Sayfalar

24 Aralık 2016 Cumartesi

YAVAŞ ŞEHİRLERDE OLMAK..
CITTASLOW FELSEFESİ

Küreselleşmenin etkisiyle şehirler hızlı çalışılan,hızlı yaşanılan ve üretmekten çok tüketen,kendi kendine yetmeyen yaşam alanları haline geldi.Kentler,kuruluş amaçları olan insanların bir arada güven içinde yaşadıkları yerler olmaktan çıkmış,insanların daha hızlı hareket etmeleri ve daha hızlı çalışmaları için tasarlanan mekanlara dönüşmüştür.
İnsanların birbirlerinin sıcaklığına sığındıkları,sosyalleştikleri,el emeklerini birbirlerine sundukları sosyal korunaklar olmaktan gittikçe uzaklaşan kentler,insanların tüketim için yaşadıkları sahneler halini aldılar.Yaşamın hızlanması sonucu insanlar daha hızlı yemek yemek,daha hızlı alışveriş yapmak,gidecekleri yere daha hızlı varmak için belli bir tempo içinde koşturup durmaktalar.Bu yaşam tarzı bakkallar,manav,terzi gibi küçük esnaf yerine AVM'leri, çocuklarımızın oyun oynayacağı alanlar yerine otoparkları,daha çok park ve yeşil alan yerine otoyolları hayatımıza sokmuştur.
İnsanın en önemli değeri olan kısıtlı yaşamını sağlıksız yiyecekler,hava kirliliği,trafik,yalnızlık ve tüketimle harcaması modern yaşamın vazgeçilmezi olarak sunulmuştur.Popüler kültürün de desteklediği hayatı yaşamak için zamanı olmayan,işine arabasıyla hızla giden,oturup kahve içecek bir yarım saati bile olmadığı için yürürken kahvesini içen,yetişmesi gereken bir yerler olduğu için yemekten zevk almak yerine ayakta hızlı bir şekilde 'beslenen', komşuları veya yerel esnafı tanımayan modern insan modelinin sürdürülebilir olmadığı ortadadır.
Bu yaşam tarzı modern insanda depresyon,kalp hastalıkları ve kanser gibi birçok hastalığa neden olmasının yanı sıra; kentleri de sürdürülemez hale getirmiştir.Hızlı yaşam tarzının oluşturduğu kentler artık kendi kendine yetmemekte.İnsanların daha çok tüketmesi,bir yerden bir yere daha hızlı gitmesi için tasarlanan kentler insanları doğadan ve birbirinden kopartmış ve tek alternatif haline gelmiştir.Tüketim odaklı hayatın insanlara mutluluk ve huzur getirmediği,insanların farklı bir yaşam biçimi aramaları kentsel boyutta Cittaslow hareketini ortaya çıkarmıştır.
Cittaslow felsefesi yaşamın,yaşamaktan zevk alınacak bir hızda yaşanmasını savunmaktadır.Cittaslow hareketi,insanların birbirleriyle iletişim kurabilecekleri,sosyalleşebilecekleri,kendine yeten,sürdürülebilir,el sanatlarına,doğasına,gelenek ve göreneklerine sahip çıkan ama aynı zamanda alt yapı sorunları olmayan,yenilenebilir enerji kaynakları kullanan,teknolojinin kolaylıklarından yararlanan kentlerin gerçekçi bir alternatif olacağı hedefiyle yola çıkmıştır.
   Üç yıl önce orada zaman geçirmekten,bir çok şeyi yapmaktan büyük keyif aldığım Sığacık'ta (Seferhisar-İzmir) sevimli salyangoz tabelasını görünce tanıştım ''Yavaş Şehir'' kavramıyla..Sonrasında, keyif aldığım ve anı yaşamanın ayrıcalık olduğu bazı küçük şehirlerinde Yavaş Şehir  (Cittaslow) olduğunu görmek beni mutlu etti.

7 Kasım 2016 Pazartesi

43 NEFİS KÖFTE  (KÜTAHYA)
1970'li ve 80 'li yıllarda hemen hemen birçok kamu işleri vilayette çözülebiliyordu.Ehliyet işlemleri için bile vilayete gelmek gerekiyordu.O yıllarda sıklıkla Kütahya'ya geldiğimizi hatırlarım.
Özellikle de dedem ile gelir işlerini tamamladıktan sonra lezzet mekanlarında yemek yedikten sonra İlçe'ye dönerdik.
43 Nefis Köfte, dede yadigarı bir mekandır benim için.Kütahya'nın adı her geçtiğinde eskilere gider ve bu mekanda her defasında aklıma gelir.
1942 yılında, günümüzde üçüncü kuşak olarak işin başında olan Ahmet/Hasan ERATAR'ın dedeleri Hacı Ahmet ERATAR tarafında şu anki yerinde kurulmuş.
Artık eskisi gibi yolumu buraya çok düşüremesem bile Kütahya ziyaretlerimde öğlen saatlerinde Nefis Köfte'yi tercih ediyorum.Aynı kalite ve damak tadını yıllardır devam ettirdiklerini söyleyebilirim.
Köfteler zaten çok lezzetlidir ama aynı tabakta gelen yağlı pide de olmazsa olmazlardandır.
Ayran Kütahya'nın yerel yoğurdundan yapılır.Ayrıca, Organik üzüm şırası da çok güzeldir. 
Öğlen saatlerinde servis vermeye başlayan Nefis Köfte,müdavimlerince dolu oluyor.Öğleden sonra biraz geç saatlerde giderseniz kapalı bulabilirsiniz.

23 Eylül 2016 Cuma

MEŞHUR KÖFTECİ MUSTAFA USTA  (ADAPAZARI)
İç Batı Karadeniz'e doğru gidiyorsanız ve yolunuz üzerinde Adapazarı varsa Islama köfte ziyafetine hazır olun.
Adapazarı denilince Islama Köfte ilk akla gelenlerden.
Adapazarı'nda bu lezzeti çok güzel yapan yerler var.Islama köfte deyince Sakarya Caddesi'ndeki ''Meşhur Köfteci Mustafa Usta'nın'' mekanı ilk akla gelenlerden.Islama köfte burada 1912 yılından bu yana yapılıyor.
Dükkan tarihi,aydınlık ve temiz.
Girişin hemen solunda bulunan ızgaradan köftelerin ve ekmeklerin hazırlanışını seyretmek ilginç.
Islama Köfteyi icad eden Mustafa Usta Yugoslav göçmeni imiş.
Islama Köfte'nin ekmeği;dana eti suyu,kemik suyu ve toz biberden oluşulan karışıma batırılıyor.Ekmeğin bayat olması gerekiyor.Islanan ekmekler ızgaraya dizilip her iki tarafı da kızartılıyor.
Islama köfteye o meşhur ününü kazandıran lezzetinin ilk bileşeni ortaya çıkıyor.Öyle bir ekmek lezzeti ortaya çıkıyor ki köftenin lezzeti ile yarışıyor,birazda geçiyor gibi..
Ekmeği fazla yerseniz doyabilirsiniz ve köfteye yer kalmayabilir..
Izgarada hazırlanan köfteler ekmeklerin üzerine konularak servis yapılıyor.
Leziz ayranları ve farklı tadıyla şıraları(şarap tadına yakın..) çok leziz..

