Sayfalar

4 Haziran 2018 Pazartesi

TİRE'YE TRENLE   (TİRE / İZMİR)

6 yıl sonra yeniden, Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesi'nde  '' Şehr-i Muazzam Taht-ı Kadim '' olarak tanımladığı Tire'deyim...
Bu mütevazi şehrin önündeki perdeyi araladığınızda karşınıza çıkan hazine sizi şaşkınlığa uğratıyor.Böylesine değerli bir hazinenin nasıl olup da bu güne kadar keşfedilmediğini düşündüğünüzde ikinci bir şaşkınlık geçirebilirsiniz.
Zaman yine çabuk akmış.Temmuz 2012 de Tire'ye İzmir'den trenle gelmiştim.Doğal güzellikler arasında devam eden ve yaklaşık 2 saat süren bu yolculuk unutulmaz yolculuklarımdan oldu.
Mayıs 2018 ayının sonlarında '' Tire'ye Trenle '' yolculuğu için saat 09.55 deki ilk sefer için erken saatlerde İzmir Basmane Garı'ndayım.
Tren oldukça konforlu.Yaz sıcağını dışarıda bırakarak rahat ve keyifli bir yolculuk yapıyorum.
Tire Gar'ından ilk görüntüler..
Tire Garı, yeşil ve tarihi kent Tire'ye yakışan bir buluşma noktası gibi.






Tren Gar'ından tarihi kent merkezine doğru yürümeye başladım.Hükümet Konağı,büyük bir meydana bitişik ve 29 Ekim 1933 yılından bu yana hizmet veriyor.


Tire lezzetleri çok ünlü.Bu lezzetleri Tire Lezzet yazılarımda detaylı anlatacağım.
Ancak, Hükümet Konağının yan sokağında uzayıp giden ''Tire Tostçular Sokağı'' atıştırmalık için iyi bir tercih olabilir.Ünlü Tire sucuğu, Tire'nin peynirleri ve özel ekmek ile yapılan tost ve sandviçler çok bilindiktir.
Son gezimde Tire'de yapacağım uzun yürüyüş öncesinde Tire Tostçular Çarşısı'nda bir lezzet başlangıcı yaptım.


2012 yılındaki ilk gezimde Hükümet Konağı'nın bulunduğu meydanın hemen arkasında restorasyonu devam eden Tire Kent Müzesi inşaatını görmüştüm.
Erken Cumhuriyet Dönemi'ne tarihlenen bir önceki Belediye hizmet binasının restore edilmesiyle 2014 yılında açılmış.
Tire Kent Müzesi, kent belleğinin ve Tire'ye has el sanatlarının canlı şekilde sergilendiği el sanatları çarşısıyla ziyarete açık.Tire'yi, kaybolmaya yüz tutmuş el sanatları açısından da canlı bir müzeye benzetmek mümkün.Keçecilik, nalıncılık, semercilik, urgancılık, saraçlık gibi kimi zanaatlar, Tire'de son bir kaç temsilcisiyle de olsa yaşıyor.
Osmanlı ordusunun urganları da dokumacılığıyla ünlü Tire tezgahlarında üretilmiş.




Tire'de iz bırakmış ünlüler bölümleri,günümüzde kaybolmakta olan mesleklerin sergilendiği alanlar,Giyim kuşam kültürü (örtüler,tel kırma,dokuma işleri,..), temizlik (hamam) kültürü ve dönemsel sergi salonları ile Tire Kent Müzesi'ni gezerek başlamak Tire'ye daha farklı bir bakışla bakarak gezmek için çok iyi oldu..


Tire Belediyesi'nin 1940 yılındaki makam aracı..





Tire'nin eski sokakları ve yeni Tire birbirlerinden öyle kesin çizgilerle ayrılmışlar ki;Tire'de zaman hiç akmamış,takvim yaprakları hep aynı yerinde kalmış gibi..
Tire'yi gezerken şehirlerin de misyonları ve kimlikleri olduğunu daha iyi anlayabilirsiniz.Her dönemde inanç merkezi olması,tarihsel bir misyon taşıması oldukça dikkati çekiyor.Mağaralarında ibadet eden keşişler nedeniyle Roma döneminde ''Keşişler Yöresi'' olarak bilinen bir kent iken, Bizans döneminde piskoposluk merkezlerinden biri olmuş Tire.
   Tire aynı zamanda bir Yahudi merkezi.Yahudilerin varlığının Türk yerleşiminin öncesine uzandığı tahmin ediliyor.Büyük İskender zamanında Filistin'den getirilen Yahudiler Tire'de iskan edilmiş.1492 Seferad Yahudilerinin İspanya'dan göç etmelerinden sonra Tire Anadolu'nun en önemli Yahudi yerleşimlerinden biri olmuş.
Tire, Türkler öncesinde Tyrha, Thira, Teira olarak anılmış.Hisar anlamına geliyor. 
   Her adımda tarih..Kent Müzesi'nden sonra çok yakındaki, Aydınoğlu Süleyman Şah Medresesine ulaştım.
Aydınoğlu Süleymen Şah ( ? - 1349 ), Aydınoğulları beyliğinin kurucusu Mehmet Bey'in dördüncü oğluymuş.Aydınoğulları beyliğine 1425 yılında Osmanlı İmparatorluğu son vermiş.

Türbenin kitabesinde;
'' O gün her nefis, ne hayır işlemişse, ne kötülük yapmışsa onları önünde hazır bulur.Yaptığı kötülüklerle kendi arasında uzak bir mesafe bulunmasını ister''
'' Bu türbe, büyük, aziz kerim, emir, aziz sıfatlarının sahibi Aydın oğlu, Mehmet oğlu Süleyman Şah tarafından - Allah her birine rahmet etsin - 750 senesinde kuruldu (1350) '' yazmaktaymış.
Kitabede Selçuklu Sülüs'ü karakterlerinin egemen olduğu görülmekte.
Türbede; Süleyman Şah, İsa Çelebi, Selim Çelebi ve Hızır Çelebi yatmakta.

Türbenin hemen yakınında; Klasik Osmanlı mimari üslubunda inşa edilen Tire Vakfı Necip Paşa Kütüphanesi bulunuyor.1826 yılında 2. Mahmud dönemi devlet adamlarından Necip Paşa tarafından yaptırılmış.Köprülü ile başlayan özel kütüphane örneklerinden biri olarak kabul edilen Necip Paşa Kütüphanesi'nde 2283'ü Osmanlı Dönemi'ne ait, 2216'sı yazma, 1136'sı değerli basma eser olmak üzere toplam 12695 kitap bulunuyor.
Büyük İslam alimi İbn-i Sina'nın ''Kitabüs - Şifa'' sı, İrahim Müteferrika tarafından basılan ilk matbu eserlerden olan Katip Çelebi'nin ''Cihannüma'' sı, İbn-i Arabi'nin ''Secere-i Numaniye'' si ve yine İbn-i Sina'nın 1160 yılında el yazısı ile kopyalanan ''İşarat'' adlı eseri ve Yazma Kur'an-ı Kerim'ler dikkat çekici tarihi eserler arasındaymış.
Çok etkileyici...
Gezim sırasında restore ediliyordu.Güvenlik gurubundan yakın zamanda tekrar ziyarete açılacağını öğrendim.

Yine çok uzağa gitmeden, çok önemli tarihsel kişinin türbesinin önündeyim..
İslam dünyasının büyük yorumcularından olan İbn-i Melek Türbesi.
Türbesi; Aydınoğlu Süleyman Şah'ın türbesi çevresinde güneyden batıya dolaşan ünlü medresesinin içinde bulunuyor.
İbn-i Melek; Kelam, hadis, fıkıh ve tasavvuf alanında önemli eserlere sahip.Eserlerinin büyük bir bölümü Osmanlı medreselerinde yüzlerce yıl ders kitabı olarak okutulmuş.1330'lu yıllarda başkent Birgi kadılığında bulunmuş.

Artık serinleme zamanı..Bir yeryüzü cennetine gitmeye ne dersiniz ?
İlçenin içerisine devam ettiğinizde sokak ortasındaki bu su kemerini görüyorsanız doğru yoldasınız demektir.

'' Derekahve ''ye geldim.
Tire'nin sırtını yasladığı dağlardan ve yamaçlardan akan derenin kenarında sık ağaçların arasında dolaşıp tarihi koklayabileceğiniz görülmesi gereken bir cennet.
Tire'nin Derekahvesi, tarih boyunca doğal güzelliği ve geleneksel değerleri ile daima yerli halkın ve ziyaretçilerin ilgi odağı olmuş.


Tire için bu mekanın tarihten gelen çok önemli özellikleri var.Tireliler Hıdrellez'i hep bu mekanda kutlamayı tercih ederken Tire'de yaşayan diğer unsurlar da burada bulunan Ayazma nedeniyle Derekahve'ye ayrı bir kutsallık atfetmişler.








Derekahve Tire Belediyesi tarafından 2000 yılında yapılan çevre düzenlemesiyle bugün ki görünümüne kavuşmuş ve Tirelilerin yanı sıra Tire'yi ziyaret edenlerin de en yoğun şekilde uğrak yerlerinden biri olmuş.
Derekahve'de bulunan kafeterya müşterilerin yemyeşil bir atmosferin içerisinde su ve kuş sesleri eşliğinde her türlü lezzet ve içecek servisini yaparken aynı zamanda kafeteryanın üst katında Derekahve Evi sayesinde Tire evlerindeki dekorlar sergilenerek kültürel bir hizmet sunuyor.




Ortodoks Rum toplumunda görülen bir su kaynağı veya kuyu yanında kurulan küçük kiliselere ''Ayazma'' deniyor.Derekahve semtinde bulunan bu ayazmanın V. yüzyılda yapıldığı biliniyor.Ayazma 1922'ye kadar Rum Hristiyan halkın vaftiz ve isim verme törenleri için kullandıkları en önemli mabedlerdenmiş.Gündönümünde (gece ve gündüzlerin dünyanın her tarafında birbirine eşit olduğu zaman) kapılar ve pencereler açıldığında ışık-gölge özelliğinden ayazmanın içinde haç şekli oluşmakta imiş.
Meyem Ana, 44 yılında İsa'nın idamından sonra Kudüs'te barınamamış, Yahudilerden ve Romalılardan gördüğü baskılar üzerine Filistin'den Anadolu'ya göçmüştür. Hz. Meryem I. yüzyılda Bülbül Dağı'na yerleşmeden önce iki yıl Derekahve'de kalmıştır.Arkaik Bizans metinlerinde bu mahalle Azize Meryem mahallesi olarak anılmakta.Bu durum, Meryemana'nın Tire'deki varlığının en önemli delillerinden biri olarak görülmekte.
Derekahve'nin asıl önemi ise,Ayazma ve Şemsi Mescidi'nin üst üste inşa edilmiş olmasıdır.Tire'nin dinler arası uyum ve birlikteliğe sunduğu önemli bir sembol olarak bugün de görenlerin ilgisini çekmektedir.
Derekahve ismi kent içerisinden geçen Şükran Deresi'nden gelmekte.
Tirelilerin Hıdrellezi yoğun olarak niçin bu mekanda kutlandığını Derekahve'nin bereketli yeşilliğine ve bir zamanlar doğal yollardan akan deresine bakarak bereketli ve baharı temsil etmesine bağlamak uygun görülürken, Tire'de yaşayan Hıristiyan Rumların da burada bulunan üst katı mescit alt katı ayazma olan dinsel mekanı kutsamaları dinler arası çatışmanın ardından ulaşılan birlikteliğin bir sonucudur.

Buralara kader gelmiş iken, Derekahve'nin en üst bölümünden çıkarak biraz eğimli Toptepe yolu ile çok sevdiğimiz Seyir Cafe'ye yürüyerek geldim.Tire manzarası ile kahve molası zamanı..







Seyir Cafe, Toptepe yolu üzerinde.Ancak bu defa Toptepe'ye çıkmıyorum.Toptepe'de Tire Belediyesi'nin işlettiği tesisler ve restaurant var.Tire'yi daha yukarılardan gören bu esintili mekan da iyi bir tercih olabilir.
Tekrar Tire içlerine, aşağıya doğru tarih içinde kaybolma zamanı...
Tire'nin tarihi sokakları ve tarihi içine girdiğinizde Evliya Çelebi'nin ''Şehri Muazzam'' diye adlandırdığı kentte bulunduğunuzun iyice farkına varıyorsunuz.Tire'deki tarihi eserler içinde camiler çok dikkat çekici.Tire'de ibadete açık tam 40 cami var.Bu sayı, mescitlerle birlikte 50'ye yükseliyor ve bunlardan sadece 4'ü yeni..
Tarihi kayıtlar incelendiğinde Osmanlı şehzadelerinin Tire'ye sürgün edildikleri görülüyor.Padişahlar, sürgün de edilse kendi evladı olan şehzadelerin iyi bir eğitim alması ve yaşam konforu için Tire'ye maddi kaynak aktarmaktan çekinmemiş.Tire'ye sürgün edilenler sadece şehzadeler de değilmiş..Dönemin muhalif düşünürleri ve din adamları da sürgün edilenler arasındaymış.
Tire'de 20 külliye, 28 kervansaray, 20 hamam, 32 medrese ve 200'e yakın mescit, zaviye, dar-ül huffaz ve yüzlerce çeşmenin inşa edilmesinde yaşanan sürgün sürecinin etkisi olduğu açıkmış..
Yeni Cami.. Sadece adı yeni..
1597 yılında Yeniçeri Kethüdası Behram Bey tarafından yaptırılmış.Tire'nin kesme taştan yapılmış tek eseri.Caminin iç süslemeleri ünlü nakkaş Kasımpaşalı Osman tarafından yapılmış.
Ulu Cami; Tire camileri içinde mekan genişliği en büyük olan cami, belgelerde ''Cami-i Kebir'' (Büyük Cami) diye tanımlanmış.Aydınoğlu Cüneyt Bey zamanında 15. yüzyılda yapılmış.Rivayetlere göre kiliseden camiye çevrilmiş.

Paşa Camii; Kanuni Sultan Süleyman'ın Sadrazamlarından, tarihçi Mustafa Lütfü Paşa tarafından 16.yy'ın ilk yarısında yaptırılmış.



Gezimize yine bir ara verme zamanı.Bu ara Tire Lezzetleri için..
Lezzet yazılarımda Tire Lezzetlerini ve mekanlarını detaylı anlatacağım ama öne çıkan Tire'ye özgü lezzetler neler?
Tire'den Kaplan Dağı eteklerindeki ''Kaplan Dağ Restaurant''ta doğru çıkalım önce (tabi araç ile..)




Tire'ye 4 km mesafede bulunan Kaplan Köyü'nde , adı artık Tire ile özdeşleşmiş Kaplan Dağ restauranta uğramadan ve içinde bulunduğu doğa harikası ortamı görmeden dönerseniz,geziniz eksik kalabilir.Tireli olan Lütfü Çakır ve eşi Hürmüz Hanım'ın işlettiği restoranda,Hürmüz Hanım'ın hünerli elleriyle yaptığı çeşit çeşit ot yemeğini,başta kabak çiçeği dolması olmak üzere zeytinyağlıları bulabilirsiniz.


Tire'de sabah saat 06.00 gibi başlayan ve kısa sürede biten Kuyu Kebabı (Kuzu Tandır) yeme geleneği buraya özgü.Ayrıca, kuyuda pişen bu etlerin suyundan yapılan çorbaya da ''Tandır Çorbası'' deniyor.
Tire'de bu lezzetleri yıllardır yapan az sayıda yer var.
Bu güne kadar hiç bu kadar erken Tire'de olamadığımdan bu lezzetleri deneme fırsatım olmadı.



Çarşı meydanında İş Bankası sokağında yan yana Tire Köfte yapan mekanların içinde Hacı Baba bizim tercihimiz oluyor.

Tire'yi anlayarak bir günde gezmek imkansız.Daha çok tanımak için yürümeye devam ediyorum..







Tire Belediyesi'nin tarihi eserleri ilk günkü ihtişamları ile ayağa kaldırma amacıyla uzman ellere yaptırdığı resterasyon çalışmaları gezim sırasında çok dikkatimi çekti.Kapalı olan çoğu tarihi eser bu çalışmalar ile ilerleyen yıllarda tekrardan gün ışığına çıkacak.
Bunlardan biri Tire Bedesteni..Muhteşem bir yapı.İçinde resim sergisi vardı..
Tire Bedesteni 15. yüzyılın ilk çeyreğine tarihlendiriliyor.Eser yapım malzemesi olarak kullanılan Bizans Dönemi devşirme taşlarıyla da dikkat çekiyor.
   Bedestenler değerli malların depolandığı, korunduğu, alınıp satıldığı, tüccarların toplandığı anıtsal görünümlü, taştan, yer yer tuğlalı ve simetrik planlı eserler.
Bu yapılar güvenceli olduklarından mücevherat gibi kıymetli eşyalar ve tüccarların fazla paraları emanet şeklinde buraya verilebilirdi.Bu işlevi göz önüne alındığında banka görevi de gördükleri belirtiliyor.









Konaklama için iyi alternatifler olmakla beraber, Gülcüoğlu Konakları duyduğum özel alternatiflerin başında geliyor.
1927 yılında Gülcüoğlu ailesi tarafından bir Bulgar mimara yaptırılmış.Mimari olarak Osmanlı'nın son dönem binalarında sık kullanılan Neo Klasik tarzın batı karşılığı Barok Rokoko tarzına uygun imar edilmiş.
Yan yana üç konaktan oluşuyor.Tamamlanan restorasyon ile 2007 yılında Tire Belediyesi tarafından Butik Otel olarak hizmete açılmış.





Dolu dolu geçen bir günün ardından İzmir'e dönüş vakti geliyor.Saat 16.45 de tren hareket edecek.Tire'yi bitiremedim,sadece seyrettim diye düşünüyorum..
Bir sonbahar ayında, tüm tarihi eserlerini,gizemlerini,kültürünü,Salı günleri kurulan ve duayla açılan meşhur tarihi pazarını,erkenden kalkarak geleneksel Kuyu Kebabı ve Tandır Çorbasını tatmak,Kaplan Dağı Restoran da Ege lezzetleri arasında keşif yapmak,İspanyol kökenli karambol oyununu görmek için yine mutlaka burada olacağım..
Anıt ağaçlar gölgesinde, güller ve bülbüllerle örtülü gizli bir bahçe..
Antikçağdan Bizans'a, Selçuklu'dan Osmanlı'ya bir tarih, kültür ve sanat evreni..
Aydın Dağları'yla Küçük Menderes Ovası'nın karşılaştığı yerde dünle bugünü dost kılan Tire, yapıları, insanı, efsaneleri, inanışları ve gelenekleriyle binlerce yılın dokusunu sonsuz hoşgörüsünde buluşturuyor.
Tire'ye istasyonundan son bakış..










Hiç yorum yok:

Yorum Gönder