Sayfalar

4 Aralık 2021 Cumartesi

 BURGAZADA  -  YILLAR SONRA


Burgazada' nın güzelliklerini görmeyeli tam 3.5 yıl olmuş. Ne uzun bir ara..
'' İşte çocukluğumun ve ilk gençliğimin haritalarındaki adalar beni, sonunda bir gün özlediğim gibi bir adaya tesadüfen bırakıverdiler...'' der Sait Faik '' Haritada Bir Nokta '' hikayesinde. Bu ada Burgazada'dır. Benim tanışmam da bir tesadüf sonucudur Burgazada ile..
İstanbul'da sanat ile dolu günden sonra ikinci günümüzü tamamen Burgazada' ya ayırıp, adanın verdiği huzuru yaşamak istiyoruz.. Sabah, Ortaköy' de Boğaz Köprüsü ve Kız kulesi manzarasına uyandık.. '' Symbola Bosphorus Hotel '' , Ortaköy Meydanı'na 600 metre uzaklıkta, Portakal Yokuşu caddesi üzerinde bulunuyor.
Otel, Boğaz manzarasına sahip geniş bir bahçe içinde, iki ayrı konaktan ve Kız Kulesi manzarasına sahip A -La Carte restaurant' tan oluşuyor.

Güne bu manzara da iyi bir kahvaltı ile başladık.

Üstteki bina '' Semiha Hanım Konağı '' olarak adlandırılıyor. Ermeni kardeşler ''Edvart'' ve ''Savars Melikyan''  tarafından Osmanlı döneminin sonlarında yazlık olarak inşa edilmiş. 

1998 yılında ''Semiha- Necati Binici'' ve oğulları ''Mahmut Efe Binici'' tarafından satın alınmış ve 2011 yılına kadar ev olarak kullanılmış.
Aşağı bina olan '' Necati Bey Konağı '' da Osmanlı'nın geç döneminde inşa edilmiş.
Gece otele geldiğimizde bahçesinde gezmiş, sessizliğin ve huzurun keyfini çıkarmıştık. Sabah otelin ve bahçesinin güzelliğini daha iyi görüyoruz.


Her iki bina, 2012 yılında restore edilerek butik bir standart 'a dönüştürülmüş. 

Odalar, Osmanlı tarzında dekora edilmiş ve geleneksel Türk motiflerini yansıtıyor.

Kahvelerimizi bu güzel bahçede içtik.
Bugün huzurla dolu bir rotamız var. Önce köprüden Anadolu yakasına geçip Üsküdar da '' Kuzguncuk '' da yapacağımız, bizim için klasikleşmiş şeyler var.. 
Özellikle yaşı 40'ların üzerinde olanların aşina olduğu o eski sıcacık havası ile insanı güvende hissettiren mahalleler vardır ya, hani artık pek rastlanılmayan... Kuzguncuk tam öyle bir yerdir..
Kuzguncuk, zamana direnen ve huzur veren ortamı ile İstanbul'un göbeğinde varlığını sürdürüyor.
Önce, Deniz kıyısından Çınaraltı Cafe' den başlayarak Kuzguncuk'un içlerine doğru bir sabah yürüyüşü yaptık.. Kuzguncuk'u Kuzguncuk yapan detayların en önemlisi kuşkusuz mahallede bulunan bakımlı Osmanlı Evleri. Cumbalı evler, renkli ve fotojenik havası ile ilgi odağıdır. Rengarenk, en fazla 2-3 katlı, yeri varsa bahçeli, bahçesinde eski tip şemsiyeli cumbalı evler, süslü kapılar ve pencereler semtin en güzel yanı.
Zamanın yavaş aktığı bir mahalledeyiz.. 2002 yılında yayınlanan ve o dönem bize toplumsal değerlerimizi hatırlatma gibi önemli bir görev üstlenen '' Ekmek Teknesi '' dizisini hatırlarsınız. İşte dizideki fırın ve kahvehane Kuzguncuk' ta bulunuyor. Yine bir döneme damgasını vuran mahalle dizilerinin en bilinenlerinden olan '' Perihan Abla'da '' bu mahallede çekildi.. 

Kuzguncuk' un Avrupa Musevileri tarafından '' Kutsal topraklara varmadan önceki son durak '' olarak kabul edildiği ve herhangi bir nedenle vadedilmiş topraklara gidemeyenlerin hiç değilse Kuzguncuk'a yerleşip orada ölmeyi ve gömülmeyi vasiyet ettikleri bilinir..
Kuzguncuk'un eski adının '' Hrisokeramos '' olduğu ve '' Altın Kiremit '' anlamına gelen bu yerleşmeye, II. İustinos (565-578) tarafından yaptırılmış olan, çatısı altın yaldızlı kiremitlerle kaplı bir kiliseden geldiği yazılmaktadır. Evliya Çelebiye göre ise bu ad, Fatih Sultan Mehmed zamanında buraya yerleşmiş '' Kuzgun Baba '' adlı bir veli den kaynaklanmaktadır.
''Tarihi Kuzguncuk Fırını '' buraya geldiğimizde özel lezzetlerini tattığımız ve İzmir dönüşü biraz ondan biraz bundan bu lezzetlerden paket yaptırdığımız bir duraktır.
Bu tip fırınlar geçmişteki çok güzel günleri ve çocukluğumu hatırlatır bana...

Bu fırında her şey çok güzel ama '' Kuzguncuk Mantarı '' (sadece fındık unu ve badem unu ile yapılan kocaman bir kurabiye) aldıklarımız arasında olur hep.

Mevsiminde ise dondurması çok iyidir.
Kuzguncuk Bostanı ( mahalle sakinlerinin ve çocuklarının ektiği, hayvanların ve insanların huzur bulduğu bir yerdir. Bostan, ziyaret edilmesi çok keyifli durakların başında geliyor. Tarihi bir değeri olan Kuzguncuk Bostanı'nda, Kuzguncuk halkı tarafından her yıl festivaller ve Hıdırellez Şenlikleri yapılıyor.
Fethi Ahmet Paşa Yalısı, Marko Paşa Köşkü, Cemil Molla Köşkü, Üryanizade Camii ve Sinagog ve Kiliseler Kuzguncuk'un önemli tarihi değerleri arasında..
Kadıköy'den bindiğimiz vapur her zamanki gibi önce Kınalıada' ya uğradı. Yolcularını indirdi, yolcularını aldı. Ve kısa süre sonra, adaların benim için en güzeli ve huzurlusu göründü. İstanbul'a bu kadar yakın olupta, sakinliğini koruyan ender yerlerdendir Burgazada'sı..
'' Prygos Otel '' tüm güzelliği ile hemen karşımızda. Konumu ve güzelliği ile Prygos Otel hemen dikkatleri çekiyor. Daha önce otel ve tarihini araştırmıştım.. Hemen şu anda zamanda bayağı geriye gitmeye ne dersiniz ? 1928 yılına...
93 yıl sonra aynı açıdan bu görüntüyü yakaladım.. Burgazadası'nda Gezinti Caddesi'nden yukarıda Gönüllü Caddesi'ne kadar olan alan içinde yer alan köşkü, sahibi olan Sinyasoğlu'ndan satın alan Dr. Medeni (Akman) Bey, buradaki mevcut köşkü, lüzumlu ilaveleriyle Hıfzısıhhaya uygun bir tarzda, iki sene içinde yenileyerek 1928' de İstanbul'un ilk Sanatoryumu'nu açmış.
Dr. Medeni Bey aynı zamanda ünlü ressamımız İbrahim Çallı' nında doktoru ve adanın çok sevilen insanlarından. Adalılar'ı çoğu zaman ücretsiz muayene eden bir doktor.
Ne yazık ki 1941' de Heybeliada'ya açılan büyük sanatoryum nedeniyle, Burgaz Tarihi'nin satırlarına düşen hastaların temiz havada güneşlenebildikleri sanatoryum kapatılmış.
Fotoğraf altındaki bilgi de : '' Deniz kenarında kür mahalli '' yazıyor.
Sanatoryumun güneyden eski görüntülerinden biri daha... (Fotoğraflar siyah beyaz olmasına rağmen doğallık ve renklilik dikkati çekiyor..)
1934'te kurulan Burgazada Deniz Kulubü' nün de kurucuları arasında yer alan Dr. Medeni Akman , Burgazada mezarlığında 1946' da toprağa verilmiş.
Eski zamanların ''Burgazada Sanatoryum'u'' şimdilerin ''Prygos Otel'i'' içinden deniz geçen odası ile de ünlü..

Aynı bakış yerleri, ancak geçen onca zaman..

Güneye yani ormana bakan odaları da huzur dolu.
Prygos Otel de ve özellikle içinden deniz geçen odada kalma fırsatı bulamadım daha...
Vapur iskeleye yanaşmakta. 3.5 yıldan sonra adaya kavuşma heyecanı var. Aylardan Kasım ve soğuk bir hava var.
İskeleden adaya adım attık. İşte benim adam.. Bir özelliği zaman içinde çok değişmemesi. Burgazada, İstanbul adaları içinde en sevdiğim, her gelişimde yeni güzelliklerini farkettiğim bir huzur ve güzellikler adası. Adanın her yerinden görülebilen ''Aya Yani Kilisesi'' nin önüne kısa bir yürüyüş ile geldik.
Meşhur kubbesi ile Aya Yani Kilisesi 1867 yılında yaptırılmış.

Vapurdan adaya adım atar atmaz serin ada havası ve deniz kokusunu almaya başlıyorsunuz.
Sokaklarında yürürken bir huzur diyarına adım attığınızı anlıyorsunuz.

İskeleden içerilere doğru biraz ilerlediğinizde karşınıza sadece Adanın değil İstanbul'un en güzel pastanelerinden biri çıkıyor.
1968 yılında memleketi Kastamonu'dan çalışmak için İstanbul'a gelen Bahri Ergün, Kasımpaşa'da bir pastanede çırak olarak pastacılık kariyerine başlamış. 1977 yılına kadar önemli ustaların yanında yetiştikten sonra ilk dükkanını Cerrahpaşa'da açmış. 1980 yılında İstanbul'dan Burgazada'ya taşınmış ve burada açtığı küçük bir dükkanla pastacılığa devam etmiş.
Güleryüzlü bir hizmetle, her ürünü kendi imalathanesinde, geleneksel yöntemlerin lezzetinin lezzetini koruyarak özenle yapmanın gururunu yaşıyorlar. Bir yıl önce artık adalarda faytonlar kaldırıldı ve atlar görünmez oldu. Ergün pastanesi önünde belediyenin çevreci ve sessiz elektrikli aracını gördük.
Hava soğuk olduğundan. Ergün Pastanesi'nin sokakla buluşan masalarından birine oturmak yerine içeriye geçtik.
Ergün Pastanesi, adanın en güzel kahvaltılarını ve tatlılarını hazırlıyor. Seçenekler çok fazla ancak biz aklımızdan çıkmayan üç tatlıyı istedik yine.. Ergün Pastanesinin ünlü ''Vişneli Milföy Pastası'' nın tadına sizde mutlaka bakmalısınız. Çilekli milföy pastası da bazen bulunuyor. Ancak bu pastayla savaşır gibi uğraşıp ağza atmadan paramparça etmemek için, Ergün Pastanesi mutfakta özen göstererek hazırladıkları bu pastanın yeme yöntemini anlatmak için küçük kartlar hazırlamışlar
Kartta ; ' Ezmeden yan çeviriniz, kenarından başlayarak yiyebilirsiniz' yazıyor.  
Bir diğer tercihimiz '' Ballı Baba '' , her zamanki gibi çok lezzetli.
Ve son seçimimiz '' İbiza Pastası ''.. Bir baş yapıt ve efsane..
Tek seçeneğiniz milföy pastası olsaydı işiniz kolay olabilirdi. Ancak pastanenin vitrinlerindeki diğer pastaları gördüğünüzde masadan kalkmanız biraz zaman alabilir..
Ballı pasta, ponçik, ekler, efsane incirli güllaç, fırın sütlaç, yaş pastalar, poğaçalar (peynirli, kıymalı, patlıcanlı), tahinli çörek, kurabiyeler, dondurma, börekler (peynirli, kıymalı, patatesli, ıspanaklı), adanın ünlü galetaları, pizza, melemen, mantı, tencere yemekleri ve daha neler neler..

Ergün Pastanesi' ni GEZENEREN ' de Lezzet Durakları bölümünde daha önce detaylı olarak yazdım.. Tekrar ''Aya Yani Kilisesi '' önüne geldik ve Gönüllü Caddesinden devam ederek; Aya Yorgi Manastırı, Burgazada Öğretmenevi, Cennet Bahçesi, Burgazada Kültür Derneği Binası önünden, uzun yıllardır isteyip de fırsat bulamadığımız Kalpazankaya yürüyüşüne başladık..
 
Burgazada; Prenslerin ve İmparatorların sürülüp hapsedildikleri ve bu nedenle Bizanslılar'ın ''Prens Adaları'' olarak adlandırdığı adalar geçmişte aynı zamanda inziva yeriymişler. Bugün nüfusunun çoğu Türk'lerle birlikte burada yaşayan ya da yazlıkları olan İstanbul'un gayrimüslimleri.

Vapurlar sırasıyla; Kınalıada (Proti), Burgaz (Antigone), Heybeli (Khalki) ve Büyükada'ya (Prinkipo) uğruyor. Burgazada yuvarlak biçimli ve genişliği yaklaşık 2 km. 176 metre yükseklikteki Bayrak Tepe, adanın güney kıyısından yükselen dik bir yamacın üstünde. ''Hristos Manastırı'' bu tepede bulunuyor. 
Adanın sol yamacındaki Avusturya Lisesi'ne ait binalarda ise Avusturyalı rahip ve rahibeler yaşıyor..
Adanın eski plajına vapurdan inildikten sonra sola dönülüp sahil takip edilerek ulaşılıyor.

Burgazada; ada kültürünü sonuna kadar yaşatan, kendi halinde, samimi, huzurlu bir ada. Geldiğinizde adayla kaynaşmakta hiç zorlanmıyorsunuz.
Evliya Çelebi' nin ada ile ilgili yazısında bahsettiği '' Kalesi deniz kıyısında yalçın kayalar üzerinde dört köşe küçük bir kaledir. Ada 10 mil genişlikte ve oldukça verimlidir. 300 kadar bahçeli tatlı suyu olan evleri vardır. Halkı Rum'dur. Mamur kiliseleri vardır. Keçi ve tavşan gayet boldur. Dağlardaki bağların hesabı yoktur. Halk zengin gemicilerdir. '' ifadeleri ile adanın coğrafi özelliklerini anlatır.


Bir diğer kilise ise Cennet Yolu altındaki ''Aya Yorgi Manastırı''

Cennet Yolu' nun altında Kalpazankaya'ya giden yol üzerinde önünüze çıkacak ünlü noktalardan biri de Burgazada Öğretmen Evi. Hem konaklamak hem de ada turunda bir mola vermek için burayı tercih edebilirsiniz. Yapı mimarisi ve özellikle manzarası ile de olağanüstü.
Cennet Bahçesi, ilkbaharı ve yazı bekliyor..
Yolun kalan kısmında mis gibi kokular, mutlu kediler ve köpekler ile günün keyfini çıkararak, insan manzaraları eşliğinde yavaş yavaş Kalpazankaya'ya doğru ilerliyoruz. Bir ara İstanbul'un belki de en iyi manzarasına sahip mezarlığının kıyısından geçeceksiniz.
'' Levent Lavi Kovos Korusu '' na geldiğimde her defasında bir bakış molası veririm. Bu bakış molasında; Kınalıada'yı ve ötesinde İstanbul'u, Yassıada ve Sivri Adayı, Madam Martha Koyunu görürüm. Engin Marmara Denizi'nin ufkuna bakıp dalar giderim.. 

Koru' da çam ağaçlarının altında oturup muhteşem denizi yukarıdan izlemek harika. Yazları hava ne kadar sıcak olursa olsun çok güzel bir esintisi olur. İstanbul' da bu kadar iyi korunmuş ve tertemiz doğal ortam çok az kaldı.
Madam Martha Koyu'nun Koru'dan görünümü..

Kalpazankaya'ya giden yol Sait Faik'in sıkça gittiği, büyüleyici manzarası ile ona ilham vermiş ormanlara ve etkileyici maviliğe açılıyor. Bu yolda yürümek ve Kalpazankaya'ya ulaşmak benim için çok özeldir.. Kalpazankaya Restoran'ın girişine geldik.
Restoran kış döneminde pek faaliyette olmuyor. Ama bugün kısmen de olsa açıklar.
Şimdi sakin, bir o kadar ıssız ve sessiz ama yazın aynı yer......
böyle olur.
Restoranın hemen altında Kalpazankaya plajı bulunuyor. Restoran girişinden merdivenler ile bu çok özel yere iniyorsunuz.
Türkiye'de ilk kalp paranın burada basıldığı söyleniyor. Bu nedenle yıllar önce Kalpazankaya adı verilmiş.
Bu manzarada uzun süre anın tadını çıkardık..
Burgazada'nın huzuru üzerine sinmiş sakin kedileriyle birlikte..
Kalpazankaya ve restoran her mevsim güzel. Ama mevsiminde ise aynı yer böyle olur..


Restoranın sahipleri ve çalışanları ile vedalaştık, yakın zamanlarda tekrar görüşmek dileğiyle..

Burgazada; camisi, manastırı, havrası, cemevi kültürel hoşgörüyü ilk başta görünür kılıyor. Ama adaya ruhunu veren elbette ki Rumlar..
 
Rumların çoğu çoktan gitse de bu ruh hala yaşıyor..
Burgazada İskele'ye bu defa Mehtap caddesinden yürüyerek gidiyoruz.


Ada; çam ormanları, sahilleri ve zarif ahşap köşkleriyle de İstanbul'un sevilen köşesi.. Güzel ahşap köşklerin adada en çok saklandığı yerler sahil ve tepenin Kaşık Adası ve Heybeliada'ya bakan eteğindeki sokaklar.


Burgazada' daki keşifleriniz, karşınıza Osmanlı sivil mimarisinin izlerini taşıyan zarif ahşap konaklar, köşkler çıkaracak..


Martılarla kedilerin sokaklarda yürüyüşüne adımlarınız eşlik edecek..


Mehtap Caddesinden yürümeye devam ediyoruz. Aya Yani Kilisesi'nin hemen üstünde Sait Faik'in Burgazada' da yıllarını geçirdiği Müze Evi'ne uğramadan ayrılmak olmazdı.
 

Çağdaş Türk Edebiyatı'nın önemli yazarlarından hikayeci Sait Faik Abasıyanık, hayatının bir bölümünü Burgazada' da geçirmiş. Burgazada ve diğer İstanbul adaları, hikayelerinde önemli yer tutmuş.
Önceleri Spanudis Köşkü olarak bilinen yapı, Sait Faik Abasıyanık'ın babası Faik Bey tarafından satın alınmış. 1939' da Faik Bey ölünce, usta öykücü Sait Faik annesi Makbule Hanım' la Burgazada' sına yerleşmiş. Ömrünün son günlerinde katıldığı Darüşşafaka Lisesi' nde düzenlenen edebiyat matinesinden, yapılan çalışmalardan etkilenerek evini Darüşşafaka' ya bağışlamaya karar veren Sait Faik Abasıyanık'ın 1954' de vefat etmesi üzerine yazarın bu vasiyetini annesi yerine getirir. Makbule Hanım'ın 1963' te vefat etmesi ile de Darüşşafaka Cemiyeti Derneği, 1964' te bu binada notları, kitapları ve kişisel yazılarıyla Sait Faik Müzesini kurmuş. 20. yy'ın başına tarihlenebilecek yapı özellikle çatışıyla ilgi çeken bir sivil mimari örneği.
Sait Faik Müzesi'nin bahçe kapısının girişinde Sait Faik'in hep aklımdaki sözleri yazılmış..
'' Dünyayı güzellik kurtaracak, bir insanı sevmekle başlayacak her şey.. ''
Darüşşafaka' nın himaye ve yönetiminde olan müzede odalar, Sait Faik' in günlük hayatta kullandığı şekilde duruyor. Sait Faik'in el yazısı ile yaptığı çalışmalar, karpostallar, yazar ile ilgili yazı ve kitaplar, ailesinden miras kalan eşyaların sergilendiği müze, edebiyat tarihi kadar mimarlık tarihi açısından da önem taşıyor.
Meydandan iskeleye doğru ilerlerken yan yana adları duyulmuş balık restoranlarını göreceksiniz.

Adanın ünlü dondurmacısı ''Sinem Dondurma '' kapalıydı.



Yine ayrılık vakti geldi Burgazada. Tekrar seni yaşamak umuduyla...










Hiç yorum yok :

Yorum Gönder