ERZURUM - YUKARISI BUZ, AŞAĞISI SOĞUK, ORTADA BEN ...
Erzurum ile 1994 yılında tanıştım. 31 yıl olmuş. Kendi kendimizi aramak için daima geçmişle hesaplaşmak zorundayız. Geçmişin izlerini takip edip bugüne taşımak. Mekanların ruhuna, hatıralarına, yaşanmışlıklarına dokunmak, geçmişin kaybolan güzelliklerine duyulan özlemle geleceğe duyulan merak arasında gidip gelmek. Zamanın ikiye bölündüğünü hissedebilmek. Bir yanda geçmiş bir yanda bugün... Erzurum için baharın habercisi leylekler, kışın habercisiyse, Tokat'tan gelen kestanecilermiş. Kış, buraya öyle ani gelir ki, yerliler, '' Erzurum'a kar yağmaz, kütle halinde düşer '' diyorlar. Bayburt'tan başlayıp, İspir yol kavşağında tamamladığım ve üç gün süren muhteşem yürüyüşten sonra dün akşam Erzurum'a ulaştım. Cumhuriyet Caddesi üzerinde bulunan Öğretmenevine yerleştim.Evliya Çelebi, Erzurum'a yaptığı seyahatle ilgili : '' Ben Erzurum'da 11 ay, 29 gün kaldım, yaz görmedim '' der. Sert iklimi ile ünlü Doğu Anadolu bölgesindeki Erzurum, deniz seviyesinden 1959 metre yükseklikte yer alıyor. Bu özelliği ile Anadolu'daki en yüksek yerleşim yeri olan Erzurum ayrıca dünyanın da en yüksek yerleşim yerlerinden...
Erzurum Öğretmenevi'nde, yolun yorgunluğunu atmış ve dinlenmiş olarak güne erken başladım. Tarihi Erzurum Lisesi önünden yürüyerek Kongre Caddesi'ne yarım saatlik yürüyüşle ulaştım. Erzurumluların yaptığı gibi; kertilor (göğermiş peynir / küflü peynir), kaymak ve Erzurum Ketesi aldım. En yakın çay ocağında demli Erzurum çayı ile çok güzel bir kahvaltı yaptım.
Erzurum Kongre Caddesi'nden Cumhuriyet Caddesi'ne ulaşan uzun cadde '' Peynirciler Çarşısı '' olarak biliniyor. Tarihi Erzurum Kongre Binası'nın hemen karşısındaki Hemşin Unlu Mamuller Fırını Erzurum kahvaltılarının vazgeçilmezi '' Erzurum Ketesi '' ni almak için tavsiye edilen yerlerin başında geliyor.
Birçok yörede, türlü şekillerde yapılan kete, Erzurum yöresinde genel olarak içsiz, sade şekilde hazırlanıyor. Doğal sütten elde edilen tereyağı ile hazırlanan Erzurum Ketesi, ağır olmayan bir hamur işi. Hamurunda; ceviz, yumurta, sıvı yağ, tereyağı, süt, su, maya, tuz, toz şeker, un bulunan Erzurum içli ketesi ağızda dağılan sıcak haliyle yemelere doyulamayacak bir lezzet.
Fırının içindeki mis gibi tereyağlı unlu Mamullerin kokusu çok davetkar...Hemşin Fırını'nın hemen yanı başındaki '' Çizmelioğlu Süt Ürünleri '' nde, yöresel süt ve şarküteri ürünleri bulunuyor. Göğermiş peynirin (kertilor) daha az göğermiş bölümünden aldım...
Çok iyi bir kahvaltı yaptığıma göre artık, Cumhuriyet tarihimizde büyük öneme sahip '' Erzurum Kongre Binası '' nı ziyaret etme zamanı geldi.Mustafa Kemal Atatürk ve kurmaylarının izlerini taşıyan kent,12 Temmuz-7 Ağustos 1919 tarihleri arasında bu binada Erzurum Kongresine ev sahipliği yapıyor.
Erzurum Resim ve Heykel Müzesi binası, Erzurum Kongresi'nin toplandığı ilk bina. 1864 yılında Mıgırdiç Sanasaryan tarafından yaptırılan bina, Sanasaryan Koleji (Ermeni Kız Yatılı Okulu) olarak eğitim vermiş.
Cumhuriyetin temellerinin atıldığı Erzurum Kongresi'nin toplandığı ve müze olarak kullanılan bina, sergilenen eserlerle '' Milli Mücadele '' döneminin 106 yıldır izlerini yansıtıyor.Milli Mücadele hareketinin dönüm noktalarından olan ve Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk öncülüğünde Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerinin atıldığı Erzurum Kongresi, ulusal egemenliğin koşulsuz olarak gerçekleştirilmesine karar verilen ilk kongre olması ve Milli Mücadele'nin rotasının çizilmesi açısından büyük önem taşıyor. Düşman işgalindeki vatan toprağını kurtarmak için bağımsızlığa giden zorlu yolu Erzurum'dan sürdüren Atatürk ve silah arkadaşları, bu kongre sayesinde ülkenin bağımsızlığa giden yolu açıyorlar.
Atatürk, Erzurum'a geldikten sonra askerlikten istifa ediyor, kendisine Erzurumluların sahip çıktığı kongrede Milli Mücadele'nin liderliğini yapıyor.Erzurum Kongresi'nde alınan kararlar ile; Misak-ı Milli'ye ve TBMM'nin açılışına kadar giden süreç belirlendiği gibi aynı zamanda Milli Mücadele'nin lider kadrosu da oluşuyor.
Erzurum lezzetleri denince önde gelen '' Çağ Kebap '' için çok tavsiye edilen mekanlardan birisi de : '' Şenyurt Çağ Kebap ''. Kongre Binası'na yaklaşık 500 metre mesafede.
Erzurum'un Şenyurt ilçesinde başlayan lezzet yolculukları, 15 yıl önce Erzurum'da açtıkları mekanlar ile devam ediyor.
Kuzunun but ve kaburga bölümlerinden hazırlanan kebap enfes lezzette...Şişler, kebabın sıcak yenebilmesi için birer birer geliyor. Siz tamam diyene kadar...Her lezzet yerinde, yöresinde daha güzel. Şenyurt'un çağ kebabını yedikten sonra benim yorumum : '' Bu çağ kebabı ise bizim bu adla başka yerlerde yediklerimiz yaprak dönermiş... '' şeklinde oldu.Çağ şişe geçirildikten sonra diğer yüzü ızgara yapılmış halde de servis ediliyor. Tercih tamamen size kalmış. Izgara yapılmamış (iç kısmı nispeten çiğ kalmış) haline '' Tatari '' deniyor. Erzurumlular daha çok tatari halini tercih ediyorlar.Şenyurt da Erzurum'un yöresel tatlısı '' Kadayıf Dolması '' ile pekmezli kadayıf ve sütlaç da çok başarılı.Cumhuriyet caddesinde üç yol ağzında olan '' Meşhur Çorbacı Yeşilkent '' e geldim.
İki katlı lokanta oldukça hoş bir dekorasyona sahip.Karşılama, ilgi ve ağırlama çok iyi. Kelle paça çorbası tercih ettim.
Çorba bol taneli, terbiyeli ve kendine özgü lezzetiyle çok lezzetliydi.
Yörenin en ünlü çorbası '' Ayran aşı '' da bulunuyor. Lokantadaki çorba çeşitleri mevsimsel ürünlere göre değişiyormuş.
Ayrıca öğle saatlerinde '' Hınıs kuru fasulyesi ve pilavı '' da çıkıyormuş.
Günün son lezzeti için, bir Erzurum klasiği olan '' Kadayıf Dolması '' nın en iyi adreslerinden '' Muammer Usta '' nın Cumhuriyet Caddesi'ndeki şubesindeyim.
Tereyağında oracıkta hazırlanan ve sıcak servis edilen Kadayıf dolmasının hazırlanışını izledim.İçi bol cevizli kadayıf dolması harika. Yarım porsiyon kadayıf dolması ve pekmezli baklava istiyorum. Çay ile beraber mutlu anlar yaşıyorum.
Tereyağı, pancar şekeri, kaliteli ve bol malzeme ile hazırlanan diğer tatlılarda nefis görünüyor.
Burada bulunduğum sürede Erzurumluların '' Muammer Usta '' çok rağbet ettiklerini görüyorum.Kongre caddesinden Cumhuriyet Caddesine doğru yürümeye devam ettim.
Burada bulunduğum sürede Erzurumluların '' Muammer Usta '' çok rağbet ettiklerini görüyorum.Kongre caddesinden Cumhuriyet Caddesine doğru yürümeye devam ettim.
Erzurum'da, Kanuni Sultan Süleyman'ın sadrazamı Rüstem Paşa tarafından 1561 yılında yaptırılan ve ticaret yollarının merkezinde bulunan Taşhan (Rüstem Paşa Bedesteni), asırlardır yörenin ticaret merkezi olma özelliğini sürdürüyor.
Doğu ve batı yönünde sivri kemerli ve tonozlu iki kapıdan girilen avlunun çevresinde 32 oda bulunuyor.Sürtünme ile elektrikleniyor, küçük kağıt parçacıklarını kendine çekiyor ve bıçakla hafifçe kazındığında kahverengi toz çıkarıyor. Tüm bu özellikleri Oltu Taşının taklitlerinden ayırt edilmesine yarıyor.
Erzurum'un kültürünü yaşatan ve her kesimi bir araya getirmesiyle ünlenen Hemşin Pastanesi'nde, 1980 öncesinde sağ ve sol görüşlüler arasında yaşanan fikir ayrılıklarında ki tartışmalar her iki tarafın burada karşılaşmaları ile tatlıya bağlanırmış. Merhum Nail Orhon, Ağabeylik yapar tarafları barıştırır ve bilgi ile düşünceleriyle ikna edermiş o günlerde gençleri... Nail Orhon; çok okuyan araştıran birisi olarak her görüşü tartar ve birikimlerini aktarır, doğru ile yanlışları babacan üslubu ile aktarır ve bu tavrından dolayı da kendisine '' Nail Baba '' diye hitap edilirmiş.
Kültür yuvası olma özelliği olan Hemşin Pastanesi; sanatçılar, bilim ve tıp mensuplarının, aydınların, üniversite öğrencilerinin ve siyasi parti temsilcileri ve liderlerinin bir araya gelerek çeşitli konuları tartıştıkları, kaynaştıkları bir mekan olma özelliği ile tercih edilen bir noktaymış.Hemşin Pastanesi ile özdeşleşen bir içecek olan '' Mestinaz '' ı denemek içinde sabırsızlanıyorum...Yabani vişne suyundan elde edilen vişne suyunun içine vişne dondurması ekleniyor ve karıştırılıyor. Soğuk ve ferahlatıcı bir içecek olan '' Mestinaz '' Haziran ayı başından itibaren yapılmaya başlıyor. Erzurum'da yabani vişneler bu dönemde olgunlaşıyor ve vişne suyu elde ediliyor. Haziran ayı başından Eylül ayı ortalarına kadar Mestinazı Hemşin Pastanesinde bulmak mümkün oluyormuş. Ne yazık ki : iki hafta ile Mestinazı tatma fırsatını kaçırdım. Doğal limonata ile ortamın tadını çıkarıyorum.Bir çan sesi gelirmiş Hemşin Pastanesi'nde. Buraya ilk defa gelmiyorsanız bunun, Nail Baba'nın gırtlağından ameliyat olduğu günden beri, yanında çalışanları çağırma tarzı olduğunu zaten bilirmişsiniz... Nail Orhon, hep aynı köşede oturur, sesi kısık olduğundan, gözleriyle konuşurmuş. Bir de kafa sallaması varmış, pastane duvarlarına asılı '' sigara içilmez '' ya da '' gürültü etmeyiniz '' uyarılarına aldırmayanların yanından geçip giderken, yaparmış bunu. Bildiğimiz pastanelerden değil burası. Arka sokakta bir kere, bilenin geldiği...KKTC Cumhurbaşkanı merhum Rauf DENKTAŞ' da 29 Ağustos 1995 de Hemşin Pastanesini ziyaret etmiş, Nail Baba ile sohbet etmişler.
Duvarlarından ve tavanlarından Nail Baba'nın yıllardır topladığı eşyalar sarkıyor. Burada, kıtlama çay ve yeryüzünün en muhteşem köpüklü ayranı içilir, mercimekli bulgur pilavı ya da üzüm yaprağından dolma yenir. Ne zaman çalınıp söyleneceği hiç belli olmazmış. Nail Baba 1996 yılında bu dünyadan göçmüş. Ancak anısı ve geride bıraktığı kültür ve hoşgörü ortamı ile lezzetler aynı şekilde yaşatılıyor.
Artık efsanelerde yaşayan, mert, sözüne güvenilir, yürekli, küçüğe sevecen, büyüğe babacan davranan Erzurum'un Dadaş karakterinden bir şeyler varmış Nail Baba'da. Nail Baba burada, öyle kocaman bir şemsiye açmış ki herkese, kimsenin açıkta kalmasına izin vermemiş.Orhan Pamuk, '' Burayı yazmanın roman yazmaktan daha zor ve korkutucu olabileceğini hissettim. Hemşin Pastanesi'nde hem nükte yapmak, hem de hoşgörü eksikliğinden yakınmak zor... '' diye yazmış.
Nail Orhon (Nail Baba) ile tanışmayı çok isterdim. bir gün, Mestinaz mevsiminde Hemşin Pastanesi'nde tekrar olma düşüncesi ve niyeti ile Erzurum'u yaşamak için geziye devam ediyorum.
Kalenin dört yana açılan kapı isimleriyle anılan adresler var. Tebriz Kapısı, Erzincan Kapısı, Gürcü Kapısı, sonradan açılan İstanbul Kapı ve Yeni Kapı. Son zamanlarına kadar Türkler tarafından kışla olarak kullanılan kalenin içinde, bugün sadece üzeri kümbet tarzı bir kubbeyle örtülmüş bir mescit ve ona bağlı minaresi var.Şerefesi yıkılan minare, bugün artık bağımsız bir Saat Kulesi olarak görülüyor. Tepsi Minare olarak da adlandırılan Saat Kulesi, ortaçağlarda gözetleme kulesi olarak kullanılmış ve Osmanlı mimarisinin Barok çağında saat kulesine çevrilmiş. Kulenin tırmanılabilinen üst kısmının, bir Rus işgali sırasında Ruslar tarafından eklendiği de söyleniyor. 65 basamak ve dik bir ahşap merdivenle, Saat Kulesi'nin en tepesine çıktım. Saat Kulesi'ne ilgi yoğun. Buradan; Erzurum, Palandöken Dağı ve diğer sıradağlar, Erzurum Ovası, Ulucami, Çifte Minareli Medrese, Üç Kümbetler muhteşem görünüyor.
Erzurum Kalesi ve civarı bir açık hava müzesi gibi. Yürüyerek ve görerek tarihi değeri çok yüksek anıtsal eserlere ulaşılabiliyor.
Medresenin üzerinde yapım tarihiyle ilgili herhangi bir kitabe bulunmamış. Ancak genel düşünce, 1253'te Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubat'ın kızı Hüdavent Hatun tarafından, Sivas'taki Gök Medrese'nin bir benzeri ve yaşıtı olarak yaptırılmış olduğu.
İki katlı medresenin avlusunun sonunda, yapıya girer girmez karşımıza çıkan sıra dışı silindir şeklindeki kümbetin altındaki yeraltı odasında, Hüdavent Hatun'un türbesi var.
Çifte Minareli Medrese'nin, dönemin en büyük ve cesur din okulu olması hedeflenmiş ancak Moğol istilası sonucu yapı tam olarak bitirilememiş.
Medresenin giriş kapısının sağında görülen İslam'dan çok göçer hayata ve şamanizme dair motifleriyle Orta Asya Türk inancının izlerini taşıyan çift başlı kartal, hayat ağacı ve ejderlerden oluşan kabartmanın, soldaki benzer panoda, belirgin bir şekilde yarım kalmış olması bunun bir göstergesi.
Kemerler etkileyici. Çarpıcı olan bir şey daha, mihrabın olduğu yerdeki, içiçe geçmeli, '' kırlangıç örtüsü '' , ahşap kubbe.
'' Erzurum'a üç defa, üçünde de ayrı ayrı yollardan gittim. Bu yolculuklardan birincisinde hemen hemen çocuk denecek bir yaştaydım. Balkan Harbi'nin sonunda, iki felaketli muharebe arasındaki o kısa, azaplı soluk alma yılının başında, babamın memur bulunduğu bir şark sancağından dönüyorduk. On bir gün, belki daha fazla süren, geceleri çadırda, böcek seslerinin geniş bir dut yaprağı gibi dört bir yanından yiyip bitiremedikleri sonsuz tabiat içinde, değirmen veya dere uğultularını dinleyerek, çobanların birbirlerini çağırdıkları seslerle karanlıkta fazla kımıldanan hayvanları azarlayan yahut gecenin topladığı hayaletlerden ürken bekçi köpeklerinin havlamalarıyla ürpererek, sabahları kırıcı bir soğukta donmuş ellerimin farkında olmadığım hareketlerine şaşarak geçen bu yolculuğu hiç unutmam. Büyük anneannemin masallarıyla, Kerem'den, Yunus'tan okuduğu beyitlerle, bana öğretmeye çalıştığı yıldız adlarıyla muhayyilemde büyülü hatırası hala pırıl pırıl tutuşur..... ''
Bir Doğu kenti olarak Erzurum'un ruhunu yansıtmasa da, cadde olmanın sorumluluğunu taşıyan, yaşamın aktığı Cumhuriyet Caddesi, kent hakkında çok şey anlatıyor. Cumhuriyet Caddesi'nin kalabalığına karışarak bir baştan diğer başına yürüdüm.
Dip dibe sıralanan dükkanlara ve lokantalara bakıldığında, Erzurum'un bir öğrenci kenti olduğu da görülüyor. Erzurum'un gururla taşıdığı Atatürk Üniversitesi, 68 yıllık geçmişiyle, Türkiye'nin en eskilerinden. Üstelik kampüsünün kapladığı alana bakılırsa, dünyanın dördüncü büyük üniversitesi.
'' Her düşünen insanımız gibi, ben de hayatımızın değişmesi için sabırsızım. Daima hayranı olduğum yabancı bir romancının hemen hemen aynı şartlar içinde söylediği gibi, '' Eski bir Garpçıyım ''. Fakat canlı hayata, yaşayan ve duyan insana, cansız madde karşısındaki bir mühendis gibi değil, bir kalp adamı olarak yaklaşmayı istedim. Zaten başka türlüsü de elimden gelmez. Ancak sevdiğimiz şeyler bizimle beraber değişirler ve değiştikleri için de hayatımızın bir zenginliği olarak bizimle beraber yaşarlar. ''
Erzurumlular, Erzurum'un ünlü döneri '' Hacı Baba '' da yenir diyorlar. 1964 yılında küçük bir dükkanla başlayan Celal Emeç; çalışkanlığı ve işine olan sevgisi ile işini büyüterek Dönerci Hacıbaba adını markalaştırmış.
Dönerci Hacıbaba'nın sunmuş olduğu döner, Erzurum yöresinde bulunan yaylalarda tamamen doğal ortamlarda yetişen mor koyun cinsinden hazırlanıyor.Reyhan gibi baharat ilavesi ile damakta farklı bir tat bırakan muhteşem bir döner sunuyorlar.Döner kalın kesim ve ağızda dağılıyor. Süzme yoğurt ile hazırlanan açık ayran çok güzeldi. Döner asla kokmuyor. Tadı ve kokusu baştan çıkarıcı... Kadayıf dolması ve fıstıklı kabak tatlısı da sevilen lezzetleri arasında.Papyonlu garsonların hizmet verdiği Erzurum'un bu tarihi ve özel mekanında bir akşam yemeği unutulmazlar arasına girecektir diye düşünüyorum...
Atatürk Evi Müzesi, şehir merkezinde Cumhuriyet Caddesi'nin başında bulunuyor. 19. yüzyılın sonlarında Erzurumlu bir zengin tarafından konak olarak yaptırılmış. 1915-1916 yıllarında 9 ay kadar kısa bir süre için Alman Konsolosluğu olarak kullanılan yapı, 12 Mart 1918 tarihinde Erzurum'un kurtuluşundan sonra Erzurum Valiliği'ne ikametgah olarak verilmiş.
Toplantıya; Kazım Karabekir Paşa, Rauf Bey, Eski Vali Münir, Ordu Müfettişliği Kurmay Başkanı Kazım, Kurmay Binbaşı Hüsrev, Binbaşı Refik, M. Müfit Beyler katılmışlar.
Milli Mücadele yıllarında Atatürk'ün tebliğ, beyan ve emirlerinin basıldığı matbaa makinesi, toplantı salonları, özel eşya ve objeler sergileniyor.
Atatürk'ün kaldığı oda da zamanın tanığı oluyorum...
Baş döndürücü bir hızla Erzurum'da son gezi adreslerime doğru adımlarımı hızlandırıyorum...
Kenti gezmeye başlamak için doğru bir noktayı sona bıraktım... Kentin turistik açıdan ilginç yerlerinin çoğu ya Cumhuriyet Caddesi üzerinde ya da civarında. Yazın oldukça hareketlenen, yeşil park ya da Yakutiye Çay Bahçesi'nin içindeki Yakutiye Medresesi, işlemeli girişi ve çinili minaresiyle kentin en güzel yapısı.Özellikle içinde, orta kubbesinin taş işçiliği görmeye değer.
Medresenin girişinde, dönemin özelliklerini yansıtan geometrik ve bitkisel motifli bordürler, ayrıca kapının iki yanında da, Çifte Minareli Medrese'de olduğu gibi, kartal, hayat ağacı ve arslan figürlü panolar var. Bu figürler Orta Asya Türkleri'nin önemli simgelerini bir araya getiriyor...
Burası, Anadolu'daki kapalı avlulu medreselerin son örneklerinden. 1310 da İlhanlı hükümdarı Sultan Olcaytu zamanında, Gazan Han ve Bolugan Hatun adına, Vali Cemalettin Hoca Yakut tarafından yaptırılmış.
Yakutiye Medresesi'nin doğu duvarına bitişik inşa edilen kümbet, tuğladan yapılmış. Üzerinde üç penceresi olan yapı, külah ile örtülü.Muhteşem giriş kapısından içeri girdiğimde yine çok göz alıcı bir ortam ile karşılaşıyorum.
Avlunun sağ ve solunda karşılıklı beşik tonozlu altışar oda sıralanmış. Bunlardan sağ köşedeki odadan aynı zamanda minareye çıkılıyor.
Güneydeki tonozun üzerinde ise bu medreseye vakfedilmiş altı köyün adını içeren vakfiye, mermer üzerine sülüs yazı ile asılmış bulunuyor.Medrese 1995 yılında restore edilmiş, günümüzde '' Türk İslam Eserleri ve Etnografya Müzesi '' olarak kullanılıyor.
Sergilenenler arasında; Osmanlı kadın giysileri ve süs eşyaları, oltu taşından takılar, Osmanlı savaş aletleri, erkek takı ve keyif eşyaları, bakır eserler, ehramların dokunduğu bir tezgah, el yazması eserler, derviş eşyaları, Selçuklu seramikleri ve sikke koleksiyonu var.
Erzurumluları tanımak biraz zaman alabilir... Erzurum insanı, tüm yaşam zorluklarının üzerine, bir de soğuğun getirdiklerinin farkındalar. Soğuk ile ilgili çeşitlemeler Erzurum'da diğer kentlere göre daha zengin. '' Halk, ayağı kayıp düşmeyenin, Erzurum'a bir daha geleceğine inanır. '' Bir inanış da, '' Sonbaharda, Palandöken'e yedi kez kar yağacağı, sekizincisinin de Erzurum'a düşeceğidir. Halk sayar ve şöyle der; ''Yedi dağa, bir bağa...'' ''
Çay kültürü Erzurum'da başka bir noktada... Kentte çay ocaklarına sıkça rastlıyorum. Hatta devasa boyuttaki semaverleri ilk defa Erzurum'da gördüm. Çay söylerseniz kaşıksız gelir. Erzurumlu, kıtlama çay içer çünkü.
Normalinden biraz daha sert olan şekerden bir parça ısırıp, biraz içip, tekrar ısırılıyor. Misafirseniz, ''iki çay ! '' diye ısmarlarken '' biri kaşıklı ! '' diye eklemeyi bilmek gerekiyor.Erzurum usulü kıtlama çayı içmek için Kale yakınında, yakın dönemde restore edilmiş hamamın bitişiğindeki konağa gittim.Taş duvarlarla yapılan bina ahşap işlemeleri ve modern dekorasyonuyla göz alıcı bir görünüme sahip. Pek çok tarihi yapıya yürüme mesafesinde.
Konak uzun yıllar boyunca İran Konsolosluğu olarak hizmet vermiş. Kente hakim yükseklikte bulunan konakta güzel bir çay içtim. Kaşıksız söyledim... Kıtlama şekerli ve yanında limon ile geldi...Erzurum'da son bir tatlı molası vermekte fayda var.Tatlıcı Ökkeş Usta, yerel halkın tavsiye ettiği bir mekan.Yine yarım yarım; kadayıf dolması ve pekmezli cevizli kadayıf alıyorum.Erzurum Kent Gezi Listemdeki son tarihi durağa gittim.'' Lala Mustafa Paşa Camisi '' ni gezmeden Erzurum'dan ayrılmak olmazdı... Erzurum'da Osmanlı döneminde yapılan ilk cami olma özelliğine sahip. Kanuni Sultan Süleyman'ın komutanı, Kıbrıs fatihi Sadrazam Lala Mustafa Paşa, Erzurum Beylerbeyi görevini yürüttüğü dönemde, 1562 yılında camiyi yaptırmış. Tamamı kubbe ile örtülü son cemaat yeri, sivri kemerlerle öne ve yanlara açık bir mimari üslup gösteriyor.Mimar Sinan'a ait olan eserin yanında bir saray, bir de sübyan mektebi yer almış; ancak bunlar günümüze kadar ulaşamamış.
Caminin iç mekanını iki sıra halinde 28 pencere aydınlatıyor. Alt sıradaki pencere alınlıkları üzerinde bulunan çiniler, kentin Ruslar tarafından işgal edilmesi sırasında atılan kurşunlarla zedelenmiş.
Kete çeşitleri cezbedici ve çok güzel kokuyorlar...
'' ... Erzurum'un kışı zorludur balam, Tandırda tezek yakar Erzurum. Buz tutar yiğitlerin bıyığı, Erzurum'da kaskatı, dimdik ölür adam; Kabullenmez yılgınlığı... ''
Tam 1 hafta önce Bayburt'tan başladığım bu yolculuk; unutulmaz anılar, dostluklar, deneyimler, mutluluklar getirdi. Erzurum'a bir kez defa ve araç ile geldiğimde ; Narman Peribacaları, Erzurum Tabyaları, İspir Yedigöller, Tortum Şelalesi'ni de mutlaka göreceğim sözünü kendi kendime verdim...
Erzurum'dan İzmir'e 22 saat sürecek yolculuk ile beni eve ulaştıracak otobüs tam saatinde hareket etti.
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın '' Beş Şehir '' kitabının Erzurum bölümünün sonunda, kentten araç ile ayrılırken gittiği güzergahtan ve uçsuz bucaksız gibi uzanan ovadan Erzincan'a doğru ilerlerken yazdıklarının benzerini yaşıyor gibiyim. Aynı güzergahtayız, güneş birkaç saat sonra batacak... yer aynı, zaman farklı... Tanpınar'ın ifadeleri ile :
'' ... İlkin dağların etekleri gümüş bir zırha benzeyen bir çizgiyle ovadan ayrıldı. Sonra düştüğü yerde sanki külçelenen bir aydınlık, bendi yıkılmış bir su gibi, bütün ovayı kapladı, toprağın, ekinin rengini sildi. Gözümüzün önünde sadece ışıktan bir göl meydana gelmişti. Bütün ova billur döşenmiş gibi parlıyordu. Dağlar bu cilalı satıh üzerinde yüzer gibiydiler. Güneş batacağı yere iyice yaklaşınca, ovanın şurasından burasından kalkan tozlar, bu gölün üstünde altın yelkenler gibi sallanmaya başladılar.
Oltu taşımızı, Erzurum'umuzu tanıttığın için ve hakkımda güzel yorumların için teşekkür ederim
YanıtlaSilTaşhan esnafı Fahri Keleş