür. Güzelliği bakımından kenti bir anıta çevirmeye uğraşır. Bu urbanizme Türkçe'de, '' süslü bezenmiş '' ya da '' anıtsal '' kentçilik denebilir.
Bergama'nın insanoğluna çok büyük bir hizmeti de, parşömenin (Bergama Kağıdı) icadı olmuş. Kağıdı Çinliler bulmuş ama parşömenin icadı, kitabın icadı demek olmuş. Bergama kağıdından önce her şey papirüs üzerine yazılırmış. Günümüzde 300 sayfalık bir kitap papirüs üzerine yazıldı mıydı, meşin kova ya da çantaların içindeki papirüsleri taşımak için, hiç olmazsa altı kişi gerekiyor... Bergama kağıdı, buzağı derisinden yapılıyordu, yaprak yaprak. '' Velum '' dedikleri daha incesi, kuzu derisinden yapılırmış. Bergama kağıdını, açılan yarışma sonunda, Krates ve İrodikos adlı iki Anadolulu mucit icat etmiş.

250 bin cildi aşkın kitabıyla Bergama Kitaplığı, İskenderiye Kitaplığını geçmiş. Ama Mark Antuan, Bergama Kitaplığındaki - her birinin birer başyapıt olduğunda kuşku bulunmayan kitapları Mısır Kraliçesi Kleopatra'ya armağan eder...

Bergama kağıdının icadı, Gutenberg'in basımevi icadı kadar, belki daha da önemli görülüyor.
Teleferik istasyonuna geldim.

Teleferik ile Akropol'e doğru yükselirken manzara daha da belirginleşiyor. Bergama, içinde bulunduğu iklimin ve coğrafi konumun elverişli yapısı nedeniyle tarih öncesinden itibaren insanların ilgisini çekmiş.
Bergama, Ege Bölgesi'nin Bakırçay çukuru içinde konumlanmış. Savaşmaktan çok kültür ve sanatın koruyucusu olan Bergama kralları sanatı ve sanatçıyı desteklemiş. Bergama heykel okulu sanatçıları, paha biçilemez eserler yaratmış. Antik tarihle iç içe yaşayan Bergama'da eski Rum evleri ve Osmanlı yapıları da görülmeye değer.
Bergama antik kenti mitolojide Sağlık Tanrısı Asklepios'un kenti olarak da biliniyor. Eczacılığın babası olarak bilinen Galenos M.Ö. II. binyılda Bergama'da doğmuş. Burada M.Ö. 4. yüzyıldan kalma eski bir hastane olan Asklepion bulunuyor. Girişine '' Ölüm buraya  giremez '' yazılmış. Günümüzde hala geçerli olan yılanlı tıp sembolü ilk defa Bergama'da kullanılmış. Su sesi ve telkin yoluyla psikoterapik tedavinin uygulandığı yer olarak da biliniyor.
Teleferik yolculuğu bitti. Ören Yeri'nin ana girişinden geçtikten sonra kentin görkemli mimarisini minyatür olarak gösteren panodan kent detaylarını izledim.
Pergamon kenti, ilkçağda Mysia bölgesindeki Bakırçay'ın (Kaikos) Ege Denizi'ne aktığı bir ovada, kıyıdan 25 km kadar içeride kurulmuş. Kent akropolünün yer aldığı 335 metre yüksekliğindeki tepe, bu ovanın girişini tutuyor. Antik kentten bugüne ulaşan kalıntılar üç grup halinde bulunuyor. Yapıların bir bölümü tam tepede, akropolü çevreleyen surun içinde; bir bölümü de surun dışında, yumuşak eğimli yamacın üzerinden aşağıya doğru sıralanıyor. Roma dönemi yapılarının çoğu, bugünkü kentin altında kalmış, kaybolmuş; bazısı kısmen ayakta. Üçüncü grubu ise kentin biraz dışındaki Asklepieion kutsal alanındakiler oluşturuyor.
Antik Kenti gezmeye gelen turistlerin yoğun ilgisi var.
Akropol kapısından girince hemen sağda, büyük bir merdivenle ulaşılan sarayın II. Eumenes'e, ondan sonra gelenin de II. Attalos'a ait olduğu sanılıyor. Önünden geçilen diğer saraylar akropolü koruyan muhafız birliklerince kışla olarak kullanılmış. Daha sonra ulaşılan teras ise akropolün bir dil gibi ileriye doğru uzanan en kuzey ucu.

Depoların terasından geri dönünce kışlaların karşısındaki '' Traianus Tapınağı '' na geliniyor. Bu tapınağın yer aldığı teras akropolün en yüksek yeri.

Akropolde Pergamon krallarının yaptırmadığı tek yapı, bu tapınak. Tapınağın yakınında bulunan dev boyutlu Traianus ve Hadrianus'un heykellerinin başları ve Zeus Sunağı bugün Berlin'deki Pergamon Müzesi'nde ... Bergama Zeus Sunağı ya da Zeus Altar'ı M.Ö. 2. yüzyılda Pergamon şehrinde Pergamon Krallığı'nı yöneten Attalos hanedanı tarafından yaptırılmış mermerden anıtsal dini bir yapı.
Osmanlı İmparatorluğunun son dönemlerinde, çeşitli ülkelerden gelen arkeologlar, özellikle Ege Bölgesi'nden irili ufaklı binlerce eseri yurt dışına kaçırmış. Hatta tarihi eserleri kaçırmak için Efes civarında raylar döşendiği dahi biliniyor.
At nalı biçimindeki yapı, Bergama Akropolü üzerinde bulunuyordu. 35,64 metre genişliğinde 33,4 metre derinliğinde ve yapının ön tarafında bulunan merdivenler 20 metre genişliğinde.
Dışında ve iç mekanlarında bulunan  mermer kaplama üzerindeki freskler sanat tarihinin en önemli yapıtları arasında sayılıyor. Dış cephe freskleri antik Helen dünyasının Olympos tanrıları ile devler - Gigantlar - arasındaki savaşı, iç alandaki freskler Pergamon'un kuruluş söylencesi olan Telefos söylencesini anlatıyor. Maalesef bu çok değerli eser Almanya'da Berlin'deki Pergamon Müzesi'nde sergileniyor. Daha bir çok eserimizin sergilendiği gibi ...
Berlin'de sergilenen bir Pergamon eseri de;  II. Eumenes dönemine ait (M.Ö. 197 -159) Pergamon Athena Tapınağı Propylon girişi ... Bu görkemli yapının kalıntıları 1870'li yıllarda Alman mühendisi Carl Humann tarafından, o zamanın Prusya'na götürülmüş. Bugün , Berlin'de Pergamon (Bergama) Müzesi'nde sergileniyor ve her yıl binlerce insan tarafından ziyaret edilmekteler.
Traianus Tapınağı'nın avlusunun güneybatı kenarı stoa yapılmadan boş bırakılmış. Böylece ovadan bakıldığında, akropolün silüeti içinde yükselen beyaz mermerden tapınağın bütün güzelliğiyle görülmesi sağlanmış.
 
Restorasyonlar devam ediyor. Yakında restorasyon bitince, Traianus Tapınağı görkemli görüntüsüne yeniden kavuşacak.


Tapınak avlusundan aşağıya doğru yürüyünce, ünlü Pergamon Kütüphanesi'ne ulaşılıyor.
Pergamon Antik Kenti tam anlamıyla bir mimarlık ve mühendislik harikası. '' Trian Kutsal Alanı Tapınağı '' bu yapıların en güzel örneklerinden...

Tapınağın temeli terasın tam orta yerinde özenle kenetlenmiş kesme blok taşlarla ana kayaya kadar iniyor. Temel, üç sıra halinde beş adet yan yana dizili odalardan oluşuyor. Odaların üzeri blok taşlardan tonozlar ile örtülmüş. Tapınağı taşıyan alt yapı, anakaraya oturan, kule gibi yükselen bağımsız kütle.

'' Traianeum '' yani Galerilere girmeden önce sabah geldiğimde karavanımı park ettiğim yeri Pergamon'dan görüyorum.
Tapınak alanı, ilk inşa döneminde yanlardaki duvarlar ile sınırlandırılmış. Hadrian döneminde yerlerinden sökülmüşler ve yerlerine yan galeri yerleştirilmiş.


