AKDAMAR ADASI'NDA BADEM ÇİÇEKLERİ ARASINDA (VAN)
Bu coğrafyaya ilk ayak bastığımda kendimi adeta büyülü bir ortamda hissettim. Öyle bir coğrafya ki etkilenmemek mümkün değil.Bir başka diyara gittik Nisan ayı başında. Hayal etmek güzeldir ama asla yaşamanın kendisi değil..
Bilemezdim; Badem ağacı çiçeklerinin açtığı ve kokuların baş döndürdüğü, Ağrı, Nemrut, Süphan, Artos, İhtiyar Şahap Dağları'ndan gelen rüzgarların sarmaladığı bu dünyanın bu kadar güzel olduğunu.
Van Gölü havzası; birbirinden güzel adaları, yeşil ve maviyi muhteşem bir biçimde birleştiren ve el değmemiş enfes koyları, turistin ayak basmadığı verimli toprakları, yılkı atlarının gezindiği, kurt efsanelerinin dillerden düşmediği, canavar söylemlerinin her gün yeni bir şekil aldığı bu coğrafyada yolculuk yapmak yaşamımızda bir önceliğe sahip olsa gerek..
Binlerce yıllık tarih ve muhteşem doğa ya da yalnızca kurt ve canavar hikayeleri ile avunmuyor buraya gelenler.
Ah Tamara'ya ne demeli ?
Güneşin çok erken doğduğu bu topraklarda güne bizde erken başladık. Siirt'den başlayan yolculumuz ; Baykan, Bitlis üzerinden Nemrut Dağı'nın eteklerinden Van Gölü'nü ilk gördüğümüz Tatvan ile devam etti. Gevaş'a gelmeden önce Akdamar Adası'na gideceğimiz iskeleye geldik. 20 dk sonra o büyülü ortama ulaşacağımız için heyecanlıyız. Akdamar Adası'nda Nisan ayının sadece ilk 10 gününde badem ağaçları pembe beyaz çiçeklerini açıyorlar. Biz çok şanslıyız. O kısa zamanın tam ortasında bu durumu bilmeden Van coğrafyasına adım attık. Motor çok beklemeden kıyıdan 2 km açıktaki Adaya hareket etti.
Akdamar Adası papazlarından birinin Tamara isminde çok güzel bir kızı varmış. Bu güzel kız adanın karşı tarafındaki sahil köylerinden bir Türk çobanına aşık olmuş. Her akşam hava kararınca göle girerek adaya doğru yüzen çobana sevgilisi ışıkla işaret verir ve adaya çıkmasını sağlarmış. Böylece sevgililer her gece buluşurlarmış. Günün birinde durumdan haberdar olan papaz , kızını bir odaya hapsetmiş. Gece olunca da adamlarını sarp yerlerine göndererek ışıkla işaret verdirmiş. Kendine kurulan tuzaktan habersiz olan çoban karanlık basınca göle girerek ışığa doğru yüzmeye başlamış. Ancak ışığa yaklaştıkça , adaya çıkılması mümkün olmayan sarp bir kayanın dibine yanaştığını fark etmiş. Son derece yorgun ve bitkin düştüğü için geri dönme imkanı bulamayan çoban, bütün gayretine rağmen sudan çıkamamış ve pusuya düşürüldüğünü anlamış.
'' Ah Tamara, Ah Tamara '' diye diye çırpınarak gölün soğuk sularına gömülerek kaybolmuş.
Ve o gün bugündür yöre halkı Akdamar adasının adının, çobanın sevgisine bu yakarışından geldiğini söyleyip durmuşlar...
Yüce dağların henüz erimemiş karları, masmavi göl suyu ve badem ağaçlarının pembe beyaz çiçeklerinin arasından bu güzel dünyaya girdik.
Her adımda başka bir koy, yolumuza çıkan tavşanlar,.. Uzun uzun bakarak, ufuklara uzanarak anın tadını çıkardım..
Kutsal Haç Kilisesi taşıdığı mimari özellik sayesinde Ortadoks Ermeni Kiliseleri arasında farklı bir öneme sahip.
Surp Haç Kilisesi, Kudüs'ten İran'a kaçırıldıktan sonra 7. yy'da Van yöresine getirildiği rivayet edilen '' Hakiki Haç'ın '' bir parçasını barındırmak amacıyla Mimar Manuel tarafından inşa edilmiş.
Kilisenin batı yönündeki ana kapıdan içeriye girelim..
Kilise, Ermeni mimari tarihi içinde eşsiz bir konuma sahip. Abbasi yoluyla Orta Asya Türk Sanatı etkilerini üzerinde barındırması önemini daha da arttırıyor.2006 yılında Van Müze Müdürlüğü'nce yapılan kazı çalışmalarında bulunan Katalikos Sarayı ve Ruhban Okulunun yapılışında, Sultan Abdülhamid Han'ın destek verdiğini anlatan 1884 tarihli belge giriş kapısından içeride sergileniyor.
İçeride bizi, plan bakımından merkezi kubbeli, dört yapraklı yonca biçimli haç plana sahip etkileyici ve büyük bir alan karşılıyor. Orta mekan yüksek kasnaklı, içten kubbe, dıştan piramidal külahla örtülü.
Kilisenin içerisini günümüzde büyük ölçüde bozulmuş olan freskler süslüyor. Bu fresklerde genel olarak Hz. İsa ile ilgili konular işlenmiş.Ada üzerindeki sivil yerleşimin 16. yy başlarına kadar canlı olarak varlığını sürdürdüğü ve 1535 Osmanlı-İran savaşında tahrip edildiği biliniyor. 16. yy dan sonra sivil yerleşimin bulunmadığı adada Kutsal Haç'a (Surp Khaç) adanmış bir Ermeni manastırı faaliyetini sürdürmüş. 19. yy sonlarında 300 civarında keşişin ikamet ettiği manastır, 1895 ve 1915 olaylarından sonra terkedilmiş. Adanın güney doğusunda kurulmuş olan kilise, mimari açıdan Ortaçağ Ermeni sanatının en parlak eserleri arasında sayılır.
Tekrar kilisenin dışındayız.. Her bir yönde büyüleyici görüntüler..Badem çiçekleri arasında baharın havasını soluyarak adayı keşfetmeye devam..Enfes koylar kendine çekiyor. Van gölünde yüzmeyi çok istesem de buna zaman yok. Yine bir başka zamana ertelenen şeylerden. Mutlaka Yapılacaklar Listesine bir aktivite daha..
Kilise yakınında hoş bir kafeterya ve Van yöresine özgü ürünlerin satıldığı bir mağaza var. Buraya doğru yürüyoruz.
Van kedisi tabii.. Olmazsa olmazlardan.Kızıl andezit taşından inşa edilmiş olan kilisenin dış cephesi, alçak rölyef şeklinde işlenmiş zengin bitki ve hayvan motifleriyle ve Kutsal Kitap'tan alınma sahnelerle bezenmiş.
Batı cephede Kral Gagik'i kilise maketini sunarken gösteren bir sahne yer alıyor.
Kiliseye batı ve güneyden birer kapı ile giriliyor. Kilisenin çevresi daha sonraki dönemlerde ilave edilen yapılarla kuşatılmış.Kilisenin dört yanındaki alınlıklarda İncil yazarları boydan tasvir edilmiştir. Bunlardan başka cephenin alt ve üst kesimlerinde, asma sarmaşığından oluşan kuşaklar dolanmaktadır.
Bu kuşakların içlerinde çeşitli dünyevi sahneler işlenmiştir. Av sahneleri, çeşitli hayvanlar, güreşçiler ve sarayla ilgili bir çok sahneye yer verilmiştir.
Ayrıca doğu cephenin tam ortasında asma sarmaşığı bordürünün içerisinde Abbasi Halifesi Muktedir başı haleli, bağdaş kurmuş vaziyette tasvir edilmiş.
Figürlü taş işçiliği bakımından dikkat çeken kilise; Hz. Havva'nın cennetten çıkarılması, Hz. Yunus Peygamberin denize atılması, Hz. Meryem ve kucağında Hz. İsa, Hz. Adem ve Golyad'ın mücadelesi, Samson Filistinli İkilisi, ateşte üç İbrani genci, Aslan ininde Daniel sahneleri bunların başlıcaları..Diğer giriş kapısının olduğu Güney cepheye ilerliyorum..
Adanın güney doğusundaki seyir terasına ve bayrak direğine doğru giden yola girdik..
Tarifsiz güzelliklerle yürüdüm..
Terastan muhteşem Artos Dağı..Adanın kuzeyinde bulunan kayalık tepeye neredeyse tırmandım. Bu tepeden Van gölünün kuzey manzarasını izlemeyi düşündüm. Ancak günlük program yetişmeyeceği için adanın kuzey kıyılarını görme fırsatını kaçırdım.
Biraz başa dönüyorum... Biz adaya Tatvan - Van istikametinden ve Gevaş dan önceki ilk iskeleden ulaştık. Ayrıca Gevaş merkezden de adaya seferler var.
Yarım saatlik ada yolunda kurulan dostluklar. Van dan gelen yürüyüş grubu ile Van Doğasını, dağlarını, güzelliklerini konuştuk..Akdamar Adası ve üzerinde bulunan tarihi yapılar 2007 yılında geçirmiş olduğu restorasyon sonucunda Anıt Müze olarak hizmete girmiş.
Yine dönüş başladı. Akdamar adasını geride bırakma zamanı geldi..
Dönüşte hava birden değişti .Önce Artos Dağı kapandı. İnce bir yağmur ve sonrasında ince kar ve soğuk hava.. Van'a devam etmek için iskeleye ulaştığımızda ise yine bahar havası geri döndü..
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder