Sayfalar

1 Şubat 2023 Çarşamba

ŞEMDİNLİ / HAKKARİ,   KALBİMİN SAĞ ALT KÖŞESİ,  30 YILLIK ÖZLEM...
Beklemek, bir şeyleri umut etmektir. Herkes bir şeyler beklemeli, umut etmeli hayattan... 30 yıl önce son bir defa bakarak, veda ettiğim Şemdinli'ye olan özlemim hiç bitmedi. Yıllar geçse de aklımdan hiç çıkmayan bu görüntüyü tekrar görebilmek için ne kadar da çok beklemişim... Bir yıldan daha fazla yaşadığım, nefes aldığım, her tarafını neredeyse karış karış bildiğim '' Benim için uzakların en birincisi Şemdinli '' geleceğimi de belirledi... Mücadele, sınırları zorlamak, dağlar, tırmanmak, yürümek, koşmak, alın teri, anlamak, farkına varmak, değerler, dostluk, enerji, onur, gurur, vatan, gerçek kahramanlar, acılar, sevinçler... Şemdinli ile birlikte daha farklı bakışla yaşamımı etkiledi. İyi ki de böyle oldu. Ben en zor anlarımda, Şemdinli yıllarımı hatırlayarak hep çıkışı ve doğruyu buldum.
Şapatan, Altınsu, Tütünlü, Tekeli, Mezargediği, Alan, Nehri, Zorgeçit, Konur, Ortaklar, Yaylapınar, Kayalar, Tekeli, Balıklı, Aktütün, Derecik, Gomana, Kuringan, Güleç, Öveç ... Şemdinli'ye ait her şey gibi bu yer isimleri de benimle oldu yıllardır. Hiç unutmadım, unutamadım benim için uzakların en birincisi Şemdinli'yi... Ben en iyi yürürken düşündüm. Yürümek iyi geldi. Şemdinli de geçen yıllarda en zor olan, daha da zor olan yürüyüşler çok da iyi geldi.
Siirt'de iki yıldan daha fazla kaldım. İşlerden fırsat bulup başımı kaldırdığımda çoğumuzun doğu da bir İl olduğunu bildiğimiz Siirt'in aslında bir çok yere geçiş için mükemmel bir konumda olduğunu gördüm. Şemdinli'ye olan 30 yıllık hasreti bitirmek için navigasyona baktığımda, kalbimin sağ alt köşesine giden iki yol olduğunu gördüm. Ya; Siirt-Eruh-Şırnak-Beytüşşebap-Hakkari-Yüksekova'dan Şemdinli'ye ulaşıldığını (bu yol diğerine göre biraz daha kısa. 416 km..) Ya da; Siirt-Baykan-Bitlis-Tatvan-Gevaş-Edremit-Van-Gürpınar-Başkale-Yüksekova üzerinden Şemdinli'ye ulaşılabileceğinizi göreceksiniz. (bu yol ilkine göre daha uzundur. 482 km..) Siirt, doğu da uzaklarda bir İl diye düşünürken en doğuya, en uzağa gitmek gerekiyor. Yol tercihimi hemen yaptım. Geçmişe yapılacak özel bir yolculuk olacaktı ve 30 yıl önce Şemdinli'ye geldiğim ve 1 yıl sonra döndüğüm aynı yol olmalıydı... Yani uzun yoldan, Bitlis-Van-Yüksekova'dan Şemdinli'ye gidecektim.
İş çıkışı yola çıktım. Gece yarısından az önce Van'a ulaştım. Karayolları Bölge Müdürlüğü önündeki park yerine aracımı park ettim. Sabah 04.00 gibi uyanıp yola koyulmayı planladım. Aracın içinde, kavuşmanın heyecanı ile çokta uyuyamadım. İçimde yola çıktığımdan beri tarifsiz olan heyecan, Van'da tekrar yola çıkarken daha da arttı.. Gürpınar yakınlarında hava aydınlanmaya başladı. Hakkari'nin benzersiz doğası gözlerimin önünde ilerliyorum. Derken Yüksekova'nın muhteşem dağlarla çevrelenmiş sınırsız gibi duran düzlükleri. Şemdinli'ye yaklaşırken ''Haruna Geçidi'' nin tarifsiz güzelliklerine tanık olmak için çok defa molalar verdim. Ve 1950 metre rakımda bulunan ''Şapatan Geçidi'' ne ulaştım. Heyecanım dorukta. 30 yıl sonra uzaktan Şemdinli'yi ilk görüş anım. Tarifsiz duygular içindeyim. Uzaklarından Şemdinli'yi içime çektim. Ne kadar da özlemişim, ne kadar da beklemişim bu buluşma için...
Türkiye'nin en güneydoğu ucunda bulunan Şemdinli Vadisi alabildiğine tüm güzelliği ile önümde. İtiraf ediyorum, bu manzara benim için dünyadaki en güzel manzara... Şemdinli Vadisi, güneyde Irak ve doğuda İran sınırlarıyla çevrili. Bu vadi, kuzeybatıdan güneydoğuya yaklaşık 40 km boyunca uzanır. Alanın kuzey sınırı kabaca doğuda Şehidan Dağı'ndan İkiyaka Dağı'nın (Sat Dağları) eteklerindeki Meşelik'e kadar çekilen çizgiyi takip eder. Bu çok geniş alan birbirine paralel Şemdinli ve Hacıbey çaylarının yukarı kısımlarını ve bu çayların oluşturduğu derin vadileri içeriyor. Aşağıdaki haritada önemli bir detaya dikkatinizi çekmek isterim : Pek çoğumuzun yerini bilmediğimiz Şemdinli, Türkiye'nin sağ en alt köşesinde üç tarafı İran ve Irak toprakları ile çevrili ve sadece bir taraftan Vatan topraklarına açık çok stratejik bir yerde. Ülkemizin çok değerli parçalarından biridir.
Alandaki önemli yükseltiler Şehidan Dağı, Çimen Dağı ve Karadağ. İkiyaka Dağları ise daha kuzeybatı da kalıyor. Vadide kalkerli yapı nedeniyle çok sayıda mağara bulunuyor. Bu eşsiz vadinin büyük oranda meşe ormanlarıyla kaplı alanını izlemek keyif veriyor. Şemdinli'nin coğrafyasında, meşelik alanlar çoğunlukla vadilerin yamaçlarına kadar uzanır ve alanın dar ve engebeli yapısı nedeniyle oldukça sağlıklıdırlar. Meşe ormanları daha yükseklerde yer yer ağaçlı bozkır şeklini alır ve yaklaşık 2500 metreye kadar çıkabilen meşe ormanları bu yükseklikten sonra yerini dağ bozkırlarına bırakır. Doğu ve Güneydoğu'nun diğer bölgelerinden farklı olarak; meşe ve ceviz ormanları ile kaplı, meyve ağaçlarının türlüsünün bulunduğu böylesine özel bir yerdir Şemdinli...
Dağların arkasında kendisi de bir dağ gibi duran Şemdinli'ye girdim. Şemdinli Vadisi tamamen yeşil bitki örtüsüyle kaplı. Bu yeşillikler mahallelerin içlerine kadar devam ediyor. Öyle bir coğrafya ki, her vadisinin, her dağının bir hikayesi var. Yörede yaşayanlardan başkasına geçit vermeyecek kadar yüksek bir bölge.. Bu zamanda bile kolay gelmek mümkün değil. 
Şemdinli'de benim dağlarıma karşı kahvaltı zamanı.. Beş katlı bir binanın en üst katında ''View's Coffee'' ye geldim. Evimde gibiyim. Şemdinli'nin kendine özgü misafirperverliğini de özlemişim. Masada güzel tatları hemen hazırlayıverdiler. Kahvaltı sırasında dalıp dalıp gidiyorum, hatırladığım dağlara ve daha ötesinde geçmiş zamandaki adımlarımı takip ediyorum...
Bir özlem biçimi Şemdinli benim için. En uzun özlemlerimden. Dilden dile aktarılan ve sonsuza dek sürecek masalların diyarıdır... Bu masal diyarında Gomana Dağına karşı kahvemi yudumluyorum.

Yeryüzündeyim ama başka bir yerdeyim, masalların içinde. Hüzünlü bir ruhta, bilinmezlikte ve acılardan, sıkıntılardan bıkmış insanların sıcaklığında, misafirperverliğinde. Keşfedilme isteğinde, beklentisinde olan insanların özleminde geçen bir düş içindeyim...
Kahvaltı sırasında, Şemdinli'nin tadını çıkarırken günü verimli kullanmak ve arazide mümkün olduğu kadar 30 yıl önce ayak bastığım yerler ile buluşmak için de sabırsızlanıyorum... Önce köyüme, bir yılımın geçtiği, harika insanların olduğu ''Tütünlü'' ye (Evliyan) gideceğim. (1) 40 km mesafede Irak sınırına doğru yol alacağım. Sonrasında Şemdinli'ye dönerken yine çok zamanlarımın geçtiği Nehri' ye (2) (Bağlar Köyü) uğrayacağım. Uzak Şemdinli'nin daha da uzaklarındaki ''Tütünlü Köyü'' zirveleri 3000 metreleri aşan bir çok dağın arasında hep oradadır. Tütünlü'yü her hatırladığımda, ''Gitmesek de kalmasak da o köy bizim köyümüzdür'' dizeleri aklıma gelir...
Şemdinli İlçe merkezi, Şemdinli Çayı vadisinde İran sınırına yakın bir yerde kurulmuş. Eski ismi dağlararası anlamında '' Nav Çiya '' imiş. Daha sonraları sırasıyla Navşar, Şemdihan ve Şemdinli isimleri kullanılmış. Hakkari İl merkezine 128 km mesafede ve 1936 da Belediye kurulmuş. Doğu Anadolu Bölgesinde yer alan Şemdinli doğa güzelliği bakımından Hakkari'nin en gözde İlçesi.
Benim için çok eskilerde kalmış Cennet gibi bir yere gidiyorum. Çok az düşü anımsayabiliyoruz, belki de bu yüzden, görülecek dağlar ararız gökyüzünde, dağların sırtlarında. Sarp bir uçurumun hırçın gözlerle baktığı bir vadinin ucunda, bir düş yaratmak için zamanla biraz oynamak gerekir..
Keşfedilmemiş Cennetin anahtarı, dağların kenti Hakkari'nin Şemdinli İlçesinde  de bölgenin sahibi de koruyucusu da dağlar. Sarp kayalıklara tırmanıp, zirve defterlerine bir kaç cümle hatıra bırakmayı tatmış olanlar için bu bir tutkuya dönüşür. Bu dağlara çıkanlar bağımlısı olur. Şemdinli yüzölçümünün neredeyse tamamına yakını dağlardan oluşuyor. Torosların doğudaki devamı olan, fotoğrafları Alp Dağları ile karıştırılan bu bölgeye gelenler için; adımlarını toprağa, dağa, doğaya atmak gibi görünse de aslında insanın kendi içine yaptığı bir yolculuk başlar gibidir. Buralarda uzun yürüyüşlere eşlik eden muazzam manzaraların eşliğinde minik ayrıntılar zihnin kalın perdelerini açar.
Derecik yolu üzerinden köyümün kavşağına geldim, bir süre araçla ilerledim. Ve.. 30 yıl sonra bir başka buluşma. Bu defa, Tütünlü Köyü (Evliyan) ile...
Oradayım, uyanmak istenmeyen bir düşün en güzel yerindeyim... Köye giden 6 km lik yolu gözümü bağlasalar yine giderim. Eski günlerdeki gibi, buradan yürüyerek köye ulaşmak ne güzel olurdu. Çocuklar gibi şen yürür, köylülere selam verir, onlara geçmişte kalan dostlarımı sorar, böylelikle yaşam enerjisi depolayabilirdim. Ama dönülecek 515 km yol var. Ne yapalım, belki bir gün yürürüm deyip araçla devam ettim.

Tütünlü Köyü'nün eski adı, 1928 yılı kayıtlarında Kürtçe' de ''Evliyalar'' anlamına gelen ''Evliyan'' olarak geçiyor.
Tütünlü Köyü ve verimli toprakları, şükretmeyi ama vazgeçmemeyi bilen İnsanlara üç tarafını kuşatan çok yüksek dağların bir armağanı.
Yüksek dağlardan kopup gelen derelerin kolları tarafından sulanan Tütünlü Köyü'nün arazilerinde yeşilin her tonunu görmek mümkün. Özellikle meşe, buralarda görülen en yaygın ağaç türü. Yer yer alıç, söğüt, çınar ve dişbudak ağaçları da görülüyor.
Köyümün hemen hemen ortalarında aracımı park edip yürümeye başladım. 30 yıl öncesinden bildiğim adımlar beni götürmesi gereken yerlere götürdü...
Dağların arasında cenneti andıran Tütünlü Köyü, Şemdinli'nin diğer kesimlerine göre kısmen daha ılıman bir havaya sahip. Böylesi güzel bir iklim, tarımsal faaliyetlere de uygun zemin hazırlıyor. 

Şemdinli genelinde arıcılık yoğun olarak yapılıyor. Şemdinli balı da bölgenin en ünlü değerlerinden. Tütünlü de arıcılık çalışmasının yapıldığı özel bölgelerden. Eğer etrafta çiçek ve su varsa balın yapılmaması için de hiç bir neden yok. ''Karadağ'' ne kadar da etkileyici görülüyor ve ne kadar da davetkar...

Buralarda zaman ağır aksak geçiyor. Tütünlü' nün dağlarında Ters Lalelere çoğu zaman rastlamış, bu benzersiz güzelliğe her defasında hayran kalmıştık.
Gün batar, baharı doğurmak üzere dağların ardına çekilir güneş. Ters Laleler  baharı müjdeler. Bir çok şeyi tüm zamanlara ters giden Şemdinli'nin, Hakkari'nin laleleri de ters. Çevredeki dağlar Kaf Dağı sanki. Ters Lale'de , Kaf Dağı'nda saklanan sihirli çiçek... Çeşitli öyküleriyle masal çiçeği gibi gerçekten. Her sabah göbeğinden su yaydığı için ''ağlayan lale'' demişler örneğin..  Hz. İsa'nın çarmıha gerildiği zaman Meryem Ana'nın gözyaşlarından yere akan damlalarla yetiştiğine inanıp kutsal sayanlar ve ''ağlayan gelin'' diyenlerde var. Ters Lalelere konan arılar yörenin bir başka zenginliğini en özel tadını yaratıyor. Katkısız ve saf çiçek tozundan elde edilen Şemdinli balı; lezzeti, rengi ve kokusuyla yalnızca Türkiye'de değil Dünya'da tanınıyor. Hatta Osmanlı Padişahlarının Saraya Şemdinli'den bal getirttiği biliniyor.

Görselliği üstün kılan, yalnız ve muazzam doğa. İnsanı düşünmeye, hayal kurmaya, felsefe yapmaya zorlayan bir manzara. İnsan mı gider, yollar mı götürür ? Beni Şemdinli'ye tekrar götüren; Biraz düş, biraz hayal. En çok da gerçek. Gerçek yaşamı yeniden görmek, yaşamak isteği. Bu dağların eteklerinde bildik telaşlar sürüp gidiyor. Dünün hikayesi olarak kalacak zorluklar yaşanıp geçiyor.

Girdim bu manzaranın içine, uzun süre oturdum. Etraf sessiz, huzurlu. An donmuş, zaman donmuş... Keyfi seyredene.. Bana...
Bir zamanlar etrafımda olan zirvelerde, vadilerde, yaylalarda defalarca bulunan ben, bu defa aşağıdan baktım; Yüksek rakımlarda saklı tuttuğu tabi güzelliklere, gururlu dağlara, efsanelere mekan olmuş ırmaklara, geniş ve vakur vadilere, şiirsel güzellikleriyle buzdan saklı göllere, küçücük ovalara kartal gibi üstten bakan yeşil yaylalara, her gece yıldızların ışık gösterileri sunduğu gökyüzünün altında keşfedilmemiş cennetlerin anahtarını tutan yerlere... Hayal kurdum... Onlar hep yukarıdalar, daha gerilerindeler ve daha ötelerde. Biliyorum, çünkü ben bir zamanlar hep oralardaydım... Oralardayım...

Köyün okulunun hemen yanı başında olan yine bir zamanlar, dağlardan arta kalan zamanlarda bizlere çatı olmuş yere geliyorum. Benim için büyük bu binalar, sizlere çok küçük gelebilir...
20 yıl önce terk edilmiş bina. Şimdi metruk... İçinde telaşları, sevinçleri, hüzünleri, çok şeyi saklıyor...

Girdim içine, hem de her odasına. Anılar aktı gözümün önünden...

Hemen yakında Tütünlü Köyü Köy Konağı yapılmış. Ama buralara gelirseniz bir gün, Köy Konağı'nda bırakmazlar sizi Köyün güzel insanları. Paylaşamazlar kendi aralarında...
Sonra bir ses yakından : ''Hoşgelmişsiniz''  Dalmışım, neden sonra Hoşbuldum dedim. Heyecanlı bir sohbet başladı aramızda. 30 yıl öncesini anlattım. Dostları sordum Recep Abi'ye... '' Bırakmayız sizi Vallahi'' dedi Recep Abi. '' Söz, en kısa zamanda yine geleceğim, yolum uzun Siirt'e'' dedim. Sarıldık birbirimize yeni tanıştığım bu dost ile. Her zamanki gibi dostlar, geniş gönüllüler, İnsanlar, kırk yıllık arkadaş gibiler...  Ayrıldım oradan. Söz Recep Abi, bir gün mutlaka yine geleceğim...

Tarihi çok eskilere dayanan, Hakkari Şemdinli'nin ılıman iklimi ve bereketli toprağında yetişen altın sarısı rengi, kendine has kokusu ve hoş içimiyle Türkiye'nin en kaliteli tütünlerinden olan Şemdinli Tütünü, en fazla tercih edilen tütünler arasında yer alıyor. 

Fiyatıyla neredeyse altınla yarışan tütünün ekimini yapan köylüler, kalitesi bozulmasın diye yerli tohumu, hala eski yöntemlerle ekip, hiçbir tarım ilacı kullanmıyorlar. Pahalı ve organik olan Şemdinli tütününün çoğu İl, hatta ülke dışına satılıyor.
Tütün üretimi, yüzyıllardır Şemdinli'de vazgeçilmeyen bir uğraş. Üretim süreci oldukça zorlu olan, çok titiz çalışılması gereken tütün yetiştiriciliği hala bir gelenek olarak devam ediyor. Hakkari'nin Şemdinli İlçesi, ılıman iklimi ve bereketli toprağında yetişen birçok tarımsal ve hayvansal ürünüyle bilinir.
Bal, ceviz, üzüm gibi ürünlerin yanında ilçenin en fazla bilinen tarımsal ürünü, Türkiye'nin en kalitelilerinden olan Şemdinli tütünü.
Şemdinli'de tütün, tarihçesi net olarak bilinmemekle birlikte çok eski tarihlerden beri hem ticari bir mal olarak hem de kapalı ekonomi kapsamında ihtiyacı karşılamak için ekiliyor. Osmanlı Sarayının tütün ihtiyacının Şemdinli' den karşılandığı, birçok kaynak tarafından belirtiliyor. Geçmişte ünü Osmanlı Saraylarının yanı sıra İran ve Irak gibi komşu devletlere de yayıldı. Şemdinli tütünü bugün de en fazla tercih edilen tütünler arasında yer alıyor.

Tütün, Şemdinli'nin birçok köyünde yetiştirilirken en fazla tercih edilen tütün; Tütünlü (Evliyan), Aktütün (Bezele) ve Boğazköy (Begoz) köylerinde yetiştiriliyor.

Bu köyler dışında Altınsu (Şapatan) ve Erdemli (Meleyan) köyünde de tütün yetiştiriciliği yapılıyor. En çok talep gören tütün ise Tütünlü Köyü'nün (Evliyan) tütünü. Tütün, elektrikli makinelerle değil elle kıyılıyor. 

Şemdinli'nin alçak ve yüksek kesimleri arasında iklim büyük farklılıklar gösteriyor. Vadinin güneyinde, Irak sınırına yakın olan bölgelerde iklim daha yumuşak olduğu için buralarda önemli miktarda sebze ve meyve yetişir. Tütünlü Köyü de Şemdinli'nin güneyinde bu iklim kuşağının başlangıcında bulunuyor.
Şemdinli'de 18 endemik bitki türü bulunur. Ve bunların dokuzu Türkiye'ye endemik türlerdir.
Tütünlü'ye veda etme zamanı. Köyün çıkışındaki yolda bir süre yürüdüm.
Köprülerden zamanda geçer. Ağır ağır geçilir bu köprülerden, ağır aksak giden bir yaşama doğru.


Bölgenin tarih çağına Sümerler ve Akatlar'la girdiği, kentte ilk önce Sümerlerin Hakan Boyu olduğu, sonra Akatlar, Urartular ve Asur'ların bölgede uzun süre yaşadıkları anlaşılmıştır. Bölgenin daha sonra Med'ler, Babil'ler, Pers'ler, Makedonya'lılar ve Silvekos'ların eline geçtiği, Hz. Ömer devrinde İslam ordularının bu bölgeyi Müslüman birliğine kattığı, daha sonra Yavuz Sultan Selim'in 1514 yılında Çaldıran zaferinden sonra Osmanlı Egemenliğine girdiği ve tarih boyunca birçok kavimlere belde olduğu görülmüştür.

Bu çetin ve zorlu doğada, Zorgeçit Bölgesi civarlarından geçiyorum. Manzara tarifsiz güzel...Pesen Çayı, yazın son günlerinde durgun ve dingin akıyor.


Yollar önüme ''Nehri Şelalesi'' ni çıkardı.
Ceviz ve çınar ağaçlarının gölgesinde Nehri Şelalesi, Nehri Köyünden (Bağlar Köyü) gelen sularla besleniyor. Yaklaşık 13 metre yükseklikten akan şelale yıllarca aktığı yatağında doğal bir koy oluşturmuş.
Suyun zerrecikler halinde etrafa saçılması güzel ışık oyunları oluşturuyor. Sadece suyun sesi duyuluyor.
Ceviz ağaçlarının gölgesinde, suyun rahatlatıcı sesiyle bir süre soluklandım. Bu koy üzerinde bölgedeki köylüler küçük bir kır lokantası ve dinlenme yeri yapmışlar. Suyun üzerindeki tahtlarda uzun uzanan... (uzun oturan) insanlar hoş vakit geçiriyorlar.
Yakında bulunan Nehri Köyü (Bağlar Köyü) kavşağından girdim, kısa bir süre sonra köyün girişindeyim. Bir şeyler yemenin zamanı geldi. Yemek tercihimi Nehri'ye '' Nehri Masi '' (Masi, Kürtçe de balık anlamındadır) ye saklamıştım.
Nehri'yi özel kılan özelliklerinden biri, her yerden gelen suyun hayat verdiği geniş bir mesire yerine sahip bulunması. Suyun kaynaklarından biri, hemen '' Nehri Masi '' tesislerinin girişinde, bir küçük havuzun içinden kaynıyor.

Suyun üzerinde, ağaçların gölgesinde ve serinliğinde kurulmuş tahtlardan birine geçtim.
Tabi ki; Alabalık söyledim. Alabalık Şemdinli'de kızartılarak yapılır. Denemelisiniz...

Masal içinde olmak devam ediyor. Çok mutluyum. İnsanlar hoş geldin diyorlar. Küçük sohbetler ediyoruz.


Necip Fazıl'ın Şemdinli'ye dair dizeleri aklıma geliyor. Şair,  '' İçtim Şemdinli dağlarının Nur Çeşmesi'nden, kurtuldum akreplerin ruhumu deşmesinden '' der.

30 yıl önce dağların zirvelerinden çok defa Tütünlü'den Nehri Köyü'ne yürüyerek gittim. Nehri'nin dağlarında olduk. Günün ikinci durağı için köyün içlerine yürüyorum, farklı duygular içindeyim...
Nehri Köyü (Bağlar Köyü) 'nde bulunan '' Kayme Sarayı '' , 1909-1911 yılları arasında yapılmış. Zamanında sivil mimarinin en güzel örneklerinden biriymiş.
Kayme Sarayı'nın kitabesinde ;  '' Bu ev girenlere esenlik verir. '' yazıyor. 
Zaman duvarı yıpratmış, demiri paslandırmış, çanı susturmuş.

Şemdinli'ye 17 km uzaklıkta bulunan Nehri Köyü, 20. yüzyılın başlarına kadar ilim merkezi olarak biliniyor. Hakkari'ye göre daha yeşil olan Şemdinli'de ve Nehri'de bu mistik hava şimdi bile fark edilebiliyor.
Efkar dağlarının çevresinden dolanan yolun devamında, yeşiller içinde bir coğrafyanın kenarından, kıyısından akan Pesan Çayı'nı izleyerek varılıyor Nehri Köyü'ne (Bağlar Köyü) ve Kayme Sarayı'na.
Kayme Sarayı'nın etrafında dolaşırken ''Abdülkadir Geylan'' ile tanışıyorum. Abdülkadir Bey, Geylani ailesinin genç fertlerinden ve sarayın sahiplerinden. İlgiyle ve misafirperverce karşılıyor. Saray ve Nehri tarihi ile ilgili bilgiler veriyor. Saray devletin desteği ile restore edilmiş ve bir müze haline dönüştürülmüş. İçeri buyur edildim, çay ve kahve ile bölgenin güvenlik korucularının bulunduğu güzel bir ortamda Şemdinli, Nehri, dağlar, yaşam ve daha bir çok şey hakkında çok güzel bir sohbet oldu. Abdülkadir Bey, sarayın tamamını kendisi gezdirdi. Burada bulunduğum süre içinde gösterdiği dostane yaklaşım ve ilgiden dolayı kendilerine teşekkür ettim.

Nehri Köyü eskiden bölgede önemli bir idari merkez olmanın yanında, Nakşibendiliğin de Anadolu'daki önemli merkezlerinden biri olma özelliğini taşımış. 
Tarikatın geçmişteki önemli önderlerinden '' Seyit Taha '' nın mezarı da Nehri'de.
Tütün kokusunda ve bal tadında Şemdinli'nin, acıyla iç içe anılan savaşlarla geçmiş bir tarihi de var. Çaldıran Zaferi ile Osmanlı yönetimine katılan Şemdinli, 1. Dünya Savaşı'nda sıkça Rusların saldırısına uğramış. Savaşmış ve ait oldukları topraklara, Osmanlı'ya bağlı kalmayı başarmış. Bölgede Osmanlı uygarlığının izlerini taşıyan tarihi kalıntılar var Şemdinli de. Bu defa gidemedim ancak Tarihi Taş Köprü de bunlardan birisi. 2002 yılında Kültür Bakanlığınca restore edilen köprü, Şemdinli'ye 20 km uzaklıkta ve Şemdinli Çayı üzerinde kurulu.


Rusların 1853 yılında, Türklere savaş açması sonunda Dağıstan'daki Şeyh Şamil ile işbirliği yapan Şemdinlili Seyit Taha düşmana savaş ilan etmiş. Ölümü üzerine kardeşi Şeyh Salih, Azebeycanlıları ve Hakkarilileri Ruslara karşı ayaklandırır. Uzun mücadelelerden sonra 1855 yılında Van sancağına bağlı Şemdinan (Şemdinli) Albak, Çölemerik (Hakkari), Gever (Yüksekova), Beytüşşebap, Çal, Tiyari ve Kotur İlçeleri ile birlikte Erzurum Vilayetine bağlanır.
 
1865 de Van Vilayetinin kurulması ile İlçeler Van'a bağlanır.


1914 ve 1917 tarihleri arasında dört defa Rus işgaline uğrayan Şemdinli, en son yöre insanları ve Ordu birliklerimizin el ele vererek onlara engel olması ile 24 Kasım 1917 tarihinde kuvvetlerimiz tarafından, bir daha dönmemek üzere Rus kuvvetleri geriye kaçırılır.


'' Şahanklı Sinko '' Milli Mücadele sırasında 20. nci Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşa ile işbirliği yaparak, Yurdumuzdan kovulduktan sonra Urumiye bölgesine çekilen Ermenilerin bölgeye girmelerine engel olur.

1926 yılında Ankara Antlaşması sonrasında nihayet; Çölemerik (Hakkari), Şemdihan (Şemdinli), Gever (Yüksekova) İlçelerinden meydana gelen Hakkari Vilayeti kurulur.
Kayme Sarayı'nın ikinci katının batıya bakan penceresinden Akpınar Dağı'nı izledim.
Batı yönündeki kapıdan çıkıp geniş düzlükte bir süre oturdum. Yanım da getirdiğim ''Hakkari'de Bir Mevsim'' (Ferit Edgü) kitabından bazı bölümleri okudum.
 '' Kapıyı açıp çıktım. Çıktıktan sonra da dönüp kapamadım kapıyı. Açtığım kapıyı bir kez de başkaları kapasın, dedim içimden ''
 '' Ben oradaydım, dilinden anlamadığım insanların arasında. Dilimden çok az kimselerin anladığı insanlar arasında. Gökyüzüne yakın bir dağ başında ''
 '' Gerçek sorular, karşılıkları olmayan, belki karşılıkları beklenmeyen sorular değil midir ? Yani insanın kendi kendine sorduğu sorular ''
 '' Burada ancak var olmayan, ama var olması gerekeni yaratarak karşı koyabilirsin. ''
 '' Yolcu, bir gün yolunu yitirirsen, artık eski yolunu bulmaya çalışma, yeni bir yol ara kendine. ''
 '' Hem öğretmen, hem öğrenci olduğunu unutma, diyorum kendi kendime. Ve hep öyle kal. ''
Bu okuma çok iyi oldu. Yerinde okumaları daha çok yapmalıyım bundan sonra diye düşündüm.
 Filmin müziğini de Hakkari topraklarında oturduğum bu yerde dinledim. (Çift tık ile ''Hakkari'de Bir Mevsim'' film müziğini sizlerde dinleyebilirsiniz. Müziği Timur Selçuk yapmış.)

Şemdinli bölgesi ova yönünden çok fakir olmasına rağmen büyük ve küçük 15 kadar yayla bulunuyor. En önemlileri arasında ; Helena, Geveruk, Bestereş ve Kani Haydar sayılabilir. Yaylalar yılın Nisan ve Ekim aylarında barınmaya imkan verir.
Nereye gitsem dağların heybeti ve dağları kesen vadiler boyunca akan suların sesiyle mutlu oluyorum. Dağlar ve dağları saran yaylalar, meralar bu sularla hayat buluyor.

Nehri'yi de ardımda bırakarak Şemdinli'ye doğru yola çıktım. Yolda dere boyunca büyük bir keçi sürüsünün, toz duman içinde dereye doğru indiklerini gördüm. Hayvancılık bu dağlık coğrafyanın en önemli geçim kaynağı olmuş yüzyıllardır. ''Şıvan'' adı verilen çobanlarla onların en büyük yardımcıları; sürünün sütünü sağıp, taşıyan ''Berivanlar'' arasındaki bitip tükenmek bilmeyen sevda türküleri anlatılır bu dağlarda. Şöyle bir söz vardır buralarda söylenen : ''Her şıvanın gönlünde bir berivan, her berivanın gönlünde bir şıvan yatar''
Şemdinli'ye geldim. Sokaklarında hatta ara sokaklarına girerek yürüyorum. Kendimce dönüşümü geciktiriyorum...
''Balcı Lezgin'' den Şemdinli'nin dillere destan ballarından satın alma zamanı.
Lezgin'in oğlu Mahsun, Pazar günü olmasına rağmen dükkanı açmış. Kargo yapılacak balları hazırlama telaşında. Tanışıyoruz, buyur ediyor, çay söylüyor, Şemdinli balını anlatıyor, ilgiyle dinliyorum.


Her baldan tattırıyor.

Balların hepsi müthiş. Polenli Karakovan Süzme Balı, son kararım oluyor. Satın alıyorum. Mahsun ile de vedalaştık.


Ne kadar uzatsam da ne kadar yavaş davramsam da o an geldi. Şemdinli'ye veda zamanı. Şapatan Geçidi'nden Şemdinli'yi son bir defa göreceğim yere kadar tekrar tekrar durdum ve Şemdinli'yi seyrettim.


Şemdinli'ye 30 yıl sonra yaptığım bu gezi özlemi biraz da olsa dindirdi. Bu geziden 4 ay sonra bir kış günü Şemdinli'ye yine gittim. Onu da sonra anlatırım... Korgan üzerinden ''Haruna Geçidi'' ne doğru ilerledim. 


Şemdinli'den kuzeye giden yol 2110 metrelik Haruna Geçidiyle Yüksekova'ya bağlanıyor.
Bu yükseklikte iklim değişiyor. Yeşil bahçelerdeki meyvecilik burada yerini hayvancılığa bırakıyor.


Büyük sığır topluluklarını her tarafta görmek mümkün. Atların sayısı da civarda oldukça fazla.

Yöre insanı ata binmeyi genç yaşta öğreniyor. Güç ve dengenin yanında ustalık gerektiren bir iş. Atlar, Hakkari'nin bu çorak dağlarına koyunlarla birlikte bırakılıyor.
Yollarda alışılagelen kontrol noktalarından geçtim.
Hakkari - Yüksekova da günün son saatleri. Anadolu Yarımadasının doğusunda bulunan  Hakkari toprakları konum olarak Van Gölü'nün güneyinde yer alır. Neredeyse tamamen engebeli bir arazi yapısına sahiptir. Burada Yüksekova dışındaki her yer istisnasız bir şekilde dağlarla kaplanmış. Bölgenin tek düzlüğü olan Yüksekova ise Hakkari'nin 50 km kadar doğusunda yer alıyor. Sakin düzlükler ve göz alabildiğine uzanan çayırlar.. Ovanın zemini denizden 1900 metre yükseklikte. Rakım bu kadar olunca bu ovaya neden Yüksekova dendiği de anlaşılıyor. Hakkari'nin Yüksekova İlçesi de adını üzerinde bulunduğu bu ovadan almış. Yükseklik bu coğrafyayı anlatan en önemli tanımlardan bir tanesi. Zengin alivyonlu topraklara sahip olmasına rağmen sert iklim, ağaç ve meyve yetiştiriciliğini olumsuz etkiliyor. Bolu Dağı geçidinin 2 katı yüksekliğindeki bu düzlükler kışın tamamen karla kaplanıyor.
Yamaçlara düşen gölgeler akşamın yaklaştığını haber veriyor. Ve eğilen güneş, Hakkari topraklarında, Yüksekova da Sat Dağlarına görsel bir güzellik sunuyor.


4 yorum :

  1. Mustafa ÇİPİL10 Şubat 2023 23:32

    Her satırını okurken Siirtten yola çıkan sanki benmişim, sanki ben oradaymışım ve ben geziyormuşum gibi hissettim. Bizlere bu duyguları, güzellikleri bu şekilde tanıttığınız ve yaşattığınız için çok teşekkür ederim. Yazılarınız devamını bekliyorum.

    YanıtlaSil
  2. Güzel yorumlarınız için teşekkür ediyorum.

    YanıtlaSil
  3. Özlemle dolu müthiş bir yazı olmuş. O topraklar ancak bu kadar güzel ve duygulu anlatılabilirdi. Tıpkı oralardaki dereler bgibi akıp gitmiş yazı.

    YanıtlaSil