Sayfalar

1 Temmuz 2023 Cumartesi

 ANKARA'DA 90' LI YILLARIN İZİNİ SÜRMEK ...

Her şeyin başladığı yer olan T.K.İ (Türkiye Kömür İşletmeleri Genel Müdürlüğü) önünden Ankara'da 90 lı yılların izini sürmeye başlıyorum. Yıllardan sonra yeniden Ankara'dayım. Geriye dönüp baktığımda, Ankara benim için başlangıçları hatırlatıyor. Yıllar önce yaşamımı değiştiren Hakkari'ye ve daha da ötesine gidişim, dönüşüm... Çalışma yıllarıma başlangıcım ve başka başlangıçları. Yıldız Üniversitesi'nden mezun oldum. Rahmetli babam ile birlikte işe giriş işlemleri için Tavşanlı'dan Haziran 1990 da tren ile Tavşanlı'dan Ankara'ya geldik. O zaman tren Ankara yolculuklarımızın gözde ulaşım aracıydı. Belki de bu nedenledir, Ankara'ya her gelişim bana Ankara tren garına gelişlerimizi de hatırlatır... Daha sonra Hakkari'ye gidişim, Hakkari'den dönüşüm... Hep yanımda babam vardı. Ankara anılarımın çoğunda babam vardır. 90 'ların Ankara'sında babamla gittiğimiz, gezdiğimiz yerler. Çok daha sonraları babamın tedavi süreçlerinde yine beraber Ankara'ya geliş, gidişlerimiz...

Eğitimler, toplantılar için de T.K.İ Genel Müdürlüğü'nün Yenimahalle'deki binasına çok defalar geldim. Şimdi düşünüyorum da; babamla her Ankara'ya gelişimizde Kebap 49'un Sıhhiye deki yerinde yemek yedik.
Kardeşim ile bu konuyu konuştuğumuzda; kendisinin de babamla her Ankara'ya geldiklerinde buraya geldiklerini anlattı. Babamın çok sevdiği bir restoran burası. 1990 ve 1992 yıllarındaki Ankara gezilerimizden sonra, en son 2002 yılında buraya geldiğimizi çok iyi hatırlıyorum. 21 yıl geçmiş aradan...
O yılların Ankara'sında tercih edilen bir lezzet mekanıydı. Ankara'da bulunduğum iki ay içinde o yılları hatırlamak ve tekrar yaşamak için Kebap 49 a bir kaç defa gittim. Ama bu gidişlerim hep hafta sonu olduğu için kapalıydı. Zaman ve yaşam hızla geçiyor. Karşıdan seyretmek ve o anıları gözümün önüne getirmekle yetindim. Kebap 49'a her gidişimizde hep aynı masayı tercih ettiğini hatırlıyorum. Bir gün Kebap 49'a gidip aynı masa da aynı lezzetleri tercih etmek mutlaka yapılacaklar listemde. Bakalım aynı tadı alabilecek miyim...
Ankara'ya gelişlerimiz kısa süreli olurdu. Sıhhiye de bulunan T.K.İ Misafirhanesinde kalırdık. Sıhhiye'den Kızılay'a yürürdük.
Her Ankara gezimde mutlaka yolumu Sıhhiye'ye çıkarıyorum. Ordu evlerinin arasından Kızılay Meydanı'na yürüyorum. Eski günlerde olduğu gibi...
Sakarya Caddesi o yıllarda çok daha nezihti ve kaliteli mekanlara sahipti. Burada zaman geçirir ve çoğu defa Kuğulu Parka doğru giderdik. Tunalı Hilmi Caddesi'nde vakit geçirirdik. Fırsat buldukça Tunalı da yürüdüm, zaman geçirdim, eski günlerdeki gibi...

Ankara adını duyduğumda bugün bile, önce babamla gezdiğimiz Ankara hep aklıma geliyor... Ve eski zamanların Ankara'sını yansıtan yerleri ve mekanları arıyorum ve tercih ediyorum. Durum böyle. Ankara benim için nostalji kenti...
Ankara'nın eski mekanlarından biri de: Ankara Binicilik İhtisas Kulübü. Yeni keşfim Beştepe'de bulunuyor.
Atatürk Orman Çiftliği yanında 1977'den günümüze dek hizmet vermeye devam eden Ankara Binicilik İhtisas Kulübü; binicilik sporunu yaygınlaştırmayı ve biniciliği bir spor dalından çok yaşam biçimi haline getirmeyi hedefliyor. Çalıştığım son projede, Tevfik Bey sayesinde tanıdığım bu yere Ankara'da bulunduğum süre içinde çok kez geldik.
Ankara Binicilik İhtisas Kulübü; bünyesinde bulunan açık ve kapalı maneji, tenis kortları, binicilik restaurantı ve olağanüstü Atatürk Orman Çiftliği manzarası ile Ankaralı sporseverlere doğa ile iç içe bir yaşam tarzı sunuyor.

Binicilik restaurantı çok nezih ve eski Ankaralıların tercih ettiği bir ortama sahip.

Öncelikle mezeleri ve ara sıcakları çok iyi..

Yıllardır değişmeyen bir çalışan kadrosu var. Çalışanlar güler yüzlü.
Ciğer, burada çok iyi yapılıyor, mutlaka her defasında masamızda oldu. Kebaplar, diğer et lezzetleri ve balıklar da çok iyi.

Restauranta her gelişimizde lezzetli yemekler yedik ve kusursuz akşamlar geçirdik.

Burada oldukça geniş ve fevkalade bir yeşillikte büyük bir kış bahçesi bulunuyor. Bizim gittiğimiz dönem kış aylarına denk geldiğinden içeride oturduk. Yaz akşamlarında ağaçlar altında, serin ortamda keyif için ideal olduğunu öğreniyoruz. Bahçesi ve Ankara manzarası çok iyi. Özel günler ve kutlamalarda toplu organizasyonlara da ev sahipliği yapıyorlar. Hafta sonları gitar eşliğinde canlı müzik yapılıyor.
Ankara'da bir hafta sonu Pazar günümü, kitap ve edebiyat ağırlıklı gezilere ayırdım. Uzun süredir merak ettiğim Beştepe'deki '' Millet Kütüphanesi '' bu gezimde ilk durağım oldu.

Millet Kütüphanesine giriş için e devlet üzerinden üye olunarak rezervasyon işlemi yapılması gerekiyor. Grup ve bireysel çalışma alanları, kütüphane üye kullanıcı adı ve şifresi ile rezervasyon sistemine giriş yapılarak rezerve ediliyor. Bu işlemler çok kolay ve kütüphaneye giriş ücretsiz. 

Pazar sabahı erken saatlerde giriş yapmama rağmen özellikle öğrencilerin yoğunluğu dikkatimi çekiyor. Ücretsiz internet kullanma, çalışma ve okuma alanlarının çeşitliliği ve kalitesi ile ücretsiz içecek ve bazen de yiyecek sunulması öğrencilerin kütüphaneyi tercih nedenlerinin başında. Lise ve üniversite öğrencileri ders çalışmak, sınavlarına hazırlanmak, tez ve proje hazırlıklarında kütüphanenin geniş ve kaliteli imkanlarını kullanıyorlar.

125.000 m2 gibi çok büyük bir alana kurulmuş yapılar topluluğundan oluşan kütüphane dışarıdan etkileyici bir görünüme sahip. Kurulumuna 2015 yılında başlanmış, 5500 kişilik oturma kapasitesi ile okuyuculara hizmet veriyor.
Kütüphane koleksiyonunda 2.360.000 basılı kaynak, 14.101 adet basılı dergiye ait 2.033.103 sayı mevcut. Ayrıca, erişim sağlanan 69 adet veri tabanı içeriğinde; 750.000 e- kitap, 7.000.000 elektronik tez ve 120.000'e yakın e- dergiye ait 240.000.000'dan fazla makale, rapor, vb. bulunuyor.
Kütüphane ana binasının kapısından girince etkileyici bir dünyaya girmiş gibi oluyorsunuz.
Millet Kütüphanesi, ülkemizin en büyük kütüphanesi olup koleksiyonları ve hizmetleri ile dünyanın sayılı kütüphaneleri arasına girmeyi amaçlıyor. Kütüphane koleksiyonu, sürekli gelişen kaynaklarının yanı sıra yurt içinden ve yurt dışından kıymetli kişilerin özel koleksiyonlarının da eklenmesi ile çeşitlenmeye ve zenginleşmeye devam ediyor.

Millet Kütüphanesi'nin ana alanları; Cihannüma Salonu, Nadir Eserler Kütüphanesi, Araştırma Kütüphanesi, Nasreddin Hoca Çocuk Kütüphanesi, Gençlik Kütüphanesi, Ses ve Görüntü Kütüphanesi, Süreli Yayınlar Salonu ve Okuma Salonlarından oluşuyor. Kütüphanede bu ana alanlara ek olarak pek çok eğitim ve özel amaçlı sınıflar ve salonlar da bulunuyor.
Kütüphanenin giriş katında okuyucuları önce '' Divan Salonu '' karşılıyor. Divan Salonu 400 kişilik oturma kapasitesine sahip. Okuyucuların dinlenme ve bekleme için kullanabilecekleri bir alan..
Kütüphanenin tasarımının oluşum prensibi, bazı geleneksel şekilleri esas almış. Bunlar küp, silindir ve kubbe.. Bu hacimlerin yorumlanması hem orijinal hem de yenilikçi alanların oluşturulmasına imkan vermiş. Merkez salon, bileşimin ortasına yerleştirilmiş ve üzerinde etrafını çevreleyen sütunlar arasından doğal olarak aydınlatılan ikili bir kubbe var. Kubbe, bilgi üzerinde ışıldayan güneşe atıfta bulunuyor. İlk kez keşfeden biri için sürpriz mekan etkisini güçlendirmek için hacmin yüksekliğine oranla alçak kapılardan erişiliyor.
Merkezdeki dairesel ana salon (Cihannüma Salonu), bütünün masif ve güçlü yanını vurgulayan dört masif ve sağır blok içinde yer alan kitap depolarıyla çevrelenmiş. Bu yapıtın orijinalliği, çağdaş bir sentezden yola çıkarak, geçmişin eserlerine bir gelecek sağlamak amacıyla onlardan mecazi ve sembolik bir biçimde esinlenmiş olmasına bağlanıyor.
Dışarıdan bakıldığında, yapıt niteliğinde bir ana salon bulunduğuna dair hiçbir şey yok gibi görünüyor ancak yapıya girince bunu epey sonra keşfediyorsunuz... Cihannüma Salonu, kütüphanenin bütün bölümlerini bir araya getirmek ve kütüphaneye bilginin sonsuzluğu duygusunu ve fikrini vermek için burada gibi... Bir kez bu alana girdikten sonra, soluğunuzu tutarak ve okuyucuyu derin düşüncelere sevk edecek olan kısa bir cümleyi kubbenin hemen altında okuyorsunuz :
'' O kalemle yazmayı öğretendir. İnsana bilmediğini öğretendir. ''

Cihannüma Salonu, 3469 m2 lik alanda 224 kişilik oturma kapasitesi ile yaklaşık 200.000 adet kitaptan oluşan koleksiyona sahip. Bu Salonda, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı Kültür İşleri Genel Müdürlüğü ile yürütülen ortak çalışma kapsamında 100'ün üzerinde ülkeye ait, 134 farklı dilden kitaplar okuyucuların hizmetine sunulmuş. Ayrıca, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanları adına yazılmış ve tarihte kurulan 16 Türk İmparatorluğu / Devletine ait kitaplar yer alıyor. 
Cihannüma Salonunun kubbesini, Cumhurbaşkanlığı forsunda yer alan Türk devletlerini temsil eden 16 adet sütun taşıyor.
Yayınlanan yönetmelik ile Derleme Kütüphanesi statüsünde olan kütüphaneye, Türkiye'de yayımlanan tüm yayınlardan birer adet gelmekte ve koleksiyon sürekli zenginleşmekte. Araştırmacıların kaynak ihtiyacını en üst düzeyde karşılamak amacıyla ülkemizde yayımlanan kitap ve kitap dışı materyaller ile birlikte ülkemiz ile ilgili yurt dışında yayımlanan ve baskısı bulunan kitapların önemli bir kısmı da satın alınarak koleksiyona kazandırılmış.
Kütüphanede bulunan bilgi kaynakları modern kütüphanecilik anlayışına göre uluslararası standartlar çerçevesinde oluşturulmuş. Bu doğrultuda kataloglamada; RDA- Kaynak Tanımlama ve Erişim (Resource Description and Access) kataloglama kuralları uygulanırken, sınıflamada hem Kongre Kütüphanesi (Library of Congress) hem de Dewey Onlu Sınıflama Sistemi (Dewey Decimal Classification System) kullanılıyor. 
Kütüphaneye girişten itibaren, kullanım alanlarının sıcak atmosferi çepeçevre sarıyor. Doğal, doğadan gelen malzemeler, ahşap, taş, halılar bize her yerde eşlik ediyor. Lambalar ve avizelerden hareketle alanları saran loş aydınlatma, her zaman orada olduğunu düşünmeye sevk eden bir yapı duygusunu tamamlıyor.
Kütüphanenin mimarisi, orta Anadolu'nun bünyesinde barındırmış olduğu binlerce yıllık yapıtlardan devralınmış Selçuklu ve Osmanlı mimarisinde bulunan biçimlerin ve bileşimlerin bir sentezi... Yüksek sütunları bilginin yüceliği düşüncesini ve bu dünyaya ortak bağlılığımızı ortaya koyan abide yaklaşımını sergiliyor.
Millet Kütüphanesi'nde yarım günden daha fazla zaman geçirdim. Bütün bölümlerini görmek istesem de bu mümkün olmadı. Kütüphanenin büyüklüğünü anlatmak için bu durum bile yeterlidir sanırım. Kitapların ve yayınların arasında keyifli bir koşturmaca ile zamanın nasıl geçtiğini anlamadım. Kütüphaneden çıktıktan sonra Ankara 18. Kitap Fuarı'na kısa bir yürüyüşle ulaştım.
Yayınevlerinin ve katılımcıların yüksek ilgisinin olduğu bu kitap fuarında olmak çok güzeldi.
İmza günleri kapsamında yazarların önündeki imza kuyruklarına tanık oldum. İmza katında tanınmış ve sevdiğim yazarların, okurlarla hoş diyaloglarına katıldım.
İlker Başbuğ..
Emre Kongar Hocamız esprileri ile yine her zamanki gibi ilgi odağıydı..

İnci Aral..
Ankaralılara '' Ankaralı olmanın iyi yanı nedir ? '' diye sorulsa gelen cevapların çoğunda '' Aspava '' olur... Ankara'da doğup büyüyenlerde '' Aspava '' kültürü genelde doğuştan geliyor. Bilinenin aksine Aspava, Ankara'ya özgü bir yemek değil, bir yemek kültürü. Başkent'in çeşitli yerlerinde bulunan bu restoranların her biri ise döner, kebap gibi lezzetleri bir arada sunması ve bol ikramları ile ünlü. Aspava aslında bir çok kelimeden oluşan bir kısaltmayı ifade ediyor. Aspava kelimesinin açılımı ise; Allah Sağlık, Para, Afiyet Versin Amin şeklinde. Yemek çeşitlerine göre, Aspava adının önüne farklı adlar da eklenebiliyor. Ankara'nın en iyi Aspavası hangisi sorusunun tek bir cevabı yok. Çünkü her Aspava restoran, kendini özel kılan şeylere ve lezzetlere sahip. Bu Aspava kültürünü bayağı araştırdım. Ankara'ya gidenlerin kesinlikle uğraması gereken bir kaç Aspava restoranı  tavsiye ediliyor. Özçelik Aspava, Yıldız Aspava, Meşhur Gülçimen Aspava, Ankara'da en çok tercih edilen Aspava restoranlar arasında yer alıyor. Ben de bu tavsiyelere uyarak Ankara'daki Aspava kültürünü buralarda tanımaya çalıştım.
Güreşçi Mahmut Atalay tarafından 1972 yılında Ankara'nın Ulus bölgesinde açılan ilk Aspava, adeta bir efsane olmuş ve bu adı taşıyan bir çok restoranın da açılmasına önayak olmuş. SSK (sos, soğan, kaşar) olarak adlandırılan soslu, soğanlı, kaşarlı dürüm, Aspava restoranlarının öne çıkan lezzetlerinden. 
Tercihinizi yaptıktan sonra masaya; patates tava, cacık ve salata geliyor. Bunlar ikram. Aspava'larda ikram konusunda sınır yok.  Patatesin üzerinde domates sos görürseniz de şaşırmayın..
Ana yemek tercihleri ise...



Yemeğinizi bitirdikten sonra da çayınız ve irmik helvanız geliyor.
Ankara'yı her yönüyle tanımaya çalışmaya devam ediyorum. Bir sabah güneş doğmadan Alparslan Türkeş'in Anıt Mezarını ziyaret ettim.

Alparslan Türkeş'in Anıt Mezarı, Beştepe'de bulunuyor.

Birçoğumuz Başkent Ankara'yı beton yapıların, özellikle devlet binalarının çokluğu ile biliriz. Ankara'da bulunduğum sürede aslında Ankara'nın yeşil bir kent olduğunu gördüm. Şehrin içinde ancak şehirden uzak hissettiren, bir çok geniş park ve koruya sahip. İş çıkışı araç ile gideceğim yolu kısa tutup yürümeyi ve yolumu bu yeşil alanlar içinden geçirmeye çalıştım. Bu yönüyle de Ankara'ya hayran kaldım.

Bloğumdaki Ankara başlığının altındaki diğer yazılarımda da bu yeşil parkurlarındaki yürüyüşlerimi yazdım. Son yıllarda Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin Ankara'yı çevre dostu bir kent haline getirmek için başlattığı '' Yeşilin Başkenti '' projesi kendini göstermiş.

Kentteki yeşil alan sayısını arttırmak ve hatıra ormanları oluşturmak için başlatılan ''Yeşilin Başkenti '' kampanyası ile çok sayıda fidan, dikim alanlarında toprakla kavuşmuş. Bu fidanlar '' Cumhuriyet'in Fidanları '' olarak da adlandırılıyor.

Doğal ortamlarda zaman geçirmek kişinin ruh halini iyi yönde değiştiriyor. Yeşil alanlarda ya da parklarda yapılan yürüyüş sakinleştiriyor ve olumlu düşünceleri artırıyor. Hayal gücünü kuvvetlendiriyor, yaratıcılığı artırıyor ve sabırlı olmayı da sağlıyor.
Doğa manzaralarını izlemek odaklanma yeteneğini artırıyor. Temiz hava, ağaçlar, çiçek kokuları, yaprakların ve hayvanların sesleri huzur veriyor ve yorgunluğu gideriyor.
Yeşil alanlarda vakit geçirmek toplumsal uyumu da artırıyor.
Ankara'nın içinde doğayla uyumlu yerlerde sonbahar yürüyüşleri yaptım, buralardan geçtim, ayak izimi bıraktım...



Çalıştığım şirketin tahsis ettiği Yaşamkent deki evime giderken bir galeriyi andıran yeşil yoldan yürümeyi çok sevdim. Hatta bazı geceler burada yürüdüm...

Bir tarafta 70'li 80'li yıllarda yapılmış bahçeli villalar, diğer tarafta coşkun bir yeşillik. Harikaydı...

Burada yürümeyi özleyeceğim...
Bu yollar ve yürüyüşlerim beni bazen 90'lı yılların bildiğim lezzet duraklarına da götürdü. Kızılay da Sakarya Caddesi'ndeki balıkçılarda geçmiş yıllara gittim...
Bazen de çok rağbet gören ve gerçekten takdiri hak eden yerlere çıkardı.
'' Çorbacı Hasan Usta ''  Balgat da..
Hasan Usta'nın gizli tarifleriyle ve Anadolu'nun sıcaklığı ile hazırlanmış lezzetli çorbalar ile bu yürüyüşlerim sırasında tanıştım.

Yine Balgat.. '' Niyazi Kesim Restoran - Bafra Pidesi '' . 1985 yılında Bafra'da başlayan lezzet yolculuğu Ankara'da Balgat Şubesi'nde de başarıyla devam ediyor.
Bafra Pidesinin 1920'li yıllardan bu yana Bafra'daki fırınlarda yapıldığı biliniyor.
Bafra Pidesinin tadı damaklarda unutulmaz tatlar bırakıyor. Diğer pide çeşitleri de en az Bafra Pidesi kadar leziz.

Yakın zamanda Niyazi Kesim'in İzmir'de Bostanlı da şube açtığını duymak bizleri mutlu etti. Bu görüntüler de İzmir şubesi ziyaretimizden..


Bir Pazar günü sabahı ise, yıllardır görmek istediğim bir yere gitmek için Yaşamkent deki evden yola çıktım. Evlerin arasından geçen güzel yolların birinden aracıma doğru yürüdüm.


Yıl 1925... Cumhuriyet'in ilanından iki yıl sonra... İmkansızı başaran Atatürk ve arkadaşlarının bir ülkeyi tepeden tırnağa; eğitimden, tarıma, sanattan, bilime kadar yeniden inşa ettiği yıllar... Yani Türkiye Cumhuriyet'ini, ''muasır medeniyet seviyesine'' çıkarma adımlarının atıldığı yıllar... İşte o yılın ilkbaharında yeni başkent olmuş Ankara'da yeni bir milat yazılıyor. Paşa, yerli-yabancı birçok tarım uzmanını köşküne davet ediyor ve Ankara'nın yanı başında büyük bir çiftlik kurmak istediğini, bunun için yer aramalarını emrediyor. Uzmanlar endişeleniyor. Neden mi ? Heyette yer alan bir uzmanın ağzından öğrenelim :
'' Çiftlik yeri için uzun boylu dolaşmaya ve Ankara'nın çevresinde başka tabiat hususiyetleri aramaya lüzum görmemiştik. Sebep, basitti. Kıraç bir bozkırın ortasında bir orta çağ şehri... Ağaç yok, su yok, hiçbir şey yok. Böyle bir noktada hazırlanmış ve müsait şartlar taşıyan yerler nasıl bulunabilir ? ''
Uzmanlar yine de araştırmalarına devam ediyorlar ve bugünkü çiftlik yerini de inceliyorlar ama burasını, ' tabiatın hiç cömert davranmadığı ' bir yer olarak değerlendiriyorlar. Hatta Tarım Bakanlığı uzmanlarından Schmit '' Bu öyle bir teşebbüstür ki bu elverişsiz koşullarda ya sabır tükenir ya da para '' değerlendirmesinde bulunuyor.
Atatürk : '' Biz ıslah etmezsek kim edecek ? '' diyor.
Tetkikler bitiyor ve sonucu Büyük Önder'e arz ediyorlar. Atatürk, elleriyle bugünkü çiftliğin olduğu yeri işaret ediyor ve soruyor :
'' Burayı gezdiniz mi ? ''
Uzmanlar, ' bu yerin, çiftlik kurulması için gerekli vasıflardan hiçbirini taşımadığına ve bataklık, çorak, fakir bir yerle karşı karşıya olduklarına ' dair kanaatlerini bildiriyorlar.
İşte Atatürk'ün cevabı :
'' İşte istediğiniz yer böyle olmalıdır. Ankara'nın kenarında, hem batak, hem çorak, hem de fena yer. Bunu biz ıslah etmezsek, kim gelip ıslah edecektir ? ''
Zoru başarmak !
Tarihe geçen bu girişim, öyle büyük başarılara sahne oluyor ki, yıllarca tarım ve hayvancılık konusunda, çığır açan çalışmalar burada yapılıyor. Ve Çiftlik, çok önemli bir misyon üstleniyor :
'' Halka gezecek, eğlenecek ve dinlenecek sıhhi yerler, hiylesiz ve nefis gıda maddeleri temin eylemek ''
1937 yılına gelindiğinde, Atatürk, diğer çiftlikleriyle birlikte Atatürk Orman Çiftliği'ni de milletine hediye etmek istiyor ve mülklerinin ve çiftliklerinin millete devri için işlemleri başlatıyor. Öncelikle Tapu İdaresi'ne direktif veriyor ve hazırlanan devir belgelerini imzalamak üzere, Çiftlik içinde yer alan Marmara Köşkü'ne geliyor.
Bir ay sonra Başbakanlığa yazdığı 11 Haziran 1937 tarihli tezkere ile hayvan varlığı ve demirbaşları ile birlikte bütün tesislerin, Hazine'ye bağışlandığını bildiriyor.
Atatürk Orman Çiftliği ile ilgili, Prof. Hermann Jansen'in Berlin'de hazırladığı plandan 12.8.1936 tarihli bu görüntü dikkat çekici..
Çiftliğin Atatürk tarafından kuruluş yıllarını incelediğimde, içerisinde Karadeniz ve Marmara adında büyük havuzlarında bulunduğunu görüyorum.

Atatürk'ün yüksek ileri görüşü ile yapılan çalışmalar günümüz Ankara'sının bu geniş yeşil alanlara sahip olmasını sağlamış.

Atatürk Orman Çiftliği içerisindeki gezime '' Gazi Park '' dan başladım.

6 dönümlük alanın rehabilite edilmesiyle kurulan parkta; çocuk oyun alanları, oturma alanları, dişbudak, akçaağaç, meşe, karaçam, sedir gibi ağaçlar yer alıyor.



Parkta 500 adet gülün bulunduğu gül bahçesi, havuzlar, mevsim çiçeklerinden yapılan peyzajlar da ayrı güzellikler sunuyor.

Atatürk Orman Çiftliği Müzesi ve Sergi Salonları; Çiftliğin kurumsal hafızasının gelecek nesillere aktarılmasını sağlamak, geçmişte kullanılan makine ve ekipmanları sergilemek, geçmişten bugüne kalan manevi yapıyı korumak, sergi, yarışma gibi çeşitli etkinliklere ev sahipliği yapmak gibi bir misyona sahip.
 
Hanri Benazus koleksiyonundan oluşturulan '' Geçmişim İzleri : Anılar, Yaşamlar, Mekanlar '' konulu fotoğraf sergisinde; Atatürk'ün her halini yansıtan fotoğraflar, ziyaretçileri bambaşka bir yolculuğa çıkarıyor.. Meyve Fidanı ve Çiçek Seralarının içinde gezdim.


Atatürk Orman Çiftliği içinde, tarihi binaların içinde çok güzel uğrak noktaları da var.

Hacı Bektaş Veli Üniversitesi'nin konukevi ve cafe restaurantına birkaç defa gittim. Orada bulunmaktan keyif aldım.



Atatürk Orman Çiftliği'nde Gazi Park içerisindeki gezinizde bir şeyler yemek isterseniz eski ve Ankaralılar tarafından çok bilindik lezzet durakları da var.
Daha çok köfte ve kokoreç yapan mekanlar rağbet görüyor. Ben de tavsiyelere uyarak 1971 yılından bu yana Ankaralılara hizmet veren '' Şençam '' da mola verdim ve bilindik lezzeti ekmek arası köfte denedim ve memnun kaldım.


Atatürk Orman Çiftliği kendi markası ile bir çok gıda ürününü buradaki tesislerinde üretiyor. Hemen yakınlardaki Fabrika Satış Mağazasını da gezdim.



Çiftliğin o meşhur dondurmasını bunca yıl sonra ilk defa denedim. Tadı damaklarda kalacak kadar güzeldi...
Ankara da bulunduğum sürenin son bölümlerinde Maltepe de rezervasyon yapılan bir otelde, bir ay süreyle kaldım. Çok memnun olduğum, geçmişten gelen hoş bir sürpriz oldu benim için. 1998 yılının sonlarında devletten ayrılıp TEMSA da özel sektöre adım attım. Ankara daki şirket içi oryantasyon dönemimde kaldığım otel '' Örnek Otel '' di. Ne tesadüf ki : Aradan geçen 24 yıldan sonra yine aynı otelde kalıyorum. Adı değişmiş sadece. '' Maltepe 2000 '' olmuş.
Geçmişten hafızalardan kalan giriş, lobisi, katları, manzarası, en önemlisi de oda konsepti... Siyah beyaz film yıllarından çıkmış görüntülerin büyük tablolar ile dekore edilmiş odaları...
Otelin konumu çok iyiydi. Maltepe'den Kızılay'a giden yoldan çoğu zaman akşamları ya da hafta sonları erken saatlerde yaptığım yürüyüşleri unutamam... Bu yolda eski Ankara akıp gidiyor önümden. Önce '' Vehbi Koç Yurdu '' önünden geçiyorum.
Ankara Üniversitesi'ne bağlı '' Vehbi Koç Öğrenci Evi '' merhum Vehbi Koç tarafından 1949 yılında yaptırılarak 01.05.1951 yılında üniversiteye hibe edilmiş. Vehbi Koç başarılı iş adamlığının yanı sıra toplumsal sorunların çözümünde her bireye sorumluluk düştüğüne inanan gerçek bir hayırsevermiş. Vehbi Koç, hayata atıldığı ilk günden itibaren halk arasında muhtaç olanlara hep yardım etmiş ve bundan büyük mutluluk duymuş. İlerleyen yıllarla beraber topluma hizmet verecek sosyal amaçlı tesisler yaptırma yönünde daha çok adımlar atmış.
Vehbi Koç yıllar önce yurdun önünde..

Eğitimin, ülke kalkınmasında büyük rol oynadığına inanıyor, gençliğin yetişmesine hizmet etmenin bir insanlık ve vatan borcu olduğunu düşünüyordu. Bu inançla okul, kitaplık ve öğrenci yurdu gibi eğitime yönelik projeleri gerçekleştirir.


Maltepe'den Kızılay'a giden bu yol, her iki tarafında ulu çınar ağaçları ile sürer gider.. Sonra önüme '' Adnan Ötüken İl Halk Kütüphanesi '' çıkıyor.
Etkileyici binası ile dikkat çok çekiyor. Kütüphane ilk olarak 25 Temmuz 1922'de Maarif Vekaletinin alt katındaki odalarda hizmet vermeye başlamış. 26 Temmuz 1922 tarihli Hakimiyet-i Milliye Gazetesi'nde '' Maarif Umumi Kütüphanesi '' başlığı altında kütüphanenin açılışı halka bildirilmiş. Milli Kütüphane 1981 yılında Bahçelievler'deki yerine geçince İl Halk Kütüphanesi 1983 yılında şu anki hizmet binasına geçmiş. 1985 yılında Türk eğitimci yazar, Türk kütüphaneciliğinin öncülerinden ve Milli Kütüphane'nin kurucusu Adnan Ötüken'e ithaf edilerek, adı ''Adnan Ötüken İl Halk Kütüphanesi'' olarak değiştirilmiş. İzin isteyerek Kütüphanenin içerisini de dolaştım. Dışı etkileyici olan yapının içi de bir o kadar etkileyici. 
Mimar Paul Bonatz tarafından 1944-1946'da tasarlanıp inşası yapılan, 1979'da 1. derece kentsel sit alanı olarak tescil edilen binasıyla, ziyaretçilerini Cumhuriyetin ilk zamanlarına yolculuğa çıkarır gibi...

Babamla Ankara'ya dair eski anılardan bir şey daha kalmıştı. Gençlik Parkı içindeki yürüyüşlerimiz ve orada geçirdiğimiz zamanlar...
Otelden Kızılay'a olan yürüyüşlerimi biraz uzatarak bazen de Gençlik Parkı içinden geçtim. Benim hatırladığım yıllarda Gençlik Parkı, bu eski karpostaldaki gibiydi.
Havuzda gezen gerçek ahşap kayıklar vardı. Semaverle çay içilen, dışarıdan yiyecek getirilebilen çay bahçeleri vardı. Lunaparkı uğrak yeriydi.
1923 yılında Cumhuriyet'in kurulmasıyla beraber Ulus, Kızılay ve Bakanlıklar bölgesinde her biri mimari abide gibi olan kamu binalarının inşaatları sürerken, bir yandan da Londra'daki Hyde Park ya da New York'un Central Parkı gibi bir park, içinde büyük bir gölet, insanların dinlenebilecekleri ve yürüyebilecekleri bir yeşil alan yaratılmak istenmiş. Yeni Başkente özellikle İstanbul'dan taşınan bürokratlar denizi olmayan Ankara'da denizin özlemini çekiyorlarmış. Gençlik Parkı inşaatı 1936 yılında bozkır ve tozlu Ankara'da bir vaha yaratmak amacıyla başlamış ve 1943 yılında tamamlanarak İsmet İnönü tarafından hizmete açılmış.
Açıldıktan sonra o devrin en ünlü sanatçılarının konserler verdiği, havuzunda sportif aktivitelerin düzenlendiği önemli bir buluşma ve toplanma yeri haline gelmiş...
Yenilenmiş halinde, eskinin manzaralarından eser kalmamış.

Zaman her şeyi değiştiriyor. Ancak, Gençlik Parkı yine de öylece yerinde duruyor. Benim için nostaljinin kenti Ankara'da, eskilerin hatırlarını hatırlamak için hep orada olacak...



Hiç yorum yok :

Yorum Gönder