SİİRT GÜNLERİM ... DOSTLARIM ... GÜZELLİKLER ...
1990 yılında başladığım çalışma yaşamımda, devlet ve özel sektördeki deneyimlerden sonra 2020 yılında emekli oldum. Tam 30 yıl ... Bundan sonra; aileme, arkadaşlarıma, dağlara, yürüyüşlere, bisiklete, gezilere, edebiyata daha fazla zaman ayırabilecektim. İzmir'de emeklilik günlerim tam da istediğim gibi geçiyordu ki : Değer verdiğim bir İK Yöneticisi : '' Çok önemli bir projede Siirt'te bizimle beraber olur musunuz ? '' diyene kadar. Doğuya olan 30 yıllık özlem, projenin ülkemiz için önemi, teklifi getiren arkadaşımın benim için önemi derken ailem ile yaptığım değerlendirmenin sonunda '' evet '' dedim. İstanbul'da görüşmeler den sonra imzalar atıldı. Hiç unutmayacağım bir Pazar günü öğlenden sonra İzmir'den uçakla Batman'a yolculuğum başladı. Batman, bundan sonra İzmir-Siirt arasında seyahatlerimde '' gitmelerimin gelmelerimin kapısı '' oldu... Batman'da havaalanı çıkışında beni karşılayan ve araçla Siirt'e götürecek ilk dostlar, Kerem ve Eser ile tanıştım. Batman-Siirt arası 90 km. Doğu da erken kararan hava nedeniyle yolda hiç bir şey göremedim. Nasıl bir coğrafyaya geldiğim hakkında çok fazla bilgim yok. Unutamayacağım bir şehir olan Siirt de, dostlarla ve dostluklar kurarak, bu önemli projedeki görevime odaklanarak, gece gündüz demeden çok severek çalışarak, Siirt ve çevresindeki geniş ve masalsı coğrafyayı keşfederek, farklı kültürleri tanıyarak, lezzet yolculukları yaparak tam 2 yıl nasıl da geçti. Benim için dönüm noktalarından biri olan Siirtli günlerimde uzun bir yolculuğa ne dersiniz ..?Siirt'e geldim. Beni bu defa Veysi kardeşim karşıladı. Veysi, iş ortamında ve dışarıda çok vakit geçirdiğim çok sevdiğim ve bendeki yeri başka olan bir büyük dosttur... Şirketin tahsis ettiği ve tatlı yorgunluklarımı giderdiğim evin kapısını ilk Veysi ile açtık.
Siirt'in merkezindeki bu güzel daire bana o ilk günden son güne kadar çok sıcak ve sevimli geldi. Geniş pencerelerinin altında oturarak okuduğum kitaplarımı, dinlediğim müzikleri, bulvarın gece ışıklı hallerini seyredişlerimi hiç unutamam.Siirt ile ilgili bu yazım biraz oradan biraz buradan gibi olacak. Unutamadıklarım, yaşamımın sonuna kadar unutamayacaklarımı yazdığım. Belki de kendime bir yazı olacak. Giriş, gelişme ve sonuç olmadan aklıma geleni yazacağım... Nereden başlasam diye düşünüyorum.. O kadar çok anım var ki.. ''Orçunlu geceden'' başlamak en iyisi.
Okyanus yürekli dostlardan biri de Sevgili İbrahim. Hep gülen yüzü, pozitif duruşu, ahlaklı ve onurlu İbrahim.. İlk günden Siirt de bize rehberlik yapmıştır. Eruh'un köyündeki çiftlik evlerine doğru bir gece yaptığımız 60 km lik yolculuğu ve oradaki geceyi hiç unutmayacağım.
Araç ile Botan Nehri'nin baraj havzasına geldik. Son feribot karşıya geçmiş ve o gün seferi bitmiş. Geç kaldık.. Feribot sahibi İbrahim'in arkadaşı.. Bize özel sefer olacak. Feribot dediğim de : Üzerine ancak iki araç sığan, büyükçe bir bot aslında.. Macera dolu yolculuğumuz devam ediyor. Bu şekilde bir yolculuk benim için bir ilk. Tam da bana göre.. Bölge hakkında bilgi veriyorlar. 30 km aşağıda Hasankeyf'in olduğunu öğreniyoruz, suyun derinliğinin 100 metre olduğunu, Eruh yönüne doğru gideceğimizi ve daha bir çok şeyi.. Yarım saat sonra karşı kıyıdayız.
Karşı kıyıdan sonra 40 dk süren bir yolculuktan sonra İbrahim'in Köyü'ne geldik. Babası, amcaları, abileri, neşe içindeki çocukları ve tüm ailesi karşıladı bizi. Nasıl da hazırlık yapmışlar...
Her konuşmamızda İbrahim'e söylerim : '' Çok çok değerli bir ailen var '' diye.. Çok defalar İbrahimlere konuk olduk. Hep dostluğu, samimiyeti, sıcaklığı ve doğunun eşsiz misafirperverliğini gördük ve yaşadık. Anneleri, teyzeleri, ablaları, gelinleri yöresel lezzetlerden oluşan mükellef bir sofra hazırlamışlar.
Masadaki içecekler doğal meyve suları. Bardakların içindeki beyaz renkli içecekler ise buralara özgü Turp Suyu...
Görüntüdeki eşsiz lezzet, coğrafi işaret sahibi '' Siirt Perde Pilavı '' Benim Siirt deki favori lezzetlerimden. Siirt, mutfağında özellikle et ve tahılın kullanıldığı hem yemek çeşitlerinin çokluğu hem de lezzetleriyle dikkat çekiyor. Siirt coğrafyasının müthiş doğasından toplanan otların da kullanıldığı yemekler, yörenin beslenme kültürünün zenginliğini ve farklılığını ortaya koyuyor.
Siirt'in önemli lezzet duraklarından '' Lokanta Osman '' da en güzel haliyle sıklıkla yediğimiz, davetlerin, dost sofraların vazgeçilmez lezzeti '' Siirt Perde Pilavı '' yöreye özgü lezzetler arasında.. Yumurta, yoğurt, tereyağ ve sıvı yağ karışımı ile tuz karıştırılarak bir miktar karbonat ve un ilave ediliyor. Elle iyice yoğrularak sert olmayan bir hamur elde ediliyor. Fes şeklinde özel yapım bakır tencere katı tereyağıyla iyice yağlanarak bademlerle süsleniyor. Daha sonra tencerenin içi açılan hamurla kaplanıyor.
Perde Pilavı yapımına başlanıyor. Pirinç bir kapta biraz tuzla üzerine kaynar su eklenerek ıslatılıyor. Tavuk göğsü (ya da isteğe bağlı et ile de yapılıyor) haşlanarak parçalara ayrılıyor, bir kaç dakika kaynatılan bademlerin kabuğu soyuluyor. Kuş üzümü, çam fıstığı, kara biber, beş türlü baharat ve tereyağı yaklaşık bir saat tuzlu kaynar sudan ayıklanmış pirinçle karıştırılarak içi hamurla kaplanmış perde pilav tenceresine konup ve hamurla üzeri örtülerek fırında pişiriliyor. Perde pilavı malzemelerinin her birinin bir anlamı var..
Perde Pilavı, Siirt de bir düğün yemeği. Üzerindeki hamur ailenin sırlarının aile içinde kalması gerektiğini vurguluyor. Pilavın içindeki pirinç taneleri bolluk ve bereketin simgesi. Badem erkek evladı, fıstık kız evladı, karabiber acı günleri, üzüm sağlıklı ve tatlı günleri sembolize ediyor. Siirt'te Perde Pilavı, '' Mutluluğun Sırrı '' olarak görülüyor. Bir zamanlar Siirt'te kaynana, evine yeni gelen gelinine evliliğin sırrını anlatmak için perde pilavla mesaj vermek istemiş. Gelin kaynana başlamışlar perde pilav yapmaya. Kaynana hamuru açmış ve gelinine al kızım bu hamuru, evimizin sırlarını bu hamur tabakası gibi sakla, kızım bu ev artık senin evin; bu evin sırlarını, sorunlarını, kendi sırrını, kendi sorununmuş gibi saklamalı ve kendi annen baban dahi olsa belli etmemelisin. Gelin hamuru alır ve bakır perde pilav kabına yerleştirir. Sıra pilava geldiğinde kaynana gelinine kızım bu pilavın içindeki pirinç taneleri bolluk ve bereketin simgesidir. Gelin pilavı hamurla kaplı kaba koyar. Daha sonra pilavın iç malzemesinde kullanılan bademlerin erkek torun, dolmalık fıstıkların ise kız torun hasretini, kuş üzümleri sağlığı, acı ve tatlı baharatların ise hayatın acı ve tatlı günlerini temsil ettiğini anlatır ve yeni gelin de bunları bir bir yerleştirir. Sıra karabibere geldiğinde kaynana bak kızım bu da beni temsil ediyor demiş ve gelinle kaynana başlamışlar gülüşmeye. En son horoz etini gelinine verir, kızım bu senin evinin direğini yani kocanı temsil eder. Gelin kaynana perde pilavın yapımını tamamlayıp pişmesi için fırına koyarlar. Akşam yemeğine hazır olan perde pilavını tüm ev ahalisi afiyetle yer ve çok beğenir. Evin reisi koca ise hamarat bir eşe sahip olmanın mutluluğu içindedir. Kaynana bu mutlu manzarayı gelinine şöyle özetler '' işte kızım gördüğün gibi evliliğin sırrı budur, Eğer evini bu perde pilavın tarifi gibi görürsen herkesi mutlu eder ve ailenin lezzet almasını sağlarsın ve ömür boyu mutlu olursun '' der.
Siirt'in 35 km kuzey batısındaki Baykan İlçesi de unutmayacağım yerler arasında. Gün doğmadan hemen önce ya da gece yarısından sonra gitmekten hoşlandığım Baykan'a ziyaret nedenim '' Veysel Karani Türbesi '' ve burada olmanın, kendini dinlemenin, Yaratana yakın olmanın verdiği huzur...
Veysel Karani, Peygamberimiz için canını vermeye bir saniye bile tereddüt etmeyecek kadar kuvvetli bir imana sahiptir. Öyle bir aşık ki: Yemen dağlarında deve çobanı iken adını duyduğu Hz. Muhammed'i görmek için çöllere düşmüş, günlerce kızgın güneşin altında yol aldıktan sonra Medine'ye geldiğinde Peygamberimiz burada olmadığından göremiyor. Onu görmesi için beklemesi ve civarda araması gerekiyor fakat; Cennet anaların ayakları altındadır hadisini de duyduğu için, ben anamdan buraya kadar müsaade aldım daha fazla beklersem anacığım merak eder diyerek köyünde yalnız bıraktığı annesini üzmemek için bağrına taş basarak Peygamberimizi göremeden geriye köyünün yolunu tutuyor ve boynu bükük gözü yaşlı bir şekilde evine dönüyor.
İslam aleminde Veliler Serdar'ı diye tanınan bu mübarek zat için Peygamberimiz : '' Yemen illerinden Veysel Karani'nin kokusu geliyor '' Hadis-i Şerifini buyurmuşlar, eshaplarına vasiyet ederek hırkasını çıkartıp '' Bir gün buraya Veysel Karani gelecek bu hırkamı o zata verin gönlünü ve duasını alın '' buyurmuşlardır.
Ve nihayet Peygamberimizin vefatından yıllar sonra kızgın çölleri aşarak hacılar arasında tekrar Medine'ye gelen Veysel Karani Hazretlerine Peygamberimizin sadık ve sevgili eshaplarından Hz. Ömer ve Hz. Ali bu Hırkayı Şerif'i hediye edip gönlünü ve duasını alıyorlar.Bu hırka İstanbul'un Fatih ilçesindeki Hırka-i Şerif Camii'nde ramazan aylarında ziyaret edilmektedir. Allah'ın bahşettiği eşsiz yüceliği de Peygamberin hırkasının kendisine verilmesinden sonra anlaşılabilmiştir. Veysel Karani halkın gözünde kutsallaşmış, insanların gönlünde taht kurmuş. Hz. Peygamber bir hadisinde;
'' Beni ziyaret etmek imkanına erişemediğinizde, kardeşim Veysel Karani'yi-Makamını-ziyaret ediniz.'' buyurmuştur. Veysel Karani Hz.'ne ait külliyenin temeli Selçuklular Dönemi'nde atılmış, ilk olarak ta Veysel Karani türbesi yapılmış.
Veysel Karani ; Allah'ın rahman sıfatının kokulu esintisi anlamına gelen '' Rıh-i Rahman '' , Peygamberin samimi dostu anlamına gelen '' Halil-ur Resul '' , Muratoğulları kabilesinden olduğundan '' Muradi '' lakaplarına sahip.
Kış günlerinde geldiğim Siirt'te, yüksek motivasyonla başladım çalışmaya ve sonuna kadar da bu işten keyif alma durumu devam etti.Ufuktaki dağlar, Pervari ve ötesinde Van taraflarına doğru öylesine davetkar ve çekiciler ki: onlara ulaşmak ve yakın olmak için, bir kaç ay daha zaman sınırı olmadan çalışmam gerekecekti.
Gece gündüz demeden bir çalışma... Severek, isteyerek... Tüm ekibim ile beraber.Çoğu zaman ziyaretçilerimiz oldu. Onlarla beraber sahayı gezdik, bilgiler verdik.
Siirt, coğrafi konum itibariyle Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yer alıyor. Şırnak, Van, Bitlis, Mardin ve Batman la komşu bir şehir. Baykan, Eruh, Kurtalan, Pervari, Şirvan ve Tillo ilçeleriyle Siirt, Cumhuriyet'in ilk yıllarında il olmuş ve bünyesinden Batman ve Şırnak illerini de çıkarmış.
Yoğun çalışmalarımız arasındaki çay molalarında Faruk ve Osman arkadaşlarımın şifreli davetleriyle içtiğimiz kahvelerin bendeki yeri de ayrıdır. Kaynak şaloması ile kahvenin yapılabileceğini burada gördüm. Sonuç hep böyle güzel oldu. Hoş sohbetler ve anılar kaldı geriye...
Yukarı Mezopotamya'nın saklı şehri Siirt, taşıdığı izleri yüzyıllardır korumayı başarmış. Siirt, Cizira Botan Nehri ve sarp kayalıkları ile bütünleşmiş. Siirt şehri adını, bir aşk hikayesinden alır...
Oymak beylerinden birinin güzel bir kızı vardır. İstemediği, sevmediği birine verirler onu... Kızın gönlü ise yaylalarda sürülerini otlatan Ali adında bir çobandadır. Kız bir obadan diğer obaya gelin giderken, Siirt'in bulunduğu alanda içli, yanık bir kaval sesi tüm yaylayı ayağa kaldırır. Bu ses, Çoban Ali'nin kavalından gelmektedir. Kız, bir an duvağını kaldırır, atın üzerinden sesin geldiği yere doğru var gücüyle haykırır :
Seğirt Aliiii... Seğirt ! Al götür beni...
Yürekten gelen bu sesin ardından bir toz, bir duman, bir fırtına kopar, gelin alayı darmadağın olur. Çoban Ali kır atının üzerinde dörtnala koşarak gelir, yavuklusunu terkisine attığı gibi kaybolur uçsuz bucaksız yaylalarda... Onlar muradına ererler. Bir süre sonra, gelin alayının dağıldığı yerde bir oba kurulur ve adına '' koş '' anlamına gelen '' Seğirt '' derler. Bu ad zamanla Siirt'e dönüşür.
Siirt'e gidecek olan gezginlere ve fotoğraf tutkunlarına mevsim olarak eylül, ekim veya nisan, mayıs aylarını tavsiye ederim. Işığın çok sert olmadığı, kavurucu sıcaklar ve dondurucu soğukların hüküm sürmediği dönemlerde, Siirt kent merkezinde sabah erken saatlerde kalkıp Eski Bakırcılar Çarşısı'nda meşhur Büryanı yedikten sonra hareketlenmeye başlayan pazar muhabbetlerini izleyebilir ve fotoğraflayabilirsiniz.
Siirt'te et lezzetleri hep baş köşede. Bazen sebze yemekleri aradığımda çok olmuştur. Ancak Siirt'te et yenir, bal, otlu peynir, süt kaymağı, tereyağ yenir. Siirt'te bir çok kasap dükkanı dikkatimi çekmiştir. Siirt halkı et ürünlerini kilo ile almazmış. Kasap dükkanlarının önünde asılmış taze etleri, dondurucuya bile girmeden parçalar halinde aldıklarını öğrendim.Bir gün Siirt'e gelirseniz bu görüntüler sizleri de şaşırtacaktır...
Mevsimi geldiğinde İlkbahar'ın ortalarında Siirt'in dağlarından ve özellikle Pervari, Şirvan ve Eruh'un dağlarından toplanan '' Reybes (Işgın) '' Siirt'in caddelerinde tezgahlarda yerini alır.
Farklı adlarla biline Işgın, Siirt'liler tarafından '' Rıbes '', ''Reybes '' olarak biliniyor. Yüksek dağların yamaçlarında doğal olarak yetişen ışgına '' Dağ Muzu '' da deniliyor.
Işgının ekşimsi bir tadı var ve eni 1-4 cm boyu 75 cm kadar. Bu nedenle bölgede uzun insanları anlatmak için de rıbes ifadesi kullanılıyor. Üzerindeki kabuğumsu tabaka soyularak yenilen ışgın kaynatılarak da tüketiliyor. Sağlık hizmetlerinin yaygınlaşmadığı dönemlerde yöre halkı bölgede yetişen birçok bitki gibi ışgını da ilaç gibi kullanmış.
Taze olarak çiğ olarak yenen ışgının bağırsak ve mide rahatsızlıklarını giderdiği söyleniyor. Kökü kurutulup kaynatılmış Işgın şeker hastalarına da iyi geliyor. Özellikle kanser ile mücadele de kullanılan bu sağlık kaynağı bitki, hücrelerin yenilenmesinde ve gelişmesinde önem teşkil ediyor... Siirtli dostlar mevsiminde Işgın'ı işyerine bile getirdiler, masamdan eksik olmadı. Işgının kendine has tadının müptelası oldum...
Siirt'in sokakları ve özellikle de ana caddesi olan '' Güres Caddesi '' her zaman renkli görüntülere sahiptir.
Köklü bir geçmişe sahip olan, son yıllarda yapılan araştırmalara göre tarihi 12 bin yıl öncesine dayanan Siirt, kimi zaman mor dağların ve yeşil dağların arasında küçük bir yerleşim, kimi zaman da önemli bir merkez olmayı sürdürmüş.
Anadolu ve Mezopotamya uygarlıklarının kesiştiği noktada, misafir ettiği tüm medeniyetlerden esintiler taşıyan, üç dilin senfonik kardeşliğinin şekillendirdiği, küçük ama mirasçı olduğu medeniyetlere layık bir varis Siirt...
Yeşil altın diye bilinen, rengi, tadı ve iriliği ile benzerlerinden tamamen ayrılan bir ürün Siirt fıstığı.
Düşük kalorisi, kolestrol düşürme ve zayıflatma özelliği, barındırdığı C ve E vitaminleri ve içerdiği fosfor diğer ayırıcı özellikleri.
'' Zivzik Narı '' yakut rengi taneleri ve dayanıklılığı ile dünyaca bilinen bir sağlık kaynağı.Bir zamanların İpek Yolu duraklarından olan ve dünyada bulunan üç Akabe Yolu'ndan birine ev sahipliği yapan Türkiye'nin kültür ve inanç merkezlerinden biri Siirt.
Güres Caddesi üzerinde bulunan '' Lokanta Osman '' Siirt'in önemli lezzet duraklarından biridir. Sahibi Mahmut Bey, güler yüzüyle, hoş sohbeti ile güzel akşamlarda, öğlenlerde çok iyi ev sahipliği yapmıştır.
Siirt caddelerinde bulunan kahvehanelerin önlerindeki taburelerde çay içme ve sohbet bir Siirt klasiği gibidir. Bu ortamlarda, Siirt deki farklı ve sert çayların tiryakisi oldum...
Sevgili Engin Bey ve Hilmi Bey'e de ayrı bir yer vermek istiyorum. Bu iki Okyanus yürekli dost, tanıştığımız andan Siirt'den ayrıldığım ana kadar arkadaşlığın ve dostluğun bir başka seviyesini hissettirdiler. Uzakta olsak da orada olduğunu bildiğim dostlarım ve hala görüştüğüm ve görüşeceklerim... Engin Bey ve Hilmi Bey iki farklı mekanın sahipleri. Birincisi : '' Artukbey ''... Siirt'in fark yaratan kafelerindendir. Sabah kahvaltılarımıza ve diğer zamanlarda arkadaş buluşmalarımıza ev sahipliği yapmıştır...
Siirt'e yolunuz düşerse bir gün, gidilecekler listenize mutlaka ekleyin derim.
Benim için çok özel olan Lokkum Restoran kimi zaman iş yemeklerinin ve buluşmalarının adresi oldu...Et lezzetlerinde farklı bir seviyedir...Şefin salatasını sizde mutlaka isteyin...
Çoğu zaman arkadaş buluşmalarımızda '' Hadi Lokkum '' a gidelim diyecek kadar samimi ve bizden hissettirdiler Engin ve Hilmi Bey...
Seviye her defasında bir ileri taşındı... Menü çeşitliliği ile her zaman şaşırtmaya devam etti...
Lokkum yorumuyla Siirt Kebabı'nı da çok sevdim...
Tatlılar da uzun Lokkum gecelerinin iyi birer finali oldular.Köklü tarihi ve ev sahipliği yaptığı onlarca medeniyet sayısız eser armağan etmiş Siirt'e. Bir Selçuklu şaheseri olan Ulu Cami, Anadolu'nun en eski camilerinden biri.
Kitabesinde 1129 yılında Selçuklular tarafından onarıldığı yazar.İlginç minaresi, Peygamberimiz ve dört halifenin isimlerinin yazılı olduğu, turkuaz rengi geometrik çinileriyle Türkiye'nin benzersiz mimari şaheserleri arasında yer alıyor.
Ulucami'nin kesin imar tarihi belirsiz.Caminin içinde Selçuklu Hükümdarlarından '' Şeyh İshak '' ın sandukası bulunuyor..
Siirt yöresinin muhteşem lezzetlerinden olan '' Kitel '' i anlatmadan olmaz...
Doğu ve İç Anadolu bölgelerimizde sıklıkla kullanılan ince öğütülmüş bir bulgur türünün adına sahip bir tür içli köfte olan '' Kitel '' Siirt ve Mardin yöresinde yapılan klasik bir lezzet.
Siirt de yapıldığı şekliyle Kitel, köftesi kızartılarak değil haşlanarak yapılıyor. Kitel buğdayı, buğdayın kaynatılmadan kabuğunun soyulması ve öğütülmesi ile elde edilen bir bulgur çeşidi. Kitel, bu bulgurla yapıldığında yöreselliğini koruyor ve kıvamı daha iyi oluyor.
Kitel yapımında; kitellik bulgur, irmik, tuz, su, orta yağlı kıyma, kuru soğan, pirinç, tereyağ, reyhan, kara biber, toz kırmızı biber, pul biber ve maydanoz kullanılıyor.
Şekli nedeniyle ben Kitel'i '' Ufo İçli Köfte '' olarak adlandırdım... Siirt de bulunduğum sürede çok defa masalarda yerini alan bu efsane lezzetin en güzel örneklerini '' Lokanta Osman '' da ve Siirtli ailelerin yemeklerinde yedik.
Siirt yollarında çoğu yerde böyle araçlar görünce şaşırmıştım. Bu araçlar yol kenarı tatlıcılarıymış...
Hemen orada yapılan bu sıcak halka tatlıların üzerinde susam var ve alışkanlık yapacak türden lezzetliler.
Tane ile değil kilo ile alıyorlar. Paket yaptırabileceğiniz gibi hemen orada taburelerin üzerinde oturarak yol kenarı tatlıcısının keyfine varabilirsiniz.
Sevgili İbrahim ve ailesinin, Siirt de Botan Nehri'ne yakın geniş arazilerinde bulunan çiftlik evlerindeki Pazar günü aklıma geldi...
Burada bu defa sincap Orçun yoktu ancak sevdiğim iş arkadaşlarım ve İbrahim'in değerli ailesi vardı.Bu yer sofrasında yöresel lezzetlerle uzun süren, bol sohbetli ve tanıdık insanlarla kahvaltıdan sonra geniş arazilerinde dolaşmaya çıktık.
Fıstık ağaçları arasından üzüm bağlarının yanından geçtik.
Gün güzel geçti ve akşam oldu.Gece, ay ışığı altında güzel sohbetler ile bitti...
Bütün zamanlardaki iş tecrübelerimin bir bütünü olduğunu düşündüğüm bu büyük projede zaman ilerledi. İlk geldiğimde boş bir arazi şeklinde olan sahada montajlar ile birlikte fabrika binaları gittikçe daha görünür duruma gelmeye başladılar.
İki yıl geçti. Ön açılış günü geldi. Hassas ve özverili çalışmalarla her anından keyif aldığım sürelerden sonra bu noktaya geldik. Şimdi testler ve kabullere başlayacağız ve fabrikayı İşletmeye teslim etme aşamasına geçeceğiz.
Çok çalışmak ve yorulmak... Ama yorulduğunu anlamamak... Çok nadir işlerde ve projelerde oluyor. Böyle bir durum için çok şeyin bir araya gelmesi gerekiyor.
Cumhurbaşkanı'nın katılımı ile yapılan açılış, benim için gurur duyduğum bir gün oldu...
Üç dilli şehir Siirt de tüm çalışanlar bir bütün gibiydik. Mesai sonrasında çalışanlarla oturduğumuz moral yemekleri masaları en sevdiklerimden oldu.
Tüm çalışma arkadaşlarımın, dostlarımın adlarını bir bir saymak isterdim... O kadar çoklar ki... Ama Siirtli yıllardan sonra, aramak ve aranmak bizlere kalan çok değerli dostluk ödülü oldu.
Siirt merkezdeki evin penceresinden Siirt'e baktım, akıp giden zamana baktım. Gün oldu, bir sabah karlı Siirt manzarası ile uyandım. Mevsimlere baktım...
Sait Faik, '' Haritada bir nokta '' adlı hikayesinin bir bölümde şöyle anlatır : (düşünüyorum da, bu sözleri benim Siirtli günlerimi çok iyi anlatıyor diye...)
'' İşte çocukluğumun ve gençliğimin haritalarındaki adalar beni, sonunda bir gün özlediğim gibi bir adaya tesadüfen bırakıverdiler. Yaşım orta yaşı bulmuştu ama, nihayet asıl yuvama dönmüştüm. ''
30 yıl önce hayatımı değiştiren önemli gelişmeler, Hakkari de geçen bir yılım ile başlamıştı. Hakkari'ye yakın olan Siirt coğrafyası bana çok iyi geldi...
Sonunda başardık. Fabrikanın test çalışmalarını tamamladık. Deneme üretimini yaptık. Çinko külçelerinin üretim bandından çıktığını görmek en büyük mutluluğum oldu.
Siirt günlerim adeta bir rüya gibi göz açıp kapayıncaya kadar geçti. Pervari'yi, Eruh'u, Beğendik'i, Tillo'yu, Botan'ı, Baykan'ı, Kurtalan'ı, Şirvan'ı ve sayısız Siirt güzelliğini geride bıraktım... Siirt, bakmanın çok güzel olduğu bir coğrafyadır. Siirt yakınlarındaki bakış noktalarımı da yazmak isterim.
Siirt-Baykan yolunun yaklaşık 20 km sinden, Çaykaya köyünden kuzeye ayrılarak Bardaklı köyü civarından giriş yaptığımız kanyon fırsat buldukça gittiğim yerlerdendi. Burayı Hilmi Bey göstermişti...
Başur Çayı'nın manzarası, dağ manzaraları ve karstik şekilleriyle çok görkemli bu kanyonun değişik mevsimlerdeki görüntülerine tanık olmak çok keyifliydi.
Bir diğer bakış noktam; Siirt İl merkezine 4 km mesafede bulunan Rasılhacar (Deliktaş) ya da diğer bir adıyla Taşbaşı'dır.Rasılhacar (Deliktaş), Botan Vadisi ve Botan Çayı'na (Uluçay) hakim bir konumda.
Her mevsim ayrı görünümler sunan Rasılhacar (Deliktaş) oldukça ilgi çekici bir seyir noktası. Ayrıca burada eskiden yaşamın olduğunu gösteren izlerin bulunduğu mağaraların bulunması da daha ilgi çekici kılıyor. Yaklaşık 750-1000 metre yükseklikten Kanyona ve Botan'a bakmak eşsizdir.
Siirt benim evim gibidir. Başından sonuna kadar dostluklarını sunan değerli arkadaşlarıma her şey için teşekkürlerimi sunuyorum. Siirt ve çevresinde gerçekleştiremediğim, içimde kalan bir tek aktivite kaldı. Çok istediğim halde çeşitli nedenlerden Herekol Dağı (Yazlıca) yakınlarına ve özellikle Çemikari Yaylasına gidemedim... (Son fotoğraf, kış sonlarında Eruh yakınlarından...)
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder