Sayfalar

11 Aralık 2021 Cumartesi

 URLA BAĞ YOLU VE SONBAHAR' DA İZMİR...

İzmir'i çok seviyoruz.. İzmir' de yaşadığımız için şanslıyız. Kente yakın bu kadar çok kendine has kasaba-köy olması harika bir durum. Ege'nin en güzel tatil beldelerinden biri olan Urla ise; uçsuz bucaksız yeşil doğası, tertemiz denizi, bağlarıyla göz kamaştırıyor. Bu bölge, Antik çağlardan günümüze, adını şarapçılıkla duyurmuş. İyonlar, Persler, Romalılar ve son olarak Türkler tarafından eşsiz ve vazgeçilmez kabul edilmiş. İzmir'den yarım saatlik bir araç yolcuğu ile Urla' ya ulaşıyoruz.
Kasım ayında İzmir'de bulunduğum dört günün bir gününü Urla ve çevresine ayırdık. Havası güzel, manzarası güzel, sofrası zengin bir Urla Bağ Yolu yolculuğu bu sonbahar gününe çok yakıştı.
Roma İmparatorluğu zamanında Urla'nın şarabı o kadar meşhurmuş ki, kendi şarapları ile rekabet edemediği için Roma İmparatoru Domitianus, Urla bağlarının yakılmasını emretmiş. Neyse sonra şaraba kıyamayanlar İmparatoru vazgeçirmeyi başarmışlar.. M.Ö. 10. yüzyılda Ege Denizi sahillerinde kurulan İyonya'nın 12 kentinden biri olan Klozomenai (Bugünün Urla'sı) binlerce yıl önce bağcılık ve şarapçılıkla bölgede ün yapmış. Şimdilerde Urla'da binlerce yıl öncekine benzer bağlar oluşturuluyor. 
Şarabın dünya çapında başkenti sayılan Fransa'ya bile şarapçılık Urla'dan geçmiş. Ege'nin en güzel tatil beldelerinden biri olan Urla; uçsuz bucaksız yemyeşil bağlarıyla göz kamaştırıyor. Etkileyici doğası, gizli kalmış koyları, plajları, sanat kokan sokakları, tarihi köyleri, balık restoranları ve teknelerin demirlediği küçük limanı, pazarları ve çok daha fazlası ile bir başkadır..  '' Yarımada' da Hayatı Yakala '' sloganı ile bağ bölgesinde yapılacak geziler için 5 farklı rota belirlenmiş: Yürüyüş yolu, bisiklet yolu, bağ yolu, mavi rota, zeytin yolu.. Ziyaretçilerin yollarını belirlemesini sağlayacak işaret levhaları konulmuş. 
Bu bölgeye Türkiye'nin '' Toskanası '' deniyor. Kasım ayı Urla'nı en güzel mevsimidir.. Urla Bağ Yolu rotası içinde mekan tercihimiz bu defa '' Manej Urla '' oldu. Manej Urla, kuruluşundan itibaren at çiftliği kimliğiyle faaliyet gösteriyor.

Tesis 50 dönüm arazi üzerinde kurulmuş. Kuşçular Mevkii' nde bulunuyor.
Manej Urla' da her seviyedeki biniciye eğitim veriyorlar.

Manej Binicilik' te, Urla'nın doğasının keşfedildiği at ile gezilere çıkılıyor.
Manej Urla, geçmişi 4000 yıl öncesine tarihlenen ve ülkemizin dünyaca ödüllü şaraplarının üretildiği Ukuf Mevkii' nde doğayla iç içe bir atmosferin paylaşıldığı özel bir yer..

Manej Urla' yı tanımaya başlamadan önce '' Manej Masa'da '' ortamdan ve çiçek kokularıyla mis gibi kokan havasından kopmamak istercesine uzun süre oturduk.

Manej Masa' da; '' Tarladan sofraya '' felsefesiyle Urla'nın doğallığını tarlalarındaki sebzeler ve civar köylerdeki üreticilerden temin ettikleri ürünlerle buluşturarak lezzetler hazırlıyorlar. Çok fazla masa yok ve rezervasyonlu gitmek iyi olacaktır.



Manej Oda' da; Yazları serin, kışları sıcak, nefes alan odalar için '' yapımı zor, ustasını bulmak güç '' demeden kerpiç sıva yöntemi tercih edilip, tüm süreçlerde geri dönüşümlü malzemeler kullanmışlar.


Bir aile çiftliği olan Manej Urla, samimi atmosferi ve birbirinden güzel 13 ayrı odası ile konforlu bir konaklama deneyimi sunuyor.


Manej' de yaşamlarını sürdüren atlara koyunlar, keçiler, tavuklar, köpekler eklendikçe kendini döndüren, yakın çevresine doğal ve sağlıklı ürünler üreten bir yapı oluşmuş.


Doğanın cıvıltısı içinde yeniden renklenmek isteyen herkesi beklediklerini söylüyorlar...

Manej Masa Restoran' daki kahvaltılar ve leziz yemekler için oluşturdukları organik bahçelerini ilgiyle dolaştık.. 

Bu dört gün içinde İzmir' de Kemeraltı Çarşısı büyüleyici havası ile bizi yine içine çekti.. Kordon' da yürüyüşler yaptık.


Konak Pier' in en ucunda bir kahve molasından sonra Kemeraltı' na yürüdük. Konak Pier, 1867 yılında İzmir' de gümrük binası olarak kullanılmak üzere inşa edilmiş. Binanın projesinin Fransız mimar ve inşaat mühendisi '' Gustave Eiffel '' (Paris deki Eiffel kulesinin mimarı) tarafından çizildiği düşünülüyor.
Bina, Konak Meydanı'na yakın bir kıyıda.
Kemeraltı Çarşısı.. İşte zamanın içinde bir kaybolma yeri daha..
Çarşının tarihi 1600' lü yıllara dayanıyor. Antik çağlardan bu tarafa önemini hiç kaybetmemiş en önemli ticaret alanlarından birisi olmayı sürdürmüş. Kemeraltı Çarşısı, 5 km lik bir alana yayılmış toplam 13 bin iş yerinden oluşuyor. Bu özelliği onu dünyanın en büyük açık hava alışveriş alanı yapıyor.
Modern iş merkezleri, tarihi restoranları, tarihi kahvecileri, baharatçılar, gelinlikçiler, kuyumcular, hazır giyim markaları, şerbetçiler, kafeteryalar ile sokakları günün her saati canlı, her türlü alışverişin yapılabileceği bir site görünümünde..
Kemeraltı Çarşısı, Mezarlıkbaşı Semti'nden Konak Meydanı' na kadar uzanan bölgeyi içine alıyor. 

Tarihi Kızlarağası Hanı ve Abacıoğlu Hanı' nı gezdik. Kemeraltı Çarşısı' nda tarihi 19 tane han ve 13 tarihi cami var.
Kemeraltı Çarşısı'nda acıktığınızda efsane mekanlar var. Ancak biz çoğu zaman kararımızı '' Gül Kebap '' dan yana kullanırız.. Yine öyle oldu. Et ve tereyağının en kalitelisi, mis gibi kepek unundan yapılmış pideler ve et suyuyla parçalanmış domates sosu.. İlk günden beri kalaylı sahanlarda servis edilen lezzet önümüzde..
Kemeraltı'nın efsane lezzetlerinden döner ve köftenin en iyi yapıldığı yerlerden biri olan Gül Kebap' da, 72 yıldır kaliteden ödün vermeden Gülgöze ailesi 4 kuşaktır bu işi yapıyor. Kurucusu, Çanakkale Savaşı gazisi, Girit'ten İzmir'e göç eden Hacı Mehmet Ali Gülgeze.
Ahilik geleneğini sürdürüyorlar. Eski bir işletme olduğundan müşterilerinin çoğu eski müdavimleri. Köfte ve dönerde katkı maddesi yok.
Et kendi lezzeti ile hazırlanıyor. '' Bandır '' denilen köfte çok özel etlerden hazırlanıp, iyice yoğrularak kendi yağında bakır tavalarda pişiriliyor. Organik domatesler rendelenip içine kemik ve et suyu ilave edilerek sosu hazırlıyorlar.
Dönerin altına döşenen pideler kepek altı undan özel olarak hazırlanıyor. İskender pidesi gibi kalın değil incecik ve çok lezzetli.
  

Gül Kebap iki katlı. Dar bir merdivenden üst kata çıkılıyor.

Lezzet, porsiyon büyüklüğü ve ilgi alaka hiç değişmiyor. Teşekkür ederek mutlu ayrılıyoruz..
Güzel bir yemeğin ardından kendimizi ödüllendirmenin en iyi yollarından biri '' Süt Çiçeği ''...
Yunanca '' Galanthus '' ;  Gal = Süt,  Anthus = Çiçek kelimelerinden türetilmiş bir isim olup süt gibi beyaz anlamında kullanılıyor.
 
Güleryüzlü bayan çalışanların sıcaklığı ve samimi karşılamasının mutlu ettiği bu yer özellikle kazandibi tatlılarıyla ünlü. Biz sade ve bademli kazandibi tercih ettik. Porsiyonları gördüğünüz gibi bol ve doyurucu. Enfesti..
Süt Çiçeği'nin en güzel yanı, eğer kalabalık olarak gelirseniz kazandibi tepsisini önünüze getiriyorlar ve tepsinin içinden yiyorsunuz.

İzmir Kemeraltı-Hisarönü'ndeki dükkan çok güzel dekore edilmiş, sıcak bir ortamı var. Kazandibi; sade, bademli ve antep fıstıklı çeşitlerine sahip. Ayrıca; şambali, sütlü börek, ekmek kadayıfı, peynir tatlısı, taş kurabiyeleri de çok iyidir.


Süt Çiçeği'nin bir hikayesi var ve uzun.. Ama; aşkı için kışın dondurucu soğuğuna bile aldırmadan karların içinde açan çiçeğe '' Süt Çiçeği '' (Kardelen) ve ona sadık kalmayıp aldatan sevgiliye de '' Hercai ''  adı verilmiş.

Süt çiçeği (Kardelen), her zaman saflığı ve temizliği sembolize etmiş.
İzmir'li günlerde bir diğer akılda kalan lezzet ise, Kemalpaşa Örnekköy girişinde bulunan '' Yunus Çağ Kebap '' da yediğimiz Çağ Kebap oldu.
Bu güzel mekan Erzurumlu bir aile işletmesi ve açıldıkları günden beri saygılı çalışanları ile kalitelerini koruyorlar.
Kuzu eti çok lezzetli.

Tatlıları da Erzurum yöresine ait lezzetler.
Alsancak da her zamanki gibi çok güzeldi. Güzel mekanlarda dostlarla buluştuk. Bu güzel mekanlardan birisi de ''Reyhan Pastanesi''
Reyhan Pastanesi bir İzmir klasiğidir. Ağaç gölgesinde, yeşillikler arasındaki esintili bahçesi sıcak yaz günlerinde çok iyidir.
Yanı başında üstü ağaçlardan bağ gibi olmuş yol çok güzel.. Reyhan Pastanesi bana Türk filmlerinde sevgililerin gittiği türden yerleri hatırlatır..
Ortamı son derece nezihtir. İzmir'in yaşlı amca ve teyzelerini çokça görürüz. Onlar yılların alışkanlıklarını devam ettiren çok özel insanlar..
Dedeleri Karadeniz'den Rusya'ya gidiyorlar. Orada pastacılıkla ilgili temel bilgileri öğreniyorlar ve pastane sahibi oluyorlar. Daha sonra Bolşevik ihtilali olunca Rusya'yı terk ederek İstanbul'a dönüyorlar. Orada yine ekmek ve pasta fırını olarak devam ediyorlar. 1940'lı yıllarda İzmir'e geliyorlar.
1965 yılında eski bir Rum evi olan şu andaki Alsancak adresine taşınıyorlar.
O ana kadar halı döşeli pastane yok. Üst katta İlham Gencer piyano çalarmış.. Reyhan Pastanesi zamanın en avangarte yerlerindenmiş..

İzmir'de 1965' ten bu yana sürdürdüğü kaliteli hizmet anlayışı ve misafirlerinin takdiri ile markalaşan Reyhan, alıştığımız lezzetlerini, kişiye özel, klasik, şantili ve kove pastalarını, el yapımı leziz çikolata çeşitlerini, tatlı/tuzlu kurabiye ve cheesecake çeşitlerini, rokoko, sükse, sandey, polovak, elevit, isina gibi dondurmalı birbirinden lezzetli ürünlerinin yanında limonatası, özel reyhan çayı ve dünya kahvelerinin de yer aldığı geniş menüsünü butik işletmecilik anlayışıyla harmanlayıp misafirlerini ağırlıyor.


Geçmişin doğal lezzetlerini koruyarak samimiyetle hizmet ediyorlar.

Reyhan Pastanesi, moda değil klasik kalmak istiyor.. Biz bu yüzden Reyhan'ı çok seviyoruz.

Manisa, İzmir'e çok yakın bir il. Yeni yollar ile 15 dk da Manisa'da olabilirsiniz. Bir günümüzü de Manisa'ya ayırdık. Manisa'nın tarihi çarşılarında, mekanlarında geziler yaptık. Restore edilen ve yenilenen yüzüyle '' Yeni Han'dan '' Spil Dağı'na bakmak çok güzeldi.. 

Han'ın yapım tarihi hakkında kesin bilgi bulunmuyor. Halk arasında 1752 yılında Karaosmanoğulları tarafından yaptırıldığı söyleniyor.
Han; orta avlulu ve iki katlı, üst katı revaklı, güney, doğu ve batı cephelerine bitişik dükkanlar var.
Han'da 33 dükkan yer alıyor. Odaların bir kaçı hariç, tamamında ocak bulunuyor.
Günümüzde Yeni Han, alışveriş ve kültür merkezi olarak kullanılıyor. El yapımı eşyalar satan bir dükkanın girişinde gördüğüm ''Peyami Safa'nın'' sözleri ne kadar anlamlı...
'' İyi, dürüst ve doğru olanlar kaybetmez. Kıymetini bilmeyenler kaybeder. O yüzden; her daim mutlu ol. ''




Bu gezimizde lezzet durağımız ''Ali Baba Kağıt Köfte '' oldu. Manisa denildiğinde bizim için, bir çok alternatif arasında hep birinci sırada oluyor ..

Köfte, kağıt üzerinde servis ediliyor. Mekan ismini buradan almış.
Piyaz enfes. Piyaz'ın fasulyesi özel, bol ve çok iyi sızma zeytinyağlı  ve her zamanki susamlı çıtır ekmekleri ile başlamalı...
Kömür ateşinde ızgara köfte, ızgaranın yanında alışkanlık yapacak türden bir baharat karışımı geliyor. Izgara da pişirilmiş domates, biber ve soğanla birlikte..
Olmazsa olmazlardan '' İzmir usulü kokoreç '' de mutlaka olmalı masanızda..
Kuzu şişleri de çok iyidir. Ali Baba Kağıt Köfte, Sanayi Sitesi içinde. Yazın havuzu da bulunan açık mekanı esintilidir. Kışın ise kapalı mekanı da çok otantiktir. 




Şimdi tam anlamıyla bir huzur yerine gidiyoruz.. Sanat müziği ve tasavvuf tınılarının kulağınızda bıraktığı hoş sedalarla kahvenizi yudumlarken aynı zamanda, zaman içinde yolculuğa çıkacağınız bir yere: '' Ayn-i Ali'ye ''

Ayn-i Ali, 150 yıllık geçmişiyle bir çınar aslında. İzmir'den 35 km lik bir yolu katederek çay ve kahve içmeye gelmeye değecek bir mekan.. Bir zamanlar Bektaşi Dergahı olan ve daha sonra kahvehaneye dönüştürülen bu mekanı hala aynı aile işletiyor. Levent Abi (İşanlar) çok hoş sohbet bir insandır.
Ayn-i Ali Kahvesini özel kılan bir yanı da mangalda Türk Kahvesi. Tek fincanlık cezvelerde pişen kahve, Osmanlı geleneğini yansıtırcasına kulpsuz fincanda okkalı kıvamda ikram ediliyor.
Okkalı kahvenin yanında gelen lokum ise damla sakızlı. Cezve ile gelen kahveyi kendiniz servis ediyorsunuz.
Vazgeçemediğimiz bir lezzet de '' Sultan Çayı ''. Spil Dağı'ndan toplanan 11 bitkinin karışımı ile yapılıyor. Bal ile tatlandırılıyor.
Burası adeta bir müze gibidir. Objeleri, belgeleri incelerken saatler geçebilir.



Tarihi Türk müziği topluluğunun kurucusu olan Ahmet Özhan' da İzmir yolculuklarında sık sık Ayn-i Ali' ye geliyormuş.




Kahve kültüründe asırı deviren bu mekanın isim babası Ayn-i Ali bir Bektaşi Dedesi. Aynı zamanda maliyeci, kentte ilk bütçeyi yapanlardan.



Ayn-i sözcüğü ise karşılığı para olarak değil madde olarak verilen mal anlamına geliyor.
Mevlana'nın bu sözleri ne güzel.. Evet, '' Şimdi yeni şeyler söylemek lazım ''..




Akşam yürüyüşlerinden birini güneş batarken eşsiz bir gökyüzü manzarası altında İzmir'de '' Buca Gölet '' de yaptık.


İzmir'de Kaynaklar ormanının hemen yanı başında 167 bin m2 alan üzerinde kurulmuş olan Buca Gölet sevdiğim yerler arasındadır.

Göl restoranı, seyir cafe, amfitiyatro, ada cafe, seyir terasları, piknik alanı, hobi bahçeleri, çocuk oyun parkları ile Buca Gölet güzel İzmir'e çok yakışıyor.




Hiç yorum yok :

Yorum Gönder