Sayfalar

14 Aralık 2022 Çarşamba

 ANKARA'DA CUMHURİYET'İN İLK TANIKLARINA GEZİLER

Saklı kalmış gizemli bir şehir olduğunu düşündüğüm Ankara'nın Ulus Semti'nde yaptığım geziler, her defasında zengin bir tarih birikimine, farklı insan hikayelerine, mücadele ile geçmiş yıllara çıkıyor. Ankara, Türkiye Devleti'nin başkenti olarak kabul edildiği günlerde, şehir olarak hala 1917 yılındaki yangının izlerini silememiş tipik bir Anadolu şehri görünümündedir. Yerleşim olarak ''Hisar'' merkezli, ''Hisar altı'', ''İstasyon'', ''Debbağhane'' (bentderesi), ''Taşhan'', ''Tahtakale'', ''Samanpazarı'', ''Koyunpazarı'', ''Mevlevihane'', ''Kayabaşı'', ''Atpazarı'', ''İmaret'', ''Taceddin'', ''Hamamönü'', ''Karaoğlan'', ''Ekinpazarı'', ''Hacıbayram'', ''Hacıdoğan'', ''Kızılbey'', ''Bostancılar'', ''Hacımurat'' gibi isimlerle anılan semtler ve bu semtlere bağlı mahallelerden oluşmuş ve şehir merkezine biraz mesafeli ''bağ'' lardan meydana geliyormuş. Şimdiki Ulus semtinin içinde olarak sayılan bu bölgeler, Ankara gezilerimde ilgimi çeken yerler oldu. 
Meşhur Ankara Simidi, Ankara'da kahvaltıların vazgeçilmezlerinden. Uzun tarih yürüyüşlerinden önce enerji almak için çok iyi bir alternatif. Ankara'da simit iyi yapılıyor. Ankara'da bulunduğum zamanlarda simit'in en iyilerini aradım... Atakule'nin hemen karşısında bulunan ''Enver Simit Sarayı'' da iyilerden. Eski bir işletme ve her ürünleri sıcak sıcak tüketiliyor.

Ankara Simidi ülkemizin diğer yörelerinde üretilen simitlere göre daha ince, daha küçük, yoğun pekmezli, koyu renkli bir simit. Yıllardır İzmir'de ''gevrek'' olarak bilinen-tanınan bu ürünü, Ankara'da çoğu zaman ''gevrek alabilirmiyim'' diye istediğim de doğrudur. Karşı tarafın şaşkınlığını farkederek ''yani simit'' diye de düzelttiğim çok oldu. Alışkanlıklar işte... Ancak Ankara'da, İzmir'in gevreği, İzmir'de ise Ankara'nın simidi akla da geliverir. Ankara'lılar simit'i genellikle sıcak tüketmeyi seviyorlar. Ankara simidinin koyu rengi yanık olmasından değil, pekmezleme işleminin büyük bir ustalıkla yapılarak hamur üzerine yapışması sağlanan pekmezin yarattığı esmerlikten kaynaklanıyor. Bileşiminde yağ bulunmayan Ankara Simidinin hamuru sert kıvamda. Taş fırında odun ateşinde pişiriliyor ve çıtır çıtır. 
Pekmezleme işlemi bazı yerlerde soğuk olarak yapılırken, Ankara'da ılık olarak yapılıyor. Ankara ili içinde yetişen üzümlerden yapılan pekmez kullanılıyor. Çünkü Ankara'da yetiştirilen; Emir, Dimrit, Narince ve Kalecik Karası üzümleri, çinko, fosfor, kalsiyum, demir, potasyum, magnezyum açısından oldukça zengin. Bu ve bunun gibi detaylar meşhur Ankara Simidini ortaya çıkarıyor.
Artık eskilerden hatırladığımız lezzetler de var. Bilenlerimiz hatırlayacaklardır...
Bugünkü gezi programım da dolu dolu. Biz yine Ulus Meydanı'na dönelim. Geziye en iyi yerden başlayalım...
Bugün Ulus Meydanı'nda Cumhuriyet'in sembolü olarak duran anıt, Atatürk'ü, Türk Kadınını, Türk Askerini ve modern Türkiye Cumhuriyeti'ni simgeliyor. Önde düşmanı gözetleyen ve düşmana hamle yapan iki Türk askeri, arkada bir Türk kadını mermi taşımaktadır. Anıt'ın beyaz mermerden yapılmış olan kaidesinin üzerindeki kabartmalarda Kurtuluş Savaşı'nın çeşitli sahneleri canlandırılmış.
Atatürk bir at üzerinde durmaktadır. Atatürk'ün atının ayakları altındaki mermer kaidenin kenarlarında Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı sırasında söylediği vecizeler, altın varakla ve eski Türkçe olarak yazılmış. Başkent Ankara'nın ilk anıtı olan bu anıt grubu, Yenigün Gazetesi sahibi Yunus Nadi'nin açtığı kampanya sonucunda, Avusturyalı heykeltraş Heinrich Krippel'e yaptırılmış ve 4.9.1927 tarihinde Ankaralıların katılımı ile açılmış. Ulus Meydanı düzenlemesi sırasında 1959-1960 yıllarında anıtın yeri değiştirilerek, bugünkü Emek Çarşısı'nın meydanına taşınmış.
Hermann Jansen'in 30.01.1939 tarihli ''Yeni Ulus Meydanı'' planı da Atatürk'ün bu konudaki vizyonuna güzel bir örnek olarak karşımızda duruyor.
Ankara'da bulunduğum süre içinde olmazsa olmaz yerlerden oluşan gezi planımı uygulamaya çalıştım. Öyle bir yere gidiyoruz ki sizlerin de Ankara gezi planında olsun... Uzunca yıllar İş Bankası'nın 3. genel müdürlük binası olarak hizmet veren Ankara Ulus'taki tarihi bina 2 Mayıs 2019'da müzeye dönüştürülmüş. 1929 yılında yapılan ve Ulus Meydanına dönük bir köşe yapısı olarak ve ucu yuvarlatılmış üçgen biçiminde olan yapı taştan olup, bodrum üzerine beş katlı olarak inşa edilmiş. Çok süslü olan cephelerde Selçuklu ve Osmanlı bezemeleri görülüyor.
Müzeye, İş bankası'nın kurucusu Atatürk'ün, askeri zaferlerin ancak iktisadi zaferlerle kalıcı olabileceği vizyonu çerçevesinde ''Türkiye İş Bankası İktisadi Bağımsızlık Müzesi'' adı verilmiş. Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet'in ilanı ile kazanılan siyasi bağımsızlığın ekonomik olarak perçinlenmesi için kurulan Türkiye İş Bankası, Cumhuriyet'in tam anlamıyla ekonomik bir izdüşümü olarak sayılıyor. Müzede Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren ülkemizin iktisadi bağımsızlık yolunda attığı büyük adımlar, Bankanın tarihi ile birlikte ele alınıyor.
Ünlü mimar Giulio Mongeri'nin imzasını taşıyan, neredeyse Bankanın tarihiyle yaşıt bu simge binanın içerisinde, kurulduğu tarihteki iktisadi yapı ve Bankanın gelişimi ile birlikte bu yapının geçirdiği değişim; kısaca Cumhuriyetimizin ''ulusal ekonomisini'' oluşturma serüvenini takip etme imkanı sunuluyor. Bu doğrultuda ziyaretçiler; belgeler, görüntüler, nesneler eşliğinde Türkiye'nin ekonomik anlamda aşama aşama ayağa kalkışının serüvenini takip edebiliyor. 
Atatürk'ün Çankaya Köşkü'ndeki çalışma odasını da tasarlayan mimar Selahattin Refik Sırmalı tarafından dekorasyonu yapılan 94 yıllık tarihi bina, hizmete açıldığı ilk günlerden itibaren Ankara'nın simge yapıları arasında yer alır.
Erken Cumhuriyet dönemi mimarisinin günümüze ulaşmış en önemli örneklerinden biri olan tarihi binada, Batı ve Osmanlı mimarisi ile Art Nouveau ve Neo Rönesans akımlarının izleri dikkat çekiyor.

Binanın mimarı  Giulio Mongeri'nin, Cumhuriyet'in ilk dönemi ile yolunun kesişmesi ve İş Bankası binası haricinde bıraktığı eserler ve yaptıkları dikkatimi çekiyor. Burada da önemli bir hikaye var. Çoğu zaman bazı kişileri önemli olayların yanında, bir isim olarak duyarız ve öylece gelip geçiverir...
Roberto Giulio Mongeri, 1873 yılında İtalyan kökenli bir ailenin çocuğu olarak İstanbul'da dünyaya gelmiş. Doktor olan babasının ölümü ile birlikte Milano'ya göçerler. Burada ''Brera Güzel Sanatlar Akademisine ve Mimarlık Yüksekokuluna'' devam etmiş. Bir süre İtalya'da çalıştıktan sonra 1898 yılında İstanbul'a döner, Mimarlık bürosu açarak mesleğini sürdürür. 1909 yılında Sanayi-i Nefise Mektebi'nde ders vermeye başlar. Sedat Hakkı Eldem, Arif Hikmet Koyunoğlu gibi pek çok ünlü mimar onun öğrencisi olmuş.

Giulio Mongeri, İkinci Meşrutiyet'ten sonra gelişen ''Birinci Ulusal Mimarlık Akımı'' olarak adlandırılacak Selçuklu ve Osmanlı Klasik Dönemi formlarından ilham alan üslubu benimsemiş. Yeni başkent Ankara'nın inşasında özellikle ekonomik gücü temsil eden banka yapılarıyla önemli rol üstlenen mimar, 1926 yılında Osmanlı Bankası, 1926-1929 yılları arasında Ziraat Bankası, 1928 yılında Tekel Başmüdürlüğü ve 1929 yılında İş Bankası binalarını bu üslupta tasarlar. 1935 yılında Bursa'da Çelik Palas Oteli'ni tasarlamış. Bir süre İstanbul'da yaşayıp 1941 yılında İtalya'ya dönmüş. 1951 yılında Venedik'te hayatını kaybetmiş.

3. Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın; Kurtuluş Savaşı'na büyük katkıları kadar İş Bankası'nın kuruluşunda da büyük emekleri var.
Celal Bayar 11 Temmuz 1924'de Bankanın kurulması ile ilgili şu sözleri söylüyor : '' Biz bir milyon lira sermaye ile Türkiye İş Bankası Namı ile bir banka tesis ediyoruz. ''

Kuruluş dönemlerinde verilen ilanlarda başlık olarak ''Türkiye İş Bankası'' ismi tam olarak kullanılmış. Latin harflerine geçilmeden önceki bu dönemde ''te'' , ''elif'', ''be'' harflerinden oluşan ilk amblem şekillenmiş. ''Türkiye İş Bankası'' yazısının okunduğu mührü andıran bir hat da bu amblemle birlikte kullanılmış. Latin alfabesine geçişle birlikte, iç içe geçmiş ''i'' ve ''ş'' harfleri günümüze kadar küçük değişiklikler geçirmekle birlikte, Türkiye'nin en uzun soluklu ve en tanınan amblemlerinden biri olur.


1924 yılının sonunda İstanbul şubesinin açılışı haberlerin yanısıra ilanlarla da duyurulmuş. 1925'ten itibaren İş Bankası ilanları değişik gazete ve dergilerde de görülmeye başlanır. Bu ilanlarda genellikle; bankanın sermayesi, şubelerinin bulunduğu kentler, tasarruf ve cari hesaplara uygulanan faizler, ithalatçı ve ihracatçılara sağlanan kolaylıkları anlatır. İş Bankası'nın yabancı basında yayımlanan ilk ilanı ise 1928 yılı başında dünyaca ünlü The Financial Times'ın Uluslararası Bankacılık eki'nde yer almış. 


Birbirinden güzel koridorlarında kimler yürüdü, neler yaşandı...



Uyanış dergisindeki habere göre Gazi Mustafa Kemal, 22 Ekim 1929' da bankayı ziyaretinde ''gerek binadan gerek bankanın mesaisinden çok memnun'' olduğunu ifade etmiş. Yüklenici Nafiz ve tefriş eden Selahattin Refik beylere hitaben ''memnun oldum, muvaffak oldunuz, işlerinizi çok beğendim'' demiş. Binadaki tüm servisleri gezerek yönetim kurulu salonunda resim çektiren Gazi, kasa yevmiyesi defterini de imzalamış. Celal Bayar ve İdare Meclisi üyeleriyle ''Mavi Salon'' da fotoğraf çektirmişler. 

Atatürk'ün misafir edildiği Mavi Salon , yıllar sonra bile göz kamaştırıyor.
Halen Bankanın kuruluş günü olan, 26 Ağustos tarihinde Yönetim Kurulu toplantılarına ev sahipliği yapan Büyük Toplantı Salonu ve bankanın ilk Genel Müdürü Celal Bayar'ın makam odası gibi tarihi dokusu korunmuş alanlar birinci katta yer alıyor.

Müzenin ikinci katında ise bankanın geçmişten bugüne iletişim faaliyetleri ve toplumsal yaşama katkıları ''Türkiye İş Bankası İftiharla Sunar'' başlıklı, kalıcı olarak kurgulanan İletişim Yolculuğu Sergisi yer alıyor.
İş Bankası'nın daha 1920'li yılların ikinci yarısında bilinçli bir tasarruf anlayışı oluşturmaya yönelik çabalarının başında kumbara geliyordu. Tasarrufun sembolü ve ilk adımı olan madeni kumbaralar ilk kez 1928'de İş Bankası sayesinde günyüzüne çıkmış. Çocukluğumda İş Bankası'ndan kumbara almaya gidişlerimizdeki heyecanım, kumbaraya para atıp biriktirmelerim, bankaya gidip kumbarayı açtırıp tasarrufu öğrenmelerim aklıma geldi tekrar...
İş Bankası her ailenin bir ''İş Bankası Kumbarası'' na sahip olmasını özendiriyor ve kumbara ile çocuklarla Banka arasındaki bağı kuruyordu. Banka ya da tasarruf  denince o yıllarda İş Bankası akla gelir olmuştu.
Işıklı panolarda kumbara, İş Bankası'nın sembollerinden biri haline gelince 1931'de büyük kentlerin kamusal alanlarına kumbara şeklinde meydan saatleri konulması kararlaştırılmış ve bu iş için 2000 lira bütçe ayrılmış.


70'li yıllarda Uğur Dündar ve Müjdat Gezen, İş Bankası programları yapmışlar.
Bankamatiklerin öncüleri..
Cem Yılmaz'ın bir kaç yıl önce oynadığı İş Bankası reklamındaki kostüm, dekor ve objeleri..

Benim için, harika bakış yerleri..


Ve... MONIAC...  Moniac, suyun sert plastik ve tanklar ve tüpler yoluyla pompalandığı bir sistem olarak tasarlanmış. Makine çalıştırıldığında içindeki su, şeffaf borulardan geçerek tanklara ulaşmaktadır. Bu tanklarla hanehalkı, firmalar, devlet, ihracat ve ithalat kesimleri gösterilmektedir.
Sözkonusu aktörlerin iktisadi kararları ve faaliyetleri, suyun makineyi dolaşımı sırasında izlenmektedir. Cihazda Keynesyen ekonominin, -fiyatların genel seviyesi ve faiz haddi sabit kabul edildiğinde- dengede olan bir ekonomideki gelir ve harcama düzeyi, dolayısıyla yatırım ve tasarruf düzeyinin birbirine eşit olduğu Y= C+I+G+NX denklemi esas alınmaktadır.
Gayrisafi yurt içi hasıla (Y) = Hanehalkı tüketim harcamaları (C)+Firmaların yatırım harcamaları (I)+Kamu harcamaları (G)+Net ihracat(ihracat-ithalat) (NX)
Cihazın sahip olduğu makara sistemi ve ayarlanabilir metal uzantılar, su akışının düzenlenmesini sağlamaktadır. Bu sayede döviz kuru, faiz ve vergi oranları gibi parametreler sisteme dahil edilmektedir. Makine, toplam talep unsurlarından biri değiştiğinde ilgili denklemleri eşzamanlı ve yinelemeli olarak çözüp sistemi yeni bir dengeye taşıyacak özelliklere sahiptir. Böylece iktisat politikalarının etkileri, sistem üzerinde izlenebilmektedir.
Tarihi asansörü görmek de geçmişe götürdü. Atatürk, 22 Ekim 1929 tarihli ziyaretinde bu asansörü kullanmış.
İş Bankası'nın; Sanata, Spora, Kültüre katkılarını izledik.
Benim için efsane Hasan Ali Yüzel'i andık. Dünya Klasikleri'nin Türkçe'ye çevrilmesine öncülük ederek, Edebiyat ve Kültür tarihimize çok önemli katkı sağlamış, Efsane Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel... İş Bankası Kültür Yayınları ''Hasan Ali Yücel Klasikleri'' adıyla yıllardır geniş bir diziyi yayınlamaya devam ediyor. Her geçen gün yeni çevirilerle dizi büyümeye devam ediyor. Eski basım kitap örneklerini hayranlıkla inceledim.
 
Hasan Ali Yücel, İsmail Hakkı Tonguç ile birlikte Köy Enstitüleri'nin mimarlarıdır... Atatürk'ün arkasında durmaktadır genç Hasan Ali Yücel. (Ülkemizin değeri Can Yücel'in de babasıdır.)


Dördüncü kattaki süreli sergi salonunda; ''Milli Mücadele'nin 100. Yılında İstiklal Sergisi'' yer alıyor.
Oldukça kapsamlı hazırlanmış sergide 1000'e yakın belge, fotoğraf, film ve obje bulunuyor.

Bunların arasında askeri objeler, savaş döneminde kaleme alınmış günlükler, askeri emirler, haritalar, o dönemde gazetelere yansıyan başlıklar, Milli Mücadele'yi anlatan propoganda afişleri ve daha birçok özel belge yer alıyor.



Ayrıca projeksiyonlarda Milli Mücadele Dönemine ait çok sayıda tarihi görüntü izlenebilirken etkileşimli ekranlar sayesinde de bir çok bilgiye ulaşılabiliyor.

1940'lı ve 50'li yıllarda Türk güreşinin önemli sporcularından Yaşar Doğu, Mehmet Çoban, Yaşar Erkan İş Bankası'nda çeşitli görevlerde çalışmışlar. ''İş Bankası'nın Milli Güreşçileri'' adıyla Müze'de yer ayrılmış.



Sergide belli saat dilimlerinde rehberli tur da yapılıyor.
En alt katta ''Müşterinin Kalesi : Kiralık Kasa'' olarak da adlandırılan bölümün girişine geldik. İlk defa böylesine korunaklı ve dev kasa kapısı olan bir Kiralık Kasa odasına gireceğim.
İş Bankası'nın tarihi binasında tarihe tanıklık eden Kiralık Kasa Odası'nın kurallarını okuyorum ve çok ilginç bilgiler öğreniyorum.
'' Müşteriler, değerli menkullerini, mücevher ve kıymetli belgelerini bankanın kiralık kasalarında saklarlar. Kasa kiralamak isteyen müşteri için '' Kiralık Kasa Sözleşmesi '' düzenlenir. Kiralık kasa hizmetleri, kadrosunda ana kasa görevlisi bulunan şubelerde ana kasa görevlisi, bulunmayan şubelerde ise gişe yetkilisi tarafından yürütülür. Kiralık kasa dairesinin zırhlı kapısı öğle tatillerinde ve mesai saatleri dışında parmaklıklı kapıyla birlikte sürekli kilitli tutulur. Çalışma saatlerinde zırhlı kapının anahtarlarından biri şube müdürüyetinde, diğeri ise klavuz anahtarlarla birlikte kasa görevlisinde bulunur. Bu anahtarlar çalışma saatlerinin sonunda şube müdürünün nezaretinde ana kasada muhafaza altına alınır. Anahtarlar şube dışına çıkarılamaz. ''
'' Müşteri kasa kiralamak için başvurduğunda kiralık kasa görevlisi ile birlikte kasa açılır. Görevli, klavuz anahtarı kilitten alır ve kiracı kiralık kasa dairesinde yalnız bırakılır.
Bir kiracı kiralık kasasıyla meşgulken, diğer bir kiracının ya da banka personelinin içeri girmesine kesinlikle izin verilmez. İşi biten kiracının kasası, kiracıyla birlikte kılavuz anahtar kullanılarak kilitlenir. ''


Türkiye'de dünya standartlarında bir müze ziyaret etmek isterseniz ''İş Bankası İktisadi Bağımsızlık Müzesi '' tam da bu tanıma uyuyor.

Ankara Ulus'ta bulunan bu müzeyi gezmek için geniş bir vakit ayırmanız gerekecek çünkü bazı bölümleri uzun uzun gezmek isteyeceksiniz.

2. Meclis'in tam karşısında bulunan '' Ankara Palas '' gezmek istediklerim arasında. Ancak restorasyon nedeniyle kapalı olduğunu görmek üzüyor.
Cumhuriyet Dönemi'nin başkentteki simge yapılarından Ankara Palas,1927'de açılmış. Uzun yıllar üst düzey yabancı heyetler ile Uluslararası toplantılara ev sahipliği yapmış. Ankara Ulus'taki ikinci Meclis binasının karşısında olması nedeniye politikanın merkez noktası olmuş. 1930'larda milletvekilleri, sanatçılar ve gazeteciler burada buluşur, günlük politika değerlendirmelerinde bulunurlar. Atatürk'de Meclis konuşmalarından sonra günün yorgunluğunu bu bina da giderir, burada toplantılar yaparmış. Atatürk'e göre Ankara Palas, ''Doğu'dan Batı'ya açılan bir pencere'' idi. Atatürk, manevi kızı Nebile Hanım'ın düğününü ve onunla meşhur dansını Ankara Palas'ta yapmış.


Cumhuriyet'in ilk yıllarında Mebusan kulübü olarak yapılması düşünülen Ankara Palas'ın ilk tasarımı mimar Vedat Tek tarafından hazırlanır. 1924 yılında temeli atılan, ancak Vedat Bey işi bırakınca yarım kalan tarihi yapı, Mimar Kemalettin Bey'in yeni tasarımına göre tamamlanmış. Vakıflar İdaresi'ne devredilen bina, 17 Nisan 1927 günü 120 yatak kapasitesi ile otel olarak hizmete girmiş. Özellikle İsmet İnönü, Celal Bayar ve Adnan Menderes, Ankara Palas'ı sıklıkla kullanarak burada davetler vermişler.
Restorasyon çalışmalarının devam ettiği Ankara Palas, projeler tamamlandığında Cumhurbaşkanlığı Müzesi olarak hizmet verecek.
İran Şehinşahı Rıza, Afgan Kralı Emanullah Han, Irak Kralı Emir Faysal, Yunanistan Başbakanı Eleftherios Venizelos ve ABD Başkanı Dwight Eisenhower Ankara Palas'ta ağırlanmış önemli konuklar arasında.
Şimdi de bir başka anıt eserin önüne geldik. '' Ziraat Bankası Merkez İdare Binası '' Ulus'ta eski bankalar caddesi (Atatürk Bulvarı) üzerinde, Mimar Giulio Mongeri tarafından tasarlanarak 1926-1929 yıllarında yapılan bina, Birinci Ulusal Mimarlık döneminin karakteristik yapılarından olup, bodrum ve yüksek zemin üzerine iki kat, bir asma kat ve çatıdan oluşuyor. Selçuklu dönemi valilerinden Kızılbey tarafından yaptırılan Kızılbey Camii ve Türbesi yıktırılarak yerine Ziraat Bankası binası yapılmış.
Ziraat Bankası Müzesi olarak da kullanılan bina, 20 Kasım 1981 tarihinde ülkemizde açılan ilk banka müzesi olmuş. Müze Koleksiyonunda Ziraat Bankasının kuruluş yıllarından itibaren bankacılıkta kullanılan çeşitli eşyalar ile resim koleksiyonu sergileniyor. Ulus Meslek Lisesi'nin tarihi binasının önünden ...
ve eskinin Tekel Başmüdürlük binası, bugünün Yunus Emre Enstitüsü binası önünden geçerek günün son durağına doğru ilerledik.
Bu tarihi bina da Mimar Giulio Mongeri'nin imzasını taşıyor.
PTT Pul Müzesi, Ankara'da Dünya çapında bir kültür merkezi olma özelliğini taşıyor. Modern müzecilik anlayışı ile tasarlanan müzede; Dünya pulları, Osmanlı Devlet pulları, Anadolu Hükümet pulları, Türkiye Cumhuriyeti pulları ve 7 ayrı temadan oluşan Tematik Pullar sergileniyor. Ayrıca; Geçmişten Günümüze Posta, İstiklal Harbinde PTT ve Nostaljik PTT alanları da müzede gezilebilecek yerler arasında.
Müze Binası aslında, Emlak ve Eytam Bankası olarak Türkiye Cumhuriyeti'nde kurulan üçüncü bankanın binası.. Türk halkının emlak yatırımlarını desteklemek ve gerekli kredileri sağlayabilmek için Atatürk'ün talimatları doğrultusunda 3 Haziran 1926' da Ankara'da kurulmuş. Avusturyalı mimar ''Clemens Holzmeister'' tarafından neo-klasik kural ölçülerinde inşa edilmiş. Bu tarihi bina PTT tarafından restore edilerek PTT Pul Müzesi'ne dönüştürülmüş ve 2013 yılında açılışı gerçekleştirilmiş.
Holzmeister yapılarının benzer özellikleri ilk bakışta görülüyor.


Müzeyi dünyadaki benzer müzelerden ayıran en önemli özelliği ise 4404 orjinal parçadan oluşan ülke koleksiyonuna ve 1500 parçadan oluşan dünya pulları koleksiyonuna ev sahipliği yapıyor olması.


''Tarihe Tanıklık Eden Koleksiyonlar'' sloganı ile başlayan müzenin hikayesi, araştırma geliştirme çalışmaları ve arşivlerden çıkarılan çok büyük bir koleksiyonun heyecanı ile birleştirilerek kurgulanmış.


Eser, bilgi ve teknoloji dengesinin özenle kurulmaya çalışıldığı bölümlerinde, birbiri ile ilişkili olduğu kadar müzenin kurumsal kimliği ile de aynı ifade dilini yansıtabilmek, genel tasarım kriterinin merkezini oluşturuyor.

Ziyaretçi rotası; birbirine akan ve bilgiyi olabildiğince ziyaretçisini sıkmayacak şekilde grafik ögeler, çoklu medya, özgün eser sergi kriterleri ve dijital içerikler gibi pek çok farklı bileşenle sunuluyor. 

Eski ama çok eski zamanların telefonları beni benden alıp götürüyor... Ülkemizde ilk telefon hattı 1881 yılında Posta Nazırı Odası ile Fabrika Müdürlüğü arasında çekilmiş. Yine aynı yıl Galata ile Eminönü merkezleri arasında telefon hattı kurulmuş.



Giriş katında yer alan üç boyutlu Sinema Salonu, Müze Dükkan ve Müze Kafeterya da yine bu anlayışla ziyaretçisini kucaklıyor. 
19. yüzyıl ''Posta Nezaret Arabası'' nı görmek ne de güzel oldu...

Tarihte yerlerini alan postacılarımızda eski fotoğraflarla o yılları anlatıyor gibiler... 

Telefon ile posta merkezlerini arayıp şehirler arası veya ülkeler arası telefon bağlatmaları ve beklemeleri hatırlayan bir neslin son temsilcilerindenim.
Bir zamanlar mektup yazılırdı... Posta kutularının arasından geçtim. Geçerken Türkiye'nin gelişimine de tanık oldum.

1. Dünya Savaşı'nda Posta ve Telgraf Nezareti bütün imkansızlık ve yokluklara rağmen 511 mensubunu ordunun emrine vermiş. Cephelerde bizzat ordunun haberleşmesinde çalışan Kurum çalışanları düşmanın yoğun bombardımanı altında telgraf ve telefon hatlarını onarmış; düşmanın hızla ilerlemesi ve hayatlarının tehlikeye girmesine rağmen yerlerini terk etmeyerek manipleleriyle kendilerine verilen şifreli telgrafları çekmişler. Diğer taraftan posta ve telgraf nezareti (Posta ve Telgraf Bakanlığı) cephelerdeki ordunun İstanbul'la haberleşmesini sağlamak amacıyla, sürekli saldırıya uğrayan telgraf hatlarını onarmış; savaş boyunca bütün telgrafhaneler 24 saat açık tutularak şifreli telgrafların anında ilgili yerlere ulaştırılması gerçekleştirilmiş.

İstanbul'da eğer yakınında olursam mutlaka gittiğim, önce dışarıdan görkemli mimarisini seyrettiğim ve içinde olmaktan büyük keyif aldığım Sirkeci Büyük Postane'nin 1909 yılından bir görüntüsü...
Posta ve Telgraf Nezareti; ailesinden haber bekleyen askerin ve öte yandan cepheye asker gönderen ailenin moralini yüksek tutmak için cephe ile aile arasında mektupları hızla sahiplerine ulaştırmış. Savaşın bitmesiyle koskoca İmparatorluk yıkılmış ve bunun sonucunda Anadolu'da Mustafa Kemal Paşa ile başlayan İstiklal Hareketi vatanda telgraf hatları sayesinde teşkilatlanmış. Telgraf hatlarının bir ucunda Mustafa Kemal diğer ucunda Ordu Komutanları ve Mülki İdare Amirleri, Mustafa Kemal Paşa'nın emirleri doğrultusunda milleti Milli Mücadele için teşkilatlandırmış. Atatürk Anadolu'nun nabzını telgraf hatlarıyla dinlemiş ve Türk Milletinin içindeki İstiklal aşkıyla milleti zafere götürmüştür. Posta ve Telgrafçıların Türk Vatanına yaptıkları büyük hizmeti Atatürk : '' Zaferi nasıl kazandınız ? '' sorusuna '' Telgraf hatlarıyla '' diyerek dile getirmiş. Savaş bütün şiddetiyle sürerken devlet kurumlarının telgrafları çoğu zaman çekilmemiş, memleketin bütün telgraf hatları askeri haberleşmeye ayrılmış, şifreli telgraflarla savaşın seyri değişmiş ve bu sayede Kurtuluş Savaşı'nın kazanılmasında çok önemli katkılar sağlanmış.
 Geldiğimiz bu bölümde, Dünya Posta Birliği (UPU) üyesi olan ülkelerin pulları teşhir ediliyor.

Posta pulları ve bununla ilgili zarf, kart, damga, posta kartı vb. materyalleri biriktirmeye uluslararası dilde ''Filateli'' , bu işi yapan kişilere de ''Flatelist'' deniyor.
Posta pulu gerçek anlamda ilk defa 1840 yılında İngiltere'de ortaya çıkmış ve kısa zamanda tüm dünyaya yayılmış. Posta pulunun mucidi de, bu buluşundan dolayı Kraliçe tarafından '' Sir '' ünvanıyla onurlandırılmış ''Rowland Hill'' adında bir İngiliz bürokrat. Günümüzdeki koleksiyoncular onu '' Pulun Babası '' olarak tanımlıyorlar.
Biz de ise, ilk posta pulu 1 Ocak 1863 tarihinde aslında bir İngiliz gazeteci olan zamanın posta nazırı Agah Efendi tarafından tedavüle sunulmuş. Üzerlerinde Sultan Abdülaziz'in tuğrası bulunan bu iki pul mavi ve pembe renklerden oluşuyor.

Posta pulları sadece posta ücretlerinin ödenmesi için değil aynı zamanda koleksiyon amacıyla da kullanılmaktadır. Pullar mutlaka bir olayı veya bir konuyu ifade ediyorlar. Posta idaresi tarafından yayımlanan açıklayıcı tanıtım kağıdını okuyarak bilgi sahibi olanlar, çevrelerinde saygın bir yer edinecek kadar kültürlü oluyorlar. ''Pul Kültürdür'' sözü buradan geliyor.


Filateli, meraklılara araştırma zevki, dinlenme , titizlik, tutku, maddi ve manevi kazanç sağlıyor. Bu tutku konuya büyük ilgi duyulmasını sağlamış ve ticaret dünyasında yerini almış.
Yıl içerisinde yapılan araştırmalar sonucu tespit edilen, ülkemizi ilgilendiren önemli konular, önemli olayların yıldönümleri, Atatürk ve diğer Türk meşhurları, güzel sanatlar, çocuk ve gençlik ile ilgili konular, spor temaları, gelecekte gerçekleşecek önemli olaylar, diğer ülkelerle birlikte çıkarılmasına karar verilen konular ve çeşitli Kurum ve Kuruluşlar, Türkiye Filateli Dernekleri Federasyonu, Vakıflar, Dernekler, Üniversiteler ve benzeri kuruluşlar ile gerçek kişilerden gelen öneriler komisyon tarafından seçiliyor ve Yönetim Kurulu'na sunuluyor. Yönetim Kurulunca son şekli verilen pul konuları ile yıllık pul emisyon konuları oluşturuluyor ve yayınlanıyor.


Bundan sonra işin en önemli aşaması başlıyor ve pul konuları, tasarım çalışmaları için ülke genelindeki sanatçılara bildiriliyor. Sanatçılar tarafından konusuna uygun farklı tasarımlar PTT Genel Müdürlüğü'ne gönderiliyor. Hazırlanan çalışmalar estetik duruşu, geleceğe taşınabilirliği ve konuyu yansıtma başarısına göre Yönetim Kurulu tarafından seçilir ve pulların baskı süreci başlar.


Pul Müzesinde; Kaybolup giden zamanın, alışkanlıkların, kültürlerin izlerini sürdüm.Yayınladıklarım, geniş müze koleksiyonunun sadece az bir bölümü. Çok daha fazlası sizleri bekliyor olacak. Müzede okuduğum sözler aslında her şeyi özetliyor gibi...
'' Bir kağıt parçası zannetmeyin beni...
Usta ellerde sabırla işlenip hayat bulur ruhum...
Bir zarfın köşesinde başlar tarihe yolculuğum
Bazen hüznü, bazen neşeyi taşısa da mektuplar,
Ben geçtiğim her duraktan yeni anlamlar toplar dururum,
Ne zaman ki beni özenle saklayacak bir el bulsam,
Bütün değerlerim ve güzelliğimle ona teslim olurum.
Ben bir posta puluyum... ''

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder