ZAMANIN TAŞLARI... AHLAT SELÇUKLU MEYDAN MEZARLIĞI (AHLAT / BİTLİS)
Ahlat Selçuklu mezarlığında yürürken, Van Gölü kıyısındaki bu sahil yerleşiminin Anadolu'nun kaderindeki rolünü düşünüyorum... Savaşlar Kataloğuna '' Malazgirt Savaşı 1071 '' olarak geçen ve Bizans'la Selçuklu arasındaki savaş Ahlat düzlüklerinde başlar.Orhun Abidelerinin Anadolu'daki yansımaları diye de nitelenen ve görkemli görünümlerinin yanı sıra ince taş işlemeleriyle dikkat çeken mezarlarda Türklerin Orta Asya'da yaşadıkları dönemlerdeki kültürlerinde yer alan ejder, dilimli simetrik yaprak motifi olan palmet, kandil ve geometrik motifler göz kamaştırıcı.. Adeta tarihin içinde bir açık hava müzesi içindeyim..
Selçuklu Meydan Mezarlığı, Ahlat'ta bulunan bir çok tarihi mezarlık içerisinde en büyük ve en önemli olanı.
Selçuklu mezarlığında tarih içinde yürürken iki mezar üzerindeki kitabelerin günümüz Türkçe' sine çevrildiği tabela da yazanlar dikkatimi çekti. '' DOKTOR VE KIZI '' Bu bir birine yakın iki mezarın taşlarının üzerinde yazanları dikkatle okudum..
DOKTOR ŞEMSEDDİN ABDÜSSELAM : Bu ravza saadete ve şehadete erişmiş, ilmiyle amel eden yüce imam, faziletli, tabiplerin efendisi, bu zamanın Calinusu ve Hipokrat'ı, ruhları ve bedenleri iyileştiren adam, şanı yüce her şeye gücü yeten Allah'ın rahmetine muhtaç, Gevaşlı Abdullah oğlu Şemseddin Abdüsselam' ındır. O Rebiyülevvel ayında yedi yüz yirmi üç (miladi Mart-Nisan 1323) yılında vefat etti.
DOKTOR ŞEMSEDDİN ABDÜSSELAM KIZI BENİ HATUN : Bu ravza saadete ve şehadete erişmiş kadın, şanı yüce her şeye gücü yeten Allah'ın rahmetine, bağışlamasına ve affına muhtaç, Gevaşlı Tabip, Abdüsselam kızı Beni Hatun' undur. O Safer ayının onunda yedi yüz beş (miladi 1 Eylül Çarşamba 1305) vefat etti.
Doktorun kızı Beni, babasından 18 yıl önce bu dünyadan göçmüş. Tam 716 yıl önce.. Mezarların önünde biraz oturdum.. Bu gezinin düşünme molasını burada verdim...
Meydan Mezarlığı'nda; Şahideli, Şahideli Sandukalı ve Akıt (Tümülüs / Mezar Odası ) olmak üzere 3 genel mezar tipi görülüyor. Bu mezarlardan Ahlat'ın birçok ilim, din, kültür, sanat, zanaatkar, hukuk adamları ile mutasavvıf (tasavvuf ehli) ve zahitler (dindarlar) yetiştirdiği öğreniliyor. Bu mezarlıkların içinde en önemli bölümü '' Kadılar (Hakimler) '' oluşturuyor.
Mezarlıkta günümüze kadar yapılmış olan epigrafik çalışmalar sonucunda 32 sanatkarın imzası tespit edilmiş. Meydan Mezarlığı, Tarihi Türk-İslam Mezarlıkları içerisinde büyüklük açısından ilk sırada yer alıyor.
Mezar taşlarının doğu yüzünde medfunun kimlik bilgileri, bazı örneklerde ise medfunun nereden geldiği ve meslek bilgileri yer alıyor.
Sanduka kısmında ise daha çok ölümü hatırlatan Hadis-i Şerifler yer almaktadır.
Anadolu'nun tapusu olan ve 12. yüzyılın başından 16.yüzyıla kadar tarihlenen Ahlat Selçuk Meydan Mezarlığı mezar taşları, Orhun Abideleri' nin Anadolu'da yaşatılan temsilcileri niteliğinde. Tarihin gizemli kaynakları arasında yer alan mezar taşları ait oldukları toplumları, inançları, sanat anlayışlarını, sosyal ve kültürel yapılarını yansıtıyorlar. Mezar taşları Türklerin yerleşme ve yayılma alanlarını göstermesi açısından da büyük önem taşıyor.
Ahlat neden bu kadar önemli ? Neden çok göz önünde ?...
Anadolu'ya giriş kapısının en önemli noktası olan, doğu-batı sentezinin kavşak noktası konumundaki Ahlat, gerek coğrafi gerek tarihi özellikleriyle ön plana çıkıyor.
13. yüzyılda '' Belh (Afganistan) '' ve '' Buhara (Özbekistan) '' ile birlikte İslam Dünyasının 3 büyük ilim, kültür ve sanat merkezlerinden biri olmuş ve '' Kubbet-ul İslam '' ünvanını alarak, önemini daha da arttırmış.
Anadolu'nun kapısının Türklere açıldığı tarih olan 1071 öncesinde ve sonrasında doğudan batıya geçişi sağlayan bir üs konumuna gelmiş.
12. yüzyılın başlarından itibaren de '' Ahlatşahlar '' adıyla anılan Selçukluların bir kolunun başkenti olmuştur.
Ahlat, bu stratejik önemi ve sahip olduğu doğal güzellikleri ile tarihin her döneminde çeşitli uygarlıklara merkezlik yapmış ve önemini korumuş.Şehir, Urartular Döneminde '' Halads '' ; Bizanslılar Döneminde '' Khelath '' ; Araplar Döneminde '' Halat '' ; İranlılar ve Türkler Döneminde ise '' Ahlat '' olarak telaffuz edilmiş. Kürtler '' Xelat '' , Ermeniler '' Şaleat '' , Süryaniler '' Kelath '' demişler. Ahlat, sahip olduğu doğal güzelliklerin yanı sıra bünyesinde barındırdığı birçok kümbet, türbe, hamam, zaviye, bezirhane, çeşme, kale, mezarlık, cami, sivil konut, arkeolojik alan, akıt ve mağaralar gibi tarihi kültür miraslarıyla adeta bir açık hava müzesi niteliğinde..
Öylesine bir mezarlık ki: yüzyıllardır yaşamın içinde kalmış. Böylesine yaşamın içinden görüntüler ile karşılaştım...
Ahlat Müzesi yanındaki ana giriş kapısından girdim. Otoparkı geniş ve çok iyi düzenlenmiş. Bilgi tabelaları ve meydan mezarlığı içinde yürüyüş yolları, demiryolu ahşap traversleri kullanılarak yapılmış. Bu durum doğallığa katkı sağlamış. Yürüyüş yolunun her iki tarafı halatlarla ve uyarı levhaları ile sınırlandırılmış.
Mezarlıkta kazı çalışmaları devam ediyor. Yeni mezarlar, yeni sırlar gün yüzüne çıkarılıyor. Ahlat Selçuklu mezarlığı yeni mezarlar ve tarihi eserler ile daha da büyümeye devam ediyor. Ahlat Selçuklu Meydan Mezarlığı Kazı Başkanlığı tarafından yapılan jeoradar çalışmaları yerin altında birçok şahidenin veya sandukanın bulunduğunu ortaya koyuyor. Yapılan zemin blokajı çalışmalarında ayakta kalan taşlar dengeye oturtuluyor. Daha önce kırık oldukları için kitabeleri okunamayan mezar taşları ayağa kaldırılarak çözümlenmeye çalışılıyor.9000' i aşan ve daha da büyüyen devasa mezarlığı gezmek için uzun zaman ayırmalısınız.. Bu uzun gezimin sonlarında mezarlığın kuzey yönündeki bir diğer kapısına ilerlerken başka önemli bir tarihi değeri karşıdan gördüm..
Akkoyunlu hükümdarı Rüstem ve Bayındır'a ait. Kitabesinde 15. yy sonu 886H. (1481) tarihinde yapıldığı yazıyor. Kaide kısmı üzerindeki gövdesi ile diğer bütün Ahlat kümbetlerinden ayrılıyor.
Bir yamaç üzerine kurulu sahil kasabası Ahlat'ta bir taraftan Van Gölü'nün maviliğini seyrederken diğer taraftan da Türkiye'nin üçüncü büyük dağı Süphan'ın yüksek ve karlı zirveleri görülebiliyor.
Bu gezimde Selçuklu meydan mezarlığında fazla zaman geçirdim.
Şehrin ismi ile ilgili değişik rivayet ve söylentiler var. En yaygın olanı şehir isminin, bir Urartu Kralı olan Lat'ın yaptığı bir savaş sonucunda ağır bir yara alması ve kızı Derminia'nın babası adına yaktığı '' Ahh! Lat '' ağıtından geldiğidir..
Çok yakında bulunan ''Harabe Şehir'' ve '' Emir Bayındır Köprüsü '' ne gittim. Harabe şehirde yıkık eserler ve çok sayıda kaya mağara evleri var. Bu değer ve güzellikler ne yazık fazla bilinmiyor.
Emir Bayındır Köprüsü'nün hemen üstünde küçük bir şelale var.Burada el değmemiş gibi duran olağanüstü bir doğa var.1892 yılından Ahlat Emir Bayındır Köprüsü ve Harabe Şehir görüntüsü (Source: P.Müller-Simonis) Gezinin sonunda Ahlat Öğretmen Evi bahçesinde Van Denizi kıyısında oturdum, soğuk bir şeyler içtim. Uzun günü değerlendirdim, notlarımı aldım.
Bir çok uygarlık görmüş Ahlat' da yine güneş battı, yine gece oldu. Zamanın taşları tarihe tanıklık etmeye devam ediyorlar...
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder