Sayfalar

30 Ekim 2024 Çarşamba

 İZMİR'İN DAĞLARINDAN VE YAYLALARINDAN BAYINDIR'A, KUŞADASI'NA SONBAHAR GEZİLERİ..

Ege'yi bir de sonbaharda görmeli. Yılın bu zamanlarında kalabalıklar azalır. Bölgeye başka bir hava gelir. Sonbahar güneşinin sıcaklığı içleri ısıtır. Hazan mevsiminin getirdiği olağanüstü görsel şölen ile Ege gezileri bir başka olur. Başınızı gökyüzüne kaldırdığınızda sallanan sonbahar dalları ve yanınızdan sakince akan dereler tam bir görsel şölen yaratır. Ege'de denize dik uzanan dağlar ve tepeler denize kavuşur ve rengarenk görüntüler sunarlar. Bu zamanlarda Ege'nin dağlarında farklı rotaları keşfederek, sahil kasabalarına gitme şansına sahip olmayı çok seviyorum. Türkiye'nin en güzel ve keşfedilesi rotalarına doğru yola çıkmaya ne dersiniz ?
Bu bölgede sonbahar gezileri yaparak hem doğal güzelliklerin hem de tarihi zenginliklerin tadını çıkarmak mümkün. Son iki hafta da Bozdağ sıra dağlarını farklı rotalardan aşarak Bayındır'a, Tire'ye, Selçuk'a ve Kuşadası'na kadar uzanan unutulmaz geziler yaptık.
İlk hafta ; Yukarı Kızılca'dan başlayarak, Armutlu - Ören - Bağyurdu üzerinden Ovacık Yaylası Tabiat Parkı'na - Bayındır'a - Selçuk ve Kuşadası'nda sonlanan bir gezi yaptık. 
Sonraki hafta ise; Yukarı Kızılca'dan başlayarak, Armutlu - Bayramlı - Çınardibi Köyü üzerinden Basra Dağ'ını aşarak Bayındır'a oradan da Tire'ye ulaştığımız bir gezi yaptık.
Yukarı Kızılca'dan sabah erken saatlerde yola çıktık. Rota uzun ve yol üzerinde görecek çok yer ve lezzet durakları var. Bağyurdu'ndan sonra güneye yönelerek dağlarda dik çıkışlara başladık.


29 Ekim günü yolda olmak bu gezimizi daha anlamlı hale getiriyor.
Sarılar Köyü üzerinden Ovacık Yaylası ve Ovacık Köyü'ne ulaştık.
Ovacık Köyü'nde Cumhuriyet Bayramı kutlamaları var. Güzel bir sürpriz ile karşılaşıyoruz. Ovacık Köyü halkı, muhtarlıkları öncülüğünde kutlamalar için keşkek yapmışlar ve konuklara dağıtıyorlar.
Odun ateşinde kazanlarda yapılan keşkek çok lezzetliydi.
Davul - zurna ekibi köyün şirin meydanını şenlendiriyordu..
Ovacık, İzmir'in Kemalpaşa ilçesine 35 km uzaklıkta yayla özelliği gösteren ve Turgutlu Bağyurdu - Bayındır geçiş güzergahında yaklaşık 780 metre rakımda buluyor.
Sonbaharla birlikte kızılçam ormanlarından gelen yeşilin yanına farklı ağaçların kızıl ve sarı tonlarını da alan yayla manzarası, doğa yürüyüşü yapmak isteyen çok sayıda kişiyi bölgeye çekiyor. Efeler Yolu'nun bir etabı da Ovacık Yaylası üzerinden geçiyor.
Dik vadilerin arasında irili ufaklı kanyonların bulunduğu 780 metre rakımlı yayla; kestane ve üzüm başta olmak üzere meyve ve sebzelerin tarımı yanında arıcılık ve elde edilen özel balları ile de tanınıyor.

Cumhuriyetin ilk yıllarında, dönemin İzmir Valisi '' Kazım Dirik '' tarafından yaptırılan çok güzel bir çeşmeden buz gibi akan doğal kaynak suyundan içtik. Kitabesinde '' 19 Kanunuevvel (Aralık) 1932 '' tarihinde hizmete girdiği yazıyor.
Köyün içinde kısa bir yürüyüş yaptık.

Bölge orman ürünleri bakımından zengin olduğundan; hem fidancılık hem de ağaç kesiminin birlikte devam ettiği bir konumda.
Ovacık yaylası 2006 yılında '' Yaban Hayatı Geliştirme Sahası '' ilan edilmiş. Sahanın hedef türü Türkiye'deki en küçük geyik türü olan '' Karaca '' olarak belirlenmiş. Karaca nüfusunun bölgede sıkışmış durumda olması nedeniyle alan koruma altına alınarak karacaların nüfusunun artması planlanıyor. Yaban domuzu, çakal gibi yaban hayvanları ile yılan kartalı, kızıl şahin gibi kuşlar da alanda görülüyorlar. Sincap ve tavşanları sık olarak görmek mümkün.
Köyün meydanındaki tarihi çeşmenin suyu, yazın çınar ağaçlarının altında çaylarını yudumlayan insanların ve yolcuların ihtiyaçlarını karşılıyor. Kısa yürüyüşten sonra çeşme yakınında bir kahvenin önünde oturduk.
Bölgede yaygın bulunan kestane, incir ve zeytin ağaçlarının oluşturduğu renk zenginliği eşliğinde çay içtik. Özellikle kestane olmak üzere yöresel ürünlerden aldık.


Sarının her tonundan kırmızının görmediğiniz tonlarına kadar pek çok rengi sergileyen doğası ile sonbahar, aşırı sıcaklardan kaçan ve kışın soğuk iklimi gelmeden gezmek isteyenler için en güzel zamanlardayız..
Ovacık Anadolu Kestanesi tabiat anıtının bulunduğu bölgede, kermes meşesinin baskın olduğu makilik alanlar, kızılçam ormanları, daha yükseklerde ise meşe ve karaçam ormanları bulunuyor. Ağaç sınırının üzerinde ise yüksek dağ çayırları uzanıyor. Sonbaharın bu döneminde kışın habercisi olarak görülen mor çiğdemlerin de açtığı yaylada kestane hasadının hareketliliği yaşanıyor.
Çiçek ve kiraz festivalleri ile ünlü Bayındır'a geldik. Sahip olduğu bitki örtüsü, tarihi değerleri ve jeolojik yapısı ile ekoturizm bakımından oldukça verimli bir bölge olan Bayındır'da doğayla baş başa bir gün geçirilebilir.
Sabah kahvaltısı ve öğlen yemeği arası bir vakitte çok tavsiye edilen Festival Pide'ye geldik. 
Bayındır'ın 150 yıllık geleneksel lezzet '' Etli Ekmek '' özel bir lezzet. İlk defa Bayındır'ın etli ekmeğini denedim. Çok lezzetliydi. Eskiden özellikle Ramazan aylarında yenilen etli ekmek, evlerde hazırlanan harcın ekmek fırınlarında hamura koyulup pişirilmesi ile yapılıyormuş. Etli ekmek, nişanlı çiftlerde erkek tarafının kız tarafına gönderdiği hediyelerden biriymiş. Bunun dışında düğün, mevlit gibi etkinlikler için de halen yapılmakta. Baharat, soğan, maydanoz ve dana etinden kıyma ile köfte harcına benzer bir harç yapılıyor. Silindir haline getirilen mayalı hamur küçük parçalar halinde kesilerek bu harç parçaların ortasına koyuluyor. Odun ateşiyle yanan fırında 8-10 dk arasında pişiriliyor.
Festival Pide'nin diğer pideleri de çok lezzetliydi.
Rota üzerinde Selçuk ve Kuşadası olduğundan Bayındır'da sadece yemek arası verdik. Bayındır'da kapsamlı bir gezi için en az bir gün gerekir.
Uzaklardan Selçuk'u görüyoruz. Selçuk, benim için otoyolu kullanmadan eski yoldan; Kuşadası'na, Aydın'a, Didim'e, Ortaklar'a ve Söke'ye giderken bir yol üstü transit geçiş yeri gibi oldu. Ya da Efes Antik Kentine, Şirince'ye giderken içinden geçtiğimiz bir belde..
Ancak bu defa biraz zaman geçirmeye kararlıyız. Listemde yıllardır bulunan bir lezzet durağını deneyimlemek için gün bu gündür... 
Günlerden Cumartesi ve bugün Selçuk'un pazarı varmış. Araç parkı için biraz park yeri arasak da aslında tesadüfen en güzel yerlerden birine gelmişiz. Selçuk Kalesi yakınlarındaki bu park yerinden ilk defa Selçuk'u biraz yukarılarından ve yakından gördük. Denize ve pırıl pırıl kumsala sahip Efes sahiline uzaklığı 9 km olan tam bir Ege ilçesindeyiz..
Selçuk, İzmir'in güneyinde, İzmir-Aydın eski karayolu üzerinde yer alan ve Efes Antik Kenti ve Şirince ile ünlü bir turizm ilçesi. İzmir'e 74 km uzaklıkta yer alan ve geçmişi MÖ. 6000 yıllarına dek uzanan Selçuk, üç dinin yayılıp genişlediği bir coğrafya. Artemis Tapınağı ile Paganizm döneminin; Meryem Ana Evi, Meryem Kilisesi, St. John Kilisesi ve Mezarı Hıristiyanlık  dönemine ait en iyi yapıları bünyesinde barındırıyor. Selçuklu sanatının en önemli eserlerine en iyi örnek ise İsa Bey Camii.

68 yıllık bir lezzet durağı ''Seçkin Ciğerci Mecit Gazi'' ye geldik.

İlk defa 1956 yılında Aydın'ın Söke ilçesinde hizmete girmiş. 1964 yılından bu yana aralıksız olarak Selçuk ilçesinde hizmet veriyorlar.
Geliş nedenimiz; zeytinyağında pişirilen yaprak ciğer. Orijinal tarif ile un ve başka katkılar kullanılmadan hazırlanan yumuşacık ve çok lezzetli yaprak ciğer damaklarımızda unutamayacağımız tat bıraktı. Zeytinyağı ile hazırlanması lezzetine lezzet katmış. İlk defa bu yorumu ile ciğer yedik.
Zeytinyağı ile kızartılan anne patatesi hem yumuşak hem çıtır kıvam arasında bir başka başyapıt olmuş.
Ayranı, ev yoğurdu ile kendileri hazırlıyorlar. Buzlu bardakta gelen ayran da enfesti..
En son '' Formula '' tatlısı ikram ediliyor. Muhallebi, tahin, pekmez, süt, nişasta fındık ve ceviz ile hazırlanan bu tatlı hem hafif hem de çok çok lezzetli. ''Mutlaka karıştırdıktan sonra yenmeli'' diye de tavsiye ediyorlar.
 

İç mekanda çok güzel. Duvarlar Atatürk'ün fotoğraflarıyla kaplı.


Bu çok doğru lezzet durağı tercihimizden sonra mutlu bir şekilde ayrılıp arasta da yürüdük.

Ege'nin dağlarından başlayan yolculuğumuz da; dağlarından yağ, ovalarından bal akan bölgelerden geçerek Kuşadası'na geldik. Hemen İzmir'in yakınında olan Kuşadası, biraz da ihmal ettiğimiz bir belde..

Kuşadası nerede ?  İzmir' de mi Aydın'da mı ?  Bu soru sorulduğunda her defasında farklı cevaplar almak mümkündür...  Kuşadası, 1957' ye kadar İzmir'in ilçesi. Selçuk da Kuşadası'na bağlı bir belde. 1957 yılında Kuşadası Aydın'a, Selçuk da İzmir'e bağlanmış.
Plan yok.. Ayaklarımız nereye götürürse oraya yöneldiğimiz bir yürüyüş yapıyoruz. Önce Kaleiçi'nde gezdik. Sonra sahilinden Güvercinada'ya yöneldik. Kahve molası zamanı geldi. Manzarası ve ortamının güzel olduğunu düşündüğümüz bir mekana geçtik. '' Mo ka The Art of Coffee ''
Seçimimizin ne kadar doğru olduğunu anlıyoruz... Baristaları işlerini gerçekten iyi yapıyorlar. Efe Hotel bünyesinde bulunan Mo ka kafe de nitelikli kahve çekirdeklerinden hazırlanan güzel kahveler içtik.
Günlük hazırlanan ev yapımı tatlıları da çok güzel. Denize karşı keyif dolu manzaranın tadını çıkarıyoruz. Tutkulu kahve severlerin buluşma noktası olan bu mekandan kalkmak istemedik. Bu güzel anlar bana : '' Manzara, kahve ve deniz. Hayatın tadını çıkar ! '' sözlerini hatırlatıyor..
Mitra da ortamın tadını çıkarır gibiydi... İlgi odağı olmak onu çok mutlu ediyor.
Kuşadası'na her gelişimizde hiç atlamadığımız bir aktivite '' Güvercinada '' ya yürümek.


Kuşadası kentine adını vermiş ve simgesi olmuş. Üzerinde bulunan iç kale Kuşadası Limanı'nı korumak için inşa edilmiş.

Güvercinada 1960'lı yıllarda bir mendirekle karaya bağlanmış ve kale restore edilmiş.

Akşam güneşi altında deniz manzarası bir başka güzel..

Adanın ortasındaki 15.5 x 17.5 metre boyutlarındaki iç kalenin Barbaros Hayrettin Paşa tarafından 16. yy. da yeniden yaptırıldığı bazı kaynaklarda ifade ediliyor.

Kuşadası, aynı zamanda Türkiye'nin ilk turizm merkezleri arasında yer alıyor. 1960' lara dayanan turizm tarihi ile halen popüler tatil merkezlerimizden.
İlk kruvaziyer gemi turizminin başladığı yer olan Kuşadası, gemi limanı bakımından Türkiye'nin 3. büyük limanı.

Kale gezisinden sonra tekrar limana doğru yürümeye başladık.

Deniz kenarında '' Bülent Ecevit Parkı '' nın içinden geçtik.
Bülent Ecevit ve Rahşan Hanım el ele o ağaç altında oturuyorlardı... Anlamlı bir park yapılmış.
Güneş batarken, şehir ışıkları akşamı aydınlatmaya başladığı anlarda Kervansaray'ın içinden geçtik..
Osmanlı İmparatorluğu'nun 17. yy.'daki önemli simalarından Sadrazam '' Öküz Mehmet Paşa '' 1612-1613 yılındaki Mülknamesi'nde, Kuşadası'na düşman gemilerinin yanaşarak, yolcuları ve hacıları (Meryemana'ya hacı olmak için gelen hıristiyanlar) rahatsız etmemesi bir kale, bir han ve bir iskele inşa ettirdiğini yazmaktadır. Bir zamanlar Kurşunlu Han olarak da anılan Öküz Mehmet Paşa Kervansarayı kare bir avlu çevresinde iki kat halinde sıralanmış mekanlar ve bu mekanların önünde yer alan revaklardan oluşuyor.
Kervansaray'ın bu kapısından geçerek bir başka dünyaya '' Kaleiçi '' ne çıkıverdik..
Kaleiçi (Camikebir Mah.) Öküz Mehmet Paşa tarafından 17. yy' ın ilk çeyreğinde yaptırılan şehri çevreleyen surların içinde kalan düzlükteki arazide konumlanmış.
Izgara planlı geniş sokakları ile diğer Osmanlı Kaleiçi yerleşimlerinden ayrılıyor.

Kuşadası Limanı'na yakınlığının yanı sıra, Kervansaray, Kaleiçi Camii, Kaleiçi Hamamı, Hükümet Konağı, Hastane, Cephanelik, Okul gibi bütün önemli binalar Osmanlı dönemi ve Cumhuriyet'in ilk yıllarında bu mahalle sınırları içinde kalmış.

Kuşadası yeniden keşfedilmeyi bekleyen bir kültür, tarih ve hikaye hazinesi gibi. İster antik sokaklarında dolaşın, ister Ege'nin mavi ve sakin sularına bakın, geçmişin ruhu burada hep yanımızda gibi...
Gemiler limandan demir alıyor ve Kuşadası'nın zamanında bir başka gece daha yaşanıyor. Dağlardan denize uzanan bu güzel günün sonunda Kuşadası'na veda ederek İzmir'e dönüşe geçiyoruz.
Bir hafta sonra yine sabah erken saatlerde yola çıktık. Armutlu'dan güneye yönlenerek dağları aşacağımız farklı bir etaba girdik. Sürekli yükseliyoruz, doğanın görüntüleri çok güzel.


İkiz Tepeler olan '' Kürlük Tepeleri '' ne kadar ulaşılmaz görünüyor.
Mahmut Dağı, Kürlük Tepeleri'nin de ardında. Bir gün bu rotadan Mahmut Dağı'na çıkış çok heyecan verici olacaktır diye düşündüm.
Yükseldikçe hava hissedilir derecede soğumaya başladı.


Dağların üzerinde yayla bölgelerine ulaşıyoruz. Önce Bayramlı Köyü'ne geldik. Bu köyler '' Pomak Köyleri ''
Bayramlı Köyü'nden 10 dk süren araç yolculuğu ile Çınardibi Köyü'ne geldik. 120 yıl önce 7 balkan ailesinin yerleştiği Çınardibi Köyü'nde bu güne kadar bir tane bile adliyelik olay yaşanmamış. Akşam olduğunda evlerin ve arabaların kapılarının kilitlenmediği köylerden.. Mahallenin eski adı 1911 yılı kayıtlarında ''Kavakalanı'' , 1893 ve 1928 yılı kayıtlarında ise ''Osmaniye'' olarak geçiyor. Bayındır ilçesine bağlı bir mahalle ve ilçe merkezine 28 km uzaklıkta. Köy meydanına yaşlı anıt çınar ağaçları ev sahipliği yapıyor. 
Bayındır'ın dağ köyü olan Çınardibi, çam ağaçlarının koruması altındaki zeytin ağaçlarıyla çevrili. Bizim bu köyde duraklama nedenimiz '' Çınardibi Merkez Lokantası '' . Artık çok karşılaştığımız ticari kaygılarla, fırsatçılık ile müşterilere iyi hizmet vermeyen mekanlara tezat bir aile işletmesi. Yayla da ve bu dağ köyünde köy ahalisinin dahi yemek yediği bir buluşma noktası gibi. Cemal Bey ve ailesi gerçek samimi misafirperverliği ve hizmeti içtenlikle sunuyorlar. Aile, Pomak ailesi ve Cumhuriyetin ilk yıllarında Bulgaristan'dan göç ederek oradaki çevrelerine en çok benzediklerini düşündükleri Çınardibi Köyü'ne yerleşmişler.
Gerçek Köy Kahvaltısı için Merkez Lokantası'ndayız. Her şey; sucuk, bal, tereyağı, kaymak, peynir, zeytin, zeytinyağı, yumurta, domates, salatalık, zeytin, ekmek kendi ürünleri... ''Kahvaltı için geldik'' dediğinizde hoşgörü ile buyur edip, kendi evlerinde bir Pazar kahvaltısı hazırlarcasına tatlı bir telaşla koşuşturuyor aile.

Sonbaharın sabah güneşi altında terastaki masada yerimizi aldık. Aile ile sohbet ve doğal lezzetlerin verdiği haz ile çok güzel anlar yaşadık.

 

Masalar ve her yer pırıl pırıl.
Çınardibi Lokantası'nın tencere yemekleri de çok çok güzel. 
Çorba çeşitleri, saç kavurma, güveç ve diğer yemekleri benim için efsane.. Köy kendi adıyla biline pembe domatesi ve kirazı ile de ünlü. Sucuk, bal, köy yumurtası, mevsiminde domatesi de buradan satın alabilirsiniz.
Derin vadiler arasından akan suyun sesi, kiraz bahçelerine komşuluk yapıyor gibi. Masal Dünyası gibi yollardan geçerek dağlardan aşağıya indik. 20 dk sonra Bayındır'a geldik.
Festivalleri ile ünlü olan Bayındır'da her yıl Mayıs ayında gerçekleşen ve Türkiye'nin en büyük açık hava festivallerinden biri olan '' Uluslararası Bayındır Çiçek Festivali '' ile Haziran ayında gerçekleşen '' Kiraz Festivali '' çok ünlüdür. Bu yıl ikisine de katılamadık..
Bayındır'ın tarihi yerleşim bölgesi Basra Tepesi'nin eteklerine kurulmuş. Aracımızı şehir merkezine park ettikten sonra eski yerleşim yerine doğru yokuş yukarı yürüdük.

Evlerin restore edilmesi ve sokaklardaki güzel düzenlemeler bizi mutlu ediyor.

Karşımıza çıkan bu güzel tarihi yapı '' Öşür Hanı (Eski Tekel Binası) '' . Hacı İbrahim Mahallesinde bulunuyor.

Giriş açıklığındaki kemer kilit taşı üzerinde Latince 1869 tarihi görünüyor.
1904 yılına tarihli bir belgede ise yapının gayrimüslim Rum '' Hacı Save Efendi '' ye ait olduğu tespit edilmiş. Yapı halen, sosyo-kültürel merkez ve kent müzesi görevi görüyor. Kapalı olduğundan içerisini gezemedik.
Bayındır da çok fazla tarihi eser var. Başka bir gün uzun zaman ayırarak detaylı gezmek iyi olacak. Bayındır, yakın olduğu halde ihmal ettiğim yerlerden.. Önemli bir tarihi eseri görmek için yürümeye devam..
Hacı Sinan Külliyesi, 1544 yılında tamamlanmış. Hacı Sinan tarafından Basra Tepesi üzerinde yaptırılmış. Tipik Osmanlı Mimari özellikleri gösteriyor. 19 kubbesi var. Külliyeyi oluşturan yapılardan biri de Hacı Sinan Hamamı.

Sonradan aş evi olarak da kullanılmış. Avlusunda oturarak sonbahar havasını uzun uzun içimize çektik.
Sahip olduğu bitki örtüsü ve jeolojik yapısı ile ekoturizm bakımından oldukça verimli bir bölge olan Bayındır'da doğayla baş başa bir gün geçirilebilir. Dağlarında her mevsim doğa yürüyüşü yapılabilir, kaplıcalarına girilebilir, çiçek tarlaları ve seralarını gezebilirsiniz.
Bayındır'ın ünlü ve kendine özgü etli ekmeği için bu defa '' Gürkan Pide '' yi tercih ettik. Lezzetlerinden çok memnun kaldık.

Bayındır'ın çiçek kokulu tarihi sokaklarında gezdikten ve lezzetlerini denedikten sonra Tire'ye doğru yola çıktık. Bayındır - Tire arası 20 km.
Tire'ye sadece Ayhan Usta ile tanışmak ve özel dondurmalarını tatmak için geldik. 70'lerden, 80'lerden kalma gibi bir pastanenin önündeyiz. İçeriye girdik, zaman o yıllarda durup kalmış gibi. Ayhan Amca 78 yaşında ve 67 yıldır dondurma yapıyormuş. Çıraklıktan yetişmiş.
Her şeyi tek başına yapan ve yaşayan kültür varlıklarına örnek gösterilmesi gereken bir meslek erbabı. Dondurmasının neden bu kadar farklı ve güzel olduğunu sordum ?  Sütü köyden ve aynı üreticiden alıyor, dondurmalarında salep var. Salebi un haline getirdikten sonra bunu süt ve meyveler ile bir araya getiriyor. Yılların ustalığı ile birlikte nefis dondurma lezzet ortaya çıkıyor. Hem de farklı çeşitleri ile. Biz; İncirli, limonlu ve damla sakızlı dondurma tercih ettik. Dondurma nefisti. Ayhan Amca'nın ününü ne kadar çok hak ettiğini anladık.
Dondurma da kullandığı salepleri ve dondurma çeşidine göre kullandığı salepleri ilgiyle gösterdi ve anlattı. Salep çok değerli bir ürün..
Rumeli Türklerinden olduğunu ve Atatürk'ün hemşehrisi olmaktan gurur duyduğunu anlattı. İncirli, damla sakızlı, karadutlu, koruklu, cevizli, çilekli, muzlu, limonlu, portakallı, acı bademli dondurmaları; Lezzeti, orijinalliği ve insan sağlığına faydaları yönüyle bir çok ödüle layık görülmüş.
Ayhan Amca bizi dükkanın kapısından uğurladı. Damaklarımızda dondurmanın bıraktığı özel tat ve çok bilge bir insanı tanımamın ve konuşmanın verdiği mutlulukla Tire'den ayrıldık.