Sayfalar

28 Şubat 2024 Çarşamba

EFELER YOLU ROTASINDAN YILLAR SONRA MAHMUT DAĞI'NA ÇIKIŞ...  

Yakın coğrafyaların uzak, uzak coğrafyaların yakın olmaya başladığı son beş yıllık dönemde, İzmir'in yanı başındaki, ıssız ve yalnız dağı olan Mahmut Dağı'ndan ayrı kaldım. Mahmut Dağı, başka zorlu zirveler öncesinde benim için bir antrenman dağı olmuştur. Önce Bandırma ve sonra ; Siirt, Ankara, Balıkesir de geçen beş yılın sonrasında yeni yaşam yerimiz artık Mahmut Dağı'nın çok yakınında.. Yıllardır yaşamayı hayal ettiğimiz Yukarı Kızılca'ya yerleştik.
1387 metre yüksekliğindeki Mahmut Dağı, Efeler Yolu etaplarından biri olarak belirlenmiş ve işaretlenmiş. İzmir'deki Nif Dağı'ndan Bozdağ'a kadar uzanan hat içindeki dağlar arasında, üçgen sivrisi görünüşü ile çok güzel bir dağ manzarası verir.


Efeler Yolu 28 etaptan oluşuyor ve etap uzunlukları 14-28 kilometre arasında değişiyor.
Etapların zorluk dereceleri genel olarak orta-zor ve zor olarak derecelendirilebilir. Bu yönüyle Efeler Yolu tam bir meydan okuma gibi... Efeler Yolu'nun ana etapları kırmızı-beyaz, alternatif rotası ise kırmızı-sarı renklerde işaretlenmiş. Diğer taraftan dileyen yürüyüşçüler, ücretsiz olarak sunulan Efeler Yolu Mobil Uygulamasını indirmek suretiyle de iz takibi yapabilir ve bölgede ihtiyaç duyabilecekleri muhtemel desteği sağlayabilirler.
Mahmut Dağı, Efeler Yolu'nun 2. etabı olarak belirlenmiş.
Mayıs ayının başlarındayız. Bir gün önce neredeyse gün boyunca yağmur yağdı. Sabah erken saatlerde soğuk ve sisli bir havada Yukarı Kızılca merkezinden yürüyüşüme başladım.
Anlatılanlara göre köy, Türkmenlerin Anadolu'da Batı'ya yönelen göçleri sırasında 13. yy. da yurt olarak benimsenmiş. Rivayete göre; köyün ilk yerleşimi, bugün köyün üst düzleminde yer alan Akkaya Tepesi'nin eteklerinde kurulmuş. Daha sonraki yüzyıllarda köyü vurup geçen bir veba salgını sonrası, köy bugünkü bulunduğu yere taşınmış.
Yukarı Kızılca köyü coğrafi konumu nedeniyle ülkemizin en erken kiraz hasatına imkan tanıyan özelliğiyle oldukça ön plana çıkıyor. Günümüzde Yukarı Kızılca köyünden hasat edilen kirazın büyük bölümü yurtdışına ihraç ediliyor.
Gittikçe zorlaşan etap verdiği görüntülerle çok etkileyici.
Benim yıllar önce verdiğim adıyla Akkaya'ların zirvesindeki '' Kapı '' yı geçtim. Yaklaşık bir saatlik yürüyüşten sonra biri küçük biri daha büyük yan yana iki düzlüğe geldim. Her zaman yaptığım gibi ilk kısa molamı büyük düzlükte verdim. Tabi ki klasik ayak görüntüm ile...


Mola sırasında aynı yerin, yıllar önceki görüntüleri gözlerimin önünde... Beş yıl önce aynı yerden böyle bakmışım.


Kısa dinlenme arasından sonra tekrar yürüyüşe başladım.
Sis sınırına yakınım. Hayalet moduna geçip sisler içinde kaybolmaya az kaldı...


Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında;
Yekpare, geniş bir anın
Parçalanmaz akışında.
   Bir garip rüya rengiyle
   Uyuşmuş gibi her şekil,
   Rüzgarda uçan tüy bile
   Benim kadar hafif değil.
Başım sükutu öğüten
Uçsuz, bucaksız değirmen;
İçim muradına ermiş
Abasız, postsuz bir derviş;
   Kökü bende bir sarmaşık
   Olmuş dünya sezmekteyim,
   Mavi, masmavi bir ışık
   Ortasında yüzmekteyim...
şiirinin dizeleri aklıma geliyor. '' Ahmet Hamdi Tanpınar '' ın şiiri bu gizemli ortama çok uygun. '' Ne içindeyim zamanın, ne de büsbütün dışında... '' bir halde sisler içinde yürümeye, kaybolmaya devam ediyorum. 
Son boyun noktasından sonra daha da dikleşen yol, beni adım adım zirveye taşıyor. Özellikle zirve konisindeki çarşaklı yapı da yaptığım yürüyüş, yüksek dağ tadında etkinlik hissi yaşatıyor. Sis nedeniyle çok yakını bile göremiyorum. Döne döne, 12 zik zak ile zirveye ulaşan yol yukarıdan böyle görünür..
Yangın gözetleme kulesinin hemen yanında; dağa adını veren bir eren babanın mezarı karşılar zirveye çıkanları. '' Yedi kardeşten birisi Mahmut Dede'nin mezarı ''... 13.yy. da Türkmenlerin Batı'ya ilerleyişinde önderlik eden, eren babalardan biri Mahmut Dede... Anadolu'ya yayılan bu büyük göçün sırları belki de bu zirvelerde saklıdır...
Yangın kulesinden yaklaşık 200 metre daha uzakta olan esas zirveye doğru bıçak sırtı gibi zirvenin üzerinde, kuvvetli rüzgar nedeniyle dikkat ederek yürüyorum.
Mahmut Dağı'nın 1387 metrelik zirvesine 3.5 saatlik sıkı bir yürüyüşle ulaştım. Açık havalarda muhteşem görüntüler sunan zirve bu defa etrafı gizliyor. Ancak böylesi de çok güzel. Görüntüler hafızamda... Hava açık olsa ufuktaki görüntüler nasıl olacaktı ? Beş yıl önceki zirve görüntüleri böyleydi..
Uzaklarda Bozdağ görünür..
Nif Dağı, Spil Dağı, Dereköy ve Torbalı ile Aydın Dağları çok güzel görünür..


Yangın gözetleme kulesi hemen aşağıda..
Mahmut Dağı'ndan bu görüntülere tekrar tanık olayım diye, hava açar umuduyla zirvede bir süre daha kalmaya devam ettim. Fırtına ve soğuktan korunabileceğim bir kayanın altına oturdum. Yarım saat bekleyip, şartlar görüş için daha iyi olmayınca inişe geçmeye karar verdim.
Varyant etabından inmeye başladım.


Mahmut Dağı'na yakın son boyun noktasına yaklaşırken çok aşağılarda Armutlu ve Yukarı Kızılca görünmeye başladı.


Anıt ağaçlar ormanı içine girdim.
Armutlu üstlerindeki ikiz '' Kürlük Tepeleri '' de bu görüntüyü başka türlü tamamlıyorlar..

Kestane ağaçları da bu ormanın zenginliklerinden..
Zirvesinde uzun zaman geçirdiğim Mahmut Dağı'nın üstündeki sisin dağılmasını seyrediyorum.


Bu bölgede birçok anıtlaşmış, yaşlı çam ve kestane ağacı bulunuyor. Aynı zamanda araştırma ormanı ve yaban hayatı geliştirme sahası olarak da ayrılmış bölge ekoturizm faaliyetleri için çok uygun.


Kamp-karavan  turizmi, bisiklet turizmi, atlı doğa gezisi, kaya tırmanışı, botanik turizmi, izcilik, foto safari, yaban hayatı (fauna) gözlemciliği için çok uygun potansiyeli olan bu alan içinde yürürken bu kaynaklarımızı yeterince değerlendiremediğimizi düşündüm.



Mahmut  Dağı zirvesiyle Yukarı Kızılca köyü arasındaki bölümde çoğu yaz kış akan doğal su kaynakları ve çoban çeşmeleri var.


'' Dağcılar, ben buradayım '' diyen Mahmut Dağı; Ormanları, su ve kuş sesleri eşliğinde, yolları ve patikaları ile kendine yine hayran bırakan bir yolculuğa çıkarıyor. Görselliğe hayran kalarak fotoğraflar çekiyorum.


İzmir Dağcılık gruplarının yıllık etkinlik takvimlerinde Mahmut Dağı etabı mutlaka bulunur. '' Dağların Dağı Mahmut '' , '' Her yer unutulur Mahmut Dağı unutulmaz. !! ''  diye konuşulur.

Öğlen saatleri geldi. Mola verip bir şeyler yeme zamanı ... Zirveyi gören, nadir düzlüklerden birisine gidiyorum.
Çiçeklerle kaplı düzlükte bir kaya, yemek masam oluveriyor...
Bu türden günlük aktivitelerimdeki değişmez menümü, masa üzerine alıyorum. Mahmut Dağı hemen karşımda ve keyifli bir mola başladı.
'' İzmir'in dağlarında çiçekler açar ''
'' Altın güneş or'da sırmalar saçar ''
dizelerini adeta burada yaşıyor gibiyim.
Erguvanlar, yaseminler, endemik türden çiçeklerin yaydığı müthiş kokuları tüm yürüyüşüm boyunca aldım. 



Efeler Yolu; İzmir'in Bornova ilçesinden başlayarak Nif Dağı, Mahmut Dağı ve Bozdağ sıradağlarından geçerek Kiraz'ın yaylalarını dönen ve devamında Aydın sıradağları üzerinden Efes-Selçuk'ta bulunan Meryemana'da sonlanan 500 kilometrelik çok etaplı işaretli bir yürüyüş yolu.


Efeler Yolu, efe/zeybek temasını işleyen bir kültür rotası. Geniş bir coğrafyayı kapsayarak, bakir yaylalar ve dağ geçitlerini kullanan, kadim yollarla kültürel zenginliklerini günümüze taşıyan önemli köyleri birbirine bağlıyor.


Kırmızı ve beyaz renkler de belirli kurallarla işaretlenmiş rotayı takip ediyorum.
Efeler Yolu, fark yaratan özellikleriyle 2023 yılında Green Destinations '' Top 100 Stories '' arasında yer almaya hak kazanmış. 



Parkurun Karabel tarafında girişinin başlarında halk arasında anılan adıyla '' Hitit Baba Kabartması '' nın yer aldığı, Hitit Anıtı görülmeye değer. Yaklaşık 2.5 metreye 1.5 metre boyutlarında bir niş içine işlenmiş kabartma; sol elinde bir mızrak sağ elinde bir yay tutan bir erkek figürü.. Figürün başı ile mızrağı arasındaki alanda 3 satırlık oldukça aşınmış ve güçlükle görülebilen Luvice bir yazıt var.
Hitit Anıtı'nı burada oluşturulan seyir terasından seyrettim. Sonra sık makilik alana girerek, mümkün olduğunca anıta doğru ilerledim ve biraz yakınından görmeye çalıştım.


Yürüyüşümüm başında ilk mola verdiğim iki çeşme alanına ulaştım. Ancak arazi aracıyla ulaşılabilecek
son nokta olan bu alanda, kamp kurmak için gelen doğasever bir grupla karşılaştım. Zirve çıkışı, zirve de ve inişte karşılaştığım ilk insanlar oldular. Mahmut Dağı bu nedenle ıssız ve güzel bir dağ. Güzelliği zorluğunda...
Çoban çeşmesinin soğuk suyu ile elimi yüzümü yıkadım. 


Akkayaların batısından yürüyorum.
Rumlar ve Türkler hatta Yahudiler beraberce; kavga, gürültü, din ve ırk ayrımı bilmeden uzun yıllar Yukarı Kızılca köyünde yaşamışlar. Ortak tütün dikmişler, zeytin toplamışlar. Kurtuluş savaşında Rumlar köyü terk etmişler, fakat dışarıdan gelen Süleyman Efe denen bir eşkiya da Rumları köyden kovalamış.. Yukarı Kızılca ve çevresi su kaynakları olarak da zengin.
Yakınında yürüdüğüm Mahmut dağının eteklerindeki Akkaya denilen masa şeklindeki yüksek kayalık arazi M.Ö. Hristiyanlığın ilk çıkışında doğal kale olarak kullanılmış ve karakol görevi de görmüş. Kayalıklarda su olmadığından yağmur sularını toplamak için kayaları oyarak büyük su sarnıçları yapmışlar. bu sarnıçlar halen mevcutmuş.



Yukarı Kızılca Köyü'nün hemen üstündeki ''Asarlık Alanı'' na çok yaklaştım.
Asarlık daki Saklı Cennet Restaurant'ın dış kapısının önüne geldim. Çok sevdiğimiz bu mekan yıllar önce kapanmıştı. Tekrar açılacağını görmek beni sevindiriyor.
Burada arkamı dönerek, görkemli Mahmut Dağı'nı izledim.
Yukarı Kızılca, Mahmut Dağı'na sırtını vermiş kuzeye bakar. Eteklerindeki zeytinliklerde bulunan toprak, heyelanını önlemek için yapılan ve halen var olan çok eski kuru taş örme duvarlar sayesinde.

Terasında oturup, güzel lezzetler ile Mahmut Dağı'nın doyumsuz manzarasının keyfine varacağımız günler için sabırsızlanıyorum.
Kemalpaşa'nın en güzel köylerindendir Yukarı Kızılca. Köy meydanına açılan dar sokakları, asırlık ağaçları, kahvehaneleri, yürüyüş parkurları, ve bu manzarayı şimdi olduğu gibi ayaklarımın altına seren Asarlık Tepesi, insanları ve hikayeleri ile keşfedilmesi gereken bir belde..
Eskiden Rum, Yahudi ve Türk toplumu burada bir arada yaşıyorlarmış. 1870 yılında Yukarı Kızılca da Hristiyanlara ait bir kilise varken, Müslümanların da ibadet ettikleri küçük bir mescidi varmış. Bu mescit kilisenin yanında küçük kalınca, Sultan Abdülhamit'in de fermanıyla 1893 yılında o zamanlar köyün ileri geleni Halil Ağa öncülüğünde Bulgar ve Arnavut diyarından iki usta bulunarak, hep beraber köye yakışır bir cami inşasına başlamışlar. İzmir'deki Hisar camisini örnek alarak, şu anda kullanılan ve köyün sembolü haline gelen, Halil Ağa Camii inşaatına başlanmış ve yeni cami mevcut mescit minaresi korunarak kısa sürede tamamlanmış. Sultan Abdülhamid'in tuğrası da cami girişine konulmuş.

Caminin inşaatından artan malzeme köylüler tarafından nasıl değerlendirmiş... ?  Caminin hemen yanına, arkası cami avlusuna açılan Rüştiye Okulunu, yani günümüzün üniversitesini yapmışlar. O zamanlarda Bornova, Kemalpaşa, Armutlu, Bağyurdu'nda bile olmayan Rüştiye Okulu Yukarı Kızılca'da eğitime başlamış.
Yakın zamanda bina restore edilerek butik otel/cafe-restaurant olarak hizmete girdi ve Yukarı Kızılca'ya farklı bir değer katıyor.
Günün yorgunluğunu, köy meydanında beğendiğimiz bir mekanda kahve içerek giderdim.



Toplamda 33 km yürüyerek Mahmut Dağı zirve çıkış yürüyüşümü tamamladım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder