HARİTADA BİR NOKTA..., DOKUZUNCU GEZEGEN : BAHÇESARAY (BAHÇESARAY / VAN)
Her yıl kış bastırdığında, Doğu bölgelerinde kar kalınlığının 10 metreyi aştığını haber bültenlerinde izleriz. İzleriz ama kısa süren bir ilgiden sonra hemen unutur kendi hayatımıza geri döneriz. Her kış mevsiminde karşımıza çıkan bu haberler gelip bizi sıcak evlerimizde bulan kısa hatırlatmalardan başka bir şey değildir aslında. Biz bu görüntüleri ekranlardan tanıyoruz ama bu zorlukları her yıl yeniden yaşayan her yıl aynı savaşı yeniden veren insanlar yaşıyor doğuda. Yüzyıllardır aralıksız her kış bölgeyi kaplayan bu beyaz örtü, büyük bir zenginliğin üstünü örtmektedir aslında. Bu zenginliklerden biri de yılın 8 ayı bastıran kar nedeniyle tüm dünyayla bağlantısı kesilen Bahçesaray İlçesidir. Van İline bağlı bu İlçe de kar yağıp yollar kapandığında hatlar kesildiğinde bile çok renkli bir hayat sürüp gidiyor. Çoğumuzun haritadaki yerini bile bilmediği bu İlçe, tarihi ve kültürel açıdan henüz keşfedilmemiş bir hazine... Her yıl gördüğümüz manzaralar geçen kış bir kez daha çıkınca karşımıza daha fazla duramadım... Merakıma yenik düşüp Bahçesaray'a doğru yola çıktım. Tabii ki yaz aylarında...Siirt - Şirvan - Pervari - Beğendik - Hizan Kavşağı üzerinden Bahçesaray'a ulaşacağım yol yeni maceralar vadediyor.
Bahçesaray'a doğru aşılması gereken zor yollar var. Bu çok yüksek dağların arasında '' Derince '' ve '' Kalkanlı '' köylerinden geçiyorum. Görüntüler eşsiz..
Kırım Hanlığı, Çarlık Rusya'sı tarafından ortadan kaldırıldı. Kırım Tatar halkı, kafileler halinde Osmanlı topraklarına geldi. 1780' ler de başlayan Kırım göçü, dalgalar halinde 1920'lere kadar devam etti. İki milyona yakın kardeşimiz Anadolu'ya geldi. Kırım Bahçesaray'dan Doğu Anadolu'ya göçenler, kendileriyle beraber başkentlerinin de adını getirdiler. Köy kurdukları yere '' Bahçesaray '' adını verdiler. O zamanlar Siirt Pervari'ye bağlı küçücük bir köy olan, bugün Van'ın İlçesi Bahçesaray, Kırım Tatarları tarafından kurulmuş...
Çiçekli Köyü'nün hemen altından geçtim.
Ulaşılması imkansız gibi, her yere kapalı gibi görünen bir yeryüzü cennetinin tam da içinde ilerliyorum...
Bahçesaray'ın en önemli geçim kaynağı ceviz ve bal üretimi. Müküs balı çok ünlü. Bölgede tarım ve hayvancılıkta yapılıyor.Van bölgesinde uzun bir süre hakimiyet kuran Urartular; köprü, su kanalları ve antik barajlar inşa ederek hayatı kolaylaştırmış.
Birçoğu günümüze ulaşan bu tarihi yapılar arasında, zarif kemerine işlenen tuğlaların renginden dolayı bu adı alan Kırmızı Köprü, görsel güzelliği ile dikkat çekiyor.
Bahçesaray - Hizan yolunda Müküs Çayı üzerinde yer alan ve kitabesi olmayan köprünün yapım tarihi bilinmiyor. Uzmanlar, 16. veya 17. yüzyılda inşa edildiğini düşünüyor. Köprünün her iki girişinde birer oda bulunuyor. Bu odalar, yapıyı savunmak için bekleyen nöbetçilerin ya da yolcuların dinlenmesi amacıyla yapılmış.Altından geçen sular ile zamanın da aktığı tarihi köprülerin üzerinde yürümek ve her iki tarafı izlemek ne güzel...
