Sayfalar

14 Mart 2023 Salı

 ŞEMDİNLİ...  UZAKLARIN EN BİRİNCİSİNİN KIŞINA TANIK OLMAK   (ŞEMDİNLİ / HAKKARİ)

Kar her kente, her köye yağar da her yerde böyle bir manzaraya dönüşmez. Görselliği olağan üstü kılan kar giyinmiş doğa ve yapraklarından soyunmuş ağaçlar. İnsanı düşünmeye, hayal kurmaya zorlayan bir manzara. İnsan mı gider, yollar mı götürür ? Beni Şemdinli'ye götüren; Biraz düş, biraz hayal ve özlem. En çok da gerçek... Gerçek yaşamı yeniden görmek, yaşamak isteği.
Hepimiz unutulmuş sayıldığımız, sanıldığımız köşemizde biraz huzur ve sessizlik bulunca, sevdiğimiz, ruhumuzu resmeden bir ismi mırıldanmak yetişir. Geçmişimizin gizemli kapıları bizim için derhal açılır ve biz bütün aşkımızla değerli hatıralarımızın hepsini birer birer bulduğumuz bir evrene kavuşuruz... Uzakların en birincisi Şemdinli bu uzun özlemin adıdır. Daha dört ay önce yazın son günlerinde, otuz yıllık bir aradan sonra Şemdinli'ye kavuşmuştum. 26 Aralık 2021 günü Şemdinli'nin bu defa ışıltılı kışına tanık olmak için bu uzun yola tekrar çıktım.
Siirt-Baykan-Bitlis-Tatvan-Gevaş-Edremit-Van-Gürpınar-Başkale-Yüksekova üzerinden Şemdinli'ye 482 km olan yoldan gidiyorum.
Geceden sabaha sürekli araç kullandım. Yer : 2110 metredeki ''Haruna Geçidi'', saat : 07.32,  hava sıcaklığı :  - 21 derece, Şemdinli'ye 40 km yolum kaldı.




Hakkari coğrafyasında soğuğun tanımını yeniden yapmak gerekir. Çok soğuk demek yetmez. Çok az kalır, yetersiz kalır Hakkari'nin kışında. Yine de soğuğu ve zorlukları alt edecek, yaşamı normale döndürecek bir savaş sürer gider.
An donmuş, zaman donmuş... Netlik ayarı olmayan bir fotoğraf makinesinden çıkmışcasına bu karenin için de bir an önce olma isteği içimde....
Kara kışın, beyaz perdesinde defalarca izlenmiş, ezberlenmiş bir film gibidir Hakkari'nin Şemdinli'sinde hayat...
Buralarda zaman akar, nehirler akar. Sonsuz bir buluşma mevsimidir kış. Kar tanesi kar tanesinin, damla damlanın, koyunlar çobanın, çoban ekmeğinin peşine düşer. Ağır ağır geçilir köprülerden, ağır aksak giden bir yaşama doğru...

Köprüden zaman da geçer. Güneşi batıran zaman kışı doğurur. Eşsiz bir görselliğin ve eşsiz acıların habercisi olarak çığlık çığlığa doğar kış. Kış izleyenler için şiirsel, orada yaşayanlar için yükü ağır basan bir görüntü çıkarır ortaya. Kahve ya da çay eşliğinde kış manzarası seyretmek şehirli bir hayaldir.
Göğe yakın başları ile dağlar, karların kapattığı yollar türkülerdeki gibidir. Yol vermez, geçit vermez, buluşturmaz. Şemdinli'nin 1950 metredeki kapısı '' Şapatan Geçidi '' ne geldim. Şemdinli'ye gelmek isteyenlerin geçtikleri bu kapıdan; Yolcu geçer, yaz gider, kış geçer. Öyle bir soğuk ve ıssızlık ki; Soğuk beyaz bir sarılış gibi, toprak beyaz, ağaçlar beyaz.
Yine görebildim uzaklardan Şemdinli'yi... Burada olmak, uyanmak istenmeyen bir düşün en güzel yeri gibi...
Zaman ağır aksak geçmiş. Dört ay aradan sonra kış gelmiş, gün doğmuş, baharı doğurmak üzere dağların üzerine çıkıyor güneş. Aynı yer ama zaman farklı. Güzelim Şemdinli.
Türkiye'nin en güneydoğu ucunda bulunan Şemdinli Vadisi alabildiğine tüm güzelliği ile önümde. İtiraf ediyorum, bu manzara benim için dünyadaki en güzel manzara... Şemdinli Vadisi, güneyde Irak ve doğuda İran sınırlarıyla çevrili. Bu vadi, kuzeybatıdan güneydoğuya yaklaşık 40 km boyunca uzanır. Alanın kuzey sınırı kabaca doğuda Şehidan Dağı'ndan İkiyaka Dağı'nın (Sat Dağları) eteklerindeki Meşelik'e kadar çekilen çizgiyi takip eder. Bu çok geniş alan birbirine paralel Şemdinli ve Hacıbey çaylarının yukarı kısımlarını ve bu çayların oluşturduğu derin vadileri içeriyor. Aşağıdaki haritada önemli bir detaya dikkatinizi çekmek isterim : Pek çoğumuzun yerini bilmediğimiz Şemdinli, Türkiye'nin sağ en alt köşesinde üç tarafı İran ve Irak toprakları ile çevrili ve sadece bir taraftan Vatan topraklarına açık çok stratejik bir yerde. Ülkemizin çok değerli parçalarından biridir.
Alandaki önemli yükseltiler Şehidan Dağı, Çimen Dağı ve Karadağ. İkiyaka Dağları ise daha kuzeybatı da kalıyor. Vadide kalkerli yapı nedeniyle çok sayıda mağara bulunuyor. Bu eşsiz vadinin büyük oranda meşe ormanlarıyla kaplı alanını izlemek keyif veriyor. Şemdinli'nin coğrafyasında, meşelik alanlar çoğunlukla vadilerin yamaçlarına kadar uzanır ve alanın dar ve engebeli yapısı nedeniyle oldukça sağlıklıdırlar. Meşe ormanları daha yükseklerde yer yer ağaçlı bozkır şeklini alır ve yaklaşık 2500 metreye kadar çıkabilen meşe ormanları bu yükseklikten sonra yerini dağ bozkırlarına bırakır. Doğu ve Güneydoğu'nun diğer bölgelerinden farklı olarak; meşe ve ceviz ormanları ile kaplı, meyve ağaçlarının türlüsünün bulunduğu böylesine özel bir yerdir Şemdinli...
Şemdinli manzarasında, People's coffee'de güzel bir kahvaltı yaptım.

Kahvaltı sırasında gezi planımı gözden geçiriyorum.
Şemdinli'nin doğu yakasına, Tekeli Köyü (1) (Balıklı Mezrası) ne gideceğim önce. Tekeli Köyü, İran sınırına yakındır ve Şemdinli'ye 15 km mesafede. Sonra Şemdinli'nin güney bölgelerine doğru, dört ay önceki gezimde gittiğim Nehri Köyü (2) (Bağlar Köyü) ve benim köyüm olan Tütünlü Köyü'ndeki (3) (Evliyan Köyü) kış manzaralarına tanık olacağım..
Şemdinli İlçe merkezi, Şemdinli Çayı vadisinde İran sınırına yakın bir yerde kurulmuş. Eski ismi dağlararası anlamında '' Nav Çiya '' imiş. Daha sonraları sırasıyla Navşar, Şemdihan ve Şemdinli isimleri kullanılmış. Hakkari İl merkezine 128 km mesafede ve 1936 da Belediye kurulmuş. Doğu Anadolu Bölgesinde yer alan Şemdinli doğa güzelliği bakımından Hakkari'nin en gözde İlçesi.
Otuz yıl önce çok defa gittiğim, ayak izlerimi bıraktığım Tekeli Köyü (Balıklı Mezrası) yolundayım.
Kışın yoğun kar yüzünden Hakkari coğrafyası beyaza kesiyor, köylerin çoğunda yollar kapanıyor. Dağlar, bahar gelene kadar soğuk bir sessizliğe bürünüyor.

Öyle bir coğrafya ki, her vadisinin , her dağının bir hikayesi var.

Bu yeşil vadiler, orman sınırı olan 2000 metre yükseklikten sonra yerini taş ve kayalara bırakıyor. Eğimin ve toprağın yapısından dolayı zemin su tutamaz.
Burada olmak, uyanmak istenmeyecek bir düşün içinde hissettiren manzaralar ile nefes kesici...
Eriyen buzullar ve kar; yüksekteki soğuk ve el değmemiş hayatı taşıyor aşağıya. Derelere, şelalelere dönüşüyor.
Tekeli Köyü'ne yaklaşırken yolun eğimi yukarıya doğru artar. Kalın kar tabakası ve köy girişindeki yolun buzlu olması nedeniyle aracımı uygun bir yere park ettim. Köye yürüyerek girmeye karar verdim.
Köyün genci yaşlısı, köyün meydanında bulunan kahvenin önünde ve köyün ortasından geçen yolun kenarında yürüyorlar ve sohbet ediyorlar. Yabancı olduğum belli.. Misafirperver Şemdinli insanı, evlerine yemeğe davet ediyorlar, çay içme teklifinde bulunuyorlar. Çay içme tekliflerini geri çeviremiyorum. Kış güneşinin tadını çıkararak kısa süreli sohbet ile hasret gideriyorum Tekeli Köyü'nün insanları ile.
İzin isteyip, aklımdan hiç çıkmayan yollardan köyün içlerine doğru yürümeye devam ettim.
Yolun aşağısında evinin çevresindeki karı atmaya çalışan Tekeli Köyü'nün bir yaşlısı Kürtçe '' Hoşgeldin '' diyor uzaktan. İki dilde ayrı ayrı '' Hoşbuldum '' diye cevap veriyorum. Israrla evlerine davet ediyor. Yaşlı Amca'nın davetini kıramadım.
İbrahim Amca 75 yaşında. Bu yaşında bile, arkadaki dağlara çıkar geri döner ve bir daha gidip geri dönebilir. Bu dağların insanlarını yakından tanıdığım için bunu çok iyi biliyorum. Hemen eşine, kızlarına ve gelinlerine çay hazırlamalarını istedi. Sandalyeler ve sehpa getirildi, karın üstüne konuldu. Aklımdan hiç çıkmayacak bir sohbet ve anlar yaşadım. Her şeyi ve her şeyden konuştuk... Ve benim için bu muazzam ortamda dünyanın en güzel kıtlama şekerli çayı, yanında hurma.. Baksam, nereye baksam o bitmek bilmeyen, göz kamaştıran, göz kırpan beyazlıkta öylesine güzel anlar yaşadım. İbrahim Amca iyi ki çıktın karşıma... 

Evler, karpostallardaki dağ evlerini andırıyor. 

Şemdinli'ye bir gün adım attığınızda; unutulmaz serüvenler için doğru yerde olacaksınız.

Sende gurbette duymuştum ilk başlarda kendimi, Şemdinli. Senden ayrıldıktan sonra yaşadım gerçek gurbeti...

Bakıyorum, güneş uçsuz bucaksız karların üstünde yansıyor. Hiç bir iz yok. Şemdinli ile geçmişimi ve geçirdiğim günleri anımsıyorum...
Tekeli Köyü'nden tekrar Şemdinli'ye döndüm. Şimdi hedefim: Köyümle, Tütünlü Köyü (Evliyan) ile buluşmak. Yanımda bu coğrafyayı en güzel anlatan Ferit Edgü'nün yazdığı '' Hakkari'de Bir Mevsim '' kitabı. Altını çizdiğim bölümleri duruma uyan yerlerde durup tekrar okudum...
'' Kendime dedim ki :
Yüksekliğin verdiği bu baş dönmesi var, evet kabul, ama o da geçer elbet. Bir gün. Bir gece. En beklemediğin anda. 
Kendime dedim ki :
Söz konusu olan yüksekliğin verdiği baş dönmesi değil. Söz konusu çaresizlik. ''


Türkiye haritasının ucunda bulunuyor Hakkari'nin Şemdinli' si. Bu uç aynı zamanda bir başlangıçtır. Kar, Hakkari'de başlar, Dağ, Hakkari'de başlar, buzul gölleri ve görkemli vadiler Hakkari'de başlar.

Bir şey ne kadar hareketli olursa olsun fotoğrafı durgundur. Hırçın, coşkun Şemdinli Çayı ancak bir fotoğrafta donar...

'' Kimsesiz dağ yollarında, kimsesiz bir yolcu. Dilinde, sanki daha önce, yüzyıllardır söylenen bir türkü. ''
Derecik yolu üzerinden köyümün kavşağına geldim, bir süre araçla ilerledim. Ve.. 30 yıl sonra ikinci buluşmam, Tütünlü Köyü (Evliyan) ile...

Tütünlü Köyü'nün eski adı, 1928 yılı kayıtlarında Kürtçe' de ''Evliyalar'' anlamına gelen ''Evliyan'' olarak geçiyor. Tütünlü Köyü ve verimli toprakları, şükretmeyi ama vazgeçmemeyi bilen İnsanlara üç tarafını kuşatan çok yüksek dağların bir armağanı.
Dört ay önce baktığım yerden baktım Köyüme ve karlı zirvelerine... Yer aynı, zaman farklı.  Yüksek dağlardan kopup gelen derelerin kolları tarafından sulanan Tütünlü Köyü'nün arazilerinde yeşilin her tonunu görmek mümkün. Özellikle meşe, buralarda görülen en yaygın ağaç türü. Yer yer alıç, söğüt, çınar ve dişbudak ağaçları da görülüyor.
'' Dağ başında böylesi bir yolculukta korkar insan, dağdan, kurttan, yolunu şaşıracak attan. Ve her şeyden. Ve kendinden... Böyle bir yolculuk yapmamış okuyucu bil bunu ! Bil ve belleğinin bir köşesine yerleştir ki korkmaktan korkma. ''
Tütünlü Köyü'ne adını veren tütün tarlaları ilkbaharı bekliyor. Dört ay önceki gezimden hemen hemen aynı yerden tütün bahçeleri böyle görünüyordu.
Tarihi çok eskilere dayanan, Hakkari Şemdinli'nin ılıman iklimi ve bereketli toprağında yetişen altın sarısı rengi, kendine has kokusu ve hoş içimiyle Türkiye'nin en kaliteli tütünlerinden olan Şemdinli Tütünü, en fazla tercih edilen tütünler arasında yer alıyor. Fiyatıyla neredeyse altınla yarışan tütünün ekimini yapan köylüler, kalitesi bozulmasın diye yerli tohumu, hala eski yöntemlerle ekip, hiçbir tarım ilacı kullanmıyorlar. Pahalı ve organik olan Şemdinli tütününün çoğu İl, hatta ülke dışına satılıyor.
Tütün üretimi, yüzyıllardır Şemdinli'de vazgeçilmeyen bir uğraş. Üretim süreci oldukça zorlu olan, çok titiz çalışılması gereken tütün yetiştiriciliği hala bir gelenek olarak devam ediyor. Hakkari'nin Şemdinli İlçesi, ılıman iklimi ve bereketli toprağında yetişen birçok tarımsal ve hayvansal ürünüyle bilinir. Bal, ceviz, üzüm gibi ürünlerin yanında ilçenin en fazla bilinen tarımsal ürünü, Türkiye'nin en kalitelilerinden olan Şemdinli tütünü.
Şemdinli'de tütün, tarihçesi net olarak bilinmemekle birlikte çok eski tarihlerden beri hem ticari bir mal olarak hem de kapalı ekonomi kapsamında ihtiyacı karşılamak için ekiliyor. Osmanlı Sarayının tütün ihtiyacının Şemdinli' den karşılandığı, birçok kaynak tarafından belirtiliyor. Geçmişte ünü Osmanlı Saraylarının yanı sıra İran ve Irak gibi komşu devletlere de yayıldı. Şemdinli tütünü bugün de en fazla tercih edilen tütünler arasında yer alıyor. Tütün, Şemdinli'nin birçok köyünde yetiştirilirken en fazla tercih edilen tütün; Tütünlü (Evliyan), Aktütün (Bezele) ve Boğazköy (Begoz) köylerinde yetiştiriliyor.
Bu köyler dışında Altınsu (Şapatan) ve Erdemli (Meleyan) köyünde de tütün yetiştiriciliği yapılıyor. En çok talep gören tütün ise Tütünlü Köyü'nün (Evliyan) tütünü. Tütün, elektrikli makinelerle değil elle kıyılıyor. Şemdinli'nin alçak ve yüksek kesimleri arasında iklim büyük farklılıklar gösteriyor. Vadinin güneyinde, Irak sınırına yakın olan bölgelerde iklim daha yumuşak olduğu için buralarda önemli miktarda sebze ve meyve yetişir. Tütünlü Köyü de Şemdinli'nin güneyinde bu iklim kuşağının başlangıcında bulunuyor.

'' Ben oradaydım, dilinden anlamadığım insanların arasında. Dilimden çok az kimselerin anladığı insanların arasında. Gökyüzüne yakın bir dağ başında. Önemli olan, önemli de değil, gerçek olan, tek gerçek olan buydu.. Bunu anladım. Anladıktan sonra da, artık geçmişi bilmek, eski günleri anımsamak istemedim. Anımsadığım yalnız adımdı. ''
'' Burasını öğren, burasını bil. Bu insanların dilini, buranın iklimini, bitkilerini, hayvanlarını, kurtlarını, silahlarını, ölümlerini. Kendimi unutmak için mi ? Geldiğim yerleri ? Bildiğim insanları ? ''
Köyün okulunun hemen yanı başında olan yine bir zamanlar, dağlardan arta kalan zamanlarda bizlere çatı olmuş yere geliyorum. Benim için büyük bu binalar, sizlere çok küçük gelebilir... 20 yıl önce terk edilmiş bina. Şimdi metruk... İçinde telaşları, sevinçleri, hüzünleri, çok şeyi saklıyor... Yine girdim içine, hem de her odasına. Anılar aktı gözümün önünden...

'' Burda, bu hiç tanımadığım insanlar, toplumsal, yerel ve ekonomik koşullar içinde, umutsuzluğu yendiğimi değil, bu umutsuzluktan kurtulduğumu söylüyorum. Belki daha önceleri bir kaç kez battım da bunu, ancak burda anımsadım ve böylece yendim korkuyu. Yoksa, burda beni çevreleyen insanlar mı yendi bendeki korkuyu, umutsuzluğu ? Bilmiyorum. Bildiğim, geceleri korkulu düşlere düşmeden uyumam. Kapımı, ne korkunun, ne umutsuzluğun çalması. ''


'' Denizi hiç anımsamadım burda. Hiç aramadım. Düşlerime bile girmedi deniz. Bazı gerçeklerin, bazı gerçekleri unutturduğunu gördüm burda. Dağ yaşamı denizin izlerini sildi. ''
 
Tütünlü Köyü'ne veda ettikten sonra güneye Şemdinli'nin Derecik İlçesine doğru bir süre yol aldım.

'' Baksan, nereye baksan o bitmek bilmeyen, göz kamaştıran, göz kırpan beyazlık. ''
Uzun dönüş yolum aklıma geldiğinden Derecik' e kadar gitmedim. Şemdinli'ye doğru geri döndüm.
Bu çetin ve zorlu doğada, Zorgeçit Bölgesi civarlarından geçiyorum. Manzara tarifsiz güzel...Pesen Çayı, coşkun akıyor.
Yollar önüme ''Nehri Şelalesi'' ni çıkardı.
Ceviz ve çınar ağaçlarının gölgesinde Nehri Şelalesi, Nehri Köyünden (Bağlar Köyü) gelen sularla besleniyor. Yaklaşık 13 metre yükseklikten akan şelale yıllarca aktığı yatağında doğal bir koy oluşturmuş.


Ceviz ağaçlarının gölgesinde, suyun rahatlatıcı sesiyle bir süre soluklandım. Bu koy üzerinde bölgedeki köylüler küçük bir kır lokantası ve dinlenme yeri yapmışlar. Şimdi buralar boş ama baharın gelişiyle beraber, suyun üzerindeki tahtlarda uzun uzanan... (uzun oturan) insanlar yine hoş vakitler geçirecekler.
Yakınlardaki ''Nehri Taş Köprüsünü'' izledim.
Nehri Taş Köprü, Şemdinli Çayı üzerinde, İlçe merkezine 13 km, Bağlar Köyü'ne (Nehri) 4 km uzaklıkta. Yüksek dağların arasında derin bir vadide yer alan, kuzey güney istikametinde tek açıklık halindeki köprünün her iki ayağı da kayalıklara oturuyor. Köprünün yüksekliği 11 metre uzunluğu ise 21 metre olup tek gözlü ve yolu eğimli köprüler grubuna giriyor. Köprü 1898 yılında ''Şeyh Muhammed Sıddık'' tarafından yaptırılmış.
Yakında bulunan Nehri Köyü (Bağlar Köyü) kavşağından girdim, 30 yıl önce dağların zirvelerinden çok defa Tütünlü'den Nehri Köyü'ne yürüyerek gittim. Nehri'nin dağlarında olduk. Günün ikinci durağı için köyün içlerine yürüyorum, farklı duygular içindeyim...
Nehri Köyü (Bağlar Köyü) 'nde bulunan '' Kayme Sarayı '' , 1909-1911 yılları arasında yapılmış. Zamanında sivil mimarinin en güzel örneklerinden biriymiş. Kayme Sarayı'nın kitabesinde ;  '' Bu ev girenlere esenlik verir. '' yazıyor. Şubat 2023 tarihinde yazdığım ilk Şemdinli gezi yazımda, Kayme Sarayı içinin görüntülerini ve detayları bulabilirsiniz.
Şemdinli'ye 17 km uzaklıkta bulunan Nehri Köyü, 20. yüzyılın başlarına kadar ilim merkezi olarak biliniyor. Hakkari'ye göre daha yeşil olan Şemdinli'de ve Nehri'de bu mistik hava şimdi bile fark edilebiliyor. Efkar dağlarının çevresinden dolanan yolun devamında, yeşiller içinde bir coğrafyanın kenarından, kıyısından akan Pesan Çayı'nı izleyerek varılıyor Nehri Köyü'ne (Bağlar Köyü) ve Kayme Sarayı'na. Nehri Köyü eskiden bölgede önemli bir idari merkez olmanın yanında, Nakşibendiliğin de Anadolu'daki önemli merkezlerinden biri olma özelliğini taşımış.  Tarikatın geçmişteki önemli önderlerinden '' Seyit Taha '' nın mezarı da Nehri'de.
Tütün kokusunda ve bal tadında Şemdinli'nin, acıyla iç içe anılan savaşlarla geçmiş bir tarihi de var. Çaldıran Zaferi ile Osmanlı yönetimine katılan Şemdinli, 1. Dünya Savaşı'nda sıkça Rusların saldırısına uğramış. Savaşmış ve ait oldukları topraklara, Osmanlı'ya bağlı kalmayı başarmış. Rusların 1853 yılında, Türklere savaş açması sonunda Dağıstan'daki Şeyh Şamil ile işbirliği yapan Şemdinlili Seyit Taha düşmana savaş ilan etmiş. Ölümü üzerine kardeşi Şeyh Salih, Azebeycanlıları ve Hakkarilileri Ruslara karşı ayaklandırır. Uzun mücadelelerden sonra 1855 yılında Van sancağına bağlı Şemdinan (Şemdinli) Albak, Çölemerik (Hakkari), Gever (Yüksekova), Beytüşşebap, Çal, Tiyari ve Kotur İlçeleri ile birlikte Erzurum Vilayetine bağlanır. 1914 ve 1917 tarihleri arasında dört defa Rus işgaline uğrayan Şemdinli, en son yöre insanları ve Ordu birliklerimizin el ele vererek onlara engel olması ile 24 Kasım 1917 tarihinde kuvvetlerimiz tarafından, bir daha dönmemek üzere Rus kuvvetleri geriye kaçırılır. '' Şahanklı Sinko '' Milli Mücadele sırasında 20. nci Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşa ile işbirliği yaparak, Yurdumuzdan kovulduktan sonra Urumiye bölgesine çekilen Ermenilerin bölgeye girmelerine engel olur. 1926 yılında Ankara Antlaşması sonrasında nihayet; Çölemerik (Hakkari), Şemdihan (Şemdinli), Gever (Yüksekova) İlçelerinden meydana gelen Hakkari Vilayeti kurulur.
Kar üzerinde ayak izlerimi bıraktım. Akpınar Dağı'nın güzelliğini izledim.
Aynı yer, dört ay önce..

Nehri Köyü (Bağlar Köyü) girişinde '' Nehri Masi '' (Masi, Kürtçe de balık anlamındadır) alabalık lezzetlerini tadabileceğiniz güzel bir tesis. Kış dolayısıyla açık alanları kapalı olduğundan yemek tercihimi bu defa Şemdinli İlçe merkezinden yana kullanacağım.


Nehri'yi özel kılan özelliklerinden biri, her yerden gelen suyun hayat verdiği geniş bir mesire yerine sahip bulunması. Suyun kaynaklarından biri, hemen '' Nehri Masi '' tesislerinin girişinde, bir küçük havuzun içinden kaynıyor. Suyun üzerinde, ağaçların gölgesinde ve serinliğinde kurulmuş tahtlarda oturmalısınız..

Alabalık Şemdinli'de kızartılarak yapılır. Denemelisiniz...

'' Kendimi ararken, onları / başkalarını / başka insanları buluyorum. Ve onları bulurken yavaş yavaş kendimi bulur gibiyim. Kurallar içinde bulamaz insan kendini, bunu çoktan anladım. Aklın kuralları içinde bulamaz, bunu burda anladım. ''

Herkes görevini, işini, varlık nedenini bilir ve ona göre oynar rolünü Hakkari ve Şemdinli'de.. Yük ve umut sırtlanan insanlar.. Kışın ayrı yazın ayrı zorlaşan zaman; Dağlarından, nehirlerden, köprülerden geçer. Buralı olmayanlara normal gelmeyecek mevsim normalleri Şemdinli'de yaşamın belirleyicisi.
'' Kenti çevreleyen, salt sarp kayalardan oluşan üstünde hiçbir bitki örtüsü seçilmeyen dağ, güneşin ışıklarını kente yansıtan bir ayna gibiydi. Dağın üstünde bin renkli ebem kuşağı belirmişti. Hiçbir denizde böyle bir görünümle karşılaştığımı anımsamıyorum. Olduğum yerde donakalmıştım. Hayranlıkla, dağa, ebem kuşağına baktım. ''
Şemdinli'ye geldim. Sokaklarında hatta ara sokaklarına da girerek yürüdüm. 

Navşar Lokantası'nda yemek yedim.



Yemek sonrası hemen karşısındaki '' Red Cup Kafe '' de kahve arası verdim.


'' Başına ne gelirse gelsin, nerde olursan ol, yaşamını sürdürmeyi bil. ''


Şemdinli'de yüksek dağların eteklerinde inanarak, güvenerek sürer yaşam.

Şemdinli'de akşam yaklaşıyor. Zaman ağır aksak geçiyor, gün batıyor, baharı doğurmak üzere dağların ardına çekiliyor güneş. Ne kadar uzatsam da ne kadar yavaş davramsam da o an geldi. Şemdinli'ye veda zamanı. Şapatan Geçidi'nden Şemdinli'yi son bir defa göreceğim yere kadar tekrar tekrar durdum ve Şemdinli'yi seyrettim.
Uzun yürüyüşlere eşlik eden muazzam manzaraların eşliğinde minik ayrıntılar zihnin kalın perdelerini açar. Güngörmüş ağaçların sonsuz oksijeni ruhun yaşama gücünü yerine getirir.
Şemdinli'nin kış albümü benzer fotoğraflarla dolu, iz değmemiş beyazlık, kapanan yollar Şemdinli'den tanıdık görüntüler.
Haruna Geçidi'nden geçtim. Yüksekova'ya yaklaşıyorum.. Hakkari - Yüksekova da günün son saatleri. Anadolu Yarımadasının doğusunda bulunan  Hakkari toprakları konum olarak Van Gölü'nün güneyinde yer alır. Neredeyse tamamen engebeli bir arazi yapısına sahiptir. Burada Yüksekova dışındaki her yer istisnasız bir şekilde dağlarla kaplanmış. Bölgenin tek düzlüğü olan Yüksekova ise Hakkari'nin 50 km kadar doğusunda yer alıyor. Sakin düzlükler ve göz alabildiğine uzanan çayırlar.. Ovanın zemini denizden 1900 metre yükseklikte. Rakım bu kadar olunca bu ovaya neden Yüksekova dendiği de anlaşılıyor. Hakkari'nin Yüksekova İlçesi de adını üzerinde bulunduğu bu ovadan almış. Yükseklik bu coğrafyayı anlatan en önemli tanımlardan bir tanesi. Zengin alivyonlu topraklara sahip olmasına rağmen sert iklim, ağaç ve meyve yetiştiriciliğini olumsuz etkiliyor. Bolu Dağı geçidinin 2 katı yüksekliğindeki bu düzlükler kışın tamamen karla kaplanıyor.
Öyle bir soğuk ıssızlık ki: yazın bile dağların üstüne dağ gibi yayılan kar, kışla birlikte Yüksekova'yı sarmış. Soğuk, beyaz bir sarılış bu. Toprak beyaz, ağaçlar beyaz. Uzun, upuzun ovada kuşların bile kuytuya çekildiği, insanların evlerine kapandığı bu sisli mevsimde gürültü değil sessizlik sağır edebilir, renksizlik değil beyazlık körleştirebilir. 
Karayollarının beyaz yollara döndüğü mevsimde Yüksekova'dan geçtim. Daha doğrusu gitmeye çalıştım. Yolda kalmalar bölgenin mevsim normalleri... Dağlar, ovalar, sokaklar, kaldırımlar, her yer kar. İklimiyle, zorluklarıyla, onları aşmaya çalışan insanlarıyla uzakta bir kent Yüksekova. İran'ın ve Irak'ın yanı başında Cilo ve Sat Dağları'nın eteklerinde Gölümün Sağ Alt Köşesinde. 40 km'yi bulan bu ovada elektrik direkleri tarlaları bekleyen korkuluklar gibi. Kar altında kalmış köyler belli belirsiz seçiliyor. 
Yamaçlara düşen gölgeler akşamın yaklaştığını haber veriyor. Ve eğilen güneş, Hakkari topraklarına görsel bir güzellik sunuyor.



Hiç yorum yok :

Yorum Gönder