Sayfalar

27 Nisan 2017 Perşembe

ALP'LERE YOLCULUK / AVUSTURYA  23-26/04/2017
Liebherr Türkiye'nin daveti ile 23-26.04.2017 tarihlerinde İsviçre,Avusturya ve Almanya'da çok özel bir gezi yaptık.Benim gibi dağkolik/doğakolik biri için eşsiz bir gezi oldu.Kerim Bey'in özenli organizasyonunda; özel,planlı,doğru seçilmiş yerlerde hem ülkeleri,kültürlerini,insan özelliklerini,lezzetlerini yakından tanıma fırsatını buldum.Uzun yıllardır tanışamadığım nezih,kaliteli,seviyeli,donanımlı bir insan ile, güzel sohbetler,hoş diyaloglar ve her anı keyif dolu günler geçirdik.
23.04.2017 Pazar günü İzmir'den İstanbul Atatürk Havalimanı'na geldik.Buradan yine THY ile Zürih/İsviçre'ye 2.45 saat sürecek yolculuğumuz başladı.Rezervasyon, Business Class yapıldığı için ayrıcalıklı ve nasıl geçtiğini anlayamadığımız uçuşlar yaşadık.THY'larının kalitesini zaten uçuşlardan biliyorum ancak yurtdışı uçuşta daha özel hizmet gördük,
Güzel bir yolculuktan sonra Zürih Havaalanı'na indik.Kiraladığımız araçla Alp'lerde geçecek yolculuğumuza başladık.Zürih Havaalanı'ndan yarım saat mesafedeki Şehir merkezine geldik.
Limmat Nenri kıyısından yürüyüşümüze başladık.Zürih'te birçok tarihi bina bulunuyor.Limmat Nehri'nin her iki yakasında uzanan binalar ve katedraller güzel görüntüler sunuyor. 

Limmat Nehri, Zürih Gölü'ne dökülüyor.Göl üzerinde yüzen kuğuları ve ördekleri görmek mümkün.

14 Nisan 2017 Cuma

SALAŞ BARINAKTA BİR BALIK AKŞAMI
RUMELİ FENERİ-SARIYER/İSTANBUL


 İstanbul Boğazı balık tercihi için sayısız restoranın olduğu,manzarası ile de hoş anlar yaşatan bir eşsiz yerdir.Siz de benim gibi bazen birbirinin aynı gibi olan mekanlardan farklı bir yerde olmak isterseniz bizim yaptığımız gibi İstanbul'da bulunuyorsanız bile yollara düşmeyi göze almalısınız.
Salaş Barınak Restorana giden yol nasıl bir yoldur..
Yoldan öte görsel bir şölendir aslında..
Galata-Karaköy-Beşiktaş-Ortaköy-Bebek-Yeniköy-İstinye-Tarabya-Sarıyer-Rumeli Kavağı-Rumeli Feneri rotası (Boğazın Avrupa yakası) gidişi de dönüşü de aslında seyrin ve yolcuğun zirvesidir..
Boğazın Avrupa Yakası'nın Karadeniz ile buluştuğu,bambaşka,doğal bir balıkçı köyüne ulaşırsınız.
Araştırmalarım bizi, Rumeli Feneri'nin hemen altında bulunan şahane balıkçı barınağı,Karadeniz ve Boğaz manzarası olan Salaş Barınak Balığa kadar getirdi.
Özellikle Rumeli Kavağı'ndan sonra Karadeniz'in etkisini her anlamda hissediyorsunuz.Görüntüler,Rumali Kavağı'ndan sonra Rumeli Feneri'ne geliş yolundan..

İstanbul'un keşfedilmeyen (3.köprü ile keşfedilecek olan) ve bakir kalan köyü olan Rumelifeneri'nde 2000 yılı başlarında hizmete açılmış.Sarıyer'den 12 km devam edip,Boğaz'ın Karadeniz ile birleştiği bir noktada olan Rumelifeneri köyüne geldiğinizde yolun sonunda Balıkçı Barınağının yanında Salaş Barınak Restaurantı göreceksiniz.
Kendilerinin tanımı ile: ''Boğaz'daki Balık restaurantlarıyla kıyaslandığında ve dışarıdan bakıldığında virane ama içeri girdiğinizde şahane bir mekan'' ile karşılaşıyorsunuz.
Salonun ortasında bulunan şömine ateşi ve ahşap dekorun verdiği sıcaklık, güler yüzlü çalışanlar ve güzel lezzetlerle birleştiğinde gerçek keyif anları başlıyor. 

13 Nisan 2017 Perşembe

BALAT'TA KAFE KADRAJ'DA KAHVE MOLASI    FATİH/İSTANBUL
Balat, Haliç'te son zamanlarda olağanüstü tarihi dokusu ile gün yüzüne çıkmaya başlıyor.Güzel restarasyonlarla birbirini ardına açılan kafeler,küçük restoranlar,sanat evleri bu semti giderek ilgi odağı haline getiriyor.Fener Rum Patrikhanesi de Balat'ta bulunuyor.Balat'a gelirseniz burayıda gezi planınıza ekleyin..
Balat aynı zamanda esnafı ile yaşamın uzun yıllardır devam ettiği evlerde mahalle kültürünün de devam ettiği bir semt.
Balat gezisi sırasında bir şeyler içmek isterseniz çok alternatif var.Her biri şirin ve farklı dekorasyona sahip kafeler arasında biz tavsiye üzerine Kadraj Kafeyi seçtik.
İçeride beş masası,dışarıda dört masası olan küçük ama çok samimi,ev rahatlığını yaşatan bir yer.
Türk kahvesi,dünya kahvelerinin çeşitleri,yaza özel rağbette olan milkshake ve limonatası,ev kurabiyeleri,kek ve pastalar güzel.
Sıcak çikolatalarının (üzerinde çikolata parçaları ile) ününü duyduk.Daha soğuk günlerde gelirsek bu samimi ortamda deneyeceğiz.
Türk kahvesi sunumu çok özenli.Yanında küçük kadehlerde Borovnisa (Yaban mersini suyu) geliyor.Çok lezzetli.Özel yaptırıyorlarmış.Hoş bir ikram oldu.

12 Nisan 2017 Çarşamba

BRIDGE RESTAURANT'TA PAZAR KAHVALTISI
NAKKAŞTEPE-BAĞLARBAŞI/İSTANBUL
İstanbul Boğazı'nın en güzel yerlerinden biri olan Nakkaştepe'de (Anadolu Yakasında) bulunan Bridge Restaurant,yıllardır şehire huzur katan seçenekler sunuyor.
Yıllar önce bir iş yemeği için akşam saatlerinde gelmiş, gece manzarası karşısında hepimiz çok etkilenmiştik.
Boğaz köprüsüne en iyi konumdan seyir zevki sunan Bridge Restaurant'a bir Pazar günü kahvaltı yapmak için geldik bu defa..
Rahatlık park yerinde başladı.Geniş giriş alanı ve otoparkı var.Kapıdaki güzel karşılama,masaya kadar eşlik ediyor.
Pazar günleri kahvaltı için çok tercih edilen mekana rezervasyonsuz gittik.08.45 gibi birçokları için erken sayılabilecek bir zamanda en güzel seyir zevkine sahip bir masaya buyur edildik.
Kahvaltı geniş ve kaliteli,görüntülerde görülenlerden sonra omlet,gözlemeler,pişiler,sucuk servisleri ile devam etti.
Kahvaltının sonlarına doğru garsona: ''Umarım artık bitmiştir'' diyecek kadar..
Devreye girmesi gerektiği anda sıkmadan hizmet veren eksiksiz hizmet dikkatimizi çekti.


ELMALLI PİDE  (ELMALLI AMCA'NIN YERİ)   TAVAS/DENİZLİ
Pide Cumhuriyeti coğrafyasından bir Pide efsanesi mekan daha..
150 yıldır bu işi yapan 5 kuşaktan pideci; Elmallı Amca'nın yeri.
Ne yerseniz hepsinin güzel olduğu,çalışanlarının güler yüzlü olduğu yer.
Hamur mayalı,kabarık ve diğer pidelere göre daha kalın.Bütün çeşitlerde içi bol malzemeli.
Yazı öncesi görüntü de Kıymalı-Kaşarlı pide ile başladık.Bol tereyağlı ve çok lezzetli.
Sırada, yöreye özel çökelekli peynirin kullanıldığı yumurtalı-peynirli pide..
Başka yerlerde bulamayacağımız Elmallı Amca'ya özgü nefis bir lezzet.
Yine buraya özgü bir yorum.
İçli dışlı tahinli-cevizli-ballı.Evet bol ballı.
Büyük pizza boyutlarında.Boyutlar yıllar yılı hiç değişmiyor.
Bitirmek isteseniz de bitiremeyeceksiniz ve geri kalanını paket yaptıracaksınız herkes gibi. Çayla çok iyi arkadaşlar.
MİKADO PİDE   BOZDOĞAN/AYDIN
Aydın,Yenipazar,Nazilli,Karacasu,Tavas arasında uzanan alan, benim tanımım ile ''Pide Cumhuriyeti'nin'' topraklarıdır.Nazilli merkezinden güneye doğru 30 km giderek ulaşacağınız Aydın'ın Bozdoğan ilçesi sırtını su kaynakları ile ünlü Madran Dağı'na yaslamıştır.
Mikado pide,yolunu çok uzatarak buraya gelenlere 40 yıldır Bozdoğan'a özgü pide lezzetlerini sunuyor.
Mikado Pide kurucusu Ahmet Aydın, 1968 yılında çırak olarak işe başlamış.Fırının başında çalışırken görmeniz mümkün kendisini.
Ahmet Aydın, mekanın adını bulmaca çözerken bulmuş. ''Otobüste bulmaca çözüyordum.Japon İmparatorları'na verilen ünvanı soruyordu.Yanıt Mikado'ydu.Salonumun adını Mikado koydum.'' diye anlatıyor.
Görüntü'de, yöre peyniri ile yapılan yumurtalı-peynirli pide..
Başlıbaşına çok üst bir lezzet.Ama burada bu pidenin üzerine cömert bir şekilde manda kaymağı konuyor.Pide lezzeti başka boyutlara ulaşıyor..
Kıymalı pide üzerindeki terayağ da yöresel.
Bu kaymağın lezzetini aldıktan sonra diğer pide çeşitlerinin üstüne de aynı kaymaktan isteyeceksiniz emin olabilirsiniz..
Ama hamuru lezzetin sırrının başlangıcı bence.Fırın ısısı,fırının içindeki tuğlanın cinsi ve odun miktarı da önemliymiş.
Yuvarlak denilen kıymalı pide,kuşbaşılı pide,pastırmalı pide de çok güzel.
Çorba ve sulu yemek çeşitleri de var.
Pidelerin yanında yörenin Madran Gazozu iyi bir tercih olacaktır.
Bu yörede pidenin üstüne sıkılmak üzere turunç gelir.
Sırada başka bir başyapıt..Mikado'ya özgü yorumu ile..
Tahinli-cevizli pide.Hamuru,tahin ile hazırlanıyor.Piştikten sonra içine bol miktarda manda kaymağı konuluyor ve kapatılıyor.Kaymak, tahin ile bütünleşiyor bu arada.Dilimlendikten sonra masaya geliyor.
Hafif şekerli,muhteşem bir lezzet..
Tahinli pidenin bu şeklini sadece burada gördüm.
Garson, ''Finali istermisiniz ? '' diye sorar ise bilin ki bu gelecek..

11 Nisan 2017 Salı

SANDRAS DAĞI'NDA 11 YIL ARADAN SONRA
BEYAĞAÇ/DENİZLİ
Bu harika göl ve arkasındaki dağların güzeli Sandras Dağı benim için çok anlamlar ifade eder.
İçimdeki uzun yürüyüş tutkusunun, bir grupla yürüme başlangıcı 2006 yılı başlarında gerçek oldu.
İDADİK (İzmir Dağcılık Ve Doğa Sporları İhtisas Kulübü) ile önceleri hafta sonları günübirlik doğa yürüyüşlerinin zorluk derecesini arttırarak yaz temel eğitimine başladık.Ciddi eğitimler,kaya tırmanışları,pratik uygulamalardan sonra seçilen ilk eğitim dağı Sandras'dı. 
Bütün dağlar ve zirveleri ayrı bir güzellik.Ama dağların güzeli o zamandan bu yana hep aklımda kaldı.O kadar farklı dağlara gittik ama yolum Sandras'a bir daha düşmedi.Sadece 2014 yılı yazında araç ile Kartal Gölü'ne kadar çıktık o kadar..
8-9/Nisan/2017 tarihlerinde Sandras'da olma imkanını yarattım.Bloğumun yaratıcısı değerli kardeşim İlhan ile Cumartesi mesai bitiminde düştük yollara.
Nisan 2006 - Nisan 2017... Aynı mevsim,aynı zamanlar.
İzmir-Aydın-Nazilli-Karacasu-Tavas yolundan 4 saatlik bir yolculukla hava kararmak üzere iken Beyağaç ilçesine ulaştık.
Bölgedeki hava durumunu son birkaç gün meteoroloji'den devamlı takip ettim.Çok soğuk bir hava bekleniyor.Kamp yeri ile ilgili
düşüncem: 1900 m deki Kartal Gölü.Beyağaç ilçesine ulaştıktan sonra buraya yaklaşık 40 km bir yol var.Yol stabilize bile değil.Umarım hep böyle kalır..Gerçekten değer bilen,iyi niyetli insanlar,zorluklara katlanarak buralara gelebilir.Buralar hep doğal,hep temiz,hep yaban kalır...
Kartal Gölü yerine 1500 m deki Karagöl'de kamp atmaya karar veriyoruz.
Doğru karar verdiğimizi sabah daha iyi anlayacağımızı bilemeden..
Karagöl'e karanlık havada küçük yön levhalarını takip ederek,devamlı çıkarak saat 20.00 gibi geldik.
Sessiz ve doğal dünya.Ay ışığı dolunaya yakın,yer yer yıldızlar görülebiliyor.
Göl kenarındaki izleri yol bilerek ilerlerken 500 m ileride bir ışık gördük ve oraya yöneldik.
Işık; 2 araçla tesadüf o ki, İzmir'den gelen 5 kişilik bir doğasever grubundan geliyormuş.Biraz sohbet ettik.Karagöl'de kamp yapacaklarmış.Bu yıl daha yukarılarda çok fazla kar olduğunu söylediler.
Bizde onların 50 m ilerisinde göle çok yakın uygun bir yerde durduk ve ilk olarak çadırlarımızı kurduk.
Göle 2-3 m mesafede güvenli ateş yakma alanı oluşturarak,denemelere başladık.Denemeler diyorum çünkü yerlerdeki odun parçaları ıslak ve nemli.Uzun çabalardan sonra bulduğumuz kuru dallar ile ateşimiz yaktık.Hava -6 derece.
Soğuk çok önemli değil ama doğada yakılan ateş ayrı bir moral oluyor.
Ateşte yaptığımız çay,sohbet,hemen önümüzdeki gölün gizemli,puslu görüntüsü,tam karşımızda Sandras'ın zirvesi,gece bile görülebilen kar beyazlığı muhteşem oldu..
Saat 23.00 gibi artık çadırlarımıza geçmeye karar verdik.Komşularımızda uyumaya geçmişler.
Zaten geçmeye başlamış ateşimizi de söndürmeyi unutmadık..
Yarın sabah erken kalkacağız.Planımız 06.30 gibi uyanmak,dağ kahvaltısından sonra zirveyi denemek..
  Bu arada telefonlar çekmiyor.Frekans kirliliği yok.Uyku tulumlarımız içinde olabildiğince konforlu bir uykuya dalıyoruz.
Sabah saat 06.15 de kuş sesleriyle uyandım.Çadırımın kapısı açtığımda karşılaştığım manzara..İşte hayat..
Bu görüntüyü çektim.Bir süre böyle baktım...

10 Nisan 2017 Pazartesi

İZBELİ ÇİFTLİĞİ'NDE DOĞA VE LEZZETTEN ÇOK FAZLASI   KASTAMONU
Kastamonu ve coğrafyasına, 2004 yılında ilk gördüğümüz andan itibaren hayran kaldık.İzmir'e uzak bu güzel İl'e sıklıkla gidemesek de,hep gezi planlarımız içinde oluyor.Fırsat bulduğumuzda daha uzun kalabilmek,ilçelerine, tüm güzelliklerine,kültürüne,tarihine,doğasına tanık olabilmek için heyecan duyuyoruz.
2009 yılındaki gezimizde gittiğimiz İzbeli Çiftliği,doğa'sından lezzetlerinden çok daha fazla şeyler ifade ediyor.
Orada bir de Sabiha Teyze var ki..
Birçoklarının tanımladığı gibi ise, Sabiha Ana..
Nereden yazıma başlasam diye düşündüm İzbeli Çiftliği'ni yazarken.
Öncelikle fazlalıklarından birisi: Tarihi..
   Osmanlı Padişahı 4.Mehmet (Avcı Mehmet) tarafından 1651 yılında, 860 dönümlük alan üzerinde kurulu ve etrafı ormanlık alanlarla çevrili olan bu çiftlik arazisi İzbeli Sülalesi'ne bağışlanmış.
Osmanlı Ordusu Tımarlı Sipahileri bu çiftlikte yetiştirilmiş.Çiftlik bir Sipahi Ocağı imiş.İzbeli Çiftliği,geçmişten günümüze fazla bir değişikliğe uğramadan,doğal çevresi korunarak gelmiş.
Padişah 4.Mehmet'in fermanı ile İzbeli Aile'sine bağışlanan Çiftlik ve özellikle konak günümüzde bir müze işlevi de görmekte.Odalarında tarihin değişik dönemlerini otantik bir ortamda yaşatan konakta bulunan eşyalar Sabiha İzbeli tarafından yıllarca korunmuş.
Sultan Abdülmecid'in fermanıyla tımarlı sipahi ocaklarının kapatılmasının ardından çiftlik İzbeli ailesinde kalmaya devam etmiş.Bugün Türkiye'de ayakta kalmayı başaran tek Tımarlı Sipahi Ocağı burasıymış.
Atatürk'ün 1925 yılında Kastamonu'ya yaptığı ziyarette kullandığı yatak örtüsü İzbeli Ailesi tarafından Kastamonu Kent Tarihi Müzesi'ne bağışlanmış.
Babaanneleri (rahmetli) Hafız Selman İzbeli hanımefendi;Kastamonu Müdafa-i Hukuk Cemiyeti Kadınlar Kolu kurucularından ve Kastamonu'da ilk kadın Belediye Meclis Üyesi.Sıkı bir Atatürk hayranı imiş.
Kahvaltı Türkiye'nin en iyileri listesinde..
Ormanın içinde kurulan ve Sabiha Teyze ve oğlu Serdar İzbeli tarafından işletilen 400 yıllık çiftlik,2002 yılından bu yana doğanın içinde kahvaltı yapmak isteyenlere kapılarını açıyor.
Taze sağılmış süt,ateşin üzerinde dumanı tüterek bekliyor.Sahanda yumurta,peynir çiftlik ürünlerinden.
Kahvaltı tatlı ağırlıklı.Yine kendi yaptıkları;Dut,kızılcık,erik,vişne gibi 15 çeşit reçel ve marmelat benzersiz.
Domates ve biberler organik ve yine çiftlikte yetiştiriliyor.
Çiftlik topraklarına ekmek için,doğal ve organik tohum yetiştiriyorlar.Asla suni gübre ve sentetik ilaç kullanmıyorlar.

Kastamonu'nun ünlü etli ekmeği,ayran ve eğşi'side özenle hazırladıkları ve beğenilen lezzetlerinden.
Soğuk zamanlarda giderseniz konakta soba keyfini de yaşayabilirsiniz.
Sabiha İzbeli bir röportajında; eşini kaybettikten sonra hacca giderek çocuklarına devretmeyi düşündüğü çiftliği gelen talepler dolayısıyla kapatamadığını söylüyor.Kentin ileri gelenlerinin çiftlik ve içindeki konakları turizme kazandırmasını istediklerini belirten Sabiha Teyze, ''Daha önceleri çiftliği ve konağı gezmeye gelenlere ikramda bulunurdum.Sonra yetkililer insanların daha rahat gelmesi için çiftliği turizme kazandırmamı istedi.Ben 'nasıl olur,insanlardan para isteyemem ' dedim.2002 yılında çiftliği turizme açınca da günlerce gelenlerden ücret almadım.Sonunda beni ikna ettiler.Şimdi konağımızda kahvaltı ve yöresel ürünler veriyoruz.Çok sayıda üst düzey misafir de gelerek çiftliği ve konağı gezdi.Asıl amacının anahtarları dahi el yapımı olan Osmanlı'dan kalmış bu çiftliği yaşatmak.'' diye anlatmış.
Kahvaltıyı konakta nasıl bir ortamda yapıyoruz ?

7 Nisan 2017 Cuma

CUNDA'YA AGİOS YANNİS'DEN BAKMAK
Eskiden Rum'ların Kokulu Ada (Moshinos) dedikleri Cunda etrafı çam ve zeytin ağaçlarıyla dolu bir küçük cennet.Rumlar için de önemli bir dini merkezmiş.
Adanın tepelerinden her fırsatta,içiçe girmiş koyları,zeytin ve çam ormanlarını izlemek çok keyiflidir.
Agios Yannis Şapeli önündeki terastan bakmak ve o anı yaşamak benim için çok özeldir.
Ufka ve manzaraya bakakalmanın görüntüleri çok şeyi ifade edecektir size.
Cunda iskeleden tarih içinde yolculuk yaparak,Cunda'nın rengarenk tarihi evlerinin ve dar sokaklarının arasından ulaşabilirsiniz buraya.
Deniz kıyısından tepeye baktığınızda göreceksiniz burayı.Rota size kalmış.Her defasında farklı bir sokaktan,farklı güzelliklerden,farklı zamanlarda buraya ulaşmak güzel oluyor.
Her gelişimizde büyüleyici Ayvalık ve Adaları ile Cunda manzarasına hakim kafesinde dinlenmek,manzaranın keyfini çıkartmak vazgeçilmezimiz.
Yazın serinlik diğer mevsimlerde başka güzel havalar karşılıyor..