Sayfalar

12 Şubat 2023 Pazar

 ANKARA'DA CİNNAH YOKUŞU YÜRÜYÜŞLERİ...  VE CİNNAH 19 HİKAYESİ...

Yıllar önce bir mimari yayında, Ankara'da Cumhuriyet'in ilk yıllarında yapılan özgün binalar ile ilgili bir makaleyi okurken '' Cinnah 19 '' isimli yapı dikkatimi çekmişti. Yıllar sonra Ankara'ya geldiğimde, Cinnah Yokuşu'nu yürüyerek çıkmayı ve bu binayı bulmaya karar verdim. Gittiğimiz yerlerde ve hatta yaşadığımız kentte, yürüdüğümüz sokaklarda belki de yanından geçtiğimiz ve hiçbirimizin fark etmediği öyle yapılar ve bu yapıların o kadar etkileyici hikayeleri var ki... Üzerinden yıllar geçtikten ve tanıkları da bu hayattan ayrıldıktan sonra tarihte yerlerini alıveriyorlar. Bu türden yapılar, kentlerin hafızaları ve dönemlerinin tanıkları... Geçmişle kurduğumuz ilişkide artan bir şekilde hissettiğimiz yabancılaşma duygusu, yüzyılın karakteristik özelliklerinden biri olan sürekli değişimin bir sonucu. Öncesi ve sonrası olmayan gelip geçici şeylerle özdeşlik kurmaya çalışırken geçmişle kurduğumuz bağı yitiriyoruz. Oysa zamanda ve elbette mekanda bir yer edinmeye; geçmişle, geçmişimizle bağ kurmaya ihtiyacımız var. Neyse ki, geçmiş bir şekliyle bugüne izler bırakıyor. İster belge ister kurum isterse yapı olsun geçmiş ''arşiv'' ler olarak bugüne kalıyor. Bu ilginç hikayeyi geçmişteki yerinden çıkarmak için 1957 yılına gidelim. Projesi mimar '' Nejat Ersin '' tarafından çizilen binanın yapımına 1954 yılında başlanmış ve üç yılda tamamlanmış. İnşa edildiği dönemin en başarılı modern mimari örneklerinden birisi kabul edilen bina, sık sık Fransız mimar '' Le Corbusier'in '' ünlü yapıtı '' Unite d'Habitation ile kıyaslanıyor. Tasarımında kullanılan üslup bakımından da '' Oscar Niemeyer '' , '' Lucio Costa '' ve ''Durrel Stone '' gibi önemli modernist mimarların eserleriyle benzerlikler taşıdığı kabul ediliyor. 
Üzerinde bulunduğu zeminin topoğrafyasına doğrudan bir müdahalede bulunmadan kolonlar üstünde yükselen apartman Cinnah Caddesi'ne dikey olarak konumlandırılmış ve dikdörtgen formda, beş kat üzerine tasarlanmış. 15 dubleks ve 2 normal apartman dairesi bulunuyor. Projede kendine yer bulan ortak bahçe alanı, dinlence köşeleri, güneşlenme terası ve binanın çatısında bulunan yüzme havuzu gibi detaylar ise yapıyı zamanının ötesinde bir görünüme kavuşturan unsurlardan. 
İnşa edildiği dönemde etrafında başka yapılaşma olmadığı için panoramik bir şehir manzarasına sahip olan binada, bütün ortak alanlar ve daireler bu manzaraya yönelen kuzey cephesinde toplanmış. Bu cephe tamamen pencerelerle kaplı. Cinnah 19 yapısının tamamlandığı yıllarda bina önünde Nejat Ersin ve eşi Perihan Ersin'in görüntülerin de etrafının açık olduğu görülüyor.
Apartman içindeki sirkülasyonu sağlayan koridorlar ise güney cepheye yerleştirilmiş. Yapıya asıl karakteristiğini kazandıran özelliği, bu koridorlara paralel olarak uzanan ve güney cepheyi oluşturan geometrik düzenli yarı açık duvar.
Bu duvarın asıl amacı güneş ışınlarını gölgeleyerek konforlu bir doğal ışıklandırma düzeni yaratmakken, bir görsel yüzey oluşturmaya da yardım ediyor.
Bu cephenin tasarımı aynı zamanda koridorlardaki döşemede, siyah-beyaz mozaik kullanımıyla zenginleştirilmiş ve yapının estetik değeri yükseltilmiş..
Aynı yerler, mekan aynı, zaman farklı... Nejat Ersin'in bir ziyareti sırasında, Cinnah 19 da inşaat neredeyse tamamlanmış.
1954'te Meydanlar Müdürlüğü İşleri Kooperatif Binası olarak tasarlanmaya başlanan yapı, Türk mimarlık tarihinde oldukça önemli bir noktaya sahip. Bugün hala '' deneysel '' olarak nitelendirilebilecek bir tasarım olan Cinnah 19, topoğrafyayı olduğu gibi bırakan, her kullanıcı için dubleks apartman tasarlayan, burayı kullanacak toplumun günlük hayatını hesaba katan ve bunun için toplanma / sosyalleşme alanları yaratan bir proje olmayı hedeflemiş.
Yapıldığı yıllarda Cinnah 19, bulunduğu caddeden şehrin görüntüsüne hakim bir yapıymış.
Bu nedenle ortak alanlar bu manzaraya yönelen kuzey kısımlarda toplanıyor. 
Geniş balkonlar da hem bu manzaraya bakıyor hem de yaşam birimlerini dış dünyaya bağlıyor.
İzin alarak Cinnah 19 binasının içine girdim. Koridorlarında yürüdüm, merdivenlerinden çıktım, terasında zaman geçirdim. Artık aramızda olmayan ama ardında hatırlanacak izler bırakan bir mimarı tanımaya çalışmanın ve geçmişe bağlanmanın en iyi yollarından biri bu.
Türkiye'de ve Türkiye'nin mimarlık ortamında ''zamanda kaybolmamak'' için bu türden binalara ve izler bırakan mimarlara çok ihtiyacımız var. Görüntüdeki bölüm ''Mimarlar Derneği 1927'' nin bağımsız bölümü. Bina ve Nejat Ersin hakkında bilgi almak dairenin içerisinin havasını teneffüs etmek için en iyi yol Mimarlar Derneği 1927 'nin kapısını çalmak. Ama hafta sonu olduğu için dernek kapalı. '' Türk toplumuna, mimarlık topluluğuna ve mesleğine yararlı olmak '' amacıyla 18 Şubat 1927 tarihinde ''Türk Mimarlar Cemiyeti'' adıyla kurulan Mimarlar Derneği 1927 Türkiye'nin en eski bağımsız mimarlık örgütü.
Kar amacı gütmeyen Dernek, ülkede mimarlık kültürünü geliştirmeyi hedefliyor ve amaçları doğrultusunda düzenli olarak mimarların, öğrencilerin ve Ankaralıların katıldığı mesleki ve kültürel etkinlikler düzenliyor, yayınlar hazırlıyor. Derneğin mülk edinmesi için uzun yıllardır sağlanan birikim, Haziran 2012 de Cinnah Caddesi 19 numarada iki dairenin satın alınması ile sonuçlanmış. Aradan geçen elli yılı aşkın zamandan sonra, Dernek kendi mülküne sahip olmuş. Şubat 2013' te Mimar Nejat Ersin'in erken dönem yapılarından birine, Ankara Cinnah Caddesi 19 numaradaki apartmana, namı diğer ''Cinnah 19'' a taşınmışlar.

Derneğin 2013 yılından bu yana Cinnah 19'daki varlığı yapıyı zaman içerisinde Ankara'da yeni bir kültür ve sanat odağı haline getirmiş. Apartman bloğu, kısmen özgün işlevini sürdürürken Mimarlar Derneği gibi yeni işlevler üstlenen birimler yapının değerinin anlaşılmasında ve yapının bir miras olarak tanınmasında toplumsal farkındalık oluşturmayı kolaylaştırıyor.. Cinnah 19, hem Türkiye'nin bu ilk bağımsız meslek örgütüyle hem de bir dönemin sosyal, ekonomik, kültürel yaşamı ile mimari tasarım anlayışıyla tanışmanın birinci kaynağı; 1950'li yıllara ve Mimar Nejat Ersin'e ulaşmanın diğer bir deyişle geçmişle bağ kurmanın başlıca aracı. Mimar Nejat Ersin'in altı binden fazla eseri içeren mesleki ve kişisel arşivinin Mimarlar Derneği 1927'ye bağışlanması ve bu koleksiyonun Ersin'in bir yapısında yer alan Dernek mekanında muhafaza edilmesi anlamlı bir bütün oluşturuyor.
Cinnah 19 binasının terasına da çıktım. Yapıya terastaki havuz 1958'de eklenmiş ve 1967 yılına kadar kullanılmış. Zamanına göre ütopik ortak alan kurgulayan terasta bir bar, şömine, duşlar, kabinler ve tuvaletler bulunuyor. Bu geniş ortak alanda Nejat Ersin'in hedeflediği; konut birimiyle yakalanmış sadelik ve bireyselliği dengelemek. Bugün maalesef teras toplumsal kimliğini kaybetmiş. Kullanılmayan bir halde. Terasta gezerken o yılların sosyal ve kültürel yaşamını düşünüyorum... 
Mimarlar Derneği 1927 'nin bağımsız bölümlerine hafta sonu kapalı oldukları için girememiştim. Ancak sitelerinden içerisinin görsellerini paylaşmakla yetineceğim. Daha sonra mutlaka ziyaret edip, Nejat Ersin'in tümünü bağışladığı arşivlerini görmek ve bilgi almak için sabırsızlanıyorum... 1928' de Hermann Jansen planı ile ilk adımları atılan, müstakil evlerden apartmanlara dönüşen sivil mimaride modernleşme serüveni. 1930-1979 yılları arasını kapsayan, Ankara'nın konutlaşma stratejisini, modern mimarinin etkilerini görebileceğimiz, döneminin en iyi mimarlarının elinden çıkmış.

Nejat Ersin'in tüm fotoğrafları da Mimarlar Derneği 1927' de bulunuyor. Türkiye modern mimarlığının önde gelen isimlerinden biri olan Nejat Ersin 1924 yılında Darıca Kocaeli'nde dünyaya gelir. 1950 yılında İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Mimarlık Bölümü'nden mezun olur. 

Meslekteki ilk yıllarında aralarında Malatya 7. Yurtiçi Bölge Komutanlığı İnşaat şubesi ve Ankara İmar Müdürlüğü'nün de yer aldığı çeşitli kurum ve kuruluşlarda mimar olarak çalışır. 1952'de bir daha ayrılmamak üzere Ankara'ya yerleşirken, Bayındırlık Bakanlığı Hava Meydanları ve Akaryakıt Tesisleri İnşaat Reisliği'nde Mimari Büro Şefi olarak göreve başlar. Bu dönemde, askeri ve sivil pek çok hava meydanı üzerinde çalışır. Aynı yıl, 1953'te Sedat Çağlar ve Necdet Dağ ile Adil Han'da Form Dekorasyon mağazasını kurarlar. Nejat Ersin, aynı zamanda, sivil toplum kuruluşları ve meslek örgütleriyle ilişki içindedir ve yaşamı boyunca farklı dönemlerde Kavaklıdere Spor Kulübü, Mimarlar Odası, Mimarlar Derneği 1927' de aktif olarak görevler üstlenir.
1960 yılında memuriyetten ayrılarak kendi mimarlık bürosunu açar. Emekli olduğu 1996 yılına kadar devam eden elli yıla yaklaşan meslek hayatında, konutlardan işyerlerine, otomotiv servis yapılarından turizm tesislerine uzanan bir yelpazede, çeşitli ölçek ve işlevlerde 150'den fazla proje üretir.
Bir fotoğrafı dikkatimi çekti. Üzerine '' Perihana.  27.8.953  Ankara '' notunu düşmüş. (Perihan Hanım eşi..)

Ayrıca zaman zaman mimari yayınlar için yazar. 2002 yılında TMMOB Mimarlar Odası Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri Programı'nın 8. döneminde Mimarlığa Katkı Dalı Başarı Ödülü'ne layık görülür ve aynı programın 9. döneminde Seçici Kurul Başkanlığını üstlenir.
Nejat Ersin ile ilgili okumalar yaparken kendisinin eski Genel Kurmay Başkanları'ndan ''Nurettin Ersin'' kardeşi olduğunu öğreniyorum. Orgeneral Nurettin Ersin, 12 Eylül 1980 İhtilalinin Kara Kuvvetleri Komutanıdır. Abisi Nurettin Ersin ile fotoğraflarını paylaşmak isterim..

Ersin, mimarlık bürosunu kapattıktan sonra bazı dökümanları evindeki bir dolapta muhafaza etmiştir. Mimarın 50 yıla yaklaşan meslek pratiğinin izlerini oluşturan bu malzemenin yanı sıra, 86 yıllık yaşamına, gündelik ve sosyal hayatına dair bazı ilave dökümanları, Nisan 2017' de Perihan Ersin ve onun vefatından sonra da Ocak 2018'de aile bireyleri Mimarlar Derneği 1927' ye bağışlamış.
Derneğin devraldığı koleksiyon, 1951-1994 dönemine tarihlenen 150' den fazla projeye ait elle çizilmiş 2500' den fazla proje paftasını, mimarın kariyerini ve yaşamını gözler önüne seren 3000'e yakın fotoğrafı; 500 adet kitap ve dergiyi; az sayıda olmak üzere proje notu, yazışma, yazı taslakları, sulu boya ve karakalem çizim gibi belgeyi; ödül plaketleri, yazı-çizi setleri ve fotoğrafçılık gibi teknik araçlar gibi nesneleri içeriyor.

Nejat Ersin, bir maket çekimi sırasında Mimarlık Ofisinde..
Dolayısıyla koleksiyon, Nejat Ersin'in yaşamıyla birlikte ördüğü mimarlığını ya da mimarlıkla iç içe geçen yaşamında birikenleri bir arada sunuyor. Bu birikim, ''şeylerin doğal döngüsüne'' karşı ayakta kalarak geçmişin canlılığını korumaya çalışıyor.
Perihan ve Nejat Ersin bir süre oturdukları Cinnah 19 / 9 numaralı dairede.
Dolu dolu geçen 84 yıllık yaşamı 11 Mayıs 2010'da yine Ankara'da son bulmuş.


'' Gaston Bachelard '' mekanı '' , '' Peteklerinin binlerce gözünde, zamanı sıkıştırılmış olarak tutar. Mekan bu işe yarar '' diye anlatır.

Her binada, bilmediğimiz kimbilir ne hikayeler var diye düşünerek Cinnah 19 binasından ayrıldım ve Cinnah yokuşunu yürüyerek çıkmaya devam ettim. 
Cinnah Caddesi, Ankara'nın Çankaya İlçesinde bulunuyor. Atatürk Bulvarı'nın devamı niteliğinde ve Kuğulu Park'tan başlayarak Atakule'ye kadar uzanıyor. Tek yönlü olarak araç trafiğine açık olan cadde 1.8 km uzunluğunda. Cadde boyunca Afganistan, İsveç, Hindistan, Bangladeş, Kanada ve Libya gibi ülkelerin büyükelçilikleri bulunuyor.
1970'li yıllara kadar '' Vali Dr. Reşit Caddesi '' adıyla anılan cadde, dönemin Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı mimar Vedat Dolakay'ın Pakistan'da katıldığı bir yarışmada ödül alması sonrasında, bu ülkenin kurucu lideri Muhammed Ali Cinnah'a atfen, Cinnah Caddesi olarak yeniden adlandırılmış. 1940'lı yıllardan itibaren, Ankara'nın kültürel ve siyasi merkezinin hızla Altındağ'dan Çankaya eksenine doğru kaymasının bir sonucu olarak bölgenin sosyoekonomik yapısında yadsınamaz değişimler meydana gelmiş ve caddenin bulunduğu muhit, şehrin gelir seviyesi yüksek mensupları tarafından tercih edilir olmuş. Zaman içerisinde pek çok ülkenin büyükelçiliklerini bu bölgeye taşıması ve bunların bazılarının da Cinnah Caddesi üzerinde yer alması, caddenin cazibe ve önemini daha da arttırmış. Dolayısıyla, Ankara'daki kayda değer sivil mimari örneklerinin büyük çoğunluğunun bu caddede bulunması ise tesadüf değil. Cinnah Caddesi, şehrin Batılı yüzünü temsil eden özellikleriyle her zaman öne çıkmış.
Cadde üzerinde bulunan mimari yapılar, şehir genelindeki erken dönem sonrası modern sivil mimari geleneğinin en önemli örneklerini oluşturuyor. Cinnah Caddesi, başta uluslararası üslup olmak üzere modern mimari anlayışının çatısı altındaki çeşitli tarzlardan önemli örneklere ev sahipliği yapıyor. 1960'lı yılların başından kalan siyah beyaz görüntüler, bina kalabalığının olmadığı güzel günlere götürüyor bizleri..
Meclis Parkının önünden başladığım yürüyüş ile, önce Kuğulu Parka, Cinnah 19 binasına, Cinnah Yokuşunu keyifli bir şekilde yürüyerek çıkarak Atakule önlerine kadar geldim. Nesiller değişse de bir şehrin değişmeyen simgesine önce uzaktan baktım. 1990'lı yılların başını hatırladım. Nasıl güzel yıllardı. Çalışma hayatıma ilk adımı atacağım, T.K.İ Genel Müdürlüğü'ne işe giriş işlemleri için geldiğimizde Ankara özel günlerinden ve açılışlarından birine tanık oluyordu. İş te o zamanlar tanıştım '' Atakule '' ile. Benim için anlamları büyüktür...
Adının başında bir memleketin göz rengini saklayan bir yapı taşı ATAKULE. Bu yüzden hep gökyüzüne özlem duyar gibi durur...
Atakule'nin hemen önünde bulunan ve neredeyse Kuğulupark'a kadar uzanan '' Botanik Park '' da önce kısa bir yürüyüş yaptım.
Atakule, Ankara'nın Başkent oluşunun 66. yılında, 13 Ekim 1989 tarihinde hizmete girdi. Altında bulunan alışveriş merkezi ise Türkiye'de ikinci, Ankara'da ilk alışveriş merkeziydi. Dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal tarafından açılışı yapıldı, adı ise bir yarışma sonucunda belirlendi.
Atakule'ye bu açıdan bakıldığında ilk mimari yapısıyla; modern mimariye zıt olmayan kendine has üslubunu, ritmik, abartılı kübik cam yüzeyleri ile betonarme kulesini, girişinin kule ile orantılı şekilde dairesel olmasını ve çeliklerin dairesel yapıda zarif şekilde kullanımını, içeriye doğru bu girişin , ışıklık görevi yapacak şekilde tepeden tırnağa devam ettiğini görürüz.
Çankaya'da, Cinnah Caddesi ve Çankaya Caddesi'nin kesiştiği Zübeyde Hanım Meydanı'nda yer alan Atakule konumu itibariyle de, özellikle gece ışıklandırmaları sayesinde Ankara'nın bir çok yerinden görülecek simge haline geldi. Atakule'de Seyir Terasından , kafesinden ve Restaurant'ından Başkenti 360 derecelik açıyla görmek mümkün. Kule ye çıkış ve inişler için, şehir manzarasına hakim iki panoramik asansör ile çıkmak harikadır. Kuleye panoramik asansörle 35 saniyede çıkılıyor. Yüksekliği 125 metre olan kulede; kendi ekseni etrafında bir dönüş hareketi yapan dönen restaurantı 111.8. metre de yer alıyor. Seyir terası 103.8. metre de ve 99.8. metre de ise bir cafe - bar bulunuyor.

Botanik Park ve nefis Ankara manzarası eşliğinde kahvemi içtim.

Ankara'ya her gelişimde Atakule'ye gelmeye çalışıyorum. 90 lı yılları hatırlamanın en güzel yollarından birisi de bu benim için...

Atakule'den çıktıktan sonra biraz daha yukarıya ''Simon Bolivar'' Caddesi'ne doğru yürüdüm.

Eski bir dost ile buluşma zamanı... Yıllar önce Ankara'da Sakarya Caddesi'nde bulunan '' Zeynel Çilli Muhallebicisi '' ne her gelişimizde giderdik. Ama zaman içerisinde bu şube kapanmış. Neyse ki, diğer bir şubesi, Simon Bolivar Caddesi üzerinde. Burası da bizim Ankara'da severek geldiğimiz uğrak noktalarımız arasındadır.
Bir asra yakındır, ağızları tatlandıran Zeynel Muhallebicisi, değerinden hiçbir şey kaybetmeyen bir marka olarak günümüze gelmiş. Yugoslavya'dan ağabeyi ile henüz 7 yaşında iken İstanbul'a göç eden Zeynel Bölükbaşı'nın o günün şartlarında elle çevirme usulü yaptığı dondurmalar, 1925 yılında kısa sürede tutkuya dönüşmüş...

Bu uzun yürüyüş sonrası Zeynel de verdiğim ara da, favori oldukları sütlü tatlılardan biri ve doğal limonata ile Atakule manzarasının tadını çıkardım.
Zeynel'in Çankaya Simon Bolivar Caddesi üzerindeki dükkanı yıllardır aynı kaliteyi sürdüren ve eski zamanların tatlı dükkanlarına götüren ortamıyla bir başkadır.
 
Hem de yeşil ve çiçek kokan bahçesiyle bir huzur sığınağıdır.

Hafta sonu ya da daha iyisi hafta içi gelebilirseniz kahvaltısı da çok iyidir.

Hafif yemekleri ve özellikle tavuk menüleri ile de tercih ediliyor.
Bu çok hoş mola anlarından sonra Atakule'nin önünden Çankaya Köşkü'nün dış duvarlarını takip ederek, yapacağım yürüyüşüme devam ettim.
Bir süre Botanik Parkı içinden yürüdüm. Atakule'nin kulesi her adımım ile gerilerde kaldı.

O sabah Ankara'da bu yürüyüşe çıkarken sadece Cinnah 19 binasını bulmayı planlamıştım. Sonrasında ayaklarım beni nereye götürdü ise oraya gittim. Çankaya'da yürümeye devam ederken bir Cami'ye rastladım. İyi ki de rastlamışım. Meğer bu caminin de bilmediğimiz bir geçmişi varmış...
Çankaya Bükreş sokakta yer alan 1959 yılında inşa edilen ve döneminde, Ankara'nın tanınmış mimarlarından '' Hayati Tabanlıoğlu '' nun projesini çizdiği cami, çok nitelikli bir dönem yapısı olarak gösteriliyor.
Çini süslemeleri ve vitrayları ile muhteşem bir yapının içindeyim.
Cumhuriyet Dönemi mimarlığının ve modern cami mimarisinin nitelikli örneklerinden Çankaya Merkez Cami, kubbeli yapı olmakla birlikte modernist, Alman Bauhaus ekolünden izler taşıyor.
Mimar Hayati Tabanlıoğlu adını ilk defa duymuştum. Hemen cami içinde birazcık araştırdım. İstanbul Taksim'deki '' Atatürk Kültür Merkezi '' başta olmak üzere, '' İstanbul Galleria Alışveriş Merkezi '' gibi birçok başarılı projeye imza atmış değerli bir insan karşıma çıktı.
1927 de Ankara'da doğan Mimar Hayati Tabanlıoğlu 1994 yılında İstanbul da hayata veda etmiş.
Biraz daha araştırınca bakın daha neler öğrendim... Çankaya Merkez Camisi'nin bütün masrafları İsmet İnönü ve eşi Mevhibe İnönü tarafından karşılanmış. İnönü Ailesi; camiyi kendi imkanlarıyla yaptırdıklarını kimseye söylememiş...
Mevhibe İnönü; Çankaya Merkez Camisi'nin açılışında namaz kılınmasında kullanılması için iki büyük halı da hediye etmiş, ayrıca müezzin teminine ve maaşının ödenmesine yardımcı olmuş.
Süleyman Demirel'in burada Cuma ve Bayram namazı kılmasıyla cami ünlenmiş.
Cami de devam ettiğini gördüğüm, renovasyon projesi memnuniyet verici.  1 Ocak 1940 tarihli fotoğrafta İsmet İnönü'nün; Satranç oynayan oğulları Ömer ve Erdal İnönü, kızı Özden, eşi Mevhibe İnönü ile mutlu bir aile tablosu gözümün önüne geliyor...
1071 metre rakımdaki Çankaya Kökü'nün dış duvarlarının yanından Seymenler Parkı'na doğru yürüyorum. 1.77 km2 büyüklüğündeki Köşk arazisinin, bol ağaçlı bahçesinden az da olsa bir kaç fotoğraf çekebildim.
Çankaya Köşkü, Ankara'nın Çankaya sırtlarında 1800'lü yılların sonlarında yapılmış. Ağaçların arasında, kente hakim küçük bir bağ eviymiş. O bağ evi, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuna ve Atatürk'e tanıklık eder, yıllarca devletin zirvesinin simgesi olur...
Ankara'da bulunduğum süre içinde Ankara'daki parkların çokluğu karşısında hayret etmişimdir. Sanılanın aksine yeşil bir kent Ankara. Cumhuriyet'in kurulduğu yıllardaki planlama ile oluşturulan parkları ve korularının yanında günümüze kadar yapılan parkları ve yeşil alanlarının çoğunun anlamlı yapılış öyküleri da var. Seymenler parkına, Çankaya Köşkü tarafından yani en üst bölümünden girdim ve aşağılarına doğru yürüdüm, oturdum, manzaraları seyrettim ve ana tanık olmak için fotoğrafladım.
Kavaklıdere bu parkın içinden akıyor.
Seymenler Parkı 1983 yılında açılmış, Atatürk Bulvarı ile İran Caddesi arasında kalan bir vadide, 67 bin metre karelik bir alanı kaplıyor.

İçinde havuzlar, bir çocuk bahçesi, geniş gezi alanları ve Ankara folklorunun simgesi olan Seymenler Anıtı yer alıyor.
  

Parkı popüler hale getiren bir diğer unsur ise kurulduğu günden bu yana kültürel etkinliklerin düzenlendiği amfi tiyatrosu olmuş.
Yollar beni böylesine güzelliklere ulaştırdığı için de çok mutluyum.
Seymenler Parkı'nın Kuğulu Park'a bakan kapısından çıktım.
Yürüyüşümde, mutlaka bir hikayesi olan tarihi ve bakımlı evler görüyorum. Fotoğraflamak ile yetindim.

90 lı yıllardan kalan bir eski dosta doğru yürüyorum...
Karum, 1991 yılında '' Ankara'da Yeni Bir Merkez '' sloganı ile kapılarını açarken, içinde modernizm ve zarafeti bir araya getirmeyi başarmıştı. Ve çok popülerdi. Ankara Sheraton Oteli ile ortak bir araziyi paylaşan ve aynı mimarlık firması tarafından tasarlanmış olan bina, İran ve Arjantin Caddesi'nin kesişim noktasında yer alıyor.

Üç katında dükkanların bulunduğu alışveriş merkezi, dört katında ofislerin bulunduğu farklı mimarisini farklı yerlerinden seyrettim. Eski yıllara gittim...
Eski popülerliğini kaybetmiş olsa da Karum da işte orada duruyor...
Karum dan çıktım. Bir Pazar günü nasıl da çabuk geçti.
Günün sonunda yürüyüşümü anlamlı bir yerde bitireceğim. Resmi adı Milli Egemenlik Parkı olsa da, Türkiye Büyük Millet Meclisi arazisinin etrafını çevrelemesinden dolayı yaygın olarak '' Meclis Parkı '' olarak anılıyor.

Genellikle paten ve kaykay sporuyla ilgilenenler tarafından kullanılan parkın içinde süs havuzları, bir tane amfitiyatro ve çok sayıda anıt - heykel yar alıyor.
Meclis Parkı; 23 Nisan 1986 tarihinde açılışın yapılacağı günün aynı zamanda Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olmasından dolayı, çeşitli ülkelerden gelen çocukların katılımıyla açılmış. Büyük çaplı bir organizasyon gerçekleştirilmiş, parkın içerisinde çeşitli etkinlikler düzenlenip konserler verilmiş.
Parkın peyzaj düzenlemesinde kullanılan ağaç ve bitkiler ise açılışa katılan ülkeler tarafından gönderilmiş.

Son sözlerim olarak '' Görürsen her yer güzel '' diyorum ve yazımın başlarında yazdığım satırları tekrar yazarak bu güzel günü bitiriyorum.
   '' Gittiğimiz yerlerde ve hatta yaşadığımız kentte, yürüdüğümüz sokaklarda belki de yanından geçtiğimiz ve hiçbirimizin fark etmediği öyle yapılar ve bu yapıların o kadar etkileyici hikayeleri var ki... Üzerinden yıllar geçtikten ve tanıkları da bu hayattan ayrıldıktan sonra sanki tarihte yerlerini alıveriyorlar. Bu türden yapılar, kentlerin hafızaları ve dönemlerinin tanıkları... Geçmişle kurduğumuz ilişkide artan bir şekilde hissettiğimiz yabancılaşma duygusu, yüzyılın karakteristik özelliklerinden biri olan sürekli değişimin bir sonucu. Öncesi ve sonrası olmayan gelip geçici şeylerle özdeşlik kurmaya çalışırken geçmişle kurduğumuz bağı yitiriyoruz. Oysa zamanda ve elbette mekanda bir yer edinmeye; geçmişle, geçmişimizle bağ kurmaya ihtiyacımız var. Neyse ki geçmiş bir şekliyle bugüne izler bırakıyor. ''

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder