Sayfalar

20 Mayıs 2022 Cuma

 AYVALIK VE CUNDA...   KUZEY EGE'NİN GÜZELLİKLERİNE DOĞRU   (AYVALIK/BALIKESİR)

Cennete açılan kapı gibidir benim için Kuzey Ege. Zamanın olabildiğince yavaş geçtiği toprakları, pırıl pırıl temiz ve insanı diri tutan serin denizi, muhteşem florası, en güzel sahil kasabaları ve köyleri, oksijen oranı yüksek tertemiz havası, mutfağı, birbirinden nefis Ege otları, gülen insanları, yağan yağmuru ve esen rüzgarı ile bambaşkadır. Kuzey Ege'de tarih ve mitoloji iç içedir. Tarihin babası olarak bilinen Homeros, eserlerinde Ege Denizi'ni şarap renkli deniz olarak tanımlar. Saros körfezinden İzmir'in kuzeyine kadar uzanan bu güzel bölge gösterişten uzaktır. Antik kentleri hoş bir gizem katar buradaki yaşantıya. Barışın ve bereketin simgesi olan zeytinin en iyisi buradadır. Yine kaçtık Kuzey Ege'ye. Bu defa, Ayvalık ve Cunda'ya...
Güzel bir İzmir sabahına uyandıktan sonra erken saatlerde yola çıktık. 

İzmir'den yola çıkıp Kuzey Ege'ye giderken Menemen'de Ümit Pastanesi'nde sabah börek ile kahvaltı yaparak yola devam etmek yıllardır bir alışkanlık oldu bizim için. Ümit Pastanesi 1964 yılından bu güne aynı çizgide ve kalitede devam eden keyifli bir mekandır.
Yanında kendi yapımları limonataları ya da çay ile yenilen böreklerden sonra damakta kalan o tadı uzun süre unutamayız. Her defasında aynı lezzeti alırız.

Dekorasyonu da eski zamanlardan kalmıştır. Özellikle sabahları sürekli sıcak börek çıkar ve önünde kuyruk olur.
Küçük ve dokusunu kaybetmemiş bir işletme olan Ümit pastanesinin diğer tatlıları, pastaları da çok iyidir. Özellikle peynirli poğaçasını mutlaka deneyin... Öğlen saatlerinde gelirseniz börek bulamayabilirsiniz.
Şimdi önümüzde Bergama var. Ayvalık yönüne deniz kenarından giden yoldan gitmek yerine Bergama şehir merkezine girip, uzun zamandır gelemediğimiz Bergama merkezinde kısa bir yürüyüşten sonra Kozak Yaylası üzerinden, dağlardan, Kaz dağlarının yüksek oksijenli bölümlerinin yakınlarından gitmeye karar verdik.
Nisan ayı ortalarındayız. Güneş kendini bir gösteriyor bir kayboluyor. Bazen sisler altında bazen de açık havada masalsı bir dünyada gibiyiz.
Kozak Yaylası; fıstık çamlarının yoğun bitki örtüsünü oluşturduğu ve bir dizi Yörük yerleşiminden oluşan çok önemli bir havza. Yayla ismini fıstık çamlarından alıyor. Bu çok büyük orman alanından elde edilen fıstıklar, yemeklerde ve zeytinyağlılarda kullanılıyor ve dünyada da çok rağbet görüyor. Köylüler geçimlerini çam fıstığından sağlıyorlar. Bu devasa ormanlar; çıntar ve kuzu göbeği mantarıyla da ünlüdür. Çam fıstığı ile yapılmış fıstık helvası buralara özgü enfes bir tat. Buralardan yolunuz geçerse fıstık helvasını mutlaka deneyin. Ayrıca çekirdekli kara üzümü de meşhurdur.
Bu manzaralar ile yola devam ettik. Devam etmeye çalıştık.. Sık sık durarak etrafı izledik, sessizliğin sesini dinledik.
Ayvalık içinden durmadan geçerek Cunda Adası ya da Ali Bey Adası'na geldik. Cunda Adası Ayvalık İlçesi'nin karşısındaki ada olarak bilinir. Tarihte Piri Reis'in Kitab-ı Bahriye'sinde geçen Yunan Adaları'ndaki '' Galat '' olduğu düşünülüyor. Cunda Adası'na Ali Bey isminin verilmesinin de bir nedeni bulunuyor. Ali Bey, Ulusal Kurtuluş Savaşı'nda düşman birliklerine karşı koyan kahraman komutan.
Yıllar önce Cerom ile bir tesadüf sonucu keşfettiğimiz '' Ortunç Island Hotel '' zaman geçirmeden giriş yaptık. Hep birlikte burada geçirdiğimiz anlardan müthiş keyif aldık.

Hava ne kadar yazı andırsa da aslında kıştan kalma gibi. Deniz bizi çağırıyor gibi.

Burada bulunduğumuz sürelerde enfes lezzetlerden tattığımız gibi huzurlu ortamında keyifli sohbetler yaptık.


Otel, koyun tam ortasında. Koyun kendisi de, denizi ve sunduğu manzara da harika. Sessiz ve sakin bir konumda bulunan Ortunç Koyu, çam ağaçlarının altında ve harika denizi ile bir dinlence efsanesine dönüşmüş.

Ortunç Otel'in hikayesi, çam ve zeytin ağaçları ile çevrili vadiye mübadele ile Midilli Adası'ndan gelen göçmen ailelerin miras bıraktığı, yazı gölgesinden yararlanılan asırlık incir ağaçlarına dek uzanıyor.


Otelin sahilinde güzel bir yürüyüş yaptıktan sonra iskelede tertemiz havayı soluyarak oturmak, sohbet etmenin tadı bambaşkaydı.


Ortunç Otel; minimalist konsepti, dingin ortamı, doğal ürünlerden hazırlanan mutfağı ve bu güzelliklere eşlik eden müzikleri ile öne çıkıyor. Koy, mavi bayrak ödülüne sahip. 


Cunda Adası ismi ile tarih içerisinde yer alan bilgilere göre kokulu ada anlamına gelen '' Mashonis '' sözcüğünden gelerek bu ismi almış.
Yöredeki bitkilerden her zaman güzel kokular yayılıyor. Bir yandan denizin kokusu, diğer yandan bitkilerin ve çiçeklerin kokusu... Daha ne istenebilir ki...

Tabiat parkı içerisinde farklı zorluk ve uzunluktaki parkurlarda yürüyüş yaparak endemik bitkileri gördük, denizin sesini dinleyerek bol bol oksijen depoladık.

Bu ada ve çevresi milattan önce Heredot tarafından, '' Ekatonisos '' olarak anılıyor. Coğrafyacı olan Strabon da '' Ekatos, Apollon'dan başkası değildir ve son derece kutsanan bir tanrıdır '' demiştir. 


Adanın yüksek kesimlerinden boğazların, adaların, iç içe girmiş koyların güzellikleri seyre değer.


Şimdi, tipik daracık bir Ayvalık sokağında bir kaç masayla, basiti, sadeliği ve samimiyeti, rahatsız etmeyen ses tonu ile eski tangolarla birlikte tüm sokağa yaymış bir mekana gidelim mi ??
Burada her şey lezzetli ve özenle yapılmış. Ne bir eksik ne bir fazla. Tam kıvamında ve tastamam.
'' Tamam Meyhane '' ye geldik.

Ayvalık'a yakışan bir masada olmak istedik.
Soğuk hava, öğlen saatleri ve tam sezonu olmaması nedeniyle bu defa Tamam sadece bize hizmet verdi.

Denizin hemen yanındaki masalar boş. Mevsiminde rezervasyon ile yer bulmak kolay olmuyor Tamam Meyhane'de.
 
Fiks menü uygulaması da var. Alkol ve rakı tekel fiyatına. (Nisan 2022 de menü fiyat listesi böyleydi)

Mezeler, soğuklar, sıcaklar tam da olması gibi... Mezeler günlük olarak hazırlanıyor.




Hayatta yaşıyorsan, en özel anlar akılda kalıyorsa, anılar biriktirebiliyorsan, sevdiğin insanlarla birlikte böyle yemekler, sofralar kurabiliyorsan budur işte... Bir daha bu masada oturduğumuz tarih geri gelmeyecek. Keyfine bak...
 
Yunan uzosu da Tamam da bulunuyor.


Yazlık yerlerde sezonluk vurgun yapmaya çalışan binlerce restoranın arasında böyle yerlerin varlığını bilmek insanı mutlu hissettiriyor. Müdavim destekleyen bu samimi duruşları nedeniyle Ayvalık'ta yaz-kış yaşayanların vazgeçilmez mekanlarının başında geliyor Tamam Meyhane.
Denizin hemen yanı başında, nefis bir günbatımı manzarasına sahip bu mekan Ayvalık Yalı'da, Ferahi Evler Butik oteli altında bulunuyor. Tamam Meyhane'de akşamları canlı müzik var.

Tamam Meyhane'den hoş duygularla ayrıldık. Ayvalık'a geldiğimizde gitmekten keyif aldığımız bir diğer mekana geçtik. Güler Tatlıhanesi'ne...
Tercihimiz yine lor tatlısı yanında sakızlı dondurma ile ve tulumba tatlısı oldu.
Diğer tatlıları da lor tatlısı kadar iyidir..



Özellikle hafta sonları Yunan Adaları'ndan gelen Yunanlılar tarafından çok iyi bilinen Güler Tatlıhanesi'nde tatlılar gelenler tarafından kısa sürede tüketiliyor...


Damla sakızlı kurabiyesi ise tam bir başyapıttır. Dönüşte paket yaptırmayı genellikle unutmayız.
 

Ayvalık merkezde Atatürk Heykeli önündeki meydana geçtik.
Cunda Adası'nın anakaraya ya da Ayvalık'a bağlantısı iki ayrı köprü ile sağlanıyor. Dolap Boğazı mevkiinde 1964 yılında yapılmış olan Türkiye'nin ilk boğaz köprüsü Alibey (Cunda) ile Lale adalarını birleştiriyor.
Cunda ya da Alibey Adası, Ayvalık ilçesine bağlı bir ada. Ayvalık koyundaki Ayvalık Adaları olarak adlandırılan irili ufaklı 22 adanın içerisinde yerleşime açık tek ada. Türkiye'nin Ege Denizi'nde bulunan 4. büyük adası ve konumu gereği Batı Anadolu'da deniz yollarının kesişme noktalarından biri. Ada nüfusunun çoğunluğunu Girit ve Midilli adalarından Türk-Yunan mübadele zamanında göç eden Türkler oluşturuyor. Bu yüzden adanın yaşlı nüfusunun çoğu Yunancayı biliyor.
Cunda sokaklarında kaybolma zamanı şimdi... Arnavut kaldırımları, taş evleri ve taş mimarisi çok etkileyici.


Cunda Adası, doğal güzellikleri ve tarihi yapıları nedeniyle koruma altına alınmış ve 1976 yılında doğal ve tarihi sit alanı olarak kabul edilmiş. Cunda'da mübadele öncesinden kalma bir çok kilise ve manastır bulunuyor.


Eski zamanlarda Rumlar tarafından Cunda sokakları, dar ve genellikle Kaz Dağları'na dik olarak yapılmış. Bunun bir anlamı var... Kaz dağlarının yüksek oksijenli ve kaliteli havası, dikine ve dar sokaklardan doğal bir hava yolu gibi akıyor ve Ada'yı yaz aylarında serinletiyor. Bu etkiyi Cunda sokaklarında yaz aylarında çok iyi hissedersiniz. 



Cunda'ya her geldiğimizde bizim için vazgeçilmez bir yere doğru bu sokaklarda hafif eğimli bir yoldan adanın tepesine çıkıyoruz.


Cunda, Rumlar için önemli bir dini merkezmiş. '' Agios Yannis Şapeli '' önündeki terastan bakmak ve o anı yaşamak benim için çok özeldir.



Cunda iskeleden tarih içinde yolculuk yaparak, Cunda'nın rengarenk tarihi evlerinin arasından, dar sokaklarından geçerek ulaşmak kadar, buradan ufku ve adalara bakmak, denizin maviliğine, fırtınasına, sakinliğine tanık olmak başka türlü hissettirir.

Deniz kıyısından tepeye baktığınızda burayı görürsünüz.

Cunda Adası'nın girişini Ortaçağ Hisarı şeklinde süsleyen Agios Yannis Manastır ve Kilisesi, Edremit'li iki keşiş tarafından, Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethinden çok kısa bir süre önce kurulmuş ve Aziz Yahya'ya atfedilmiş. Manastır devrinde çok önemli azizleri, patrikleri ve keşişleri bünyesinde barındırmış.

1912 yılında yaşanan mübadele (zorunlu göç) sonrası zamanla tahrip olmuş. Yıllar yılı harap bir şekilde kalan değirmen ve kilise, Rahmi Koç'un kültür varlığı olan eski eserlerin kurtarılmasına yönelik girişimleri, maddi ve manevi katkıları ile restore edilmiş ve böylelikle Cunda Adası (Alibey adası) 2007 yılında önemli bir kitaplığa da kavuşturulmuş.
Rahmi Koç Müzecilik ve Kültür Vakfı bünyesinde hizmet verecek olan bu kitaplığa ilerleyen yaşı nedeniyle göz sağlığı bozulan, '' Göremediğime değil, okuyamadığıma üzülüyorum '' diyen Emekli Büyükelçi Necdet H. Kent'in ve eşinin ismi verilmiş..


Necdet H. Kent'in oğlu Muhtar Kent, merhum babasından kalma bin üçyüzü aşkın kitabı bu kitaplığa bağışlamış. 



Özenle korunduğu ve sergilendiği dikkat çeken bir kitap gördük. '' Kitab-ı Muhammediye, 1873 '' yazılıydı.
Yazıcıoğlu Mehmet ve kardeşi Ahmed-i Bican'ın ortak eseri sayılabilecek Kitab-ı Muhammediye, üç yılı aşan bir süre de kaleme alınmış ve 1449 yılı Ağustos ayında Gelibolu'da tamamlanmış. Kitap üç bölümden oluşuyor.
İlk bölüm, yaratılış ile ilgili kısım. İkinci bölüm; Hz. Muhammed'in doğumunu, savaşlarını, mucizelerini ve yakınlarının anlattıklarını içeriyor. Üçüncü bölüm ise, kıyamet alametlerinin ve ahiret hayatının anlatıldığı kısım.
   Kitab-ı Muhammediye, 15. yüzyıl Anadolu türkçesi ile zengin bir dil birikimi oluşturmuş. Eser; asırlar boyu, kültür, inanç ve İslam düşüncesine değer katmış. Seçkin evlerde el yazması nüshaları bulundurulmuş, medreselerde okutulmuş. Kitaplıkta bu değerli eserin iki nüshası sergileniyor. Sergilenen nüsha, Osmanlı'nın ilk modern matbaa baskılarından ve 1873 yılında İstanbul'daki ''Şirket-i İraniye'' matbaasında basılmış. Bu baskının sınırlı sayıda nüshalarının halen İstanbul Süleymaniye Kütüphanesi'nde, Kahire, Londra ve Vatikan kütüphanelerinde olduğu biliniyor. Diğer nüsha ise1621 yılına ait el yazması bir eser.



Cafe Nostalji'nin içecekleri ve lezzetleriyle de buradan uzun süre ayrılmak istemeyeceksiniz.

Bu defa iskeleye doğru farklı bir rotadan aşağıya inmeye başladık.
Çok geçmeden önümüze '' Taksiyarhis Kilisesi '' çıktı.
1873' te Cunda'da inşa edilen kilise, Müslüman ve Hristiyanların zamanında birlikte yaşadığı bir bölgede yer alıyor. Kilisenin kapı sütunları ve merdivenlerinde sarımsak taşı kullanılmış. Neo klasik mimaride olan yapı, tek kubbeli ve bazilika tipinde, dikdörtgen planlı.

Kilisenin çanı II. Dünya savaşı sırasında halka haber verilmesi için kullanılmış ve bu çan, Bergama Müzesi'nde sergileniyor. İnanışa göre eskiden Ortodoks kiliselerinin zeytin ve sabun gibi çeşitli ihtiyaçlarını karşılayan bu kilise zamanla harabeye dönüşmüş.


Taksiyarhis Kilise binası , yıllar içinde önemli depremlere ve diğer doğa olaylarına maruz kalmış, tonoz ve kubbelerinde derin çatlaklar oluşmuş. 2003 yılında oluşan fırtına nedeniyle iyice hasar görmüş ve tehlikeli hale geldiği için ziyarete kapatılmış. Uzman kişiler tarafından yapılan restorasyon planı uygulanmaya başlanmış. 22 ay süren başarılı bir restorasyon süreci sonrasında bina ilk günkü görkemine kavuşmuş. Tarihi yapı, 31 Mayıs 2014 tarihinde '' Ayvalık Rahmi M. Koç Müzesi '' olarak ziyarete açılmış.

Müzede özellikle Rahmi Koç'un deniz tutkusuyla yıllar içinde oluşan ve genişleyen değerli eser, objeler ve koleksiyonlar sergileniyor.



Sergilemede; tekneler, oyuncaklar, buharlı modeller, bebek arabaları ve zaman ölçüm aletlerine kadar geniş bir yelpaze var.





İskeleye geldik. Kalabalıklardan uzak, sessiz, sakin bir gün yaşanıyor. Ada merkezi; sıralanmış balıkçı lokantaları, meşhur papalina balığı, deniz ürünleri, mezeleri ve zeytinyağlı ot yemekleri ile akşam yemeklerinin için ender bulunan yerlerdendir.




İzmir'e dönüş zamanı geliyor. Ama bir yere uğramadan, havasını teneffüs etmeden, bir şeyler içmeden gitmek olmaz...
Taş Kahve'nin tarihi hikayesi Osmanlı İmparatorluğu'nun uzak adasında, yani Girit'te, Giritli Hüseyin Bey ile başlar. Giritli Hüseyin Bey, Resmo'da diğer Giritliler gibi çiftliklerinde ve zeytinliklerinde çalışıyor hem de meydandaki büyük çınarın altındaki ''TAŞ KAHVE'' yi babası Nuri Bey ile beraber çalıştırıyorlarmış. Türk-Yunan savaşı sonrası zor yıllar ve mübadele ile birlikte 1923 yılında Girit'ten kopan aile için, yeni vatan artık mübadillere gösterilen Ayvalık Cunda Ada'sı olur. Annesi Adile Hanım hep '' burası Girit'e benziyor '' diyerek hasretini gizlemeye ve oğlunun yeni vatanda kök salmasına destek olmaya çalışır. Burada onlara verilen kahve Girit Resmo'daki kahveleri gibi büyük bir kahve değildir. 1927 yılında '' Taş Kahve'yi '' satın alır.
Taş Kahve, inşasında kullanılan doğal sarımsak taşı, taş işçiliği, yüksek tavanı ve kolonsuz inşası ile döneminin en mükemmel mimari yapısıdır.
Günümüzde bile binanın atmosferi daha adımınızı atar atmaz büyüler... Şu an ''Taş Kahve'' aile tarafından, dededen toruna uzanan bu tarihi mirası aynı şekilde koruyarak hizmet veriyor.
Taş Kahve'nin dışında denize bakan masalarından görünen manzara hep aklımdadır....






Hiç yorum yok :

Yorum Gönder