Müküs Çayı'nın eşlik ettiği yoldan 10 km ilerledikten sonra '' İlim irfan yuvası '' olarak ve kar nedeniyle yılın 8 ayı yolu trafiğe kapalı kaldığı için '' Saklışehir '' diye de adlandırılan Bahçesaray göründü.
Bahçesaray'ın Büyük İskender'in doğu seferi sırasında MÖ. 330'da kurulduğu söyleniyor. Bilinen tarihi ise 800 ve 900 yılları arasında Vaspurakan Ermeni Hanedanlığı'na bağlı bir prenslik olduğu yönünde. Daha sonraları ise 1064' te Selçuklu Sultanı Melikşah tarafından fethedilmiş ve o günden sonra hep Müslüman devletlerin egemenliğinde kalmış. İlçe ortasından çağlayarak akan Müküs Irmağı, Bahçesaray'ın yaşam kaynağı. Feqiye Teyran'ın üzerine nice şiirler yazdığı Müküs Çayı'na Cennetten bir damla su düştüğü rivayet ediliyor.Ulaşılması çok zor, her yere kapalı gibi görünen bu yeryüzü Cenneti'nin İlçe merkezini tanımak için yürüyorum.
Bahçesaray'ı araştırırken, Uğur Dündar'ın 1978 yılında dönemin belediye başkanı Naci Orhan ile yaptığı röportajın görüntülerini izlemiştim. Müküs Irmağı kenarında ve serinliğinde ve ceviz ağaçları altında oturdum, çayımı yudumlarken bu röportajdan aklımda kalan diyalogları düşündüm... Ve sonra Bahçesaray'ı gezerken bir de bu gözle baktım.
Uğur Dündar : ..... Yaz mevsiminin büyük bir kısmı dahil olmak üzere burada her türlü haberleşme ve ulaşım olanağından yoksun bir şekilde yaşıyorsunuz. Peki, hastanız olursa ne yapıyorsunuz ?
Naci Orhan : Hasta hususunda biz daha şanslıyız...
Uğur Dündar : Ne gibi ?
Naci Orhan : Çünkü, hasta olduğu zaman bunun ne derece hasta olduğu teşhis edilemiyor. Komşular toplanıyor. İnşallah geçer deniyor. Ve bakıyoruz hasta ağırlaşıyor, ateşi var deniyor, ölüyor... Bu ölümden sonra bizi muzdarip ediyor. Ölümden evvel hiçbir endişe etmiyoruz. İnşallah iyileşir diye kendimizi teselli ediyoruz. Hiç bir tıbbi müdahale olmuyor bizim hastamıza. Çünkü doktorumuz yok. Eskiden beri tecrübeli bir sağlık memuru ve ebe verilmiyor...
Acıkıyorum... Yine bir bayram tatilinde çıkmıştım yollara. Lokantaların çoğunluğu kapalı, seçenek az. Doğu ve Güneydoğu Anadolu demek: Et demektir. Bahçesaray da çok sevilen kemikli etten kavurmayı tavsiye ediyorlar. Bu lezzetin tadı hala damağımda gibi.Bahçesaray da Feqiye Teyran kütüphanesi de oluşturulmuş.Bahçesaray'da kış mevsiminin 8 ay sürmesi ve yollarının kapalı olması insanları bazı arayışlara yönlendirmiş. Ancak kağıt oyunlarına hiç rağbet etmemişler. İlçe halkı ve çocuklar bile zamanlarının çoğunu satranç oynayarak geçiriyor. Evet; çok şaşırtıcı. Bahçesaray tam anlamıyla bir satranç merkezi. Atalarından öğrendikleri bu oyunu; köy, dere kenarı, kahvehane, sokak ve parklarda oynayarak yeni kuşaklara aktarıyor ve bu kültürel mirası koruyorlar.
Satranç, İlçede küçükten büyüğe herkesin ustalıkla oynadığı çok sevilen bir oyun. Öyle ki; zihin sporu denince akla gelen satranç, Bahçesaray'ın adeta geleneksel oyunu haline gelmiş. İlçede satranç öyle bir hobi haline gelmiş ki, kendi satranç taşlarını bile kendileri yapar hale gelmişler. Bunlardan da en ilginç olanı '' Cevizli Belen Köyü '' ndeki değirmen. Bu değirmende ceviz ağacından tabak, çanak yapıldığı gibi satranç taşı da yapılıyor.
Bahçesaray'da kahve atmosferi ülkenin diğer köşelerinden son derece farklı. Kahveye gelenlerin satranç tahtasındaki ustalıklarını mizaha dökmeleri ise eşi bulunmaz bir sohbete dönüşüyor. Mizah dolu hayatlarında satranç ve uzun kış aylarında yaptıkları kayak gibi sıra dışı aktiviteleri vazgeçilmez olarak görüyorlar. Ülkenin her yerinde farklı renklere tanık olmak beni çok mutlu ediyor. Çok aramaya gerek de kalmıyor. Sadece cesaret edip uzaklara doğru yola çıkmak yeterli...
Edebiyata olan tutkumu bilen bilir. Bu uzak coğrafyalarda gezerken kültürlere ve edebiyata da dokunmaya ve yakın olmaya çalışıyorum. Bahçesaray'a 15 km mesafede olan Kartal Köyü'ne doğru yola çıktım. Yıllardır merak ettiğim bir şairin yaşadığı yerlere bu kadar yakın olunca farklı bir heyecan ile olağanüstü bir doğanın içinde '' Kuşların Sultanı, Padişahı, Kralı'nın '' yanına gidiyorum.
Böyle bir yerde şairlerin, düşünürlerin, kanaat önderlerinin çıkmış olmasına şaşırmamak gerek...Kartal Köyü'ne nasıl bu kadar çabuk geldiğimi anlamadım. Caminin önündeki geniş alana aracı park ettim. Edebiyat buluşmasına az kaldı.
Cennet Bahçesi'nden aşağılara doğru iniyorum. Ahşap merdivenlerle yapılmış yol doğa ile bütünleşmiş. Yaz ortası olmasına rağmen her yer yeşil örtü ile kaplı. Burada İlkbahar, Sonbahar ve Kış nasıl olur diye düşünüyorum...
Şimdi önümde '' Feqiye Teyran'ın '' türbesi var. Feqiye Teyran, tabiatın anlatıcısıdır. Bu yüzdendir ki ona kuşların Sultanı, Padişahı, Kralı denmez de öğrencisi denir. Kuşlarla konuştuğu söylenir. Onların dilinden onlara seslenmiş, onlara şiirler yazmış, onlarla kendini bir tutmuştur. Derler ki; Şu Küre-i Arzda kuşların diline vakıf olmuş bir Hz. Süleyman vardır, bir de Feqiye Teyran...
Kürt Edebiyatı'nın önemli şairlerinden Feqiye Teyran'ın şiiri kadar hayatı da ilham verici. Klasik Kürt şiirine sade bir söylem kazandıran Feqiye Teyran 1560 yılında, Van'ın Bahçesaray (Müküs) İlçesi'nde doğmuş ve yine 1640 ta Bahçesaray'da vefat etmiş.
Müküs Beyleri'nden Şex Evdila'nın oğlu olan Feqiye Teyran'ın ailesi asilzadeler olarak adlandırılmış. Özellikle tasavvufi ve irfani şiirler yazmış olan Feqiye Teyran'ın eserleri, günümüze kadar hem yazılı hem de sözlü şekilde aktarıla gelmiş.
Bu yeşil denizinde '' Feqiye Teyran Yolu '' yapılmış. Bu yol yaklaşık 200 metre uzunlukta. Bu yolda yürümeye başladım. Tabiatın Kralı'nın eserlerinden bölümlerin bulunduğu tabelalar bu yola anlam katmış.
Her tabelanın önünde ve ardında bulunan Feqiye Teyran sözlerinin anlamları çok derin... Anlamaya çalışan için bu yol bitmez...Bu yolda epey bir süre kaldım. Her tabela, her söz, her ifade bana müthiş bir haz verdi.
Feqiye Teyran'a bir kez daha saygı ile selam verdikten sonra bu yeşil dünyanın ahşap merdivenlerinden çıktım.
Rota, bu çok güzel yoldan yine Bahçesaray.Böyle özel bir ana tanık olunca durmadan yapamadım. Kadınları rahatsız etmemeye çalışarak onları, yaptıkları işi izledim uzaktan. Neşe içindeydiler, onları görüntüledim...
Küçükbaş hayvanların kırkılan yünleri akarsu kenarlarına getiriliyor. Güneş yardımı ile kurutulan yünler kadınlar tarafından tokaçlarla dövülerek yumuşatılıyor Bir sonraki adımda ise akarsuda yıkanan yünler tekrardan kurutulmaya bırakılıyor. Son olarak uzun sopalarla çırpılan yünler tarandıktan sonra iplik haline getiriliyor.
Bahçesaray'a az bir yol kalmışken başka bir sürpriz beni karşıladı. Müküs Irmağı kenarındaki kalabalık ve hareketliliği görünce durdum.TRT ekibi tarihsel bir dönem filmi çekimi yapıyordu. Bahçesaray İtfaiyesi aracının uzatılmış bomundan çekim yapan ekibi ve coşkun akan ırmakta soğuk suyla mücadele eden oyuncuları ben de izlemeye başladım.
Film ekibi ve yönetmeniyle tanıştım. Sonra yaşlı bir beyefendi ile tanıştırdılar. Bu değerli insan, Bahçesaray'ın efsane Belediye Başkanı Naci Orhan'dı. Bu tanışma beni çok memnun etti. 1978 de Uğur Dündar'ın röportaj yaptığı Naci Orhan, Bahçesaray'ın tarihsel bir hafızası adeta. Neler görmüş, neler yaşamış... Onlarla yaptığımız kısa sohbet çok iyiydi.
Bahçesaray'a veda edip Çatak yönünde ilerlemeye başladım. Müküs Irmağının doğduğu mağarayı görmeden ayrılmak istemiyorum.
Çok geçmeden kaynağa geldim. Bu ne olağanüstü güzellik. Bahçesaray tüm güzelliklerini bir bir cömertçe sunuyor...
Oturdum ve seyrettim... Hayat nasıl da muhteşem. Nasıl gösterişli, nasıl süslü. Bu dünyadan göçüp gidenleri, bu güzellikleri yaşamış olanları düşündüm...
Kendi içinde özel bir yaşamın olduğu Bahçesaray, bereketli toprakları ile dikkat çekici. Buranın insanları bu zorlu koşullar altında kendi kendilerine yetebilmeyi öğrenmişler.
Güneydoğu Toroslar'ın Van Gölü'nün güneyindeki uzantısını oluşturan Kavuşşahap Dağları'nın (İhtiyar Şahap Dağları) güney yamaçlarından çıkıyorum. Kavuşşahap Dağları'nın deniz seviyesinden yüksekliği 3650 metre ve Türkiye'nin beşinci büyük buzullaşma alanı.
Yollardan bu manzaraların tadını çıkararak çıkarken 17.04.2022 tarihinde Ulusal haber bültenlerinde yayınlanan bilindik bir haber aklıma geliyor:
'' Van da 4-5 Şubat 2020 de meydana gelen çığ faciasında 42 kişinin yaşamını yitirdiği, 84 kişinin de yaralı kurtarıldığı Van-Bahçesaray kara yolu, bu yıl da çığ riski nedeniyle ulaşıma kapatıldı. Bu süreçte bir çok noktaya çığ düşerken, 3 ay kapalı kalan kara yolunu açmak için Karayolları 11. Bölge Müdürlüğü'nce çalışma başlatıldı. Havaların ısınması ile harekete geçen ekipler, 4-5 metre yüksekliğinde kar tünelleri açarak güçlükle ilerledi. 20 gün süren çalışmaların ardından Van-Bahçesaray kara yolu, dün ulaşıma açıldı. Yolun açılması ile aylardır bölgeye gelemeyenler, araçlarıyla geçiş yaptı.''
Tam da o bölgedeyim. Bölgenin makus talihi, yıllar geçse de, teknoloji ilerlese de, uzakları yakın eden yollar yapılsa da aynı...
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder