DEDE KORKUT KÜMBETİ'NE DOĞRU MASAL DÜNYASINDA YÜRÜYÜŞLER (BAYBURT)
''Can sıkıntısının kökeninde, ya yapmayı ertelediğin bir iş ya da yaşamayı ertelediğin bir duygu vardır. Ruh ve Beden, vaktinde alamadığı her şey için alacaklı gibi insanın kapısını çalar... ''Bayburt Öğretmenevinden sabahın erken saatlerinde, kamp yüklü sırt çantam ile bugün ulaşmayı hedeflediğim '' Masat Köyü '' ne ve az ilerisindeki '' Dede Korkut Kümbeti '' ne doğru yola çıktım. Dede Korkut'un hikayelerinde adı sıkça geçen bu '' Masal Dünyası '' yürüyüşü için heyecanlıyım.
'' Galiba kimsenin anı yaşamaya zamanı yok. Kimisi geçmişte yaşıyor aheste aheste, kimi gelecekte nefes nefese '' der '' Jean Paul Sartre ''
Hız telaşı tedirgin ediyor içimizi. '' Belki, en iyisi yürüyerek gidilir yaşama '' diyorum her zamanki gibi...
Yürüyerek tamamlayacağım Bayburt - Zeyrek Köyü etabını 3 günde yürümeyi planladım. Her gün 35 - 40 km ye yakın yürüyeceğim.
Yolculuğa çıkmadan önce İzmir'de, Jean Jacques Rousseau '' nun Yalnız Gezerin Hayalleri '' adlı kitabını okumaya başlamıştım. Duruma çok uyan bu kitabı yanıma alıyorum. Otobüs yolculuğunda ve dinlenme anlarımda okumalar yapmanın, bu uzun solo yürüyüşümü daha anlamlı yapacağını düşündüm... 1778 tarihli '' Yalnız Gezerin Hayalleri '' Rousseau'nun son eseri. Edebi ve felsefi bir vasiyetname sayılabilecek bu eserde yazar kendi çizdiği rota üzerinde, doğada ve kendi benliğinde gezintilere çıkar, kendi gerçeğine eğilir. İnce bir kırgınlık ve sorgulayıcı bir dille kaleme aldığı bu metin modern bireyin oluşumuyla ilgili ilk örneklerden.Bayburt'un Erzurum çıkışına doğru yürüyorum. Coşkun akan Çoruh Nehri'ne dönüp baktım.Gez Köyü'ne 2 km kala yolun sağında, Çoruh Nehri üzerindeki ahşap köprü uzaktan görüş alanıma girdi. Köprüye ulaştım, üzerine çıktım ve karşı tarafına geçtim. Daha sonra köprünün tam ortasından geldiğim ve gideceğim yönü izledim. Çoruh Nehri üzerindeki bu köprüden güzel manzaralara tanık oldum.
Maden Bucağına 3 km kaldı. Akülü küçük aracı ile selam vererek yanımda duran ve adının ''Yavuz'' olduğunu öğrendiğim doğa gönüllüsü ile orada konuşmaya başlıyoruz. Yavuz ile aynı yaşlardayız. Bisiklet tutkunu olan Yavuz, birkaç yıl önce Şırnak'tan Bayburt'a bisiklet ile kamp yaparak gelmiş. Dağ bisikleti ile çevresindeki kanyonlara, şelalelere, mağaralara, henüz kazı dahi yapılmamış antik kalıntılara geziler yapıyormuş. Köyü, Aşkale yolu üzerinde ancak akülü aracıyla beni Maden Bucak'ına götürmek istiyor. Kabul ediyorum. Sırt çantamı aracın küçük kasasına yerleştirdim. Yan yana 3 km yolu, bu bölgenin doğası, tarihi ile ilgili güzel ve akılda kalan bir muhabbetle tamamlayarak Maden Bucak'ına giriyoruz.
Yavuz ile birlikte kısa süre sonra, Maden Bucak'ı Köy Konağı önüne kadar geldik. Burada köylülerle selamlaşarak bir yarım saat kadar dinlendik, konuştuk. Köylülere Maden Bucak'ı adının nereden geldiğini sordum. '' Çok eskilerden burada Ermenilerin yaşadığını ve bakır madeni işlettiklerini '' anlattılar. Köyün adı Türkiye Cumhuriyeti döneminde '' Madenhanları '' şeklindeymiş. 50 yıl öncesine kadar bucak olan Maden; kalabalık, canlı, hareketli ve bir çok köyün bağlı olduğu bir yer iken, sonradan bucak statüsü kaldırılmış ve köy konumuna geçmiş. Yavuz, beni Bayburt'a davet edip, konuk etmek istiyor. Bölgede doğa yürüyüşleri yaparak; doğal, tarihi değerleri tanıtmayı istiyor. Teşekkür ediyorum.'' Bir gün mutlaka geleceğim diyorum '' Yavuz ile vedalaşıyoruz. Geldiğimiz yoldan geri dönerek gözden kayboluyor. Böyle bir dost ile karşılaştığım için çok memnunum. Ben de kaldığım yerden Masat Köyü'ne doğru yürüyüşe geçiyorum.
Maden Bucak'ına bağlı Taht köyünün kuzey ve güney istikametlerinde pek çok tarihi kalıntı bulunuyor. Bunlardan kuzeydekilere Gobdat, güneydekilere ise Hörsenk adı veriliyor. Bu adların vaktiyle kurulu olan mahallelere ait olduğu söyleniyor. Hörsenk ile yine o civardaki mağaralar arasında vaktiyle değirmen çarkı şeklinde bir su yolu varmış. Anlatıldığına göre bunun hikayesi şöyle:
Yakın zamanlara kadar köyün bütün arazisini sulayacak kadar su kapasitesine sahip olan nehir, zamanla kurumaya başlamış. Nehir koskoca arazinin içinde adeta kaybolmuş. Vaktiyle Ermenilerin oturduğu bu köyde bir gün gelinlerden biri çocuğuna altın verir ve bu altını su ile temizlemesini ister. Çocuk altını su yerine buğday ekmeğiyle temizler. Daha sonra temizlik yapmak için kullandığı buğday ekmeğini suya atar. Bu duruma küsen su da günden güne azalır, ancak bir değirmeni döndürebilecek kadar kalır. Anlatıldığına göre bu su, akışına toprağın altında devam eder. Hatta bu suyun gürül gürül akışı çevredeki mağaralardan işitilirmiş.
Güneydeki yüksek dağlar, yürüyüşüme uzun süre eşlik edecek gibi görünüyorlar. Bu dağların sırasıyla batıdan doğuya; Pulur(2300 m), Otlukbeli (2520 m), Saruhan (2400 m), Çoşan (2963m), Kop (2600 m) ve Çavuşkıran (2580 m) olduğunu öğrendim.
Manzaraların tarifi mümkün değil. Bin bir çeşit çiçeğin yaydığı kokuların ben de yarattığı durumu sizlere keşke tarif edebilsem...
Helva Köyü ayrımında biraz dinlenmek ve zaman geçirmek için birden fazla neden var. Öncelikle 1916 da Kop Savunmasında şehit düşmüş '' Mustafa Topçu '' nun mezarını ziyaret ederek, dua etmek. Sonrasında, çeşmesinden akan buz gibi dağ suyundan kana kana su içmek. El, yüz ve özellikle de ayakları serinleterek uzun yol için bakım yapmak... Çoruh Nehrinin bu büyük kolunu ve masal dünyasının dağlarını, Helva Köyü ayrımındaki köprünün üzerinden uzun uzun seyretmek...
Buranın etkileyici ortamında yaklaşık yarım saat mola verdim.Masat Köyü'ne 2 saatlik bir yolum var. Masat Köyü, Tarihi İpek Yolu üzerinde. Bulunduğu konum, Bayburt ve Erzurum'a bağlı civar köylerinin birleştiği noktada. Adeta bulunduğu bölgenin kalbi durumunda.Çoruh Nehri'nin kollarından biri olan Masat Çayı'nın denizden yüksekliği 1720 metre ve köyün içinden geçiyor. Ardıç, sarı çam, pelit (meşe), kavak ve söğüt gibi ağaç türlerin çok yoğun olduğu geniş ve harika bir coğrafya da neşe içinde yürüyüşü sürdürüyorum.Masat Köyü'nde karasal iklim görülüyor. Aynı zamanda Bayburt'taki orman alanlarının en çok bulunduğu köy. Bu nedenden dolayı ilkbahar da bol yağış alıyor. Bölgenin nasıl bir su dünyası olduğuna yol boyunca tanık oluyorum.Masat Köyü'nün ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalı. Balıkların en güzeli olan alabalığın ayrıca sazan, kefal gibi balık türlerinin bol olduğu Çoruh nehri, Masat Köyü'nün sanki altın kemeri görüntüsünde.Yürüyüş yaptığım etabın neredeyse 40-50 kilometresinde köylerde bakkal yok. Masat Köyü bakkal olan şanslı köylerden. Genç bakkaliyesini gördüğünüzde ve adım attığınızda adeta hazine bulmuş hissiyatı yaşıyorsunuz...Bakkal'ın sahibi Sedat, çok sosyal, yardımsever bir insan. Sırt çantamı dükkanın dışına bırakıp içeriye giriyorum. Burası bir bakkaldan çok daha fazlası. Ne ararsanız bulmanız mümkün gibi. Davet ediyor, oturuyorum ve soğuk bir şeyler içiyorum. Bu arada çocuklar, köylüler geliyorlar, bir şeyler alıyorlar. Sedat'ın dükkanı aynı zamanda buluşma, sosyalleşme mekanı gibi...Sedat ve dükkanın önünde otururken gelen köyün ileri gelenleri ile keyifli muhabbet yapıyoruz. '' Bu akşam burada kalın. Köy Konağımız da; sıcak su, duş, tv gibi her türlü imkan var. Konağımızı açalım, misafirimiz olan diyorlar. '' Teşekkür ediyorum. Az ileri de Dede Korkut Kümbeti' nin hemen karşısındaki mescitte kalmayı düşündüğümü, bu yolculuğumun belki de en önemli nedenlerinden birinin, her şeklide Dede Korkut'a yakın olmak olduğunu '' anlatıyorum. Bayburt'tan Erzurum'a ilerlediğim yolda misafirperverlik katsayısı giderek artıyor. Sedat'tan Menemen yapabilmek için malzeme ve ekmek alıyorum. Masat Köylüleri ile vedalaşıp, 2 km ileride bulunan Dede Korkut Kümbeti'ne doğru yürümeye devam ettim.
Masat Köyü ve civarında çeşitli kuş türleri bulunuyormuş. Kekliğin hası derler ya; Masat Köyü'nde olduğunu söylüyorlar..
Masat Köyü'nün de bulunduğu geniş ovalık alanlar, 2500 metre ve üzerindeki sıradağlar ile çevrili '' Düzeker Ovası '' olarak adlandırılıyor.
Gölgem ve ben, Dede Korkut Kümbeti'ni uzaktan seçebilir yerlere geldik...Anadolu'nun eşsiz kültürel zenginliğini yansıtan Dede Korkut Kümbeti, yüzlerce yıllık hikayelerle yoğrulmuş medeniyetimizin sembolü olarak dimdik ayakta duruyor.Uzun yürüyüşümün ana hedefi olan ve tarihin fısıldadığı hikayelerin peşinde olanların mutlaka görmesi gereken '' Dede Korkut Kümbeti '' ne geldim.
Yom vereyim Han'ım :
Yerli Karadağların yıkılmasın !
Gölgelice kaba ağacın kesilmesin !
Kan gibi akan görklü suyun kurumasın !
Kanatlarının ucu kırılmasın !
Kaadir seni namerde muhtaç etmesin !
Koşarken ak-boz atın sürçmesin !
Çaldığında kara polat öz kılıcın kedimlesin !
Dürtüşürken ala gönderin ufanmasın !
Aksakallı baban yeri cennet olsun !
Ak pürçekli anan yeri uçmak olsun !
Allah'ın verdiği umudun kırılmasın !
En sonunda arı imandan ayırmasın !
Ak alnında beş kelime dua kıldık kabul olsun !
Derlesin, toplasın, günahımızı,
Kaadir Allah adı-görklü Muhammed'in yüzü suyunu bağışlasın !
Bu duaya amin diyenler Allah'ı görsün !
Seyyah Ömer'in 10.5 ay önce Dede Korkut'un kümbetine diktiği çam fidanının etrafını temizleyip su vermeyi de unutmadım...
Manevi değeri çok yüksek bu ortamda güneş batmak üzere. Dede Korkut Kümbeti'nin hemen karşısındaki Mescit'e doğru geçtim.
'' Aramaktan yorgun düşer mi insan ? Eğer yoldaysa düşmez. Yol bir arayış aslında. Bulmak için aramaz insan, Ol' mak için arar. Ol' dukça da bulur ... ''
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder