Sayfalar

15 Şubat 2017 Çarşamba

BURGAZADA'YA HRİSTOS TEPESİ'NDEN (BAYRAKTEPE) BAKMAK
Burgazada İstanbul adaları içinde en sevdiğim,fırsat buldukça her gidişimde yeni güzelliklerini farkettiğim bir huzur ve güzellikler adası.Vapur her yaklaştığında adanın en yüksek tepesini görür buradan tüm yönlere bakmak nasıl olur diye de düşünürüm her defasında..Bu fırsatı, iş için gittiğim İstanbul'da hafta sonu da kalmak zorunda olduğum Şubat ayı başında bir Pazar günü buldum.
Beşiktaş'tan Pazar günü 09.00'da kalkan Adalar Vapuru önce Kadıköy'e sonra Kınalıada'ya uğrayıp Burgazada'ya 10.15 gibi beni bıraktı.Adaya yaklaşırken önce ada silüeti sonra yavaş yavaş Burgazada güzellikleri görünür oluyor.
Ve aşağıdaki görüntüdeki yerden bakabilmek için gezi başlamış oldu.
Şubat ayı.Gökyüzü genellikle kapalı,güneş kararsız.Önce, vapur yolculuğunun sonları ve adaya yaklaşma..
İçinden deniz geçen odasıyla tanımlanan ünlü Pyrgos Hotel görüntüye girdi bile.
Adanın her yerinden görülebilen Aya Yani Kilisesi ve iskele ile iskele meydanı da görünür olmaya başladı.




Vapurdan indikten sonra büyük hikayecimiz Sait Faik'in heykeli karşılıyor.Sait Faik'in müze evi de olan ada da onun hikayelerini her adımda yaşar gibi oluyorsunuz.Bu gezide zamanım kalırsa Sait Faik'in müze evini tekrar ziyaret etmek planıma dahil.
Bu geziyi çok önceden planlarken dersime iyi çalıştım.Hristos tepesine çıkış için farklı yollar var.Ancak ben; Aya Yani Kilisesi önünden başlayarak Gönüllü caddesinden devam ederek Aya Yorgi Manastırı ve Burgazada Öğretmenevi'nden devamla  Burgazada Kültür ve Kalkınma Derneği'nin az ilerisinden Hristos Tepe (Bayraktepe) rotasına girmeyi planlıyorum.
Aya Yorgi Manastırı görüntüleri..


Gönüllü caddesi; Aya Yorgi Manastırı ve Burgazada Öğretmenevi önünden Burgazada Kültür ve Kalkınma Derneğinin binasının da bulunduğu eğimli yolun sona erdiği büyük çay bahçesine kadar getiriyor beni.

Buradan Kalpazankaya'ya inen yoldan 50 metre sonra sola dönerek yeni asfaltlanmış dar  yola girdim ve hedefime ilerlemeye başladım.
Bu yolda ilerledikçe ve yükseldikçe Burgazada'nın yola taşan yeşil bitki örtüsü içinden arkama dönüp baktığımda Kınalıada'nın güzel görüntüleriyle karşılaşıyorum.Buradan Madam Martha Koyu'da göründü.
Dar asfalt yol tempolu yürüyüş ile 10 dk devam ediyor sağa (doğu yönüne) dönerek toprak bir yola giriyorum.


Bu güzel yol; birbirinden farklı ağaçlar ve renk tonları ile deniz ve gökyüzünün farklı tonları ve kuşlar eşliğinde devam ediyor.Şubat ayında böyle ise Bahar aylarında nasıl olur diye de düşünüyorum.Bahar aylarının birinde farklı zamana farklı güzelliklere tanık olmak içinde bu yürüyüşü tekrarlamalı diye içimden geçiriyorum. 



Ve, eteba girdikten sonra 10 dk asfalt yol-20 dk toprak yoldan ilerleyerek toplamda yarım saatlik bir yürüyüşten sonra Hristos Tepesi'nin üzerindeki geniş güzlüğün girişine geldim.
Sait Faik ''Son Kuşlar'' hikayesinde; '' ...Vaktiyle bu Ada'ya bu zamanlar kuşlar uğrardı.Cıvıl cıvıl öterlerdi.Küme küme bir ağaçtan ötekine konarlardı.
İki senedir gelmiyorlar.
Belki geliyorlar da ben farkına varmıyorum.
Sonbahara doğru birtakım insanların çoluk çocuk ellerinde bir kafes,Ada'nın tek tepesine doğru gittiklerini görürdüm.İçim cız ederdi...''
diye anlattığı tepedir Hristos Tepesi..
Hristos Tepesi (Bayraktepe)  170 metre yükseklikte.Bu geniş düzlük ise 1800 metre uzunluğunda.Eşşiz bir kamp alanı..
Hristos manastırının da bu düzlüğün batı bölümünde kaldığını biliyorum.
Önce bu düzlüğün keşfi sonra dört bir yöne görüntülere tanık olmak için sabırsızlanıyorum.



Hristos tepesindeki büyük düzlüğün güney yönünde Heybeliada ve Büyükada'nın muhteşem görüntüsünün olduğu bölümde 130 metre yüksekliğe ulaşan çok dik falezler bulunuyor.Bu falezler ve görüntüsü de çok etkileyici.Falezlerde martı yuvaları da bulunuyor. 


Tepenin kuzey tarafına ilerledikçe önde Heybeliada arkasında Büyükada daha belirginleşiyor.
Kuzey yönde biraz daha ilerledikçe adanın iskele ve meydan bölümü hemen ilerisinde Kaşık adası ve daha ileride İstanbul görünüyor.

Düz ve açık alanın batı yönünde sık ağaç sınırı ile bittiğini gördüğüm alan içinde Hristos Manastırı'nın olduğunu okuduklarımdan dolayı tahmin edebiliyorum.Batı yönde sık ağaçlı orman içinde ilerliyorum ve dışı taştan duvarla çevrilmiş geniş bir bahçeye sahip Hristos Manastırı'nı görüyorum. 



Hristos Tepesine adını veren Hristos Manastırı, Bizans İmparatoru I.Vasilios tarafından inşa ettirilmiş.
Hristos Manastırı, özellikle yortu günlerinde Ortodoks Rumlar tarafından ziyaret edilmekte.

Eylül 2017 başlarında Burgazada'yı ziyaretimizde Bayraktepe'ye tekrar çıktık ve güzel görüntülere yeniden şahit olduk.
Hristos Manastırı'nı koruyan ailenin oğlu ve kızına rica ettik.Onların eşliğinde bu tarihi yapının içini görme imkanı bulduk.
Şanslıydık..Belki de bu imkan bir daha hiç olmayacaktı.
İçeriden görüntüleri sizlerle de paylaşmak istedim..








Hristos Tepesinde, manastır çevresinde bulunan Roma devri mezar taşları Burgazada'da çok eski dönemlerde de yerleşim olduğunun bir kanıtı gibi.Çok sayıda mezar taşı manastır bahçesinde bulunuyor. 


Hristos Manastırı ve çevresi yıllardır Sivaslı bir aileye emanet edilmiş ve onların gözetimi altında.Manastırın hemen yanında bir lojman var.

Manastırın hemen altından kuzey yönünde batıya doğru yürümeye devam ettim.Burgazada'nın yerleşim bölgesi ayaklarımın altında gibi ve manzara enfes..
Kaşıkadası,bir kaşığa benzeyen şekli ile yukarıdan daha belirgin görünüyor.


Hristos Tepesi'nde Manastırın batısında ilerlerken ormanın içinde sürpriz bir görüntü ile karşılaşıyorum.Burası eski mezarlarında bulunduğu çok enfes manzaralı bir Rum mezarlığı.Bakımlı oluşu ve temizliği dikkat çekici.



Hristos Tepesinde dört bir yönde olağanüstü güzel görüntüleri uzun süre seyre daldım.Artık ayrılma zamanı geldiğinde tepe düzlüğünün doğu yönüne doğru bu güzellikleri arkamda bırakarak devam ettim.Geldiğim yoldan inişe geçmeden önce falezlerin üstünden manzarayı ve ufku son defa seyrettim. 


Dönüş yolunda Burgazada'da huzurla dolaşan atları her zaman görebilirsiniz.
Daha önceki Burgazada gezilerimde Madam Martha Koyunu görme fırsatı bulamamıştım.Madam Martha ile ilgili üzücü hikayeyi okumuştum.Hristos tepesinden inişte Martha Koyu görüş alanına girdi.
Madam Martha koyuna Aya Nikola Meydanı'ndan denize doğru inen yoldan aşağı doğru inilerek ulaşılıyor.
Koy; Üniversiteli gençlerin ve doğa tutkunlarının kamp yaptıkları bir yer aynı zamanda.Buradan güneşin doğuşu ve batışını izlemek ayrı bir ayrıcalıkmış..


Benim burada ak sakallı Robinson amca dediğim kişi sahildeki taşlarla ve değişik objelerle ne farklı şeyler yapmış ve yapmaya da devam ediyor.Madam Martha Koyunun gönüllü koruyucusu gibi adeta.Tebrikleri hakediyor. 





Eski adı Halikya olan Madam Martha Koyu Burgazada'nın güneyinde, Yassıada ve Sivriada'nın karşısında 1 km uzunluğunda ve Burgazada'nın yeşili ve denizin mavisi burada birleşmiş adeta.
Lübnan'lı Katolik bir Ermeni olan Martha Araf, adada güzelliği ile dillere destan bir kadınmış.Aynı zamanda balerinmiş ve çok iyi dans edermiş.
Madam Martha yine Ermeni olan Berc Kazan ile tanışmış ve evlenmişler ve mutlu bir evlilikleri olmuş.Martha, davranışları ve giyimiyle İstanbul Ermeni'lerine benzemiyormuş.
Yaz-kış denize çıplak girer ve denizden topladığı renkli taşlarla takılar yapar çocuklara hediye edermiş.
   Bir zaman sonra dedikodular çıkmaya başlamış.Bu dedikodular Martha'yı çok üzmüş ve kaldıramamış.Geride bir not bırakarak kendisini bu koydan denize atarak hayatına son vermiş.
Bıraktığı bu notta: '' Artık rahat edersiniz '' yazıyormuş.
Onun anısına bu güzel koyun adı  'Madam Martha Koyu' olarak anılmaya başlamış.



Madam Martha Koyu'nda tüm plajı sahilden yürüdüm.Daha sonra Gönüllü ve Mehtap Caddelerinde yürüyerek aynı rotadan Aya Yani (Ayios Prodromas Kilisesi) Kilisesi önüne kadar geldim.Bu caddelerde adanın tarihi yalı ve konaklarının güzelliklerine yine şahit oldum.

Aya Yani Kilisesi meşhur büyük kubbesi olan kilise.1867 yılında yaptırılmış. 
Aya Yani Kilisesi'nin hemen üstünde Sait Faik'in Burgazada'da yıllarını geçirdiği Müze Evi'ne uğramadan ayrılmak olmazdı.Bu anlamlı gezinin anlamlı finalini burada yaptım.
Darüşşafaka'nın himaye ve yönetiminde olan müzede odalar, Sait Faik'in günlük hayatta kullanıldığı şekilde duruyor.
Müze girişinde yerde Sait Faik'in sözleri.. Katılmamak mümkün mü ?


'Şehri Unutan Adam' hikayesinde; ''Ters yüzüne evime dönüp odama kavuştum.Dört duvar,bir pencere,bir valiz içinde birkaç kitap ve bir demir karyola...Hasılı mukaddes bir hapishane olan odamda düşünmeden,hatta okumadan gezindim durdum'' dediği yatak odası..




Müze evde hatıralar içinde dolaşırken Son kuşlar kitabının ''Harita'da Bir Nokta'' hikayesinde yıllar sonra Burgazada'ya gelişini anlattığı sözleri aklıma geliyor...
'' ...İşte çocukluğumun ve ilk gençliğimin haritalarındaki adalar beni,sonunda bir gün özlediğim gibi bir adaya bırakıverdiler.Yaşım orta yaşı bulmuştu ama,nihayet asıl yuvama dönmüştüm.''
''...Sevmiş sevilmemiştim.İşte bitkin,işte yorgun,işte hepsini yitirmiş,gittiğim motorla yine geri dönmüştüm.
Şimdi namuslu insanların arasında başım önüme eğilmiş,gülmeden,eğlenmeden,müsamaha dolu,körülüğü göz kırpışından anlayınca cesaretten canavar kesilecek bir insan haliyle sessiz,sakin,ağzına vur lokmasını al bir halde balığa çıkacak,iyiliklere hasret duya duya ömrümün sonunu,burada kesik bir son nefesle bahtiyar bitirecektim.Sonbahar uzun ve güzel geçti.Çardaklardaki yapraklar kırmızının en son haline doğru ağır ağır kızara kızara,kırmızının renk oyunları içinde,düşmeden evvel ne kadar sallanıp durdular.
   İnsanlara ağır ağır sokulmaya çalışıyordum.Babadan kalma ev,anamın sayesinde gürül gürül işliyordu.Bense,orada kafamı kuma sokmuş devekuşu gibi oldum önce.Artık bütün günümü ve gecemi burada geçirecektim.Etrafımı çeviren insanların hepsini kendimden çok iyi,çok namuslu,hani demin söylediğim evine dönen ''müsrif çocuk'' ruhuyla seviyordum.Niyetim yazı yazmak bile değildi.Balığa çıkacaktım.On kuruşa kahve,yirmi kuruşluk Köylü sigarası içecektim.Kaybettiğim her şeyi; insanlığı,cesareti,sıhhati,iyiliği,safveti,dostluğu,alınterini,sessizliği yeniden bulacak; belki yeniden bir adam olmasam bile bir temiz hayatın içinde hayran, meyus ve mahcup ölümü bekleyecektim.'' diye devam eder...
   Burgazada'nın huzurundan Şehrin kalabalığına hareket edecek vapur saati yaklaşıyordu.İskelede,iskele meydanından Pyrigos otelin önüne kadar yürüyerek vapur saatini getirdim.Vapurun arkada bıraktığı dalga köpükleri ve martılar ile güneşi Burgazada üzerinde batırarak İstanbul'a geri döndük.
Farklı bir yüzüne tanık olduğum Burgazada'da bu tür geziler hiç bitmeyecek.Nedendir bilinmez tekrarlar bile ilk günkü keyfi veriyor... 

































 









































































 













Hiç yorum yok :

Yorum Gönder