Sayfalar

22 Şubat 2022 Salı

 BURASI MUŞ'TUR YOLU YOKUŞTUR ...       ( MUŞ )

Muğlan Geçidi'ni aşıp sisler içindeki düz ovaya baktığımda, 7 den 70 e hepimizin bildiği bir türkünün sözleri geliyor aklıma...
'' Burası Muş'tur, yolu yokuştur. Giden gelmiyor, acep ne iştir.. ''
Renkli, tılsımlı ve ihtişamlı bir geçmişe sahip bu şehri görmek için, sonbaharda sararmaya başlamış meyan köklerinin kapladığı Muş Ovası'nın uçsuz bucaksız görünen düzlüklerinde sabahın erken saatlerinde Muş'a doğru ilerliyorum. Yaz gelince çayır çimen, güz gelince çöker duman, bereketin kaynağı , ünlü Muş Ovası'nda sürüler güzel görüntüler oluşturuyor. Giden neden gelmez ?. Muş'lulara ya da Muş'u bir defa görenlere sorarsanız cevabı şöyle verirler: '' Muş; havası, suyu ve güzellikleriyle gerçekten bir yeryüzü cennetidir. Cennete gidenin bir daha geri döndüğü görülmüş mü ? ''
Genişliği 25 km, boyu 80 km ile Doğu Anadolu Bölgesi'nin Iğdır'dan sonra gelen en büyük ovası. Uçsuz bucaksız Muş ovasına can veren Murat ve Karasu nehirleri coşkun akarak Fırat'ı oluşturuyor. Muş adının İbrani'ce '' Sulak verimli ve otlak '' anlamına gelen '' Muşa '' kelimesinden geldiği ileri sürülmüştür. Muş'un, geçmişten günümüze yeşil ve sulak bir ovaya sahip olması, bu rivayetin asılsız olmadığını, belirli bir gerçeğe dayandığını gösteriyor. Muş'un sulak anlamına geldiğini, eski tarihlerde şairin deyimiyle anlatan en güzel söz ise ; '' Ne yana baksam dağ ve deniz sanırdım Muş ovasının yalancı maviliğini '' 
Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun en güzel yanlarından biri de kahvaltı kültürü. Gittiğim yerlerde kahvaltıcılar kalite konusunda adeta birbirleriyle yarışıyor. Öyle büyük kentlerde olduğu gibi yalancı köy kahvaltıları yok, market ürünleri hiç yok. Muş'ta sabah çok erken '' Orkide Kahvaltı Salonu '' ndayım. Ürünlerin tamamı Muş'tan ve Muş'un köylerinden..
Kavurma Muş ovasının, dağlarının büyükbaş hayvanlarından, köy yumurtası ise enfes.
Köy kaymağı, petek bal, her çeşitten hazırlanan köy peynirleri tabağı, zeytinler enfes. Pide hemen yandaki fırından tüm ürünler masa da yerini aldıktan sonra geliyor. Sıcak ve dumanı tüterek. Bu da buraların alışkanlığı.. 
Bu arada, bu kahvaltı bir kişilik... Porsiyonların büyüklüğü hemen dikkatinizi çekmiştir.
Muş'un süzme ve petek balı yan yana.
Süt Kaymağı
Kendinizin canınızın çektiği gibi oluşturabileceğiniz sınırsız kahvaltı özgürlüğü...
Kavurmalar, sucuklar, çeşit çeşit yöre peynirleri..
Orkide kahvaltı salonu; gelen esnafa ve evlerine kahvaltılık ürünler almaya gelenlere de hizmet veriyor. Aynı zamanda bir şarküteri gibi.

Unutamayacağım kahvaltılardan birini yaptıktan sonra, Muş Kenti'ni keşfetmeden önce Muş - Varto yolunda ilerlemeye başladım. Muş -  Varto yolunun 13. km sinde bulunan '' Tarihi Murat Köprüsü '' uzun zamandır görmek istediğim bir yer..
Murat Nehri'nin büyüklüğü ve debisi karşısında hayran kalmamak mümkün değil.

Aladağ' dan doğan, Muş ovasından Menderesler çizerek geçen Murat ve Karasu nehirleri bu topraklara binlerce yıldır hayat veren isminin ilham kaynağı olduğu su kaynakları.
Murat Nehri ve Köprüsü, düğün fotoğrafları için doğal stüdyo olmuş görünüyor. Bu çiftin güzel anlarına da tanık oldum.

Muş Ovası yaz aylarında, kilimlerinin renkli tonlarına bürünüyor. Sonbaharda ressamlara ilham veren eşsiz görüntülere, kışınsa gelinlik beyazına..
Doğa, özellikle Mayıs başlarında en güzel hediyelerinden birini veriyor Muş Ovası'na. Kırmızı görünümüyle Muş Lalesi.. Muş Lalesi, şehrin sembolü.
16. yy. da Avrupa ülkeleri Muş Lalesi'nin soğanından adı Hollanda ile özdeşleşen Laleler üretmişler. Eski zamanlarda yabancı Krallara lale soğanı hediye edilirmiş. Lale bu amaçla yurtdışına gitmiş, renkleri ve ırkları değiştirilerek bugün Hollanda lalesi diye bildiğimiz lale aslında Muş Lalesi.. 
Muş ovası yoğun kar yağışından sonra bereketi ve yeniden doğuşu yaşıyor. Nisan yağmurlarıyla taze gelin gibi süsleniyor, bu süslerin en değerlisi de Muş Lalesi. Güzelliğin, zarafetin ve tutkulu aşkın sembolü Lale... Ressam'ın tuvaline çizdiği gibi ova kırmızıya bürünüyor, dağlar yeşile ve beyaza.
Doğa harikalarından biri sayılan Muş lalesinin anavatanı Orta Asya. Orta Asya'dan Hun askerleri tarafından getirilip Muş'un '' Suboyu (Hunan) '' köyüne ekilmiş. Zamanla ve doğal koşullar yüzünden tüm Muş ovasını kaplamış. Doğal ortamda kendiliğinden yetişen bu endemik çiçek her yıl 15 günlük ömrüyle Muş ovası ve dağlarını süslüyor. Ancak yanlış tarım ve ilgisizlikten dolayı Muş ovasını süsleyen lalezarlar (lale bahçeleri) giderek azalmış. Laleye sahip çıkma adına Muş'un Korkut ilçesinde Mayıs ayının ilk haftasında her yıl lale festivali yapılıyor.
Tarihi Murat Köprüsü'nü içine alanda çok güzel bir düzenleme yapılmış. Sultan Alparslan Parkı, alan büyüklüğü bakımından Dünya'da ilk 50 büyük şehir parkından birisi. Avrupa'da ise ilk 10 büyük park arasında bulunuyor. Doğa severlere Muş Valiliği'nin bir hediyesi olarak tanımlanıyor.
Gezi alanları, hayvanat bahçesi, macera parkı, spor ve oyun alanları, seyir terasları, piknik alanları, kafeterya ve çay bahçeleri var. Sanatçı ve Sivil Toplum Kuruluşlarına tahsisli çarşısı da var.
Teraslı bungalovları burada geçirilecek güzel zamanlar için devlet tarafından çok kaliteli düzenlenmiş. Bunlardan birinin terasında oturarak efsane coğrafyaya karşı çayımı yudumladım..


Bir Selçuklu yapısı olan Tarihi Murat Köprüsü'nün 13. yy. da yapıldığı tahmin ediliyor. 143 metre uzunluğunda, 4.77 metre genişliğinde ve 16-18 metre yüksekliğinde olan köprü 12 gözlü.


Alan o kadar büyük ve sosyal alternatifler bir o kadar çeşitli ki; Muş Şehir merkezi gezisi öncesi yarım günü burada geçirdim.
Nehrin çevresindeki bungalovlara bazı illerin isimleri verilmiş ve hepsi farklı yapılarda dizayn edilmiş. İzmir'in önündeyim...
Bir başka seyir terasından köprünün ve Murat Nehri'nin doyumsuz güzelliğini seyrediyorum.
Alanın kuzeyinde '' Vagon Kafeterya '' da çok özgün.

Harika manzaralar karşısında çok etkilendim.



Muş, doğal güzelliklerinin bozulmadığı ender yerlerden birisi. Muş ovasında Türkiye'nin en ağır kuşu olan '' Toy Kuşu '' bulunuyor ve uzmanlar tarafından dünyada sadece 11 tane kaldığı söylenen '' Telli Turna '' nın konaklama yeri Muş'un Bulanık ilçesinde bulunan Yoncalı Köyü'nde bulunuyor. Muş'un kendisine özgü bir yaban hayatı bulunuyor ve bu konuda çeşitlilik gösteriyor.
Dağları ve Bağ'larıyla ünlü olan Muş'ta yöreye özgü bitki çeşitleri bulunuyor. Bunlardan en önemlisi Muş Üzümü. Bunun yanında yöreye özgü '' Içkın (dağ muzu) '' , kenger, jağ, kak, sipidak, gülük (gülbahar) gibi bitkiler. Dağlarında yüzlerce çiçeklerden oluşan ve bu yöreye özgü dağ çiçekleri yetişiyor.
Tarihi Murat Köprüsü'ne bu son bakışlardan sonra Muş Kent Merkezine döndüm.
Öğlen yemeğinde tavsiye edilen bir çok alternatif içinde '' Eywan '' ı tercih ettim.
Menüsü et ağırlıklı olan Eywan'da ; kepaplar, pideler ve yöreye özgü lezzetler bulunuyor. Ben, yine çok önerilen Yoğurtlu Kebap'ı istedim. Has tereyağı ile lezzetine lezzet  katılmış bu kebabı çok beğendim.
Önden gelen ikramlarda bir o kadar iyi.
Yemek sonrası çay ile birlikte ikram ettikleri dondurmalı irmik tatlısı ise onların bir klasiği..
Fırında hazırlanan '' Kuzu Gerdan '' ise dillere destan. Kalabalık gelirseniz mutlaka isteyin. Ben izin alarak, Muş'a özgü Kuzu Gerdanı, servis edilmeden önce fırın çıkışı görüntüledim.
Çağ Kebabı' da çok tavsiye edilen lezzetlerinden..


Eywan, Muş'lular ve Muş'a gelenler tarafından çok tercih edilen bir mekan.. Daha geniş bir zamanda Muş'a gidersem; Domatesli Lahana dolması, Muş Köftesi, Kaburga dolması, Yumurtalı Kenger Yemeği, Jağ yemeği, Ayran Aşı ve yöreye has tandır ekmeği ile şehrin damak zevkini gösteren yemek türlerini yapan yöresel lezzet lokantalarını da mutlaka bulacağım.

Muş'a gidenler bilir, yolu yokuş değildir. Ovaya, geçtiği her yere can ve hayat veren Murat Nehri, bu düzlükte daha bir durgun ve sessiz. Adını verdiği ovanın güneyindeki dağ sıralarının eteğine yerleşmiş Muş.
Yükseklerden bakıldığında ilin ova yönünde genişlediği görülüyor.
Bazı araştırmacılar, M.S. 4. yy. da '' Muşat '' adlı bir kralın şehri kurduğunu ve adını verdiğini söylerler. Ünlü gezginimiz Evliya Çelebi ise şunları anlatır :
'' Muş kelimesi Farsça'da Fare demektir. Tanrılık iddiasında olan Nemrut'a ilahi bir ceza olarak, fare yaratılmış. Muş şehri yakınında bir mağaradan çıkan kedi büyüklüğündeki fareler Nemrut'un bütün kavmini yemiş bitirmiş. Bu farelerin soyunu Büyük İskender'in ünlü bilgini '' Filikos '' kurutmuş. O günden beri Muş'ta fare olmazmış. Muş adı bundan dolayı verilmiş. ''
Uzun ana caddeden yukarıya doğru Muş'un tarihi yerleşim yerine doğru yürüyorum. 
Muş'un yalnızca Lalesi değil üzümü de sınırları aşmış, 1800'lü yıllarda Fransa'ya gönderilen şıralardan üretilen Bordo şarabı, Muş üzümlerinden elde edilmiş. Son yıllarda ömrünü tamamlamış bağların iyileştirme çalışmaları yapılarak eski bağ alanları yeniden üretime hazır hale getirilmiş. Siyah, beyaz ve mor renkte ince kabuklu, çekirdekli nefis tadıyla Muş üzümü bir çok çeşide sahip.
Muş üzümü, Muş yöresinde 1800 - 1900 yıllarında Sovyetler Birliği'nden Muş'a getirilerek dikildiği, yörenin iklim şartlarına iyi adapte olduğu gibi Muş'ta kaliteli '' Muş Üzümü '' üretilmesine başlanmış. Muş'ta derler ki : '' Bağı kaz üzüm olsun, yemeye yüzün olsun ''







Üzüm mevsiminde Muş'a geldim. Enfes Muş üzümü her yerde, her köşe başında diğer doğal meyveler ve sebzeler ile birlikte..
1944 yılı Ağustos ayında Muş halkı farklı bir heyecan yaşıyordu. Ankara Devlet Konservatuvarından yöresel türküleri kayıt altına almak için özel bir ekip bölgeye gelmişti. 11 Ağustos 1944 Cuma günü kayıt aşamasına gelinmişti. Kayıtlar için seçilen İlkokul'dan yükselen nağmeler balmumu plaklara kaydedilerek arşivleniyor ve sonsuza uzanacak bir ezgisel köprünün yapısı oluşturuluyordu. Bu derleme sırasında 52 tane sözlü müzik kaydediliyor ve bunun dışında oyun müzikleri de kaydedilmiş. Bu ekibin içinde sadece Muzaffer Sarısözen yok tanınmış Edebiyatçılarımızdan Halil Bedi Yönetken var. Derlemelerin ilk aşamasında Adnan Saygun bile var. Genç Cumhuriyet'in sevimli küçük ili Muş'tan günümüze uzanan nağmeler, buram buram Anadolu, hasret kokuyordu. Ama bir tanesi vardı ki; işte o tarihin ta kendisiydi. Düriye Keskin'den alınan bu plak kaydı yalnızca Muş'un değil Anadolu'nun hatta Balkanlar'dan Suriye'ye, Kafkaslar'dan, Rumeli'ye uzanan bir destanın anıtsal hikayesidir. Bu türkü koca bir nesle mezar olan çöllerin, tepelerin, denizlerin dile gelmiş ağıtıdır. Bu ağıt en büyük şehitliğimiz Yemen'e gidip te dönememenin hüznüdür. 
Burası Muş'tur yolu yokuştur
Giden gelmiyor acep nedendir ... diye devam eden o sözler.

Muş'ta çay tutkusu başka bir boyutta. Közde çay yapılan yerleri her yerde görüyorum. Hatta ana cadde üzerinde bile..


Bu coğrafyada, tabureler üzerinde çay ile yapılan sohbetlere de alıştım..
Muş'u yukarılardan izlemek üzere, kale ve kale parka çıktım.


Bu bankta oturup, Muş'un doğusunu seyretmek için mola verdim. 

Kale Park cafe den ovaya uzanan Muş kentini izledim. 


Atalarımızın taşına toprağına ruhunu üflediği Anadolu'nun geçmişi çok eskilere uzanan şehri Muş. İhtişamlı tarihi, kültürü, abidevi eserleri, folklorik değerleri, inançla yaşattığı gelenek ve göreneği ile Türk medeniyetinin ana duraklarından biri. Sıcak güneşi, soğuk karı, lalesi, üzümü, endemik bitkileri, zengin flora dokusunun oluşturduğu renk harmonisi ve insana sonsuzluk duygusu veren uçsuz bucaksız ovasıyla Anadolu'ya açılan kapı.
Muş, 1935 yılında Vilayet olmuş. Doğu Anadolu Bölgesinde yer alan, eski çağlarda '' Taron '' diye bilinen ve ismi daha birçok efsaneyle ilişkilendirilen Muş, sulak ve verimli topraklar anlamına geliyor. En eski tarihi mekanları Urartu döneminden kalma antik kentleri ve yerleşim yerleri. Buradaki; Urartu, Bizans ve İslami dönem kalıntıları geçmiş medeniyetlerin izlerini saklıyor.
Sivil ve dini mimari de Selçuklu etkisinin görüldüğü Muş'ta zaman zaman Osmanlı izlerine rastlanıyor.
Muş eski çarşı da dolaşırken, bakır ev eşyaları imal edip, satışını yapan bu dükkanı gördüm. '' Bakırcı '' isimli bu dükkanın tabelasında 1933'den bu yana yazısı dikkat çekici.. 

El emeği bakır ve ahşap ürünleri göz alıcı.
1343 yılına tarihlenen '' Hacı Şeref Camii '' Muş'un tarihi değerlerinden.



Anadolu'nun değişik kentlerinde yaptığım gezilerde tarihi eserlerde ve özellikle camilerdeki mimari farklılıklar birer zenginlik. Her caminin kapısını araladığınızda başka kültürlere ait mimari harikalar görebiliyorsunuz.
Kapının ardında ne var sorusuna cevap bulurken dışarıya açılan bir pencere ve bir bakış noktası karşıma çıkıveriyor...

Ayakta kalmayı başarmış böylesine evlere rastlamak güzel. 
Alaaddin Bey Camii.. 1745 yılına tarihlenmiş.

Göz alıcı minaresinde, dışında ve içindeki taş işçiliği çok etkileyici.


Eski bir yapı olan belediye binası, eski çarşıya yakın ve önünde geniş bir meydan var.
979 yılında yapıldığı rivayet edilen dikdörtgen planlı, moloz taştan yapılmış Ulu Cami ve caminin önü bir buluşma ve toplanma yeri gibi.

Muş, Sultan Alparslan'ın şanı ve şerefiyle taçlanan özel bir şehir. Kışın nazlı bir gelin, yazın bolluk ve bereketiyle yüzleri güldüren medeniyetler diyarı. Kurtik' den esen rüzgarda al renge boyanan Lale'nin, kızarıp ballanan üzümün anavatanı.


Muş, denince en önemli değer tabiki Sultan Alparslan...  26 Ağustos 1071 Cuma günü ordugahta kılınan Cuma namazından sonra Sultan Alparslan askerlerine hitaben :  '' Düşman çok biz azız, şimdi burada, bu yerde Sultan yok. Ben de bir er gibi savaşacağım. Eğer şehit düşersem beni sırtımdaki ak kefenle gömün. Allah bizimle beraberdir. '' der.


1071 yılında Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan'ın Malazgirt savaşıyla Türklere Anadolu'nun kapısını açan Muş, yalnız Anadolu'nun değil, kendi kaderini de değiştirerek tarihini yeniden yazmış. Malazgirt Savaşı, Türk hakimiyetini bu topraklarda ebedi kılmış.
Muş, çok düzenli, güzel, yeşil alanı fazla bir kent. Dikkatimi çeken parklar da yürüdüm.. 


Muş Müzesi , tarihi bir yapı yeniden düzenlenerek yakın zamanda açılmış. Bu binayı görünce gezi fırsatını kaçırmadım. Muş'a gelirseniz yapılacaklar listesinde mutlaka Muş Müze'si gezisi olmalı.
Atatürk İlkokulu, Muş Valisi Tevfik Sırrı Gür döneminde (1937-1942) yapımına 1937'de başlanıp 1938 yılında inşası bitirilmiş. Muş merkezinde, Minare Mahallesi, Atatürk Bulvarı üzerinde modern bir ilkokul olarak eğitim öğretime açılmış. Okul binasının üst katına 1969 yılında İl' de açılan Muş Öğretmen Okulu taşınmış. 2020 yılında, Valilik tarafından bu binanın '' Muş Müzesi '' olarak kurulması ve bu binanın müzeye dönüştürülmesi için 2021 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı'na devri yapılmış.
Muş Müzesi, arkeolojik ve etnografik eserlerden oluşan seksiyonlarla ziyarete açılmış. Tarihsel dönemlere göre bölümlere ayrılmış. 
Hemen girişteki bu kitabe büyüklüğü ve iyi korunmuş haliyle hayranlık uyandırıyor.
Merdivenler ve koridorlar yapıldığı 1930'lu yıllara götürüyor.


Muş Müzesi'nin Etnografik Eseler Salonu, 18. - 19. yüzyıl ve Osmanlı dönemi eserlerini kapsıyor. Bu eserler; süs eşyaları, günlük kullanım eşyaları, ateşli ve ateşsiz silahlardan oluşuyor.




Sikke Salonu (Coin Hall) : Madeni para veya eski dilde sikke; altın, gümüş, bakır, bronz, alüminyum vb. alaşımından yapılan para anlamına geliyor. Sikke kavramı daha çok tarihi madeni paraları tanımlamak için kullanılıyor.

Müzede en çok dikkatimi çeken bölüm ise çocuklar için oluşturulan kütüphane ve çalışma salonu oldu.



Karaz kültürü eserlerini ilk defa Muş Müzesi'nde gördüm. Karaz kültürü için en önemli özellik, siyah açkılı çanak çömlek yapımı. Kabartma bezeme, kazıma bezeme ve baskı-oluk bezeme olarak üç ana tipte bezeme yapılmış.


Müze, geniş bir koleksiyona sahip.
Urartu Saray Seramikleri de sergileniyor.


Zamandan zamana açılan pencereden baktım...
Müzenin koridorlarında duvarlarda Muş'un doğasını gösteren görüntülere bakakaldım.

Muş'lu fotoğraf sanatçısı ve doğasever '' Adem Kapan '' objektifinden görüntülerle Muş'a bir daha hayran kaldım.


Muş merkez de ve merkeze yakın bölgelerinde geçirdiğim bir günden sonra ayrılma zamanı yaklaşıyor. Bir diğer tavsiye edilen lezzet durağı için '' Şark Kebap Salonu '' na gittim.
Pidelerin pizza gibi yapılması ilgimi çekti. Kuşbaşılı kaşarlı pide, görüntüdeki gibi büyük boyutta geldi. Pide enfesti. Buralarda ne sipariş verirseniz, az ya da çok, önden mutlaka ikramlar geliyor. Muş da ayrıca çorba ikramı da oluyor...
Şark Kebap Salonu, kapalı alanı ve yeşillikler içindeki bahçesiyle çok nezih bir uğrak alanı. Tıpkı Eywan gibi çok popüler.



Muş, Anadolu'nun kapanmayan kapısı, doğal güzellikleriyle göz kamaştıran şehir. Renkli, tılsımlı ve ihtişamlı bir geçmişe sahip bu şehri görmek, misafirperverliğini yaşamak istiyorsanız Muş'u mutlaka görmelisiniz.
   Muş'tan geç saatlerde ayrılırken Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun '' Türküler Dolusu '' şiirinin dizeleri aklıma geliyor...
'' Köy türküleri
Dilimizin tuzu biberi
Memleket ahvalini onlardan sor
Kitaplarda değil, türkülerde ara Yemen'i
Öleni, kalanı, gidip gelmeyeni..
Ben türkülerden aldım haberi ''

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder