MESCİTLİ KÖYÜ'NE DOĞRU YÜRÜYÜŞ - MESCİTLİ KÖYÜ'NÜN UNUTULMAZ KONUKSEVERLİĞİ (ERZURUM)
'' Dağlar gider yolunda. Ben de kendi yolumda. Dağ buldu da dağını. Ben de seni sonunda... '' diyerek, Dede Korkut Kümbeti'nin karşısındaki Mescit de, saat 05.00 de soğuk ve yağmurlu bir güne uyandım. Sırt çantamı toparladım. Kahvaltı için keyif veren bir hazırlığa başladım.Soğuk Masat sabahında, daha güzel bir kahvaltı olamazdı... Peyami Safa'nın '' Yalnızız '' adlı eserinde dediği gibi : '' Kaderinin şöförü sensin. Onu dram istikametinde sürme. Biraz gül yahu. ! Değmez vallahi bu dünya... '' ya da Cemil Meriç'in : '' Demek dünya gittikçe küçülmekte. Ama sen odanı dünyadan, reel dünyadan, aktüel dünyadan çok daha fazla genişletebilirsin... '' diye anlattıkları bir ruh haliyle güne başladım.
Sırt çantamı mescit dışına taşıdım. Yola çıkmak için yaptığım bu ilk deneme şiddetini arttıran yağmur nedeniyle tekrar mescite sığınmakla sonuçlandı. Yağmurluğum ve çantamın muhafazası hazır ancak yağmursuz bir hava da, yolun güzelliklerine daha iyi tanık olarak yürüme isteği ilk çıkış denememi erteletti... Mescitte kitap okudum, önümdeki rota ile ilgili harita bilgilerine baktım. Bir kaç defa Dede Korkut Kümbetine gidip geldim.Kümbet önündeki çeşme başında, traktörü ile geçen Masat Köyü'nün muhtarı ile tanıştım. Biraz konuştuk. Bu düzlüklerde meyve ağaçları ormanı yapma projelerinden bahsetti...Saat 10.30 civarında yağmur durunca çantamı sırtıma aldım, yola koyuldum. Sık sık arkama dönüp Dede Korkut Kümbeti ve Masat Köyü istikametine baktım. Adım adım Masal Dünyasının merkezi geride kalıyor...
Artık önümdeki yola motive oluyorum. Geniş düzlüğün sonlarına geliyorum.Bayburt İl sınırlarından çıkıp Erzurum İl sınırlarına girişteki ilk köy olan '' Mescitli '' de, bu günün sürpriz bir şekilde biteceğinden, yaşayacağım en unutulmaz ve güzel günlerden birine doğru yol aldığımdan habersiz ilerliyorum.Bugün ilerlediğim yolda çok az insana rastladım. Eserlerinin çoğunu yürürken yazdığı bilinen Friedrich Nietzche'ye göre, '' Sadece yürürken akla düşenler gerçekten büyük düşüncelerdir. Yürümek, nadiren sadece yürümektir. Bu yüzden onu sıradan bir eylem olarak görmekten vazgeçmeliyiz. ''
Issızlığın tam ortasında bu yerlerde '' Yürümenin Felsefesi '' ilkelerine uygun bir yürüyüş olacağı belli oluyor...
Yürümek, nefes almak ve düşünmekle ilgili. Erteleme özgürlüğü sunuyor. Şöyle bir dolaşmaya çıkmak bile endişelerin ağırlığını azaltmaya, gündelik işleri bir süreliğine de olsa unutmayı sağlıyor.
Günlere yayılarak yapılan uzun yürüyüşler, kendi özgürlüğünü arayan insanı pekiştiriyor. Çalışmanın yarattığı kısıtlamalardan kaçırıyor ve alışkanlıklardan kurtarıyor.Çoruh'un kolları üzerinde bir çok köprüden geçiyorum. Ve, her defasında üzerinde durup, getirip götürdüklerine bakıyorum.Yürüyüş rotam üzerinde nerelerden döneceğimi iyi biliyorum. Ancak, kalbin götürdüğü yol ayrımına girmek, götürdüğü yere gitmek de ne güzel olurdu... Sağdan devam etsem yol beni nerelere çıkarırdı ? Umarım ileri de böyle yolculuklar yapabilirim. Günün sonunda navigasyon ile bulunan konuma bakarak; '' Neredeyim ben şimdi '' diyerek yola devam etmek...Çoruh'un kolları üzerinde HES lerin yakınlarından geçiyorum. Bayburt il sınırının bitip Erzurum il sınırlarının başladığı bu HES lerden birinde görevli '' Muhammed Ali Kaya '' uzaktan sesleniyor. Onunla konuşmak o kadar güzel ki : 1 saat burada kalmışım. Konumuz yine; bölge coğrafyası, doğal güzellikler, hayvancılık, arıcılık, köy yaşamı üzerine. Kendisinden izin alarak tesisi ve suyun görüntülerini alıyorum. Çok uzaklarda bir arkadaşım daha olmasının verdiği mutlulukla yola devam ediyorum.Aklımıza takılan bir konuyu düşünerek yürümeye başladığımızda, adımlarımızın giderek hızlandığını fark ederiz.. Bazen de durup dururken bir şeyleri yürüyerek hatırlamaya çalışırız. Araştırmacılar; Yürüme eylemini '' zihni düşünce denizine salmak '' olarak da tanımlıyorlar. Yürüyüşün ilham arttırıcı etkisini yapılan deneylerle de ispatlamışlar. Söz konusu çalışmalara göre; yürüyen bir insan oturana göre ilhama altmış kat daha fazla açık ! Nehir yatağından taşan sular düzlüklere alabildiğince yayılmış. Bu görüntüleri çok defa görüyorum.
Böylesine özel doğalarda arabayla giderken etrafındaki her şey; kayalar, ağaçlar, dağlar, yamaçlar, nehirler hızla geçmişe doğru akar. Hayat katlanır, kısalır. Rüzgarı hissedemeyiz, kokuları duyamayız, ışığın değişimini göremeyiz. Etrafımızdaki her şey büyük bir bulanıklığa dönüşür. !Uzun yürüyüşlerde; düşüncelerimi yürüyerek yavaşlatmaya, ara ara durup yaşadığımı hissetmeye, şükretmeye çalışıyorum.Bu düşüncelerim; zamanın hızla geçtiği, günün sonunun gece karanlığı, kışın sonunun bahar olduğu, aldığım nefesin ne kadar değerli olduğu, görebildiklerim, dokunabildiklerim ile ilgili sonuçlara varır hep...
'' Yürümenin Felsefesi '' kitabının yazarı Frederic Gros ; '' Yürümek spor değildir ! '' diye başladığı kitabında, yürümenin spordan çok felsefeye yakın bir fiil olduğunu iddia ediyor. Ona göre sporda; rekabet, puan, kurallar ve teknik terimler var. Ayrıca spor disiplin ister ve parayla ilişkilidir. Tüketim kültürünün bir parçasıdır. Oysa yürümek için yukarıda sayılanların hiçbirine gerek yoktur. İki ayağımızın olması yeterlidir.Yürüyüş sırasında parmağımla işaret ettiğim nehir kenarına inen açık alanda mola verme ihtiyacı hissettim.
Öylesine güzel bir alandayım ki; bütün güzelliklerin toplamı gibi bir yer...
Yatık büyümüş ağacın üzerine çıktım, ortasında gökyüzüne uzanan iki dala sırtımı rastlayarak oturdum. Sevdiğim müzikleri dinledim.Sonra bu dalın üzerine uzandım. Yarım saat bu yatık ağaç üzerinde kaldım.Başımı sola çevirdiğimde karlı dağların manzarası...Başımı sağa çevirdiğimde tertemiz akan bir nehir... Kuş sesleri ve çiçek kokuları...Buralara tekrar geldiğim de, bölgede mola vereceğim yerlerin en başında olacak bu alandan ayrıldım. Mescitli Köyü'ne doğru yürüyüşe geçtim. Mescitli Köyü'ne 4 km mesafede olan bu yeri dikkatlice bakarsanız görebilirsiniz...Her gün neredeyse 40 km yürüdüğüm ve arada dinlenme günü yapmadığım 3 günlük bu rota da; sırt çantası ile kamp yükü ile yürüyüş elbette uygun ekipmanı da gerektiriyor. Uygun yürüyüş teknikleri de yürüyüşü daha kolay ve zevkli hale getiriyor. Bu güne kadar yürüyüş ile ilgili ciddi bütün yayınları takip ediyorum. Yazılmış farklı kitapları alıyorum. '' Joanna Hall '' '' Yürüyüş Diyeti '' adlı kitabının giriş bölümüne ; '' Yürümeyi bildiğinizi sanıyorsunuz değil mi ? Peki, size haberlerim var. Kesinlikle bilmiyorsunuz ! Çünkü çoğumuz yanlış yürüyoruz ve daha etkili yürüyebiliriz. Yanlış kasları, yanlış şekilde ve yanlış zamanda kullanıyoruz - yürümenin vücudumuza yararlarını kaçırıyoruz, yürüyüşteyken potansiyel olarak her tür fiziksel soruna kendimiz neden oluyoruz. '' diyerek başlıyor.Yürürken doğru adım atmadığımı fark ettiğimde çok şaşırmıştım. Yılların alışkanlığı ile olsa gerek doğru adımı atma konusunda epeyce tekrar ile ilk başlangıcı yapmıştım. 159 sayfalık bu kitap yürüyüş teknikleri ve programları hakkında benim başucu kitabım gibidir...1916 yılındaki Osmanlı - Rus savaşında şehit düşmüş Bilecik Bozüyüklü '' Mustafa Çavuş '' kabri yolun solunda karşıma çıktı. Buradaki çeşme başında oturdum, biraz dinlendim, dua ettim. '' Bilecik Bozüyük neresi ? Mescitli - İspir - Erzurum neresi ? '' diye düşündüm...Tekrar yoldayım. Yağmur hızını arttırmaya başladı. Mescitli Köyü'ne 1 km ya var ya yok...
Yolda yürüyorum bir araç geçti. 50 metre ileride durdu, geri geri geldi. İçindeki 2 kişi selam verdi. '' Nereye gidiyorsunuz ? '' dediler. '' Uzun bir yürüyüş yapıyorum, akşam oluyor. Mescitli Köyü'nde; köyün Muhtarı ile konuşarak, köy konağında ya da köyün camisinde geceyi geçirmek istiyorum '' dedim. '' Gelin, biz de Mescitli Köyü'ndeniz. Köye bırakalım sizi '' dediler. İşlerini tamamlayıp Bayburt'tan dönüyorlarmış. 1 km yolu kısa sürede aldık, köy meydanına geldik. Araç köyün içine yöneldi. '' Siz bizim misafirimizsiniz, bırakmayız '' dediler. '' Zahmet vermeyeyim, Köy Konağı'nda ya da cami de kalırdım. Zaten sabah çok erken yola düşeceğim '' dedim. '' Kesinlikle olmaz, bizim misafirimiz siniz... '' dediler. '' Şeref UÇAN '' Abi ve akrabası '' Seyit UÇAN '' ile işte böyle tanıştık. Sonra benim için harika bir yere geldik.'' Ailenin Konukevi'nde '' yaşamım boyunca hiç unutamayacağım güzel anlar ve çok güzel bir gece yaşadım. Çok güzel insanlar tanıdım.
'' Islanmışsınız, hemen sobayı yakalım, kuruyun '' dedi Şeref Abi... Soba yakıldı. Sobanın üzerinde çay hazırlığında başlandı. 100 yılı aşan tarihi olan muazzam bir '' Erzurum Tandırevi '' ndeyim. Atalarından miras evi çok iyi korumuşlar.Neredeyse duvar kalınlığı 1 metre olan, ahşap mimari ve işçiliğinin üst seviyede olduğu oda kısa sürede ısınıyor. Sıcak iyi geliyor. '' Başköşeye oturun '' diye ısrar ediyorlar. '' Benden yaş olarak büyüksünüz, yaşça büyüklerin yanında başköşeye oturmam '' diyorum. '' Bizde misafir baş tacıdır, başköşeye oturur, adetlerimiz böyle '' diye hep beraber ısrar ediyorlar. Sonrasında '' Orası biraz daha serin, soba sıcağından daha az etkilenirsiniz '' diyorlar. Şeref Abileri kırmak mümkün değil... '' Daha serin olduğu için geçiyorum ama '' diyorum. Oturma düzeni konusu çözülmüş oluyor. Öyle böyle beni o baş köşeye oturttular...
Erzurum ve yöresinde çay konusunda uzmandırlar ve çok severler bunu biliyorum. Soba üzerinde tam kıvamında çay hazır. Erzurum geleneklerine uygun '' kıtlama şeker '' ve '' limon '' ile çay keyfi başlıyor. Şeref Abi ve akrabaları ile sohbet çok hoş oluyor. 1980 li yılların başında 18 yaşlarında İstanbul'a gidip yerleşmişler. '' Ben artık emekli oldum, çocuklarım işleri devam ettiriyorlar '' diye anlatıyor Şeref Abi. Her yıl Mayıs ayı başında Mescitli Köyü'ne gelip Kasım ayı sonlarına kadar kalıp, tekrar İstanbul'a dönüyorlarmış.1985 yılına kadar Köy, 170 haneden oluşuyormuş. Bu yıllardan sonra büyük kentlere özellikle de İstanbul'a göç neticesinde köy kışları 7 hanenin devamlı yaşadığı bir hale gelmiş. Ancak, Mayıs -Kasım ayları arasında 150 haneye kadar çıkıyormuş.Mescitli Köyü'nde muhtarlığın bir genel konukevi var. Ancak köyün % 85 ailesinin; Atalarından kalan eski evlerini koruyarak, bakımlı tuttukları bu tarzda konuk evleri varmış. Çok şaşırıyorum... Mescitli Köyünün en eski adı : '' Vartenik '' olarak da biliniyormuş. Milli mücadeleden önce Ermenilerin yaşadığı dönemden kalma adı: Vartenik... Bayburt coğrafi il sınırından çıkıldığında İspir-Erzurum'a bağlı ilk köy. Aynı zamanda Erzurum'a 130 km mesafesi ile en uzak köylerden. İspir'e mesafesi 63 km. Bayburt'a mesafe 52 km. Çok yakındaki evlerinden hazırlanan yemekler ile yer sofrasına davet ediliyorum. Hep beraber yemeğe başlıyoruz. Masada yerini alan lezzetlerle başlayan yemek ardı ardına gelen diğer yemekler ile devam ediyor.
Birinci Dünya Savaşı ile birlikte Ruslar, dere köyler ile birlikte Mescitli köyünü de işgal etmiş. Köyün hemen yakınlarında Susuzlar da ve Kanlı dağ denilen mevkide büyük savaşlar olduğu belirlenmiş ve '' Kazım Karabekir Paşa '' emrindeki kuvvetler Rusları buradan çıkararak geri püskürtmüşler. Bu süreçte bir çok köy ahalisi başka kentlere göç etmiş.Şeref Abi '' Çocukluk ve gençlik dönemlerimde burada köyün ileri gelen yaşlılarının; yaşlarına ve kıdemlerine göre en yaşlılar en yukarıda daha gençler daha aşağı seviyede olmak üzere oturduklarını, geceleri sohbetler yapıldığını, yemekler yediklerini, çaylar içildiğini '' anlatıyor. '' Hepsi gözümün önünde bu insanların, ancak şimdi hiçbirisi yok '' diye de ekliyor...Gece yarısına kadar bu muhabbetimiz devam ediyor. Zamanın nasıl geçtiğini anlamıyoruz. '' Yorgunsunuz, dinlenin '' diyorlar. '' Sabah çok erken yola çıkacağım, yarın yolum çok uzun '' diyorum. '' Sabah beraber kahvaltı yapmadan bırakmayız, hem erken saatlerde ayı ve kurt tehlikesi olur '' diyorlar. Sabah 05.00 da kahvaltı da buluşacağız... Sobayı odun atarak yeniden canlandırıyorlar.Uyumadan önce bulunduğum tarihi evi ve odasını hayranlıkla izledim. Geleneksel Erzurum Tandırevi' nin en güzel örneklerinden. Tandırevi, iklim ve sosyokültürel hayat gibi değişkenlerle şekillenmiş. ve kendine has bir tasarım anlayışı var. Bunun yanında oturmak için seki, depolama için ambarlar ve dolaplar, dekoratif özellikleriyle terekler, su temin etmek için kurun, yemek pişirilmesi için tandır ve ocaklar bulunuyor. En dikkat çeken ögesi ise '' Kırlangıç tavanı ''...Kırlangıç yerel adıyla '' Karlanguş tavan '' ya da '' Tüteklikli örtü '', karşılıklı duvarlar arasındaki mesafeyi geçmekte yetersiz kalan kirişlerin bindirme tekniği ile kademeli bir şekilde yükseltilerek ve kırk beş derece döndürülerek sıralanması ve tüteklik olarak adlandırılan açıklıkla sonlanan çatı sistemi olarak adlandırılıyor.Erzurum'un geniş bir bölümünde karasal iklim özellikleri egemen. Kışlar uzun ve sert, yazlar kısa ve sıcak geçiyor. En düşük sıcaklık - 37.2 derece ölçülmüş. Kar yağışlı gün sayısı 50 ve kar örtüsünün yerde kalış süresi 114 gün. Geleneksel Erzurum evlerinde alt katlar hem iklim koşulları hem de mahremiyet nedeniyle dışa kapalı oluyorlar. Alt kat pencereleri insan boyunun üzerinde sadece ışık almak için kullanılıyor. Duvar kalınlığı pencerelerden anlaşılıyor. Oda zemininde bulunan halı ve kilimler ile sekilerde bulunan yastıklar yine Atalarından kalma çok eski ve değerliler...Bu odada çok huzurlu bir uyku uyudum. Burası, Kütahya da Dedemlerden kalan eski evi de hatırlatıyor...
Yörede gün 04.00 da doğmaya başlıyor. Şeref Abi ile 05.00 civarında başladığımız kahvaltı sohbet ile birlikte 06.45 e kadar devam ediyor. Bir gün önce akşam saatlerinde Şehit Mustafa Çavuş'un kabri başında biraz daha fazla kalsam ya da kalmasam onunla tanışamayacaktık. Benim için, Kader ve Tanrı Misafirliğinin en güzel örneği bu karşılaşma oluyor...
Çaylar içiliyor. Gönlü büyük bu insana her şey için teşekkür ediyorum. Abilerin benim için azaldığı günümüzde bu gezimde 2. bir Ağabeye sahip oluyorum. Onları da İzmir'e beklediğimi söylüyorum. Veda vakti geldi. Sarılıp, vedalaşıyoruz. Anadolu'nun geleneksel konukseverliğinin en güzel örneğini gösteren başta Şeref Abi olmak üzere tüm UÇAN Ailesine tekrar tekrar teşekkür ediyorum...
Mescitli Köyü'nün rakımı 2165 metre. Yerleşim olarak Çermeli çayının kuzey yakasında bulunuyor. Köyün ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalı. Ayrıca arıcılık ve alabalık faaliyetleri de yürütülüyor.
Ersen abi seni tanımak ta çok güzel oldu bizim keşke daha çok muhabbet etme zamanımız olsaydı seni yine beklerriz ,ama kış aylarında, selamlar, Erzurum dan seyit
YanıtlaSilDeğerli Seyit, Misafirperverliğiniz ve dostluğunuz beni çok mutlu etti.Senin bahsettiğin çetin Erzurum kışlarından birinde Mescitli de ve sizlerle yeniden olmayı çok isterim.Sizleri de her zaman İzmir e bekliyoruz.
SilHarika bir tarih kokusuvar eski erzurum Köy evlerinde
Sil