20 Eylül 2016 Salı

ANADOLU'NUN YÜCE DAĞI ILGAZ'DA OLMAK  (KASTAMONU)
2004 yılı Haziran'ında İzmir'den değerli Nuri Ağabeyim: ''Kastamonu'da Ilgaz Dağı'nda Ilgaz Mountain Resort'ta devre mülkümüz var.Biz bu yıl gidemiyoruz..Siz gider misiniz ? '' diye sordu.İşte o an, Ilgaz diyarına vazgeçemeyeceğimiz yolculuklarımızın başlangıcı oldu.
Haritayı açtık,Kastamonu'yu bulduk,hemen rotayı belirledik.
İlk defa geldiğimiz 2004 yılı Haziran'ında İzmir-Afyon-Ankara-Çankırı üzerinden Ilgaz'a gelmeyi planladık.Yola çıktık,Çankırı'dan sonra hava karardığından Ilgaz Dağları'na tırmanan karayolunun etrafındaki muhteşem ormanı tam görmek ve vazgeçilmez ormanımız olması için günün doğmasını beklememiz gerektiğini bilmeden Ilgaz Dağı geçidine yakın ''Derbent Motel'de'' molamızı verdik.Araçtan dışarı çıktığımızda neredeyse kışa geldiğimizi farkettik.1850 metrenin şartları gereği soğuk bir hava ve aromatik !!! atmosferi içimize çekerek çok güzel taş binanın içinde şöminenin hemen karşısındaki masada Derbent'e özgü lezzetlerle yemek yedik.Sonra...bundan sonra hiç unutamayacağımız bir süprize tanık olduk..(Derbent'i ve süprizi yazının devamında Derbent bölümünde yazacağım..)
Sonra.. Ilgaz Mountain Resort'a (IMR) geçtik.
2004 yılından sonra hayranlığın çok ötesinde müdavimi olduğumuz bu uzak diyara daha sonra 2009,2014 yıllarında (hep Ilgaz özlemi duysakta beş yılda bir gelmişiz..) ve en son 2016 yılının Ramazan ve Kurban bayramlarını Ilgaz'da geçirdik.
Bloğumda en çok yazmak istediğim yazılardandı Ilgaz.Ancak bizim için özel olan Ilgaz'ın yazısı da özel olmalıydı.Hazırlık aşamasından sonra şimdi yazabiliyorum.Yeni görüntüleri ve Ilgaz'ın değişik mevsimlerdeki hallerini sizlerle paylaşmak için epey bir hazırlık yaptım.
Aramotik atmosferi,oksijen bolluğunu paylaşamayacağım belki ama paylaşacağım görüntüler de sizlere bu konuda fikir verecektir..
Ilgaz Dağı'na İzmir çıkışlı Ankara-Çankırı üzerinden gelebileceğiniz gibi,bizim daha sonraki gelişlerimizde kullandığımız : İzmir-Balıkesir-Bursa-Yenişehir-İznik-Adapazarı(buradan İstanbul-Ankara otoyoluna girerek)-Düzce-Bolu-Gerede (Gerede'den otoyoldan çıkarak)-Karabük-Araç-Kastamonu üzerinden de Ilgaz Dağı'na ulaşabilirsiniz.
Uzun bir etap oldu..Arada bir çok yeri de yazmadım.Gerçekten uzun..Tam 950 km.Küçük molalarla 11-12 saat kadar sürüyor.
Gelirken bizim için tam bir keyif yolu oluyor ancak dönüşte uzunluğunu farkediyoruz...
Kastamonu'dan Ilgaz yönüne giderken yaklaşık 40.km de yolun sağ tarafında Milli Park girişinden ya da Ankara yönünden geliyor iseniz; Çankırı ve Ilgaz İlçesi'nide geçtikten sonra Kastamonu yönünde Ilgaz Dağlarında 30 km gibi tırmanıştan sonra Ilgaz Dağı Geçidine geliyorsunuz.Buradan 2-3 km gibi Kastamonu yönüne inişte yolun karşı tarafında Milli Park girişini göreceksiniz..
Göreceğiniz Milli Park girişinde 12 TL ile (2016 yılı) Milli Park giriş kartını alıyorsunuz.(Bu kartı aracınızda bulundurur iseniz burada bulunduğunuz sürede aynı kart ile giriş-çıkış yapabilirsiniz.)
Milli Park'ın bu kapısından girdiğinizde IMR'ye giden yola ve kayak merkezi ile oteller bölgesine giden yola adım attınız demektir.
İki yıl önce Ankara merkezli Ferko İnşaat firması tesisi aldı.Zaten güzel olan tesiste doğallığı bozmadan güzel ilaveler yaptı.Özgün bir otel binası yaptılar.Böylelikle kış turizmi için ideal şartlar sağlandı bence.Kurban bayramı tatilinde tatilimizin ilk günü oteli tercih ettik.Kaliteli ve Ilgaz'ın sıcaklığını tam anlamıyla yansıtan bir otel olduğunu gördük.Sonraki günlerimizi yine vazgeçemediğimiz Kastamonu mimarisine uygun yapılmış Konaklar da geçirdik.

6 Eylül 2016 Salı

FASULİ  (CERRAHPAŞA/TOPHANE - İSTANBUL)
İstanbul'da Karadeniz lezzetlerini yörelerinden gelen ürünlerle hazırlayan ve sunan Fasuli Lokantaları 2001 yılında çıktıkları yolda 5 ayrı yerde hizmet veriyorlar.Aslen Rize'liler.
Başyapıt kuru fasulye.
İspir ya da Samsun'dan gelen şeker fasulye kullanılıyor.Fasulyenin kabuğu ince.Fasulye bakır tencerelerde 3 saat süre ile ağır ağır piştikten sonra fırınlanıyor.Bu yüzden sulu değil ''Helmeli'' kuru fasulye ortaya çıkıyor.Sosunda soğan ve sarımsak lezzeti var ama ağıza gelmiyor.
Sos kendi sırları.
Kuru fasulye yanında gelen soğanı Pamukova'dan getiriyorlar.

Karalahana dolması da çok leziz.Kıyması bol ve satırla çekilmiş.Lahana Rize'den geliyormuş.

5 Eylül 2016 Pazartesi

BURGAZADA'DA SAİT FAİK'İN İZİNDE  (BURGAZADA/İSTANBUL)
'' Söz vermiştim kendi kendime: Yazı bile yazmayacaktım.Yazı yazmak da bir hırstan başka neydi? Burada namuslu insanlar arasında sakin,ölümü bekleyecektim.Hırs,hiddet neme gerekti? Yapamadım.
Koştum tütüncüye,kalem kağıt aldım.Oturdum.
Ada'nın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım.Kalemi yonttum.Yonttuktan sonra tuttum öptüm.Yazmasam deli olacaktım ''
Yazma tutkusunu böyle farklı ifade edebilen bir yazarın,Sait Faik'in sözleri..
   Lise yıllarımda benim için çok değerli olan sevgili Edebiyat Öğretmenim tarafından edebiyatla yoğrulurken tanıdım Sait Faik'i.
Onu anlamak için uzun zaman geçirdikten sonra girebilirsiniz hikayelerinin içine..
Benim için çok özel bir yazardır...
Burgazada'nın Sait Faik Abasıyanık'ın adası olduğunu çoğumuz bilmeyiz.Ünlü yazarın ruhu adanın her köşesine sinmiş gibi..
 Sait Faik Abasıyanık Sokağı ve Sait Faik Abasıyanık Müzesi,yolunuzu doğrudan kesiştirecek iki nokta.Müze evini dolaşırken Sait Faik'in neden ''Yazmasam deli olacaktım'' dediğini; bir, ''Hişt! Hişt! '' sesiyle okurlarına şifa veren yazarın neden teselliyi yazmakta bulduğunu daha iyi anlıyorsunuz.
Burgazada'ya Vapur ile Bostancı'dan 30 dk'da, Kabataş'tan 1 saatte, Kadıköy'den 45 dk'da ulaşabiliyorsunuz.
Bu güzel adaya adım adım aşağıdaki görüntülerle yaklaşıyorsunuz..

9 Ağustos 2016 Salı

BABA LOKANTASI  (BİRGİ-ÖDEMİŞ/İZMİR)
Uzak diyarın, zamanın ve mekanın durduğu yerin, gizli cennetin, tarihin içinde ve kültürel estetiğin içinde kaybolduğunuz Birgi'nin ev sıcaklığında, yörenin zeytinyağının cömertçe kullanıldığı, organik sebzelerle hazırlanan lezzetlerin durağı Baba Lokantası..
Bir o kadar mütevazi ve şirin bir lokanta. Anadolu'nun artık az kalmış yemek kültürünün uzaklardaki temsilcisi.
Bu kadar övgü, Az bile..
Çoğu lezzetleri fırında ve güveçte yapıyorlar.
Bahar aylarında oğlak kebabı çok rağbette.
Testi ve tombak kebabı alışkanlık yaptırır. Arnavut ciğeri enfes, yoğurt yörenin güveç yoğurdu.
Domateslere dikkat. Artık böyle köy domatesi çok az maalesef..
 

ZEYNEL ERGİN GEVREK FIRINI  (ALSANCAK/İZMİR)
İzmir'de Simit'e gevrek denir.
İzmir gevreği alıştığımız bir lezzet olduğundan, en iyi yapan yeri bulma arayışlarım beni Alsancak'ta Saint Joseph Lisesi'nin arkasındaki tek katlı eski bir Rum evine çıkardı.
İzmir denilince akla gelen ilk sembollerden biri olan gevrek, Zeynel Ergin Gevrek Fırını'nda 1880'li yıllardan beri aynı lezzetle satışa sunuluyor.
Alsancak'ın ilk gevrek fırını olan mekan, yaklaşık 80 yıl Rum bir aile tarafından işletilmiş. Ardından Zeynel Ergin, 1962 yılında mekanı devralmış. Bu geleneksel lezzeti kara fırında pişirerek İzmirlilere sunuyorlar.
Yapının üzerindeki asma yapraklarıyla dış görüntüsüne ayrı bir renk katan fırın, yıllardır sabah 05'den itibaren ''gevrek'' yemeden güne başlamayanlar için sıkı bir çalışmaya başlıyor.
İzmir'in sembol ürünlerinden biri de kumru.. Zeynel Ergin Gevrek Fırını, kumruyu mis gibi nohut mayası ile geleneksel yöntemlerle tam da olması gibi yapan nadir yerlerden.
KÖFTECİ OSMAN  (EDİRNE)
Edirne, köftesi ve köftecileri ile de ünlü.Edirne'ye gittiğinizde köfte ve tava ciğer lezzetlerinin en güzellerini buluyorsunuz.İki lezzette birbirine tercih edilemeyecek kadar güzel.
Köfte dana etinden yapılıyor.İçine soğan,kimyon,karabiber ve kekik konularak hazırlanıyor.
Köfteci Osman 1988 yılında küçük bir dükkan ile işe başlamış.Şimdi dört şubesiyle Edirne'ye gelen Yunan turistlerin bile gözdesi olmuş.
Yunanlılar kendi arasında ''bizim Osman'' diye bahsediyorlarmış.
Köfte dolgun,porsiyonlar büyük,lezzet üst seviyede.Hala fabrikasyon üretim yapmamaları aradığımız köfte lezzetinin en büyük nedenlerinden..
Selimiye camisinin yan sokağındaki şık,nezih restoranlarını tercih ettim.Özenli,ferah dekorasyon ve kaliteli hizmet köfteci dükkanı anlayışını farklı yerlere taşımış.
Köfte yanında ayrıca gelen acı sos,Edirne'nin kırmızı başak biberinden kıyma makinalarında çekilerek hazırlanıyormuş.Seviyeli acı olan bu güzel sos iştah açıcı.
Tatlı olarak Hayrabolu tatlısını tercih ettim.Hayrabolu tatlısı Kemalpaşa tatlısının daha büyükçesi ve daha hafif.Kemalpaşa tatlısından farklı olarak özel peynir ile hazırlanıyor.Üzerinde;tahin,çikolata sos ve ceviz ile sunuluyor.Gerçek bir lezzet şöleni.

8 Ağustos 2016 Pazartesi

CİĞERCİ NİYAZİ USTA  (EDİRNE)
Edirne'nin efsane lezzeti tava ciğeri yüzyılı aşkın süredir yapılıyor.Yağda kızartılan tava ciğerinde dana ciğeri kullanılıyor.
Edirne'de tava ciğeri birçok lezzet durağında yapılıyor.Edirne ziyaretlerimizde Niyazi Usta'yı tercih ediyoruz.Niyazi Usta, Edirne Tava ciğerini en iyi yapanlardan.50 yılı aşkın bir geçmişe sahip.

Dana ciğerinin seçilmesinin nedeni ise esmerleşmeyen tek ciğer olması.Kızgın yağda 4-5 dakikada pişirilen ince yaprak ciğerler sarımtırak bir renk alıyor.
Edirne ciğeri, ciğeri sevmeyenleri bile bağımlısı yapacak cinsten bir lezzet.
Bu lezzeti birde Edirne'de tadarsanız başka bir yerde benzer ciğeri yediğinizde gözünüzün önünde Edirne oluyor.
Yanında verilen biber kurusu bu ciğere ayrı bir lezzet katıyor.Bu biberler Karaağaç'ta yetişen ''karaacı biberi'' imiş.Temmuz-Ağustos aylarında toplanan sivri biberler,saplarından bağlanarak güneşte kurumaya bırakılıyormuş.Kuru biberler ciğerle birlikte sunulurken kızgın yağda hafifçe dağlanıyor.Bu yağlama  da bibere farklı bir koku katıyor.
Masaya gelen tek bir ürün ancak hazırlanışı da bir o kadar emek istiyor.
Ciğerin taze olması gerekiyor.Dana ciğeri olacak.Trakya'nın,Çanakkale ve Balıkesir'in bütün ciğerleri Edirne'de toplanıyor ve tüketiliyor.
Ciğerler hep soğuk depolara naklediliyor ve saklanıyor.İşlenmeden önce yıkanıyor.Sonra yarı keskin bıçaklarla elle yatay ve mümkün olan en ince dilimlerle kesiliyor.Sinirler ve zarlar ayıklanıyor.
Bu ayıklama işlemi bittikten sonra geriye 750 gramlık ciğer kalıyormuş.
Ciğer ayıklandıktan sonra kevgirler veya süzgeçlere konuluyor.Burada hem yıkanıyor hem kanı çıkıyormuş.
Tuzlanıp unlanarak kızgın yağda 4-5 dakika pişiriliyor.
Kaliteyi arttırmak için yağın sık sık değişimi gerekliymiş.
Ciğerin fazla yağ çekmeden pişirilebilmesi için de yağın çok kızgın olması gerekiyor.
Belli kalite ciğercilerde başka bir şey yok.Ciğer; kuru biber,soğan ve domates ile servis ediliyor.

4 Ağustos 2016 Perşembe

BİRGİ'DE BOZDAĞ'IN ETEKLERİNDE TARİH İÇİNDE YOLCULUK  (BİRGİ-ÖDEMİŞ/İZMİR)
Ait olduğunu hissettiğin ya da bulunmaktan keyif alınan yerler vardır ya.
Ya da zaman ve mekan kavramının durduğu huzur dolu bir yer arıyorsunuzdur..  
Birgi'de Anadolu'da her defasında bulunmaktan keyif aldığım bir kaç özel yerden biri.Bu güne kadar hep kendimize sakladık Birgi'yi.Ancak artık zamanı geldi.Siz dostlarımla da paylaşmam gerekiyor bu gizli,muhteşem yeri.
Her defasında Aydınoğlu Mehmet Bey Camisi'nin hemen önündeki meydandan başlıyorum Birgi'yi yaşamaya..
 Hemen karşısındaki tarihi meydan kahvesinden..Bu görüntülerle kahve  ya da çay yudumlarken..


24 Temmuz 2016 Pazar

DÜRÜMCÜ EMMİ  (KADIKÖY/İSTANBUL)
Kadıköy'de Fenerbahçe'nin maçlarından sonra stadın çevresinde bulunan çorbacılar da çorba içmek özellikle Fenerbahçe taraftarının olmazsa olmazlarından.Bir Galatasaray taraftarı olarak bu durumu yıllardır duyar ve bilirim.Ancak Fenerbahçe taraftarının haklılığını yakın zamanda Kadıköy'de gittiğimiz bir lezzet durağında anladım.
Dürümcü Emmi..
İstanbul'da kebabın en iyi adreslerinden biri olarak gösteriliyor.
Ne yerseniz pişman olmayacağınız bir restoran var burada..
Sahipleri Gaziantep Nizipli.Gaziantep mutfağının en güzel lezzetlerini hazırlayıp sunuyorlar.
Dürümcü Emmi 7/24 saat açık.Lezzet düşkünleri tarafından tercih ediliyor ve çoğu zaman çok yoğun.Ancak garson sayısı fazla.Servis aksamadığı gibi çok kibar ve titizler.Hijyen dikkat çekici.
Beyran Çorbası'nın güzel görüntüsü ile başlıyorum.
Buranın başyapıtlarından Beyran çorbası ile başladık.Yöresel tabaklarda servis ediliyor.
Sarımsak,kuzu gerdan eti (ince pastırma dilimleri şeklinde),pirinç,tereyağı..
Sonuç mükemmel..
Beyran Çorbası içince bugüne kadar içtiğiniz bütün çorba çeşitlerini bir tarafa koyabilirsiniz.
Beyran çorbasını sizde mutlaka deneyin,ısrarla tavsiye ediyorum.Bu lezzet başka hiçbir şeye benzemiyor.
Alevde ısıtılıyor ve penslerle kenara alınıyor ve servis ediliyor.Beyran çorbası yanında yuvarlak sıcak pidelerle geliyor.
Soğan Kebabı da bize çok tavsiye edilen bir lezzetti.Ama gittiğimiz gün yoktu.Bu güzel lezzeti başka zaman denemek için sözleştik.
Patlıcan Kebabı ile devam ettik.Çok başarılıydı.
Kendi açık ayranları da çok güzel.
TARİHİ GALATA SİMİTÇİSİ  (KARAKÖY/İSTANBUL)
İş gezileri için son dönemde İzmir'den sık sık İstanbul'a geliyorum.Kaldığım otel Galata Köprüsü'nün yakınında.Sabah otelden 500 metre mesafedeki proje sahamıza yürüyerek gidiyorum.Galata ve Karaköy'ün tarih kokan binalarının arasından sabahın erken saatlerinde yol almak çok güzel.
Karaköy Güllüoğlu'nun bir arka sokağından ve YDS Ayakkabı mağazasının köşesinden devam ettiğimde sıcak ve mis gibi susam kokan kokular sokağı sardığından kayıtsız kalmanız mümkün değil.Bu güzel kokular sayesinde keşfettim Tarihi Galata Simitçisi'ni.Araştırdığımda İstanbul'un en iyi simit ve unlu mamullerini yapan özel lezzet duraklarından biri karşıma çıktı.
Osmanlı'dan günümüze uzanan bu tarihi lezzeti odun ateşi farkıyla taş fırında üreten bir mekan Tarihi Galata Simitçisi.
30 yılı aşkın bir süredir odun ateşinde ürettikleri simitlerin satışını bu tarihi mekanda yapıyorlar ve belirli seyyar simitçilere dağıtıyorlar.
Mehmet Usta her daim çalışıyor.Dükkan hiç boş kalmıyor.Günün her saatinde sıcak simit bulmak mümkün.

21 Temmuz 2016 Perşembe

TELLİOĞLU DEĞİRMEN  (BALIKESİR)
Balıkesir-Bursa yolunda mola verilebilecek,farklı lezzetler tadılabilecek,özgün yerlerin sayısı çok azdır.Son yıllarda güzel birkaç örnek var.Bunlardan biriside Balıkesir-Bursa yönünde Balıkesir'in 17 km çıkışında sağ kolda kalan Tellioğlu Değirmen.Tellioğlu firması Balıkesir kökenli bir firma.Böyle bir yatırıma imza atmaları güzel olmuş.
Tellioğlu firmasını; un ve yem fabrikaları ile tanıyordum.
Ancak firmanın;damızlık kümes tesisleri,elma fidanları ve meyve yetiştiriciliği ve mermer sektöründe de yer aldığını öğreniyorum.
Tellioğlu Değirmen tesisleri çok güzel bir restoranın,yöresel ürünlerin satıldığı bölümlerin,cafe'nin ve ünlü bir zincir kahve firmasının şubesinin,çok güzel düzenlenmiş yeşil bir bahçesinin ve çocuk parkının da bulunduğu komple bir tesis.
Biz Temmuz ayı başlarında bu yoldan geçerken tavsiye edilen yöresel lezzetlerden bazılarını tatma fırsatı bulduk.
Balıkesir Tirit'i.Buranın başyapıtlarından..
Ağır ateşte pişmiş kemiksiz dana eti, etin kendi suyu ile ıslatılmış tirit ekmeğinin üzerine parçalar halinde yayılmış.Üzerinde tereyağlı özel sosu.
Sonuç: Enfes..
Bir diğer tercihimiz kızarmış mantı oldu.Farklı yorumuyla mantı tercihlerimiz arasına girdi.
Çiğbörek en az anavatanı Eskişehir'de yapılanlar kadar başarılı.Hatta daha özenli,kaliteli ve bol iç malzemeli gibi..

19 Temmuz 2016 Salı

MÜNİRE SULTAN SOFRASI  (KASTAMONU)
Kastamonu yöresel lezzetlerini bulabileceğiniz en iyi adreslerden biri Münire Sultan Sofrası.
Nasrullah Meydanı Münire Sultan Medresesi girişinde yer alan Münire Sultan Sofrası 2007 yılından bu yana Yavuz ve Adnan Elmen kardeşler tarafından işletilmekte.
Asırlık mekanda iki adet bahçe var.Kastamonu yöresel mutfağından; Banduma,Simit tiridi,Eğşili pilav,Etli ekmek,Etli yaprak sarması,Ecevit çorbası,mantı ve kaşık helvasının en güzel hallerini burada bulmanız mümkün.
Bizim favorilerimizden Banduma ile başlayalım;
Hindi etli Banduma,kuru yufkanın et suyu ile ıslatılması ile yapılıyor.Hindi göğüsü ve cevizle süslenen yemek kızdırılmış tereyağı ile taçlandırılıyor.Bu enfes lezzeti kısa sürede tatmanızı tavsiye ederim.
İkinci başyapıt Kastamonu tiridi;
Kastamonu Simiti'nin (kel simit) bayatıyla yapılan bir yemek.Bir tabağa parçalanarak doğranan Simit'in üstüne 5-6 saat kaynatılmış kemik suyu süzdürülüyor ve üstüne sarmısaklı yoğurt ve kıyma konuyor.Son olarak kızdırılmış tereyağı konulup servis ediliyor.
Burada sarımsağa değinmek istiyorum.Kastamonu'nun Taşköprü ilçesinin sarmısağı kullanılıyor.Sarmısağın bile farkını aldığınız tattan anlayabiliyorsunuz.Tatil dönüşü Kastamonu'dan Taşköprü Sarmısağı alıp eşe dosta da götürüyoruz.
Tirit de kullanılan Kastamonu Simit'i yani ' Kel Simit' nasıl bir şeydir merak edebilirsiniz.Bu Simit'i şu ana kadar sadece Kastamonu'da gördük.Burada Simit Fırınlarında çok fazla miktarda simit çıkarılıyormuş.Simit Tirit'i Restoranlarda yapıldığı gibi evlerde de sıklıkla yapılan bir Kastamonu yöresel lezzet imiş.
Sahnede kel simit...
Bir başka güzel lezzet Etli Ekmek.Etli Ekmek'te Kastamonu'ya özgü bir lezzet.Münire Sultan Sofrası da etli ekmek çeşitlerini yapıyor.Ancak bu lezzetin şampiyonu Kastamonu'nun Daday İlçesi'ndeki Memişoğlu etli ekmek.(Bloğumda Memişoğlu etli ekmek ve yapımıyla ilgili detay yazımı bulabilirsiniz)

17 Temmuz 2016 Pazar

ERGÜN PASTANESİ  (BURGAZADA/İSTANBUL)
Ergün Pastanesi,Burgazada iskelesinin hemen karşısındaki meydanda bulunuyor.Esnaf kültür ve adabını koruyan,aile sıcaklığında tatlısından tuzlusuna herşeyin kaliteli olduğu bir eski zaman pastanesi..
1982 de kurulmuş.Burgazada'nın Rumların deyişiyle Antigon'un tek pastanesi.Adanın en güzel kahvaltılarını ve tatlılarını hazırlıyorlar.

Vişneli ve çilekli milföy pastasının namı epey duyulmuş.Adaya farklı gidişlerimde hem vişneli hem de çilekli olanını da tattım.İlk defa tattığım bu lezzetlerin ikisi de enfesti.
İlk önce çilekli..

Ancak bu pastayla savaşır gibi uğraşıp ağza atmadan paramparça etmemek için, Ergün pastanesi mutfakta ihtimam göstererek hazırladıkları bu pastanın yeme yöntemini anlatmak için küçük kartlar hazırlamışlar.Bu kartlar bir nevi yeme klavuzu gibi.
Kartta;  'Ezmeden yan çeviriniz,kenarından başlayarak yiyebilirsiniz' yazıyor.

16 Temmuz 2016 Cumartesi

ALTINÖZ (NAİLA) TARİHİ MEŞHUR KASTAMONU DÖNERİ (KASTAMONU)
Ilgaz bölgesi yaylalarında kekikle beslenerek büyümüş hayvanların sağlıklı etleri yaprak yaprak kesilerek Nail Usta'nın özel marinasyonuyla bir gün önceden özenle şişe diziliyor ve eski usul döner ocağında bakır kalaylı tavasında pişiriliyor.
Saf koyun eti kullanılıyor.Tokluk denen 8 ayını geçmemiş erkek koç etini tercih ediyorlar.Döner etinin içine asla kıyma katılmıyor.
Etin bütün sinirleri hassasiyetle ayıklanıyor.Bir gün öncesinden özel piyaz içinde bekletiliyor.Piyaz içinde bekleyen etin hem lezzeti artıyor hem de yumuşak oluyormuş..
İlk defa her anlamda farklı bir döner tattık.Az kimyon ile çok hoş bir lezzet bıraktı damağımızda.En iyi dönerler sıralamalarımızda ilk sıralarda yer alır..
Geleneksel olarak Döner Kebap ekmek arası değil,tabaklarda pirinç pilavı ile sunulurmuş.
Naila Döner'de pirinç pilavı da çok lezzetli ve bu şekilde sunumda farklı lezzetler sunuyor.

15 Temmuz 2016 Cuma

DERBENT BAHÇE  (ILGAZ/KASTAMONU)
2004 yılında ilk Ilgaz Dağı tatilimiz sırasında Ankara-Çankırı üzerinden Ilgaz'a ulaştık.Çankırı yönünden Kastamonu yönünde ilerler iken,1850 m deki Ilgaz Geçidi'ne ulaşmadan az önce gece Derbent Bahçe'de mola verdik.Aylardan Ekim ayı idi.Ve yüksekliğin de etkisi ile kış şartları vardı.Kapalı ortamına girdiğimizde çok güzel bir şömine ve çok sıcak bir ortam bulduk.Gözleme ve alabalık güveç yemiştik o dönemde.Orada bulunduğumuz sürede çok ilginç bir gelişme de olmuştu.200 m mesafedeki çöp konteynerine gelen bir ayıyı uzaktan izlemiştik.Aç ayı alışkanlık haline getirmiş ve ara ara aynı yere geliyormuş.
Bu hoş anılarla Derbent ve Derbent Bahçe aklımızda yer etti.
Ilgaz tatillerimizde genelde öğlen saatlerinde gelip,mevsim yaz ise de soğuk hava da ürpererek ancak keyif alarak geçmiş yılların nostaljisini yaşatıyoruz.
Derbent Bahçe,bir mola yerinden öte temiz ve serin havasıyla geldiğinizde kalkmak istemeyeceğiniz özgün bir ortam..

Dağ havasında,Ilgaz ormanları ile çevrili ortamda; nefis ızgara çeşitleri,saç kavurma,alabalık güveç,gözleme çeşitleri,kahvaltı ayrı bir lezzet veriyor.