VAZGEÇİLMEYEN ERDEK ... KARAVAN GÜNLÜKLERİ (ERDEK / BALIKESİR)
Türkiye'de iç turizmin en eski merkezlerinden biri Erdek, benim için bir huzur sığınağı gibidir. Ekim ayının sakin, ılık zamanlarında öncü yağmurların başladığı günlerde Erdek'e geldim. Kısa bir zaman sonra ise lodoslarla daha fazla yağmur yağacak ve serinlik daha çok hissedilecek. Erdek Körfezi; uzun kumsalları, sakin suları, ılıman iklimi sayesinde gözde bir tatil yeri. Yeni karavanım ile Bandırma'da geçirdiğim iki güzel günden sonra Erdek'e, Edincik üzerinden gidiyorum. Bandırma'nın incisi Edincik, doğanın sunduğu benzersiz güzellikler ve gizli cennetleriyle keşfedilmeyi bekliyor. Burada doğanın kollarında kaybolacağınız bir çok yer var.Deniz, orman, dağ manzaraları ve şirin koylar ile ruhunuzu dinlendirebilirsiniz. Edincik'in asıl adı Aydıncık.. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde, Edincik'in adının '' Aydıncık Kadılığı '' olarak geçtiği ve burada ipek böcekçiliği yapıldığı, tabakhaneleri ve tersanelerinin meşhur olduğunu söylüyor.Bu bölgeye geldiğimde Erdek'e gitmeden önce mutlaka Edincik içinden geçiyorum. Edincik'ten Erdek Körfezini yukarılardan seyretmek, ormanlar ve zeytin bahçeleri arasından kıvrılarak aşağıya inen yoldan gitmek benim için bir alışkanlık oldu. Edincik'ten aşağılara inen yolun neredeyse başlangıcında '' Vadi Edincik Kafe '' bulunuyor. Önce burada bir mola verilecek, muazzam manzaraya karşı bir şeyler içilecek. Yine öyle oldu...Homeros'un, İliada ve Odysseia destanlarının geçtiği dönemden çok önceyi, Troia savaşından bir nesil sonrasını anlatan Argonautlar destanında Erdek'ten yani antikçağdaki Artake'den ve bezemeli mermer blokların kaynağı Kyzikos'tan söz ediliyor.Edincik'te Cumhuriyet'in ilk yıllarında kalkınma projeleri ile ipek böceği yetiştiriciliği yapılmış, önceden üzüm bağlarıyla ünlü olan Edincik, günümüzde yoğun olarak zeytincilik yapılan bir bölge halinde.Burada özellikle gün batımının sunduğu manzara çok büyüleyicidir. Vadi Edincik'ten yola çıkıp 20 dakika süren bir yoldan sonra Erdek'e geldim.
Karavanı Erdek sahilinin bir arka sokağına park ettim. Bugün evim Erdek olacak.
Yaz bitmiş, okullar açılmış, kalabalıklar kalmamış. Benim için Erdek'in en güzel günleri gelmiş. Erdek'te hazan mevsimi en güzel görüntüleriyle yaşanır. Kurbağılıdere Plajı ile Çuğra Plajı arasında yaptığım yürüyüşler Türkiye'de benim en iyilerim arasındadır. Gelin bu güzel yürüyüşü birlikte yapalım... Bu yürüyüşüm sırasında arada Erdek'in pek göz önünde olmayan tarihini de okuyorum. Kalabalıklarda olmadığına göre eski yılları hayal etmek daha kolay olacak. Zamanda yolculuk havasında yürüyüşler yaptım ...Türkiye'de iç turizmin en eski merkezlerinden biri Erdek. Nisan ve mayıs aylarında güzel bir bahar mevsimi yaşanan ilçede, yoğun turizm sezonu haziran ortalarından itibaren başlıyor. Mayıs ve hazirandaki denizin durgun, havanın ılık olduğu ilkyaz günlerinden sonra temmuz genelde meltem esintileriyle geçiyor. Erdek'in meltemi poyrazdan esiyor. Erdekliler '' Ay karanlık olmaya başladı mı doğudaysa meltem başlar '' diye söylerler.Ve kuvvetli meltem birkaç gün esiyor... Eylül, ekim yine sakin, ılık ve öncü yağmurların beklendiği aylar oluyor. Kasımdaki lodoslarla da yağmurlar ve serinlik artık Erdek'e iyice yerleşiyor.Efsanelere göre yörede yaşadığı bilinen ilk halk Dolionlar... Yaşadıkları düzlüğün ve yarımadayı karaya bağlayan, iki yanı su, dar kara parçasının kuzeyinde anakaradan ayrılıp denize doğru uzanan sarp bir ada vardır: Şimdiki Kapıdağı Yarımadası. Argonautlar'ın yolu üzerindedir. Artake'nin (Erdek) '' Güzel Limanı ''na (Kalos Limene) giren kahramanları, Dolionları yöneten kral Kyzikos karşılar, gemileri Argo'ya, kurucusu olduğu ve adıyla anılan kentin limanına demirlemelerini önerir.

Biten şaraplarının yerine şarap ve koyunlar verir. Şafakta, gemilerini az ötedeki Kyzikos'a yollayan kahramanlar, geçecekleri yolları daha iyi görebilmek için kentin yakınındaki Arkton - Oros'un (Ayılar Dağı) gerisinde tek bir zirve halinde yükselen Dindymos'un yamaçlarına tırmanırlar. Dindymos'un tepesi, muhtemelen 782 metrelik Kese Tepe, '' Tanrının bağışladığı kişilerin anası, rüzgarlara, denize, yeryüzündekilere ve Olympos'un karlı tepelerindekilere hükmeden, tahtı güzel tanrıça Rhea'nın '' kutsal yeridir. Efsanenin kaleme alındığı daha sonraki yıllarda Rhea olarak bilinen bu tanrıça ise, Anadolu'nun ana tanrıçası Kybele'den ya da yöredeki adıyla Dindymene'den başkası değildir.
Argonatların önderi lason ve arkadaşlarının burada Dindymene için yaptığı tapınak ve orada buldukları kurumuş bir yabani asma kütüğünden yonttukları heykeli, zaman zaman yenilenerek uzun zaman korunmuş olmalı ki Strabon bile bundan söz ediyor. Hatta, Bizans İmparatoru Büyük Konstantinus'un, Kybele'nin bu tapınakta korunan mermer heykelini Bizans'a getirip Forum'a koydurttuğu da biliniyor. Ancak, antik kaynaklardaki bilgileri değerlendiren araştırmacılar, dağın zirvesindeki en eski tapınağın daha sonra Kyzikos'a daha yakın bir başka yere yeniden yapıldığını, 5. yüzyılda da Meryem Ana kilisesine çevrildiğini ortaya koyuyor. Kyzikos'a çok yakın mesafedeki Kirazlı Manastır'ın yıkıntısı arasında hala görülebilen Bizans mimarisine özgü parçaların bu eski kiliseye ait olması çok mümkün görülüyor. Tarih sayfalarındaki gezintimden biraz günümüze, yakın döneme dönüyorum.. Erdek, 70 - 80'li yıllarda İstanbul'a en yakın sayfiye yeridir. Bölgenin hayranı Koç Holding sahibi işadamı Vehbi Koç, Düzler bölgesine villa yapınca gelen giden bölgeyi beğenir ve popülaritesi artar. Türkiye'de Turizmin ilk başladığı yer olarak bilinir.
Marmara Denizi'nin tertemiz suları ve muhteşem plajları ile ünlü olan ilçe, o dönemlerde yerli ve yabancı turistlerin uğrak noktasıymış. Turizmin altın çağını yaşadığı bu dönemlerde Erdek, konaklama tesisleri, restoranları ve eğlence mekanları ile bölge ekonomisine büyük katkı sağlar.Tatil ve turizmin cazibe merkezi Erdek'te 50 'li, 60' lı, 70'li, 80' li yıllar mumla aranıyor. Lüks otelleri olmayan ancak ülkenin sanatçısı, siyasetçisi, bürokratı ve iş insanlarının önemli isimleri tatillerini veya balaylarını geçirmek için geldikleri Erdek'te o güzel yıllar geride kalmış.O yıllarda, Liman önüne park eden otobüslerden inen tatilcilerin bir bölümü limanda bekleyen motorlara geçerek Ocaklar, Narlı, İlhanlar, Paşalimanı Adası, Avşa Adası ve Marmara Adası'na dağılırken Erdek'te kalmak isteyenler kendilerini bekleyen faytonlarla kalmak istedikleri otel ve pansiyonlara ulaşıyorlarmış.