Bu uzun galeriden geçmek müthişti.
Pergamon Antik Kenti'nde bulunmaktan en çok keyif aldığım yere gitmek için Traianeum Galerisi'nden çıkıp, beni ufuklara çıkaracak galeri ve kapılardan geçiyorum.

Pergamon'un bütün antik dünyada en ünlü tiyatrosu tepeden görünüyor. Terasın hemen dibinden başlayıp aşağıya doğru uzanan tiyatronun oturma yerleri yamaca uyduğu için alışılmıştan daha dik.
Pergamon Tiyatrosu'nun öteki antik tiyatrolardan farklı başka yanları da var. Oturma sıraları onlar gibi üç çeyrek daire biçiminde yayılmıyor, yarım daireden daha dar.


Bunun da nedeni arazinin durumu. Ayrıca başka tiyatrolarda oturma sıraları genellikle, diyazoma denen yatay bir geçitle iki bölüme ayrılırken, burada iki diyazoma, dolayısıyla da üç bölüm var. Andezitten yapılmış sıraların tümü dolduğunda 10.000 kişi oyun seyredebiliyormuş.
Yarım saat kadar tiyatroda oturdum. Uzaklara daldım gittim.
Tiyatronun alt ucu, yamaca oldukça dar, ama uzunluğu 250 metreye varan terasın üstünde yer alıyor. Attalitler döneminde sahne ahşaptan, portatif ve alçak bir yapıymış. Gösteri zamanı kurulur, işi bitince sökülüp kaldırılırmış. Terasın taş döşemesi üstünde bu sahneyi taşıyan ahşap dikmelerin oturtulduğu çukurlar bugün de görülüyor.
Sahne alçak olduğu için, seyirciler oturdukları yerden sanki oyunun dekoruymuş gibi ovanın manzarasını seyrederlermiş.
Pergamon Antik Kenti'nin böyle zamanlarını hayal etmeye çalıştım. (Panorama görüntüsü, Berlin Pergamon Müzesi'nden ..)

Antik kentlerin çoğu tek bir tanrı veya tanrıçaya adanıyorlar ve adı sadece onunla özdeşleşiyorlar. Assos deyince Athena'nın, Ephesos deyince Artemis'in akla gelmesi de bundan. Ama Bergama söz konusu olduğunda durum biraz değişiyor.
Aslında Bergama da bir tanrıçaya adanmış bir kent. Athena, görkemli tapınağıyla, kentin merkezine yerleştirilmişti kutsal tanrıça sıfatıyla. Ama Bergama'nın tek sahibi olmamış hiçbir zaman.
Tüm dünyadaki en görkemli yapılardan biri olan Büyük Sunak ile Zeus, görkemli tiyatroyla Dionysos, antik dünyanın en önemli sağlık komplekslerinden biri olan Asklepion'la Asklepios Bergama ile özdeşleşmiş isimler.
Pergamon Antik Ören Yeri giriş kapısına geldim. Teleferik veya araç ile kent merkezine inmeyeceğim. Antik Kentleri anlatan bir yayında Pergamon'da teleferik veya araç yolundan farklı bir kapıdan geçerek, yaya yürüyüş ile Pergamon '' Orta Kentine '' ve '' Z Binası '' na gidilebildiği yazıyordu...
Ana giriş kapısında müze görevlilerine bu kapının yerini sordum, gösterdiler. Bu kapıdan yürüyerek aşağılara ineceğim ve ziyaret edilen Pergamon'un dışında pek bilinmeyen Pergamon Kenti'ne tanık olacağım...


Akrapol kapısından dışarı çıkıp, yokuş aşağı inerken rastladığım kalıntılar heroona ait. Heroonlar büyük kahramanlara, tanrılaştırılmış krallara tapınmak için yapılırmış.
Teleferik hattını görüyorum.
Yarım saatlik bir yürüyüşten sonra Z Binası'na geldim. Ancak bina kapalı, içerisini göremedim.
Ören yerinde, yapının önünde bulunan bilgilendirme tabelasında;
'' Z Yapısı denilen antik yapı, Demeter Kutsal Alanının terası ile Hera Tapınağı arasında ve antik kentin yamacının ortalarında bulunan bir arazi çıkıntısı üzerindedir. Yapı, yamacın inişli çıkışlı olması nedeniyle birkaç kademeye bölünmüş olan 1500 metre karelik bir alanı kaplıyordu. Binanın en büyük kısmı, peristylli büyük bir ev olarak inşa edildiği Hellenistik Krallık dönemine (M.Ö. 2. yüzyıl) aittir. Binanın genel yapısı Roma döneminde de korunmakla birlikte, köklü değişiklikler yapılmıştır. Bunlar arasında, 1990 yılında bulunmasının ardından  2004 yılına kadar üzerine koruyucu bir yapı yapılan, ihtişamlı mozaik taban gibi dekorasyon işleri de vardır. M.S. 2. yüzyılın ikinci yarısındaki depremden zarar gördüğü için terk edilmiştir. Z Yapısının güney tarafı, 1909 yılında Wilhelm Dörpfeld tarafından ortaya çıkarılmış ve yapının peristylli bir bina olduğu belirlenmiştir. ''


Z binasının hemen üzerinde Antik Yolu görüyorum. Burası Roma İmparatorluk devrinden kalma; ana cadde, hamam sokağı ve hamam binasına ait kalıntıların arasından geçen bir yol.

Burada ziyarete kapalı konferans salonunu ve mozaikleri gördüm.

Üzerinde yatılan podyumu, kült nişi ve mermer sunağı bulunan büyük bir salonun önündeyim.
Bu salon bir doğu kültü ile ilgili. Yemekler topluluk tarafından podyum üzerinde yatarak yeniyormuş. Podyum cephesindeki mermer çıkıntı yemek takımlarının konmasına yarıyormuş.

Buradan yürüyüşüme devam ettim. Orta Kent denen bölgeye yaklaşıyorum.

Buradaki kalıntıların en önemlileri Demeter kutsal alanı ile üç bölümden oluşan gymnasion. Demeter kutsal alanı dikdörtgen ve basamaklı sıralarıyla dikkat çekiyor.

Orta Kent bölümünden aşağılardaki Kızıl Avlu çok güzel görünüyor.

II. Eumenes zamanında yapılmış gymnasion, yani okul yapısı antik çağdaki benzerlerinin en büyüğüymüş.


Aşağı Agora'nın kalıntılarının önünden geçerek Akropol tepesinin eteklerine doğru iniyorum.


Orta kent olarak adlandırılan bölge, akropolün yukarıdan hükmederek bakan havasının aksine oldukça mütevazi. Her yerde yüzlerce yıl önce burada süren yaşama ilişkin ipuçları var.


Akropol'ü ziyarete gelen hiç kimse Orta Kente kadar inmiyor herhalde. Sırt çantalı birkaç meraklı turist ve benden başka kimseler yok. Bu durum, zamanda yolculuk yapmışçasına bir ruh hali yaratıyor. Bilmediğin bir yere varmak için, bilmediğin bir yoldan yürümek gerekli. Durumdan çok memnunum...

Dükkanlar, depolar, hamamlar, evler, sarnıçlar ... Hava sıcak, güneş tam tepede.


İndiğim yolun sağında, solunda başka yollar. Etrafımda birçok antik eser. İlk defa bu kadar geniş alana yayılmış bir kent geziyorum. Ya da daha doğrusu; gezmeye çalışıyorum. Bütün antik yapıları sınırlı zamanda görmem mümkün değil.
Gymnasionun aşağısında Attalos adlı bir konsüle ait evi gösteren tabelayı görünce merdivenlerinden çıktım.

İçeriye girmek mümkün değil. Merakla kapısından içeriye bakıyorum. Eşsiz mozaikler ve duvar resimlerini görüyorum. Pergamon Ören yerinin bana son sürprizi de bu olsa gerek ...

Patika biraz aşağıdaki Kale Mahallesi'nin üstündeki yola kadar iniyor. Burada aslında orta kentin giriş kapısı var ama tek taraflı. Ancak çıkmak mümkün.
Bergama ile ilgili öğrendiğim bir bilgiyi de paylaşmak isterim : '' Dünyanın en eski sosyalist ayaklanması '' olarak da tanımlanan Aristonikos Ayaklanması egemenlerin buyruklarıyla ezilen yoksul sınıflar tarafından krallığın Roma'ya bırakılması üzerine burada başlatılmış.
Bütün sokaklar çok güzel. Hangi aradan merkeze ineyim tercihi bile bir oyun gibi...
Kale Mahallesi'ndeki tarihi evlerin bulunduğu sokaklardan Bergama Şehir merkezine yürümeye başladım.


Genellikle iki katlı, geniş kapılı evler, pencerelerden sarkan çiçekler, açık kapılar ...


Bergama'daki son anlarda Arasta ve Osmanlı Çarşısı'nda zaman geçirmek istiyorum.

14. ve 15. yüzyıldan itibaren şekillenmeye başlayan Bergama Arastası, yüzyıllar boyunca farklı zanaatlara ev sahipliği yapmış.

Bergama Arastası; çizmeciler, pabuççular, manifaturacılar, saraçlar ve zahireciler adında farklı loncaların bir araya gelmesiyle oluşmuş. Her loncanın küçük ve yan yana sıralanmış dükkanları Çınarlı Meydanlara bakıyor.
Bergama Arastası, çevredeki sokakları ve mahalleleri keşfetmek için mükemmel bir başlangıç noktası.

Farklı dönemlerde Arasta içine han ve bedesten gibi ticari faaliyetlerin daha kolay sürdürülmesini sağlayan birimler de eklenmiş. Taşhan 1432 yılında inşa edilmiş ve devşirme malzeme bol miktarda kullanılmış. Cephesinde antik taşların kullanıldığı yapının üst katları tuğla taş örgüye sahip. Yapı harap durumda görünüyor.

Günümüze ulaşan yapıların çoğunluğu 19. yüzyıldan kalmış.

Bu tarihin daha eskiye gidememesinin nedeni 1853 yılında yaşanan büyük yangından dolayıymış.
Arasta içinde bulunan Kapalı Çarşı, Bergama Belediyesi tarafından ilk kez 1930 yılında onarılmış. 1980 yılından itibaren bir süre et ve sebze hali olarak da kullanılan çarşıda şimdilerde ise ; turistik amaçlı eşyaların satıldığı dükkanlar bulunuyor.
Orta kısmında kabartma olarak yuvarlak bir saat bulunduran çarşının doğu ve batı cephelerinde 1930 - 1940 yılları arasında yapılmış ticaret yapıları da bulunuyor.
Bergama'nın doğal peyzajı da en az tarihi yapıları kadar etkileyici. Kent, verimli tarım arazileri ve doğal güzellikleri ile ünlü. Bergama'nın çevresindeki doğal alanlar, tarihi yapılarla bütünleşerek eşsiz bir kültürel peyzaj oluşturuyor.
Bergama cazibe dolu tipik bir Anadolu kasabası ancak tek rolü Bergama Akropolü ile Asklepion arasında bir geçiş noktası olmamalı...
Kozak Yaylası gezisi yapmak, Bergama Halılarını görmek, Bergama Müzesini gezmek, dillere destan Bergama Tulum Peynirinin tadına bakmak ve satın almak gibi bir çok seçenek sunuyor Bergama...
Bergama 'da geçen uzun ve keyifli anlardan sonra Karavan evin yanına geldim.
Buradan yukarılara ve Akropol'e baktım.
Günü Denizköy'de sonlandırmayı düşündüm. Denizköy'de bugüne kadar atladıklarımdan... Önce, Dikili içinden geçtim. Sonrasında, Bademli üzerinden hala bozulmamış, doğal kalabilmiş koylardan geçerek Denizköy üstlerine geldim. Burada durup, manzarayı doyasıya izledim.
Bugünde güneşin batışını Denizköy'den izledim.

Gece sahilinde ay ışığı ve yıldızların altında oturup kitap okudum. Dalga sesleri ile birlikte.
Beni kumsalda yalnız bırakmayan bir dost ile beraberdik ...
Sabah, Denizköy'ün huzurlu ve sessiz ortamında uyandım. Sahil yürüyüşü yaptım.

İstikamet İzmir ...

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder