Sayfalar

10 Eylül 2025 Çarşamba

 YILDIZ 'DAN FINDIKZADE 'YE 39 YIL ÖNCESİNDEKİ GİBİ GİTMEK ... (İSTANBUL)

1986 yılında Endüstri Meslek Lisesi, Motor Bölümü'nden mezun oldum. Üniversite sınavlarına girdim. Yıldız Üniversitesi, Makina Mühendisliği Bölümüne girmeye hak kazandım. 39 yıl önce İstanbul'da geçecek dört yıla ilk adımımı attım. Yıldız Üniversitesi'nden mezun olduğum 1990 yılından günümüze kadar; iş gezileri ya da özel gezilerimiz olsun çok defa İstanbul'da oldum. Ancak; Üniversiteyi kazandığım yıldan mezun olduğum yıla kadar,  İstanbul ile tanışıyor olmanın verdiği ve sonrası orada olmanın getirdiği ilk heyecanları hiç unutmadım. Fındıkzade semtinde kaldığım Devlet yurdu olan '' Niğde Yurdu '' ndan '' Yıldız Üniversitesi '' kadar yolculuklarım, yurt ve üniversite çevresinde arkadaşlarım ile anılarımızın izini sürmek için düşündüğüm bu özel geziyi 14 - 15 / Temmuz / 2025 tarihlerinde gerçekleştirdim. İzmir'den şehirlerarası otobüs ile önce Alibeyköy terminaline sonra da servisleri ile Beşiktaş'a geldiğimde sabah saat 06.20 'yi gösteriyordu. Beşiktaş Çarşı içinde gezerek ve Beşiktaş sahilinden, İstanbul boğazının güzelliklerini uzun süre seyrettikten sonra '' Barbaros Bulvarı '' nın yokuşundan yürüyerek Yıldız Üniversitesi'nin Yıldız Sarayı bölümündeki giriş kapısına geldim.
Yıllar önce defalarca girdiğim kapıdan içeri girince aşina olduğum muhteşem doğal güzelliklere sahip bahçeye adım attım. Aklıma hemen o anda, Sait Faik Abasıyanık'ın '' Sarnıç '' hikayesinin başlangıcındaki sözleri aklıma geldi...
'' Dağın eteğine beyaz minareleriyle sarılmış bu şehrin lisesi, zaman geçtikçe daha canlı, daha berrak hatıralarla bize döner, bizi tekrardan içine alırdı. Biz, herhangi bir sınıftık. Herhangi bir son sınıf olduk... Ön avlusu, aynı zamanda burunları, kolları kırık heykellerle süslü bir müze bahçesi, ancak son sınıf talebeleriyle muallimlerin gezindiği bir yer olan liseyi, bir gün ardımıza dönüp bakmadan başkalarına bıraktık. Bir daha buraya ömrümüzün sonuna kadar talebe olarak giremeyeceğimizi bile bile. Bu müthiş bir şeydi ! Biz ne kadar seviniyorduk !.. Sanıyorduk ki mütemadiyen bir güzel şeyi geride bırakarak, bir daha ona sürünemeyecek, onun içine giremeyecek, bir anı bir daha yaşayamayacaktık.
   Önümüzde hayat ... Her gün bir başka uykuya yatıp  bir başka rüya göreceğiz. Halbuki zaman, ağır ağır bizimle beraber akan nehir, bir göle varıyordu. Bu gölde artık biz akmıyor, dalgalanıyorduk. Yahut bana öyle geliyordu... ''
Bu yol, Yıldızlıların ifadesiyle '' Sarmaşıklı Bina '' ya ya da A Blok'a çıkıyor.

Sarmaşıklı Binanın 1967 yılından bir görüntüsü ve çok değişmeden günümüze kadar gelmiş olması sevindirici.

Sarmaşıklı Binanın hemen önündeki '' Sarmaşıklı Kamelya '' çok defa zaman geçirdiğimiz, güzel anlar yaşadığımız yerlerdendi...
Aynı şekilde duruyor. Ancak, daha bir güzel olmuş gibi geldi...

Yıldız Teknik Üniversitesi'nin de bulunduğu Beşiktaş tepesindeki koruluk ilk kez I. Ahmet tarafından küçük bir köşk yaptırılarak avlanma amacıyla kullanılmış. II. Abdülhamid tahta çıktığında, kardeşinin ve amcasının saltanatına son verildiği Dolmabahçe Sarayı'nı güvenli bulmadığından , 1877 yılında Yıldız Sarayı'na taşınmış.
Yıldız Sarayı, Beşiktaş'ta sahilden başlayarak kuzeybatıya doğru yükselip sırt çizgisine kadar tüm yamacı kaplayan yaklaşık 500.000 metrekare yüzölçümü olan bir bahçe ve koruluk içine yerleşmiş saraylar, köşkler, yönetim, koruma, servis yapıları ve parklar bütünü.
Bu birleşimin önemli yapıları arasında yer alan Hünkar Dairesi (Valide Sultan Köşkü veya Hünkar Sofrası adıyla da anılıyor.) 1937 yılında Yıldız Teknik Okulu'nun kurulmasıyla okula verilmiş ve bugün Yıldız Teknik Üniversitesi Rektörlük Binası olarak kullanılıyor.
A Blok önündeki hayat kurtaran fotokopicinin kutsal yolunu yürümeyen yoktur. Ders notlarından tutunda okuma paketlerindeki makalelere kadar her şeyi bulabileceğiniz, çoğu zaman öğrencilerin hayatını kurtaran güzel fotokopici yolu. Burada bir banka ve Ptt şubesi ile berberde bulunurdu. 
Çukur Saray (Hanım Sultanlar Dairesi), Bekar Sultanlar, Şehzade Köşkleri, Sünnet Köşkü, Damatlar Dairesi, Agavat, Kiler-i Hümayun da Yıldız Üniversitesince kullanılıyor.
39 yıl öncesindeki gibi Sarmaşıklı Binanın kapısından içeri girdim.
O günlerdeki heyecanları yaşamaya başladım. Girişten itibaren katlara çıkan merdivenlerin basamakları orta kısımlarının, yılların hareketliliğinden dolayı aşınmış hallerini görmek bile beni mutlu ediyor.
Geniş camların aydınlığının getirdiği huzur ve yeşile açılan manzarası beni eskilere alıp götürdü... Yaz Dönemi olduğundan öğrenciler yoklar. Onlar tatildeler ama eski bir öğrenci olan sakinliğin ve sessizliğin ortasında anın tadını çıkarıyorum.
Sarmaşıklı Binanın ders gördüğümüz, sınavlara girdiğimiz sınıflarına girdim. Sıralara oturdum, o günlere gittim...
Vilayet Nafıa İdarelerinin '' Fen Memuru '' (eski adıyla kondüktör, yeni adıyla tekniker) gereksinimlerini karşılamak amacıyla 1911'de Kondüktör Mekteb-i Alisi adıyla, Paris'teki '' Ecol De Conducteur ''ün müfredat programı esas alınarak Bayındırlık Bakanlığı'na bağlı bir okul kurulmuş ve okula öğrenci kaydına 22 Ağustos 1911'de başlanmış. Yıldız Teknik Üniversitesi bu adım ile kurulmuş.

Ders sırasında penceren içeriyi dolduran aydınlığın verdiği huzur ve gözlerimizi ayıramadığımız her mevsim bir başka güzel olan görüntülere dalıp gittiğimiz çok olurdu. Sıraya oturdum ve yine dalıp gittim...
19 Aralık 1936 tarihinde Nafıa Fen Mektebi kapatılarak yerine teknik okul kurulmuş. 2 yıllık fen memuru ve 4 yıllık mühendislik bölümleri olan okula Yıldız Sarayı müştemilatından, bugün de kullanılmakta olan binalar tahsis edilmiş ve buraya taşınılmış. 1969 yılında Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademileri yasasıyla özerkliği olan yüksek dereceli bir öğretim ve araştırma kurumu olarak kurulmuş. 1982 - 1992 yılları arasında Yıldız Üniversitesi adıyla devam etmiş. Ben de bu yıllarda öğrenim gördüm. 1992 yılından sonra ise '' Yıldız Teknik Üniversitesi '' adını almış.
Bazen B Blokta da ders görürdük. Yüksek bir yapı olan B Bloktaki dersliklerin terasları İstanbul güzelliklerine açılırdı.

O sınıflardan birine gidip terasına çıkıyorum. Ve o manzara tekrar karşımda...
Kız Kulesi, Adalar, Tarihi Yarımada ve boğazın nefesleri kesen manzarası buradan muhteşem görünüyor...
Yıldız Üniversitesi 114 yıldır hep burada. Ve her yıl yüzlerce gence kapılarını açıyor. Bu kadar yıldır bir çok öğrenci buradaydılar, bu kapılardan geçtiler, mezun oldular.
Burada geçirdiğimiz zaman çok değerliydi. Yıllar çabucak geçip bir anda kaybolup gidecekti. Değerini bilmeye çalıştım...
Orta bahçede bulunan '' Tonoz '' buluşma mekanıydı. Tarihi bina, dolup taşar ve gençlik heyecanlarıyla birlikte çok farklı bir atmosfere sahip olurdu.
Mimarlık Fakültesi, A Blok ve B Blok arasında bulunan '' Tonoz Kafe '' genelde oldukça kalabalıktı ve Yıldız Burgeri ile ünlüydü. Arkadaşlarınıza mutlaka rastlayacağınız yer olduğunda kampüse gidildiğinde mutlaka uğranılması gerekirdi...

İlk defa bu kadar sessiz halini görüyordum. 
Dekorasyonu değişmişti ama tarihi yapısından ve ruhundan hiç bir şey kaybetmemişti.

Bir çay aldım, bahçesinde bir masaya geçtim ve geçmişin anılarına döndüm...

Atölye ve laboratuvar uygulamaları için kampüsün kuzeyindeki '' kuşluk '' bölümüne giderdik. Bu bölüme gidiyorum...

Endüstri Meslek Lisesi, Motor Bölümü mezunu olduğum için en sevdiğim dersler uygulamalı atölye dersleri olurdu. Prof. Raif Durak, Prof. İrfan Yavaşlıol, Prof. Dr. Orhan Deniz gibi çok değerli hocalar burada Makina Mühendisliğinin en önemli ve değerli pratiklerini yaptırırlardı.
Mimari özellikleri ve tarihi yapılarıyla buradaki büyük binalar zamanın bir yerlerinde kalmışlar. Yine aydınlık, yine huzur verici ve değerliler...

Mimarlık Fakültesi Binasına doğru yürüyüşe başladım.

Su nilüferleriyle kaplı havuz ve rektörlüğe doğru yürürken sol tarafta Yıldız Sarayı duvarı dibindeki küçük havuz, gözlerden uzak sohbet etmek için bilenin sürekli kullandığı romantiklerin mekanıdır. 
Bir başka sosyal mekan ve buluşma alanımız Mimarlık Fakültesi önündeki geniş meydandı.

Bu güzel binanın etkileyici girişi ve merdivenlerinden çıkıyorum.
Ord. Prof. Emin Onat; Yıldız Teknik Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi'nin kurucusu. 1940 yılında Emin Onat tarafından inşa edilen bina onun uygulanmış ilk eseriymiş. Emin Onat, Anıtkabir'in de mimarlarından.
Mimarlık Fakültesi'nde arkadaşlarım vardı. Bu binaya da sık sık gelirdim. Şimdi merdivenlerinden çıkıp katlarında yürümeye devam ediyorum.

Üniversitenin farklı bölümleri tarafından kullanılan Yıldız Sarayı köşkleri arasında dolaşmayı ihmal etmedim.


Son olarak mezun olmadan önce 1989 yılında inşaatı biterek açılan ve şimdi Gemi İnşaatı ve Denizcilik Fakültesi olarak hizmet veren girişteki binaya girdim.
Burada da çok olmasa da derse girerdik.
Yıldız Üniversitesi'nde neredeyse yarım gün zaman geçirdim. Anılara yolculuk yaptım. Uzun zamandır düşündüğüm bu gezi bana çok iyi geldi. Restorasyon nedeniyle; '' Camlı Botanik Kafe '' , '' Tarihi Rektörlük Binası '' , '' Küçük Havuz '' , '' Çukursaray '' , '' Yaverler Köşkü '' , '' Hünkar Dairesi '' , '' Agavat Dairesi '' binalarını gezip göremedim. Ancak üniversiteme bu defa yaptığım bu gezi yıllar sonra tekrar tanışma gezisiydi. Restorasyonlar bittiğinde ve öğrenciler olduğunda canlı halinde bir günü ayırıp detaylı bir yazı ile tarihe not düşmek istiyorum...
Yıldız Teknik Üniversitesi' nin güneyinde, Beşiktaş tarafında bulunan kapısı '' Yıldız Hamidiye '' Camii '' ya da '' Yıldız Camii '' ne bakar. II. Abdülhamid tarafından 1885 - 1886 yılları arasında yaptırılan, oryantalist ve neo - gotik unsurların dönemin beğenisine göre seçmece bir anlayışla yapılmış Yıldız Camisi göz alıcı ve Yıldız Sarayı girişine yakın, Barbaros Bulvarı'nın kuzeyinde yer alıyor. 
Padişahın Cuma Selamlığına geldiği bu camii tarihte bir çok olaya da sahne olmuş. II. Abdülhamid'in ahşap işçiliğine ilgi duyduğu, Yıldız Sarayı'ndaki marangozhanesinde boş zamanlarda çalıştığı ve çeşitli eşyalar ürettiği biliniyor. Yıldız Camisinin hünkar mahfilinin sedir ağacından yapılan kafesleri II. Abdülhamid'in el işçiliği...
Üniversiteden çıkıp Beşiktaş'a giderken kullandığımız yoldan yürümeye başladım. Yokuş aşağı yürüyüşü oldukça keyifli olan bu yolun çıkışı da zorludur.
Yolun bitişindeki '' Yahya Kemal Parkı '' ya da '' Serencebey Parkı '' İstanbul Boğazı'na yüksekten bakan bir konuma sahip.
Bu güzel parkta da hala hatırladığım güzel anılarımız var...
Park içinde '' Yahya Kemal Beyatlı '' nın heykelinin bulunması nedeniyle daha çok, Yahya Kemal Parkı olarak bilinir.
Yahya Kemal, '' Bir Başka Tepe'den '' şiirinde ;

'' Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul !
Görmedim, gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer.
Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul !
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.

Nice revnaklı şehirler görülür dünyada,
Lakin efsunlu güzellikleri sensin yaratan.
Yaşamıştır derim, en hoş ve uzun rüyada
Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan.. ''

mısralarında ifade bulduğu gibi en güzel yerlerinden birinde İstanbul'a bakmaya devam ediyor...
 

Beşiktaş Çarşı'ya geldim. Karadeniz Döner / Asım Usta'nın Yeri, 1973 yılından bu yana burada. Beşiktaş Çarşı, Yıldızlıların toplanma yeridir. Çok fazla olmasa da kendimizi ödüllendirmek için Karadeniz Döner'e giderdik.
Yıllardır hem kendisi hem de lezzeti değişmeyen Karadeniz Döner, İstanbul'un ve belki de Türkiye'nin en popüler dönercilerinden biri. Önünde neredeyse sıranın hiç eksik olmadığı bir yerdir ama sıra hızlı ilerliyor.
Bekleyenlerin çoğu elde yemek için veya paket yaptırmak için bekliyor. 39 yıl önce arkadaşlarımızla yaptığımız gibi mekanın üst katında oturarak yemeyi tercih ediyorum. İstanbul Beşiktaş semtinin simgesi olmuş olan ve her zaman tıklım tıklım olan dükkanın üst katı çok şirin. Rize'de eczacı kalfası olan Asım Usta, İstanbul'a gelince dönercilik yapmaya başlamış. Sabah 06.30 - 07.00 gibi döner takılmaya başlıyor. 52 yıldır bu işi yapan Asım Usta'yı döner keserken görmek mümkündür. Ancak bugün onu göremedim. Dönerin terbiyesi ise aile mirası ve bu tam bir sır olarak kalıyor.
Etin aroması, kesimi, lezzeti her zamanki gibi mükemmel... Yanında getirdikleri tombik pide ise sıcak, yumuşak ve çok tazeydi. Pide alt kattaki fırınlarında yapılır ve dönerin yanında sıcak sıcak servis edilir.
Karadeniz usulü ve parça et tarzında döner sevenler için kesinlikle denenmesi gereken bir lezzet. Özel çelik bardaklarda servis edilen, soğuk açık ayran ise bir başka güzel ve lezzeti tamamlıyor. Her sabah asılan 100 kiloluk kuzu - dana etinden yapılan döner kısa zamanda tükeniyor. Geç kalmamakta fayda var. Bu zamanda işine emeğine bu kadar sadık olan ve hakkını veren lezzetler ve değişmeden aynı kalmayı başarabilen mekanlara saygı duyuyorum. Döner çok lezzetliydi. 39 yıl öncesine yaptığım bu nostalji yolculuğunun ilk lezzet durağına harika bir yerde uğramış oldum...

Beşiktaş'tan Fındıkzade'ye olan yolculuğuma devam etmeden önce yıllardır aklımda olan bir yeri gördükten sonra devam etmek istiyorum. Beşiktaş Barbaros Bulvarı'nın başlangıcında, Yıldız Mahallesinde, Serencebey Yokuşu, Yıldız Caddesi üzerinde bulunan '' Ertuğrul Tekke Cami '' ...
Yıldız Üniversitesi'ne bu kadar yakın olan bu tarihi değeri büyük camiye üniversite yıllarımda bir defa gittiğimi hatırlıyorum. Sonraki yıllarda Caminin tarihteki yeri ve önemi ile ilgili bilgileri öğrenince Ertuğrul Tekke Camisini detaylı gezme isteği oluştu. Bu gezi için en uygun zaman olduğunu düşünüyorum...

Sultan II. Abdülhamid; bilime, kültür ve sanata verdiği önem ile ve yaptırdığı şaheserlerle de farkını gösteren bir padişah... Okumayı ve tefekkür etmeyi çok seven padişah, tasavvufa da yakınlık gösterir. Hükümdarlığı boyunca kendi hazinesinden pek çok cami yaptırır. Beşiktaş'ta yer aşan Ertuğrul Tekke Camii, padişahın yaptırdığı eserler arasında farklı bir yer ediniyor.
Padişah II. Abdülhamid bu mabedi 1887 yılında Şazeli Tarikatının ileri gelen şeyhlerinden, Şeyh Hamza Zafir Efendi adına yaptırır. Bu muazzam eserin içerisinde; cami, tekke, kütüphane, misafirhane ve türbe bulunuyor. Farklı mimarisiyle göz alıcı güzellikte olan caminin adı, Osmanlıların atası Ertuğrul Gazi'den ve Abdülhamid'in Domaniç yöresi Türkmenlerinden oluşturduğu Ertuğrul Alayı'nın ibadetine tahsil edilmesinden geliyor.  1896 yılında II. Abdülhamid tarafından Osmanlı'nın baş mimarı olarak tayin edilen Raimondo D' Aronco, 1905 - 1906 yılında caminin batı tarafına türbe, kitaplık ve çeşme ilave eder.
Yıldız Sarayı'na çok yakın bir konumda bulunan cami, İslam aleminin çeşitli bölgelerinden gelen alimleri de ağırlamış. Rivayete göre yapılış amaçlarından biri, İslam dünyasının liderliğini elinde bulunduran Osmanlı'nın prestijini göstermektir. Mimari yapısında Batı üslubu hakim. II. Abdülhamid, binanın inşasına nezaret etmesi için, o zamanlar Mabeyn-i Hümayun müşiri olan Plevne kahramanı Gazi Osman Paşa'yı görevlendirmiş.

Caminin içerisi tamamen ahşap. Cami, II. Abdülhamid için çok özelmiş. Camide sultana özel bir oda bulunuyor. 

Caminin üst katında yer alan II. Abdülhamid'e ait odaya sultanın haricinde kimde girmez. Burada tefekkür ve ibadetle vakit geçirirmiş. Sultanın burada devlet işlerini yürüttüğü de görülüyor. Hafiye teşkilatından gelen bilgileri zaman zaman burada alırken, vezirleri ve misafirleriyle de görüşür. Yine padişah, zaman zaman cuma selamlığına buradan çıkarmış...
Padişah, Ertuğrul Camisine geldiği zaman kendisine ayrılan kapıdan camiye girer. İçeriye girdikten sonra caminin üst katında yer alan arz odasında halkı dinler. Sonrasında kendisine ayrılan mahfile çıkarak namaz kılar. Namaz sonrası yine aynı kapıdan çıkar ve caminin arkasında yer alan geniş bahçede halkı selamlarmış.
Cami, bir suikast girişimine de sahne olur. Devlete zarar vermeye çalışan kimseler, Sultan Abdülhamid'i öldürmek için pek çok suikast girişiminde bulunur. Bu teşebbüslerden biri Ertuğrul Tekke Camii'nde gerçekleştirilmeye çalışılır. Gelen ihbara göre, Padişah cuma namazına geldiğinde suikast tertiplenmiş. Fakat alınan önlemler ve suikastın duyulması nedeniyle böyle bir olay gerçekleşmez.

Tekke, Osmanlı'nın yönetim merkezi olan Yıldız Sarayı'na yakındır. Altı adet yapılan '' Vükela Dairesi '' saraya gidip gelen nazırların dinlenmesi için varmış. Bu tekkede başka yerde bulunmayan    bir oda da görülüyor. '' Şehzadegan Dairesi '' olarak adlandırılan bu odada, padişahın çocukları yani şehzadeler bulunur. Ayrıca bu odalar, geleceğin padişahlarının güvencesi için ayrı bölümlerde yer alıyormuş.
İyi bir marangoz olan II. Abdülhamid, inşa ettirdiği eserleri kendi eliyle yaptığı parçalarla donatır. Ertuğrul Tekke Camii de II. Abdülhamid'in el emeği ürünlere ev sahipliği yapıyor.
Vaaz kürsüsünün yanı sıra kadınlar mahfilinin kafeslerini de bizzat yapar...
Mihrabında yer alan resmin ve simgelerin ise birçok anlamı var. Tepedeki hilal ve yıldız Osmanlı bayrağını ifade eder. Yıldıza doğru gelen oklar, İslam dünyasının Osmanlı'da birleştiğini simgeliyor. Okların dışarıya yönelen kısmı ise her şeyin Osmanlı'dan yayıldığını ifade eder.
Ertuğrul Tekke Camisinin muhteşemliği ile adeta büyülendim... Beşiktaş İskeleye doru yürümeye devam ettim. Kaptan-ı Derya Barbaros Hayreddin Paşa Türbesi ve anıtını inceledim.

Beşiktaş Çarşı, Yıldızlıların buluşma yeridir ama daha çok Beşiktaş taraftarlarının toplanma ve eğlenme yeridir. İnönü stadındaki her maçtan saatler önce taraftarlar burada toplanır, yer ve içerler. Daha sonra gruplar halinde Dolmabahçe Sarayı arkasındaki çınar ağaçları ile gölgelenmiş anıtsal yoldan stada akıp giderler.

Beşiktaş Çarşı, her zaman canlı her zaman popülerdir.

Ben Galatasaraylıyım... Ama Yıldız Üniversitesi'nin Beşiktaş'ta bulunması ve buradaki anılarım nedeniyle Beşiktaş'a sempatim vardır. Beşiktaşlılar için kutsal olan bu yolda, Dolmabahçe Sarayı'nın yakınından stada doğru yürüyüşe geçtim...

Üniversite yıllarımda Dolmabahçe Sarayı konusunda uzman olmuştum... Kütahya'dan gelen aile büyükleri ve arkadaşlarım için düzenlediğim turun, kültür ayağında Dolmabahçe Sarayı mutlaka olurdu...

Bu defa, dış kapısına ve saat kulesi yakınına kadar gidip bir süre izledikten sonra Kabataş'a doğru yürümeye başladım.
Kabataş İskelesi'nin karşısında benim için önemli yeri olan bir yer var. 1986 yılı Ağustos ayı başlarında babam ile kayıt için Yıldız'a beraber geldiğimizde oturup bir şeyler içmiştim. Buradan her geçtiğimde gözüm mutlaka burayı arar ve görünce çok mutlu olurum. Hiç değişmediğini gördüğüme çok sevindim...
Mimar Sinan Üniversitesi'nin önünden geçtim.
Kabataş' geride bıraktım. Salıpazarı'na geldiğimde Galataport içine girdim. 2015 - 2017 yılları arasında görev yaptığım Doğuş İnşaat'ta, Galataport Liman İnşaatında çalıştım. Galataport'un sahilinden boğaz esintileri ve enfes görüntüleri eşliğinde yol devam etti.
Her adımımda tarih, değerli eserleriyle gözümün önünden geçit yapmaya başladı...
Nusretiye Camii ve Saat Kulesi..


Tophane Kasrı..
Kılıç Ali Paşa Camisi ve Tophane Meydan Çeşmesi..

Osmanlı Dönemi'nin '' Tophane-i  Amire '' si... (Top imal tesisi), Şimdiki zamanın Tophane-i Amire Sanat Merkezi..
Kendimi bir anda '' Kemankeş Sokağı '' nin girişinde buluverdim. Burası başka bir dünyaya açılan bir kapı gibidir...