Erdekliler zeytin bahçelerine kurdukları bağ evlerinde hem hayvanlarına bakıyor hem de tarım ve hayvancılıklarına ek gelir olarak pansiyonculuk yapıyorlarmış.Özellikle Düzler bölgesinde ve Erdek merkezinde bulunan kamu kurumlarına ait dinlenme tesisleri ve kamplara gelen aileler yaz tatillerini Erdek'te geçirmenin keyfini yaşıyorlarmış. Bu kampların bazılarını Erdek'te gördüm...Erdek'te yaptığım sahil yürüyüşlerinde, mimarisi ve güzellikleri ile dikkatimi çeken oteller var. Bunlardan en beğendiğim, hayallerimdeki otel diye tanımlayabileceğim '' GülPlaj Otel '' ... Otelin geçmişini araştırıyorum. İlginç bilgiler öğrendim. Yabancı turistler için 10 - 15 günlük düzenlenen Anadolu kültür turları ve antik - turistik, kent gezileri sırasında konaklamalarını sağlamak üzere 1960'ların başında kurulan TUSAN (Turizm Bakanlığı Otelleri) otel zincirinin durak noktalarından birisinin önündeyim.
Turizm işletmeciliğinde öncü rol oynayan otel; 1960'ların başında, Marmara Denizi'nin kıyısında, banyolu oda hizmeti ile turistik işletme belgesi alan ilk üç otelden birisi olmuş. Bir dinlenme kampı olarak inşa edilen yapı, 1960'ların başında ülkenin siyasi ve ekonomik koşulları nedeniyle satılamayınca, sahibi olan Gül Ailesi tarafından otele çevrilerek 1961 - 1963 yılları arasında TUSAN Şirketi'ne kiralanmış. 1963 yılından bu yana Gül Ailesi tarafından GülPlaj Otel olarak işletilen tesis, her akşam gerçekleştirilen caz dinletileri ile sosyal anlamda da öne çıkmış. Otelin mimari özelliklerinin, döneminin turizm mimarisine işaret etmesi dolayısıyla turizm mimarlığı tarihine ve kültürüne katkıları olmuş. Mimarı bilinmiyor. Döneminin modernist çizgisini yansıtıyor. Plajın hemen arkasında yer alan otel, plajdan ve hakim deniz manzarasından faydalanmak üzere iki katta açık bir koridor üzerine dizilen ve denize bakan konaklama birimlerinden oluşan bir konaklama bloğu ile kuzeydoğusunda yer alan tek katlı servis biriminden oluşuyor.
Bir gün önce Bandırma'da bulunduğum sırada yaşanan fırtına ve şiddetli yağışın etkilerini Erdek'te görüyorum. Hasarlanan teknelere rastladım.
Aynı yer, farklı zaman ... İki görüntü arasında 65 yıl var ... Gündoğumu ve batımının en güzel seyredilebileceği yerlerden olan Seyitgazi Tepesi arka planda görülüyor.
1960'lı yıllarda Erdek, Türkiye'nin çok nezih üst sınıfının buluşma yeri olmuş. Yaşar Kemal, Altan Öymen, Aydın Boysan ... gibi önemli isimlerde Erdek'e gelirlermiş. Vehbi Koç, yaşamının son yılına dek, her 20 Temmuz'da doğum gününü ailesi ve dostlarıyla beraber Erdek'teki evinde kutlarmış.
O eski yıllar; sportif ve eğlenceli yaz ayları kahkaha dolu, samimi dostlukların yaşandığı, basit odalarda konaklanan ve salaş tahta iskemleleriyle hizmet verilen yıllarmış. Ben de 1970'li yıllardan 90'lı yıllara kadar Akçay tatillerimizde bu güzelliklerin benzerlerini yaşadım. Ne yazık ki o yıllar artık yok ...Üstelik sıcak su, telefon gibi imkanlar sınırlı olsa da kimsenin şikayet etmediği, karşılıklı saygının sevginin yitirilmediği, kahkahanın, coşkunun, paylaşımın, dansın, müziğin doyasıya yaşandığı günler. Sebzelerin lezzetinin bozulmadığı, taş fırında pişirilen yemeklerin, ekmeklerin günümüz ile karşılaştırması olmayan ağız tadının olduğu yıllar.Erdek Limanı'ndan bir görüntü. 1960'lı yıllar. Altta ise aynı yer. Günümüz...Her sabah yarı şaka yarı ciddi sabah sporu yaptırılır, akşam üzeri kamplar arası voleybol maçları düzenlenir, kıyasıya tatlı rekabetler yaşanırmış.1960' tan itibaren köyden kente göç ve sosyokültürel değişim büyük ivme kazanıyor. Apartman kültürüyle çekirdek aile yapısının önem kazanması sosyal sınıfları yeniden şekillendiriyor. Burjuva, kentli ve köylü ayrımı başlıyor. Toplum yapısını derinden etkileyen bu değişim, özellikle Ankara'da bariz görülmekte. Cumhuriyet'in simgesi olan başkent aynı zamanda bilim ve dönüşümün de merkezi oluyor. Yeni bir sosyal çevre ve kentleşme başlıyor. Kent yaşamının yoğunluğu huzur ve doğanın içinde dinlenme gereksinimi '' Tatil '' olgusunu yaratıyor. Ankara, Eskişehir gibi denize uzak olan orta sınıf ve üzeri kentliler, iklimin etkisiyle yaz sıcağında serinlemek için üç tarafı denizlerle çevrili olan topraklarda arayışa giriyor ...
Kolay ulaşımıyla doğa ve deniz arayışına cevap veren beldelerden biri de Erdek oluyor. Kapıdağ'ın yanı başında nemi düşük havası, az olan tuz oranıyla göz yakmayan denizi, sakin ve bakir beldeyi popülerleştiriyor.Sahil boyunca ince kumu, batıya açık soğuk akıntıları, daha çok poyraz olan rüzgarıyla, denizinde de havasında da oksijen taşıyor. İlk başlarda tek tük beton otelin yanında, motel, karavan, saz evleri ve çadırlı kampingleriyle bir tatil yöresi konumu alıyor. Klimaların olmadığı yıllarda güneyin bunaltan sıcak ve nemli havasından kaçanların da tercihiyle iç turizmde önem kazanıyor...Erdek Hükümet Konağı, tarihi yapısıyla hemen limanın yanında bulunuyor. Erdek'te bir gün kaldım. Sonbaharın dinginliğini hissettim. Sarıyla gri arasında kaybolan gökyüzünü, denizin üzerinde sessizce hareket eden az sayıda tekneyi, sahilinde yürüyen, belki de yılların yükünü sessizlikte paylaşan insanları gördüm.Öğlenden sonra Kapıdağ'ın uzak köyü Ballıpınar'a gitmek için yola çıktım. Vedası zor oluyor bu gizli cennete...Aşağıyapıcı, Tatlısu, Karşıyaka, Çakılköy, Çayağzı, Kestanelik güzergahından Şahinburgaz'a kadar geldim. Yolda muhteşem güzellikleri olan her yerde durdum. Manzarayı seyrettim.
Antik çağı atlayıp 17. yüzyıla geldiğimizde 1639 yılında, Erdek'e ilk kez geldiği bilinen Evliya Çelebi ise '' Seyahatname '' sinde, tahtani ve fevkani iki katlı evlerinden, han ve hamamlarından, dört mihraplı camilerinden, 25 bin dönümlük bağlarından, misket üzümünden ve dokuz çeşit şarabından söz eder.
Sonbahar rüzgarları yaprakları usulca savururken, Kapıdağ'ın doğası sanki '' zaman yavaş aksın '' diyordu. Atatürk'ün yaşamında bir de 24 Haziran 1938 tarihi var. Büyük önderi aramızdan alan hastalık, 1938 yılının yaz aylarında ortaya çıkmış. Savarona yatı da, bu dönemde satın alınmış. Ancak Atatürk, Savarona'ya bir kez binmiş, vatan topraklarından bir tek kenti, Savarona ile ziyaret etmiş. Atatürk'ün son ziyaret ettiği yer, Erdek olmuş. Kendisini rahatsız etmeye başlayan hastalığı nedeniyle karaya çıkmamış. Gemiden Erdeklileri selamlaması, halkın büsbütün coşmasına yetmiş...
Savarona, Erdek'ten ayrıldıktan sonra İstanbul'a dönmüş, daha sonraki günlerde de rahatsızlığının artması sonucu Dolmabahçe Sarayı'nın 71 numaralı odasına nakledilmiş.
Erdek'i ziyaretinden 139 gün sonra vefat ediyor, aramızdan ayrılıyor. Atatürk'ün Erdek'e gelişi acaba bir tesadüf mü ? Yoksa önceden tasarlanmış, özel anlamı bulunan bir ziyaret mi ? Eğer özel olarak seçildiğini düşünürsek, '' neden Erdek '' sorusuna yanıtlar aranıyor...Bu gerçekler göz önüne alındığında, tesadüf bile olsa, 24 Haziran 1938 tarihi, Atatürk'ün, Kurtuluş Savaşı şehitlerini selamlaması, hatta kurtardığı vatan topraklarına vedası olarak yorumlanabilir.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder